* FANİ DUNYA FORUM HABERLER

Gönderen Konu: Müslümanların Yeryüzünde İktidar Olmaları Allah’ın Va’dindendir  (Okunma sayısı 72 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı anadolu

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 894
    • www.fanidunya.net


Müslümanların Yeryüzünde İktidar Olmaları Allah’ın Va’dindendir

 Müslüman, dünyanın gidişatından sorumlu olan ve bu sorumluluğunu hayatın bütün kademelerinde ve karelerinde idrak eden insandır. Muhakkak ki Hüküm ve hâkimiyet Allah’a (cc) mahsustur. İktidar imkânı ise imtihan için mü’minlere va’adedilmiştir. Yeryüzünde Allah’ın halifeliğini üstlenmiş bulunan Müslüman için yönetim, kaçınılmaz bir sorumluluktur. Yeryüzünde adaletin hâkim olması için var gücüyle çalışmak, insanların huzur, sükûn ve selameti konusunda çaba göstermek, Allah’a (cc) ibadet hususunda uygun şartları oluşturmak önemli bir görevdir. Mü’minlere yeryüzünün iktidarını müjdeleyen Nur Sûresi’nin 55. Ayeti, müşriklerden eziyet gören, işkence gören ve bundan ötürü de Rasûlüllah (sav)’e gelip şikâyette bulunan ashâb-ı kiram için bir va’d-i cemildir. Allahû Teâla Nebi’nin (sav)önderliğinde mü’minleri; münkir ve müşriklerin eziyetlerinden, işkencelerinden kurtararak yeryüzünde iktidar yapmıştır. Böylece onları düşmanlarına hâkim kılarak va’dini yerine getirdiği malûmdur.
 
MÜSLÜMAN, dünyanın gidişatından sorumlu olan ve bu sorumluluğunu hayatın bütün kademelerinde ve karelerinde idrak eden insandır. Çünkü Allahû Teâla tarafından yeryüzünün iktidarı mü’minlere va’dedilmiştir. İman ettiğimiz Kur’ân, bir müjdeler kitabıdır. Kur’ân, Allahû Teâla’nın mü’min kullarına olan va’dlerini içinde barındırır. Allah’ın va’dettiklerine odaklanmak, Allah’a imanın alâmetlerindendir. Mü’minler için yeryüzünün iktidarı, Alahû Teâla’nın va’didir. Bu hakikat muhkem nassla sabittir:

‘Allah içinizde iman edip sâlih amel işleyenlere va’detti ki: Onlardan öncekileri nasıl halef kıldı ise onları da yeryüzüne halef kılacak, onlar için beğendiği dini temelli yerleştirecek, korkularını emniyete çevirecektir. Çünkü onlar, bana kulluk eder ve hiçbir şeyi Bana şirk koşmazlar. Kim de bundan sonra inkâr ederse; işte onlar, (Rablerinin emrinden çıkmış) fasıkların kendileridir.”(1)

Bu Âyet-i Kerime’nin tefsirî açılımı şudur: “Allah, içinizden imanda kemale erip hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenleri, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayanları, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olanları, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenleri, kesinlikle başkalarının yerine geçirip yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlardan öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi, sahip ve hâkim kılacağını; kendilerine lâyık görerek beğenip seçtiği dinlerini, şeriatlarını, medeniyetlerini, İslâm’ı yeryüzüne yerleştirip, kök saldıracağını, kuvvetlendireceğini; güçlü ve itibarlı hale, iktidara getireceğini; korkularının ardından emniyet ve güven sağlayacağını onlara va’detti. Onlar beni ilâh tanırlar, candan müslümanlar olarak bana bağlanırlar, saygıyla bana kulluk ve ibadet ederler. İlâhlığımda, otoritemde, mülkümde, tasarruflarımda bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar, gizli şirke düşmezler, başka otoriteler kabul etmezler. Kimler bundan sonra inkâr eder, küfre saplanır, bu nimetlere nankörlük ederse, işte onlar doğru ve mantıklı düşünmenin, hak dinin dışına çıkan âsilerin, fasıkların, bozguncuların, günahkârların, ta kendileridir.”

Bu Âyet-i Kerime bizim itikad ve amel dünyamızı birlikte düzenleyen âyetlerdendir. Fahr-i Râzi’nin beyanı vechiyle bu Ayet usul-ü itikadiyeden Allahû Teâla’nın ilmine, kudretine, kelâmına, ibadete müstahak mabut olduğuna, vahid-i hakiki olup şerikten münezzeh bulunduğuna ve Rasûlüllah (sav)’in nübüvvet davasının sıtkına delalet eder. Çünkü; Allahû Teâla’nın ilerideki vukuattan haber vermesi ve haberinin ayniyle zuhur etmesi; ilminin kemaline; ehl-i imanı halife kılacağını haber verip haber verdiği vechiyle halife kılması kudretine ve vaad-i kelâmla olacağından vaadi, mütekellim olduğuna kullarının ancak kendine ibadet edip şirketmediklerini haber vermesi, ma’budu hakiki olup şerikten münezzeh olduğuna ve ayet gaipten haberi mutazammın olduğu cihetle Rasûlüllah (sav)’in davasının sıtkına delalet eder.(2) Müfessirin ulemadan İbn-i Kesir (rh.a.) bu ayetin tefsirinde şunları kaydetmiştir:

“Allahû Teâla, Rasûlü (sav)’e va’dediyor ki, onun ümmetini yeryüzünde halifeler kılacaktır. Yani onları insanların imamları ve idarecileri kılacaktır. Onlarla ülkeler düzelecek, kullar onlara boyun eğecek ve insanlardan korkularından sonra onların bu korkularını emniyet ve onları hâkim kılma ile değiştirecektir. Şüphesiz Allahû Teâla bunu yerine getirmiştir. Hamd ve minnet O’nadır. Rasûlüllah (sav) vefat etmezden önce Allahû Teâla ona Mekke’nin, Hayber ve Bahreyn’in, Arap Yarımadasının diğer yerlerinin ve bütünüyle Yemen ülkesinin fethini nasib etmiştir. Hacer mecûsilerinden ve Şam yörelerinin bir kısmından cizye alınmış, Rum kralı Hirakl ile Mısır ve İskenderiye hakimi Mukavkıs, Umman kralları ve Habeş kralı Necaşî ona hediyeler göndermişlerdir. Rasûlüllah (sav)’in vefatından sonra bu görevi Ebu Bekir Sıddîk (r.a.) üstlenmiş, Rasûlüllah (sav)’in vefatı esnasında zayıflayıp dağılanları toplamış, Arap Yarımadasını güçlendirmiş, İslâm ordularını Halid b. Velid (r.a.)’in komutasında İran ülkelerine göndermiş ve onlar İran ülkesinin bir kısmını fethetmişler, ahalisinden bir kısmını öldürmüşlerdir. Diğer bir orduyu Ebu Übeyde (r.a.) ve onunla beraber olan kumandanlar komutasında Şam ülkesine, bir üçüncüsünü Amr b. As (r.a.) komutasında Mısır ülkelerine göndermiştir. Şam’a gönderilen orduya Allahû Teâla Ebu Bekir (r.a.)’in halifelik günlerinde ahidlerinden dönen Busrâ, Dımaşk, Havran ve civarındaki ülkelerin fethini nasib etmiştir.

Allahû Teâla, Ebu Bekir (r.a.)’i de kendi katındaki şerefler için seçip vefat ettirdiğinde, İslâm’a ve Müslümanlara ihsanda bulunarak Hz. Ebu Bekir (r.a.)’e kendisi yerine Hz. Ömer el Faruk (r.a.)’ı halife bırakmasnı ilham etmiştir. Hz. Ebu Bekir (r.a.)’den sonra işi Hz. Ömer (r.a.) tam olarak üstlenip yerine getirmiştir. Âlemler güçlü ahlâkı ve mükemmel adaletinde Peygamberlerden sonra onun bir benzerini görmemiştir. Onun halifelik günlerinde bütünüyle Şam ülkesi, sonuna varıncaya kadar Mısır diyârı, İran diyârının birçoğu fethedilmiş, Kisra’nın satveti kırılarak alçaltılmış ve ülkesinin en uzak yerlerine ric’at ederek kaçmıştır. Kayser hezimete uğratılmış, Şam ülkesinden eli çektirilmiş ve Konstantiniyye’ye sığınmak zorunda kalmıştır. Kisra ve Kayser’in malları, Allah yolunda sarfedilmiştir. Hz. Osman (r.a.)’ın halifeliği döneminde İslâm ülkeleri yeryüzünün en uzak doğu ve batılarına kadar uzanmış, batı ülkeleri en uzağına varıncaya kadar Endülüs, Kıbrıs, Kayrevan ülkeleri, Atlas okuyanusuna dayanan Septe ülkeleri fethedilmiştir. Doğu yöününden ise Çin ülkesinin derinliklerine kadar fethedilmiş, Kisrâ öldürülmüş, hükümranlığı bütünüyle zevale ermiştir. Irak şehirleri, Horasan ve Ahvaz fethedilmiş; Müslümanlar Türklerden birçoğunu öldürmüşlerdir. Allahû Teâla onların en büyük kralları olan Hakan’ı zelil kılmıştır. Yeryüzünün doğu ve batılarından harâç toplanarak mü’minlerin emiri Hz. Osman b. Affan (r.a.)’ın yanına getirilmiştir. Bütün bunlar onun Kur’ân’ı okuması ve ümmet-i İslâm’ı Kur’ân’ı muhafaza üzerinde toplaması bereketiyledir. Bu sebepledir ki sahih bir hadiste Allah rasûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz Allah yeryüzünü benim için dürdü. Doğularını ve batılarını gördüm. Ümmetimin hükümranlığı ondan benim için dürülmesine erişecektir. İşte biz Allah ve Rasûlü’nün bize va’dettiği ülkelerde dolanıp durmaktayız. Allah ve Rasûlü doğru söylemiştir. Allah’tan zatına ve Rasûlüne imanı, bizden hoşnud olacağı şekilde şükrünü yerine getirmeyi dileriz.” (3)

İmam Müslim İbn-i Haccâc (rh.a.) der ki: Bize İbn-i Ebu Ömer’in … Cabir İbn Semûre’den rivayetine göre; o, Allah Rasûlü (sav)’in şöyle buyururken işitmiş: ”Başlarında on iki kişi emîr (ve idareci) olduğu sürece insanların işi ileri gitmeye devam edecektir.” Sonra Hz. Peygamber(sav) bir kelime da söyledi, ama bu kelime bana gizli kaldı. Babama: Allah Rasûlü (sav) ne söyledi? Diye sordum da: “(Bu on iki idarecinin) hepsi Kureyş’tendir,” dedi. Hadisi Buhari de Şu’beden, o ise Abdülmelik İbn Umeyr’den rivayet etmiştir. Müslim’in rivayetine göre Allah’ın Rasûlü (sav), bu sözünü Maiz b. Mâlik’in recmolunduğu günün akşamında söylemiş ve bununla beraber başka hadisler de zikretmiştir. Bu hadis-i şerif mutlaka on iki adetli halifenin vücûduna delalet eder. Ancak bunlar Şiâ’nın iddia ettiği on iki imam değildir. Zira onların bir çoğunun (Müslümanların işini üstlenme ve velliyü’l emr olma) konusunda her hangi bir payları yoktur. Ancak bu on iki idareci Kureyş’ten olacak, Müslümanların işlerini üstlenecekler ve adaletli olacaklardır. Geçmiş kitaplarda da onlarla ilgili müjdeler vardır. Sonra bunların peşpeşe gelmeleri de şart değildir. Bu ümmet içinde peşpeşe ve dağınık olarak vücud bulmaları ihtimal dahilindedir. Bunlardan dördü idareyi ele alarak geçmiştir ki; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve daha sonra da Hz. Ali –Allah hepsinden razı olsun- dir. Onlardan sonra bir fetret devresi yaşanmıştır. Allah’ın dilediği kadarı ortaya çıkmış, kalanları da Allah’ın bildiği bir zamanda ortaya çıkacaktır. Adı Allah Rasûlü’nün adına, künyesi de künyesine mutâbık olan, zulüm ve haksızlıklarla doldurulmuş yeryüzünü adaletle dolduracak olan Mehdi de bunlardandır. İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Davud, Tirmizî ve Nesâî Said İbn-i Cuhman’dan, O’nun da Allah Rasûlü (sav)’in kölesi Sefine’den rivayetine göre, Allah Rasûlü (sav) şöyle buyırmuştur: “Benden sonra halifelik otuz senedir. Sonra Meliki Adudlar/ısırıcı melikler, zalim hükümrânlık (hükümdârlık) olacaktır.” (4)

“Allah içinizde iman edip sâlih amel işleyenlere va’detti ki: Onlardan öncekileri nasıl halef kıldı ise onları da yeryüzüne halef kılacak, onlar için beğendiği dini temelli yerleştirecek, korkularını emniyete çevirecektir” ayeti hakkında Rebi’ İbn-i Enes (r.a.)’in naklettiğine göre Ebu’l Âliye şöyle demiştir: Rasûlüllah (sav) ve ashabı Mekke’de yaklaşık on sene korku halinde gizlice insanları tek olan Allah’a, tek ve ortağı olmaksızın O’na ibadete çağırdılar. Henüz savaşla emrolunmamışlardı. Sonra Medine’ye hicretle emrolundular, Medineye geldiler. Allahû Teâla onlara savaşı emretti. Medine’de korkar durumdaydılar. Akşam silahlı olarak yatıyor, sabah silahlı olarak kalkıyorlardı. Allah’ın dilediği kadar bu durumda kaldılar. Sonra Rasûlüllah (sav)’in ashabından birisi: Ey Allah’ın Rasûlü! Biz böyle ebediyen korku halinde mi yaşayacağız. Emniyette olacağımız ve silahlarımızı bırakacağımız bir gün bize gelmeyecek mi? diye sordu. Rasûlüllah (sav): “Bu durumda çok az kalacaksınız. Nihayet sizden birisi içlerinde demir (silah) olmayan büyük bir topluluğun içinde dizlerini büküp elleriyle dizini tutarak oturacak”, buyurdu. Allahû Teâla da bu Âyet-i Kerime’yi indirdi. Allahû Teâla bütün Arab Yarımadasına muzaffer ve hakim kıldı, emniyet içerisinde oldular ve silahlarını bıraktılar. Sonra Allahû Teâla Peygamber (sav)’in ruhunu kabzetti. Onlar Hz. Ebu Bekir’in, Hz. Ömer’in ve Hz. Osman’ın (Allah hepsinden razı olsun) halifelikleri zamanında emniyet içinde oldular ve sonunda düştükleri duruma düştüler de aralarına korku girdi. Aralarında engeller, şartlar, edindiler, durumu değiştirdiler ve bu yüzden onların durumları değiştirildi (emniyetleri korkuya çevrildi). Selef’ten biri: Ebu Bekir ve Ömer’in –Allah onlardan razı olsun- halifelikleri Allah’ın kitabında haktır, demiş sonra da bu ayet-i kerime’yi tilavet etmiştir. Berâ b. Âzib der ki: Biz şiddetli bir korku içindeyken bu Âyet-i Kerime nazil oldu. Bu Âyet-i Kerime, Allahû Teâla’nın şu kavli gibidir: “Hatırlayın, bir zamanlar siz, yeryüzünde azlıktınız, zayıf sayılırdınız. İnsanların sizi tutup kapmasından korkuyordunuz. Size ev-bark verdi, yardımıyla destekledi ve temiz şeylerden rızıklandırdı. Tâ ki şükredesiniz.” (5)

Allahû Teâla burada: “ Onlardan öncekileri nasıl halef kıldıysa….” Buyururken başka bir Âyet-i Kerime’de Hz. Musa’nın kavmine şöyle dediğini haber verir: “Rabbinizin, düşmanınızı yok etmesi ve yeryüzünde sizi onların yerine getirmesi umulur. Ve o zaman nasıl davranacağınıza bakacaktır.”(6) Başka bir Âyet-i Kerime’de şöyle buyrulur: “Biz ise istiyorduk ki; mustaz’aflara/güçsüz sayılanlara iyilikte bulunalım, onlara önderler kılalım ve onları vârisler yapalım. Ve onları memleketlerine yerleştirelim. Firavun’a, Haman’a ve ikisinin askerlerine çekinmekte oldukları/korktukları şeyi göstermeyi istiyorduk.” (7)

“Onlar için beğendiği dini temelli yerleştirecek, korkularını emniyete çevirecektir” Rasûlüllah (sav) kendisine elçi olarak gelen Adiyy İbn-i Hâkim’e: “Hîreyi bilir misin? diye sormuştu. O: “Bilmiyorum fakat işitmişim” dedi. Rasûlüllah (sav) : “Nefsim kudret elinde bulunan (Allah)’a yemin ederim ki: Allahû Teâla bu emri (dini, şeriatı) mutlaka tamamlayacak ve sonunda bir kadın Hîre’den çıkıp yanında kimse olmaksızın Beytullah’ı tavaf edecektir. Kisrâ İbn-i Hürmüz’ün hazineleri mutlaka fetholunacaktır” buyurdu. Ben: “Kisrâ İbn-i Hürmüz mü?” diye sordum. “Evet, Kisrâ İbn-i Hürmüz” buyurdu. Mal o kadar çok infak olunacak ki sonunda kimse kabul etmeyecek. Adiy İbn-i Hâtim (r.a.) der ki: İşte şu kadın Hîre’den çıkıp yanında kimse olmaksızın Beytullah’ı tavaf ediyor. Kisrâ İbn-i Hürmüz’ün hazinelerinin fethinin bahşolunduğu kimseler arasındaydım. Nefsim kudret elinde olan (Allah)’a yemin ederim ki, mutlaka üçüncüsü de meydana gelecektir. Zira onu Allah’ın Rasûlü söylemiştir.

“Çünkü onlar, Bana kulluk eder ve hiçbir şeyi Bana şirk koşmazlar.” İmam Ahmed b. Hanbel (rh.a.) der ki: “ Bize Affan’ın… Muaz b. Cebel’den rivayetinde o, şöyle anlatıyor: Rasûlüllah (sav)’ın terkisindeydim. Benimle onun arasında sadece binitin eğerinin arkasına dayanılacak yeri vardı. “Ey Muaz!” buyurdu. Ben : “Buyur ya Rasûlüllah! Bütün mutluluklar senin olsun”, dedim. Bir süre yürüdü sonra “ey Muaz İbn-i Cebel” buyurdu. Ben: “Buyur ya Rasûlüllah bütün mutluluklar senin olsun”, dedim. “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı nedir bilir misin?” diye sordu. Ben : “Allah ve Rasûlü en iyi bilendir” dedim. “Allah’ın kulları üzerindeki hakkı O’na ibadet etmeleri ve O’na hiç bir şeyi ortak koşmamalarıdır”, buyurdu. Sonra bir süre daha yürüdü ve “ey Muaz b. Cebel”, dedi. Ben: “Buyur bütün mutluluklar senin olsun ey Allah’ın Rasûlü”, dedim. “Bunu yaptıkları takdirde kulların Allah üzerindeki hakkı nedir biliyor musun?” diye sordu. Ben: “Allah ve Rasûlü en iyi bilendir” dedim. “Kulların, Allah üzerindeki hakkı onlara azab etmemesidir” buyurdu. Buharî ve Müslim’in sahihlerinde Katâde’den rivayetle tahric etmişlerdir.

“Kim de bundan sonra inkâr ederse (Benim itaatinden çıkarsa); işte onlar, (Rablerinin emrinden çıkmış) fasıkların tâ kendileridir. (En büyük günah olarak bu onlara yeter)” Sahâbe -Allah onlardan razı olsun- Rasûlüllah (sav)’den sonra Allah’ın emirlerini en çok yerine getiren, Allah’a itaat edenler olduklarından onların zaferleri bunun ölçüsünce olmuştur. Onlar Allah’ın kelimesini doğularda ve batılarda galip getirmiştir. Allahû Teâla da onları güçlendirmiş; diğer ülkelere ve kullara hâkim olmuşlardır. Onlardan sonra insanlar bazı emirlerde kusurlu olduklarından onların galibiyetleri de bunlar ölçüsünce azalmıştır. Buharî ve Müslim’de muhtelif şekillerde rivayet edilen bir hadis-işerif’te Rasûlüllah (sav) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden bir grup Hakk’a yardım etmekte devam edecekler, onlardan ayrılan ve onlara zıd gidenler kıyamet gününe kadar onlara zarar veremeyecektir.” Başka bir rivayette: “Onlar bu durumlardayken Allah’ın emri gelinceye kadar” fazlalığı vardır. Diğer bir rivayette: “Deccal ile savaşıncaya kadar” kısmı ise; başka bir rivayette: “Onlar Hakk’a yardım ederlerken Meryem’in oğlu İsa ininceye kadar” kısmı vardır. Bütün bu rivayetler sahih olup aralında her hangi bir zıtlık yoktur.” (8)

İslâm’ın yeryüzüne hâkimiyet günlerinden, Müslümanların yeryüzü iktidarına varis olmalarından şüphe edilmez. Çünkü bu durumun Allah’ın va’dinden olduğu nassı Kur’ân ile sabittir. Allahû Teâla Peygamberi Hz. Muhammed (sav)’i Arap yarımadasının tamamına hâkim kıldı. Hz. Peygamber (sav) ile birlikte olan Müslümanlar Medine’de silahlarını bıraktılar ve güvenlik içinde dolaştılar.(9) Yani yukarıdaki ayet-i kerime’de yer alan va’di ilahi bizzat Peygamber Efendimiz (sav)’in devrinde gerçekleşti. En- Nehhâs dedi ki: Bu âyet-i Kerîme’de Rasûlüllah (sav)’in Peygamberliğine açık bir delalet vardır. Çünkü Allahû Teâla, ona vermiş olduğu bu vaadi yerine getirmiştir.

En- Nakkaş, Kitab’ında naklettiğine göre Dahhak şöyle demiştir: Bu Âyet-i Kerime Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali’nin (Allah hepsinden razı olsun) halifeliğini ihtiva etmektedir. Çünkü onlar hem iman ehli idiler, hem Salih amel ilediler. Rasûlüllah da “Benden sonra halifelik otuz senedir. Sonra Meliki Adudlar/ısırıcı melikler, zalim hükümrânlık (hükümdârlık) olacaktır” diye buyurmuştur.(10) İbnu’l Arabî (rh.a.) “Ahkâmu’l Kur’ân” adlı tefsirinde bu görüşü benimsemiştir.(11)

Bu Hadis-i Şerif’te geçen “Isırıcı”, yani yok edici saltanat kısmını ihtiva eden Hadis’i, Hz. Huzeyfe anlatıyor: Rasulüllah (sav) şöyle buyurdu: “Nübüvvet içinizde Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar devam eder; ardından Allah onu da –dilediği zaman- ortadan kaldırır. Sonra ısırıcı bir saltanat olur. O da Allah’ın dilediği kadar devam eder; sonra Allah dilediğinde onu ortadan kaldırır. Daha sonra ceberut bir saltanat olur; o da Allah’ın dilediği kadar devam eder, ardından Allah dilediği zaman onu ortadan kaldırır. Sonra, nübüvvet sisteminde bir hilafet olur.”(12) Hafız el-Heysemi; “Hadis’i, Ahmed b. Hanbel, Bezzar -daha tam-, Taberanî -bir kısmını- rivayet etmiştir; Ravileri sikadır” diyerek Hadisin sıhhatine hükmetmiştir.(13) Beyhakî de aynı Hadis’e yer vermiş ve herhangi olumsuz bir beyanda bulunmamıştır.(14)

Hadis’te bahsedilen ve otuz seneden sonra babadan oğula intikal etmeye başlayan Hilafet’e, saltanat ve krallıklar hakim olmuştur. Halifelik müddetine, Dört Halifenin ve Hz. Hasan (ra)’ın altı aylık hilafetiyle beraber, bazı alimler Ömer bin Abdülaziz’in iki buçuk seneye yakın hilafet zamanını da eklemişlerdir. Gerçekten de Ömer bin Abdülaziz tam manasıyla “Mü’minlerin Emiri” unvanına hak kazanmış, irade ve idare sahibi bir şahsiyetti. Ancak buna rağmen, hadisteki otuz sene tabiri dikkate alınarak Hz. Hasan (ra)’ın altı aylık hilafetiyle son bulduğu görüşü ağırlık kazanmıştır. Saltanata dönüşmesi de Hz. Muaviye (ra)’in, oğlu Yezid’i kendisine veliaht tayin etmesiyle başlamıştır.

Otuz seneye kadar hilafetin devam edeceğini beyan eden hadis-i şerif ile, hukuki bir mesele olan ümmetin bu müddetten sonra imamsız olduğu ve bundan mesul olup olmadığı sorusuna Sadeddin Teftâzânî (rh.a.) şöyle cevap verir:

“Otuz senelik Halifelikten maksat, kâmil manadaki hilafettir; mutlak Hilafet kastedilmiş değildir. Böyle bir itirazın doğruluğunu kabul etsek bile mümkündür ki, Hilafet biter, ama İmamet dönemi bitmez. Zira İmamet daha umumi bir mefhumdur. Çünkü Ömer b. Abdülaziz gibi bazı kimselerin Raşid Halifelerin yolunu izledikleri açıktır. Dolayısıyla Hadisle anlatılmak istenen şey, kâmil bir Halifeliğin bazen olacağı, bazan da bulunmayacağı hususudur.”(15) Âyet-i Kerîme’de “sizden” denildiği için, Âyet’in müjdelediği hâlin Rasûlüllah (sav)’in devrindeki muhataplarından tahakkuku lazımdır. Bu ise, Hz. Peygamber (sav)’in idaresinde ve sonraki dört halife devrinde gerçekleşmiştir.

Maliki Ulemasından İbnu’l Arabî (rha.) der ki: “İlim adamlarımız derler ki: Bu âyet-i kerîme, hak bir va’ddır ve doğru bir sözdür. Bu Âyet-i Kerime aynı zamanda dört Halifenin Halifeliğine delildir. Bu âyette Allahû Teâla’nın onları Halifelik makamına getirdiğine ve onların emanet sahibi olup onlardan razı olduğuna delil bulunmaktadır. Onlar, Allah’ın kendileri için beğenip seçtiği din üzere idiler. Zira günümüze kadar hiçbir kimse fazilette onların önüne geçebilmiş değildir. Onlar yönetimi ellerinde tuttular, Müslümanları idare ettiler. Dinin alanını himaye ettiler. O bakımdan verilen bu ilahî söz onlar hakkında gerçekleşmiş olmaktadır. Eğer bu verilen söz onlar için gerçekleştirilmemiş, onlar vasıtasıyla gerçekleşmemiş, onlar hakkında vârid olmamış ise, o takdirde başka kim hakkında söz konusu olabilir ki? Onlardan sonra da günümüze kadar onlar gibi kimse gelmemiştir, bundan sonra da gelmeyecektir, Allah onlardan razı olsun.(16)

Kimileri de şöyle demiştir: Bu yeryüzünün tamamının İslâm adı altında egemenliğe kavuşacağı hususunda bütün ümmete verilmiş bir sözdür. Nitekim Rasûlüllah (sav) şöyle buyurmuştur: “Yeryüzü benim önüme getirildi. Doğularını ve batılarını gördüm. Benim ümmetiminin mülkü bana yeryüzünün gösterilen her tarafına yayılacaktır.”(17)

Müfessirin ulemadan İbn-i Atiyye(rh.a.) de Tefsir’inde bu görüşü şu sözleriyle tercih etmiş bulunmaktadır: Sahih olan âyet-i kerîme’nin cumhurun halifelik makamına getirildiği doğrultusundadır. Onların halifelik makamına getirilmesi ise onlara ülkelerin egemenliğini verip, bu ülkelerin sahipleri olmalarıdır. Şam’da, Irak’ta, Horasan’da ve Mağrib’de görüldüğü gibi.(18) İmam Kurtubî (rh.a.) der ki: “Bu durum sadece dört halife has değildir ki, âyetin umumu ile yalnızca onların kastedildiği söylenebilsin. Aksine bu hususta bütün muhacirler hatta başkaları dahi onlarla ortaktır. Nitekim Kureyşliler, Uhud ve başka savaşlarda özellikle de Hendek’te Müslümanlara hücum ederek gelmişlerdi. Öyle ki Allahû Teâla onların hepsi hakkında şu buyruklarla haber vermektedir: “Hani (onlar) size, üstünüzden ve alt tarafınızdan gelmişlerdi ve o vakit, gözler kaymış, yürekler gırtlaklara dayanmıştı ve Allah hakkında türlü türlü zanlarda bulunuyordunuz. İşte orada mü’minler denendiler ve şiddetli bir şekilde sarsıldılar.” (19) Daha sonra Allahû Teâla, kâfirleri herhangi bir hayra nail olmaksızın gerisin geri çevirdi, mü’ninlere güvenlik verdi. Onlara kâfirlerin topraklarını, ülkelerini ve mallarını miras verdi. Allahû Teâla buyuruyor: “Kendisine bereketler kıldığımız yerin doğusuna da, batısına da o hor kılınıp zayıf bırakılanları (müstaz’afları) mirasçılar kıldık. Rabbinin İsrailoğullarına olan o güzel sözü (vaadi), sabretmeleri dolayısıyla tamamlandı (yerine geldi). Firavun ve kavminin yapmakta oldukları ve yükselttiklerini (köşklerini, saraylarını) da yerle bir ettik.”(20) İşte ashâb-ı kiram da böylece zaafa uğratılmış (mustaz’af) ve korku içerisinde idiler. Daha sonra Allahû Teâla, onlara güvenlik verdi, onlara iktidar verdi ve onları yöneticiler kıldı. Böylelikle âyet-i kerimenin herhangi bir tahsis söz konusu olmaksızın genel Hz. Muhammed (sav)’in ümmeti hakkında umumi olduğuortaya çıkmaktadır. Zira tahsis (genelin özelleştirilmesi) ancak kendisine teslimiyetle boyun eğilmesi gereken kimseden gelen bir haber ile olur. Bilinen aslî kaide ise (tahsis söz konusu olmadıkça) umuma yapışılması gerektiğidir.

Rasûlüllah (sav)’den onların korkularının daha sonra güvenlik ile değiştirilmesi manasını ifade eden hadisler de gelmiş bulunmaktadır. Ashâbı kendisine. İçinde güvenlik duyacağımız ve silahı elden bırakacağımız bir gün görecek miyiz? Deyince, o şöyle buyurdu: “Fazla bir zaman geçmeden sizden herhangi bir kimse pek büyük bir kalabalık arasında üzerinde silah bulunmaksızın oturacağı zaman gelecektir. (Pek yakında)” Yine Peygamber Efendimiz (sav) buyurmaktadır: “Allah’a andolsun ki Allah bu işi (İslâm’ı Şeriatı) tamamlayacaktır (yeryüzüne hakim kılacaktır). O kadar ki suvari, San’a’dan, Hadramevt’e kadar yol alacak da ancak Allah’tan ve bir de kurdun koyunlarına saldıracağından korkacaktır. Fakat sizler acele ediyorsunuz.”(21)

Suleym b. Âmir, el- Mikdad b. El Esved (r.a.)’den şöyle dediğini rivayet eder: Rasûlüllah (sav)’ı şöyle buyururken dinledim: “Yeryüzünde ne kadar taştan ya da kerpiçten bir ev varsa, mutlaka Allah o evin içine İslâm sözünü ya aziz bir kimsenin izzetiyle girdirip, o kimseleri İslâm sözünün ehli kılar. Ya da Zillet girerse, o söze boyun eğip edip itaat ederler.”(22) Bu hadis-i şerif, manayı etkilemeyen cuzî bazı lafzî farklılıklarla Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde yer almıştır. (23)

Bütün bu açıklamalar İslâm’ın yeryüzüne hakim olacağını, Müslümanların da ikitidar olacaklarını ortaya koymaktadır.Yukarıdaki Âyet-i Kerime’nin son bölümünde, “Onlar bana ibadet ederler. Hiçbir şeyi bana şirk koşmazlar” hükmü yer almaktadır. Biz Âyet’in bu kısmından anlıyoruz ki; Mü’minlere yapılan yeryüzünün iktidar vaadı, tevhid üzere sebat etmeleri şartıyladır. Ayette, onların yeryüzüne hakim kılınmalarının ve korkudan emniyet haline geçmelerinin gerekçesi nazara verilmektedir. (24) Bütün zamanlarda ve bütün mekânlarda Mü’minlerin iktidarları Tevhid ile mukayyeddir. Kendilerini Tevhid’le mukayyed görmeyenlerin iktidarları gayr-i meşrudur. Meşru iktidar, Tevhid ile mukayyed olan ve bütün uygulamalarında Tevhid’e bağlı kalan iktidardır.

İslâm’ın yeryüzüne hâkim olnmasından şüphe edilmez. Kur’an’ın “İslâm dünyaya hâkim olacak” manasına gelen müjdeleri tarih içerisinde tahakkuk etmiştir. Yüz yıllar boyu Kur’an’ın hâkimiyetindeki İslâm devletleri bir anlamda dünyaya hâkim oldular. Cihanın şarkında, garbında kurdukları devletlerle ve gayri müslim devletlere de sözlerini geçirecek bir güce kavuşmuşlardır. İslâm’da yer alan bu gibi müjdelerin mutlaka fiziki olarak bütün dünyaya hâkimiyet anlamında olduğunu düşünmemek gerekir. “el-hükmü lil-ekser-hüküm çoğunluğa göredir” kaidesine göre, Müslümanlar dünyada kemiyet olmasa da keyfiyetçe bir ekseriyet teşkil etmişlerdir.

Hüküm ve hâkimiyet Allah’ındır, ikitidar ise mü’minlerindir. Mü’münlerin iktidarları da Allah’ın hükmü ve hâkimiyetiyle mukayyeddir. Yeryüzünde Allah’ın halifeliğini üstlenmiş bulunan Müslüman için yönetim, kaçınılmaz bir sorumluluktur. Yeryüzünde adaletin hâkim olması için var gücüyle çalışmak, insanların huzur, sükûn ve selameti konusunda çaba göstermek, Yaradan’a kulluk hususunda uygun şartlar oluşturmak inanan insanın en önemli görevidir. Yukarıdaki açıklamalar bize gösterdi ki; İslam ümmetinin hayat haritası beş safhada çizilmiştir. Bu safhalar ve açıklaması şöyledir:

İslam ümmetinin ilk merhalesi Nübüvvet devridir.

İkinci merhale, nübüvvet sistemindeki hilafettir. Bu da Dört Raşid halife devirdir. Hilafet Rasûlüllah (sav)’den sonradır. Hilâfet, din ve dünyaya ait işlerin yürütülmesi için nübuvvete halef olarak konulmuş, kabul edilmiş bir makamdır. Hilafet, dinin bekçiliği ve dünyayı dinle siyaset etmektir.(25)

Üçüncü merhale, ısırıcı bir saltanat devri. Bunun özelliği ısırıcı olmasıdır. Bu dönem Emevi-Abbasi-Osmanlı dönemlerini ihtiva etmektedir. Az-çok, dini, vicdanları, hakkı-hukuku ısırma özelliği saltanatın genel karakteridir.

Dördüncü devre, son İslâm kalesi olan Osmanlı devletinin tarih sahnesinden çıkması ve özellikle de hilafetin ortadan kalkmasının ardından, İslâm aleminde teşekkül eden ve eşedd-i zulüm ve eşedd-i istibdat özellikleriyle bilinen ve baskıyla yönetimleri ele geçiren militarist, totaliter ve despot  sistemlerin damgasını vurduğu dönemdir.

Beşinci devre, bundan sonra bu militarist ve despotların tasfiye edilmeleri sonucu ortaya çıkacak olan ve bir derece Raşit Hilafet devrinde olduğu gibi, insanların  hak-hukukunu, insan onurunu ön planda tutan, meşru dairenin dışına çıkmamayı prensip edinen ve adaletle hükmeden bir devredir.(26) Hafız Heysemi bu Hadis’in sahih olduğunu bildirmiştir.(27)

Netice olarak iman edip Salih amel işleyen ve Tevhid üzere sabit kalan mü’minlere yeryüzünün iktidarını müjdeleyen Nur Sûresi’nin 55. ayeti, müşriklerden eziyet gören, işkence gören ve bundan ötürü de Rasûlüllah (sav)’e gelip şikâyette bulunan Ashâb-ı Kiram ve Ashabı Kiram’ın yolunda giden ve kıyamete kadar gidecek olan bütün mü’minler için bir va’d-i cemildir. Allahû Teâla Nebi (sav)’in gününde mü’minleri münkir ve müşriklerin eziyetlerinden, işkencelerinden kurtararak yeryüzünde iktidar yaptı. Böylece onları düşmanlarına hâkim kılarak va’dini yerine getirdi.(28) Allahû Teâla va’dinden dönmez, va’dinden caymaz. Din-i mübini İslâm’da esas olan, mü’minlerin zamanlarda ve zeminlerde Allah’ın müjdeye dayalı va’dlerini sevdaya dönüştürmeleridir. Dikkat edilirse, Kur’ân önce inandırıyor, sonra iman üzerinden bilgilendiriyor ve daha sonra da salih amel istiyor. Allah’a, Kur’ân’a imanları olanlar, İslâm’ı yeryüzüne hâkim kılma mücadelesinden bir saniye, bir salise dahi geri kalamazlar. Şayet geri kalırlarsa Allah’ın va’dinden şüphe etmiş olurlar. Çünkü yeryüzünde İslâm’ın hâkimiyeti, Mü’minlerin iktidarı Allah’ın va’dindendir.

Allah va’dinden dönmez. Yeter ki Mü’minler bir bütün olarak ihlasla ve ihsan makamını gözeterek İslâm’ın hâkimiyeti için harekete geçsinler. Allah’ın va’dettiği günler yakındır. Allah’ın va’dettiği günler gelecektir. Yeryüzünde İslâm’ın hâkimiyeti ve mü’minlerin iktidarı için çalışmak, bir ütopya, bir hayalperestlik değildir. Aksine Allah’ın va’dettiğine iman etmiş olmanın bir tezahürüdür. Bu noktada Türkiyeli mücahid alim Said Nursî’nin (rh.a.) bir tesbitini hatırlamakta fayda vardır:

“Evet, ümidvar olunuz; şu istikbal inkılâbâtı içinde en gür sedâ İslâm’ın sedâsı olacaktır!.”(29)

----------------------------------------------------------------------------------------------------

(1)   Nur Sûresi/ 55

(2)   Hulâsatü’l Beyan Fi Tefsiri’l Kur’ân (M. Vehbi Efendi) C:9, Sh: 3762, İst/ 1960

(3)   Müslim, Fiten: 19; Ebu Davud, Fiten: 1, Tirmizî, Fiten: 14; İbn-i Mace, Fiten: 19, el- Müsned (Ahmed b. Hanbel) C:5, Sh:278, 284

(4)   Sünen-i Ebu Davud, Sünnet, 8; Sünen-i Tirmizî, Fiten, 48; el- Müsned (Ahmed b. Hanbel), 4/272; 5/220, 221

(5)   Enfal Sûresi/ 26

(6)   6- A’raf Sûresi/ 129

(7)   7- Kasas Sûresi/ 5-6

8 - Tefsiru’l Kur’ân’il Azîm (İbn-i Kesir) C:3, Sh: 300-302, Beyrut/1969

(9)   Esbâbu Nüzûli’l Kur’ân (el- Vâhîdî) Sh: 338; Suyutî, ed- Durru’l Mensûr, 6/ 217

(10)   Sünen-i Ebu Davud, Sünnet, 8; Sünen-i Tirmizî, Fiten, 48; el- Müsned (Ahmed b. Hanbel), 4/272; 5/220, 221

(11)   El- Cami-u Li Ahkâi’l Kur’ân (İmam Kurtubî) C: 12, Sh: 297, Mısır/ 1967

(12)   El- Müsned, Ahmed b. Hanbel, 4/273).

(13)   bk. Mecmau’z-Zevaid, 5/226

(14)   bk. Beyhakî, Delailu’n-nübüvve, 7/413

(15)   et-Taftâzânî, Şerhu`l-Akâid, Sh: 180

 (16)   Ahkâmu’l Kur’ân (İbnü’l Arabî) C:3, Sh: 409-410, Beyrut/ 1988

(17)   Sahih-i Müslim, Fiten: 19, Sünen-i Ebu Davud, Fiten: 1; Sünen-i Tirmizî, Fiten: 14; İbn-i Mace, Fiten:9; Ahmed b. Hanbe, el- Müsned, 7/278-284

(18)   El Muharreru’l Veciz fi Tefsir’il Kitab’il Aziz (İbn-i Atiyye) C: 4, Sh:193, Beyrut/ 2001

(19)   Ahzab Sûresi/ 10-11

 (20)   A’raf Sûresi/ 137

 (21)   Sahih-i Buharî, Menâkıb: 25, Menakıbu’l Ensâr: 29, İkrah:1, Ahmed b. Hanbel, el- Müsned, C:5,Sh: 3, 6/395

(22)   El- Cami-u Li Ahkâmi’l Kur’ân (İmam Kurtubî) C: 12, Sh: 299-300, Mısır/ 1967

(23)   El- Müsned (Ahmed b. Hanbel) C:6, Sh: 4, Beyrut/ty.

(24)   Envaru’t Tenzil ve Esraru’t Te’vil (Allame Kadî Beyzavî) C:2, Sh: 149,İst/ 1285

(25)   El- Hakâmu’s Sultaniyye (Maverdi) Sh: 5, Beyrut/ty.

(26)   bk. Ahmed b. Hanbel, el- Müsned, 4/273

(27)   bk. El- Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, 5/226

(28)   Ahkâmu’l Kur’ân (İbnü’l Arabî) C:3, Sh: 409, Beyrut/ 1988

(29)   Sünuhat-Tuluat-İşarat (Said Nursî) Sh: 50

İNTERNET RADYOMUZ 24 SAAT YAYINDADIR.
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Gülzâr _ Alvarlı Efe Hazretleri'nin Bestelenmiş Eserleri - 320 kbps - KARMA Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:30:20 ÖS]


Erşan Ertekin - Yüce Allah'ım _ Güle Benzer 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:22:50 ÖS]


Engin Titiz - Mahcubum Allahım 320 Kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:16:04 ÖS]


Çeşitli Sanatçılar - En Seçkin İlahiler 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:09:40 ÖS]


Derviş Yusuf Okçu - Benim Derdim Deste Deste 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:02:35 ÖS]


Bahadır Yenişehirlioğlu - Sonra Giydirir Aşk Esvabını - Şiir Albüm - 320 kbps - Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 11:55:39 ÖÖ]


Ali Kırış - Güller Açıyor Allah Dedikçe 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 11:47:08 ÖÖ]


SÜphanlı Nur Ahmet - Kurtar Beni Allah'ım 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 11:40:03 ÖÖ]


Ayhan Türker - Garip Kulun 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 11:32:41 ÖÖ]


Ali Duran - Muhabbet Yolu 320 kbps - NETTE İLK Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 11:26:00 ÖÖ]


Her kötülüğün ilacı Gönderen: melek
[Dün, 11:14:44 ÖÖ]


Ebedi Hayata Doğmak Gönderen: melek
[Dün, 11:09:04 ÖÖ]


Adam Olmak Gönderen: melek
[Dün, 11:04:39 ÖÖ]


Nefsimiz ve Biz Gönderen: melek
[Dün, 11:00:30 ÖÖ]


İnsanız Zayıfız Gönderen: melek
[Dün, 10:56:41 ÖÖ]


Allah’a Kulluk ve Günahlarımız Gönderen: melek
[Dün, 10:52:52 ÖÖ]


Hz. Ömer Mahkemede Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:45:32 ÖÖ]


Yeni Bir Sayfa Açma Zamanı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:38:29 ÖÖ]


Kur’an’ın ve Gecenin Şerefi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:30:49 ÖÖ]


Ailenizi Sadaka İle Koruyunuz Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:24:32 ÖÖ]