Hayırlı Ümmet Olmanın Şartları
Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed’in (sav) ümmeti olmakla övünen müslümanlara bazı incelikleri hatırlatmakta fayda vardır. Ahir zaman ümmetinin “Hayırlı Ümmet” olarak nitelendirdilmesinin bir değil, birden fazla sebebi vardır. Öncelikle hayırlı ümmet vasfını, bizzat Allah (cc) ifade buyurmuştur. Unutulmaması gereken bir gerçek var ki; o da ‘Hayırlı Ümmet’ vasfını veren Allah (cc) bunun şartlarını da bildirmiştir. Belirtilen şartlara riayet edildiği müddetçe hayırlı Ümmet olma şerefi muhafaza edilebilir. Aksi takdirde hayırlı ümmet olma vasfı, zayi edilmiş olur. Müminlerin nitelikleri bir çok ayeti kerimede zikredilmiştir. Nitelikli müminlere Allah (cc) önemli görevler vermiştir. Bu ümmetin görev sahası, bütün dünyadır. “Yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya ve din yalnızca Allah’ın oluncaya kadar onlarla (tevagit zümresiyle) savaşın.” (Bakara Sûresi:193) Bu elbette kolay bir vazife değildir. Bizden öncekilerin yaşadıkları musibetlerin bizim başımıza da gelmesi mukadderdir. Bu uzun bir yoldur ve hiç bir yol azıksız yürünmez.
Hayırlı Ümmet Olmanın Şartları
PEYGAMBER Efendimiz Hz. Muhammed’in (sav) ümmeti olmakla övünen müslümanlara bazı incelikleri hatırlatmakta fayda vardır. Ahir zaman ümmetinin “Hayırlı Ümmet” olarak nitelendirilmesinin bir değil, birden fazla sebebi vardır. Öncelikle hayırlı ümmet vasfını, bizzat Allah (cc) İfade buyurmuştur. Unutulmaması gereken bir gerçek var ki; o da hayırlı ümmet vasfını veren Allah (cc) bunun şartlarını da bildirmiştir. Belirtilen şartlara riayet edildiği müddetçe ‘Hayırlı Ümmet’ olma şerefi muhafaza edilebilir. Aksi takdirde hayırlı ümmet olma vasfı, zayi edilmiş olur. Müminlerin nitelikleri bir çok ayeti kerimede zikredilmiştir. Nitelikli müminlere Allah (cc) önemli görevler vermiştir. Bu ümmetin görev sahası, bütün dünyadır. “Yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya ve din yalnızca Allah’ın oluncaya kadar onlarla (tevagit zümresiyle) savaşın.” (Bakara Sûresi:193) Bu elbette kolay bir vazife değildir. Bizden öncekilerin yaşadıkları musibetlerin bizim başımıza da gelmesi mukadderdir. Bu uzun bir yoldur ve hiç bir yol azıksız yürünmez.
Bu yol takva azığı olmadan,sabır azığı olmadan ve din yalnızca Allah’a has kılınmadan yürünmez,yürünemez. Allah için ve Allah adına yürünmeyen yolların ucu kesinlikle cennete çıkacak değildir. Bu ümmetin diğer ümmetlerden farklı olarak özel sorumlulukları vardır ve özel vasıfları vardır. Özellikleri ve görevleri bir ayette şöyle beyan edilmiştir.
“Siz,insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız. Allah’a iman edersiniz. Kitap ehli de iman etseydi kendileri için iyi olurdu. Onlardan mümin olanlar vardır. Fakat çoğunluğu fasıktır.” (Al-i İmran:110)
“Annesinden doğan her Müslüman büyük bir görev ve sorumluluk yüklenerek gözlerini hayata açar. Aile, çevre ve okulda bu görev ve sorumluluğunu Kur’ân’ın ışığı altında öğrenir, bilgi ve görgüsünü artırıp kültürünü genişlettikten sonra yol gösterici, Hakka davetçi olarak sahneye çıkar. O artık ölünceye kadar metbu’ (kendisine uyulan ve güvenilen bir kişi)dir; hiçbir zaman uydu değildir ve olamaz da.”
Allah (cc) bu ayeti kerimede ümmetin vasfını şöyle beyan etmiştir;
1: Hayırlısınız!.
İnsanlık için hayır üretensiniz . Yetimler için, mazlumlar için hayırlısınız! . Aileniz için komşunuz için hayırlısınız!. Siz, insanlık adına hayırlı olarak vasıflandırılmış, çıkarılmış bir ümmetsiniz!.
2: İyiliği emreder, kötülüğü yasaklarsınız.
İkinci vasıf iyiliklerin hakim olması kötülüklerin yer yüzünden kalkması için çaba harcarsınız!. Yüce Allah İslâm ümmetinin şu ana kadar var olmuş ümmetlerin en hayırlısı olduğunu haber vermektedir. İyiliği emredip münkerden alıkoymaya devam ettiği, Allah’a doğru, samimî ve eksiksiz şekilde iman ettiği sürece de öyle kalmaya devam edecektir. İyiliği emredip münkerden alıkoymasının imandan önce söz konusu edilmesinin sebebi bunun Müslümanların başkalarına olan üstünlüğünü açıkça ortaya koyan en önemli özellikleri olduğundan dolayıdır. Diğer taraftan başkaları da iman iddiasında bulunmaktadır. O halde bu ümmet Allah’a gerçek anlamıyla iman edip iyiliği emredip münkerde alıkoyduğu sürece en hayırlı ve en üstün ümmet kalmaya devam edecektir. Emri bil maruf farz görevlerimizdendir. Hakka davet etme görevi ümmetin omuzlarında bir yükümlülüktür. Hakka davet eden bir müminin dikkat etmesi gereken hususların başında anlattıklarının canlı örneği olması, hayatı konuştuklarını yalanlamaması gerekmektedir.
“İnsanlara iyiliği emredersiniz de kendinizi unutur musunuz? Kitabı okuyup durduğunuz halde düşünmez misiniz?”(Bakara Sûresi: 44). Hakka davet hakça yapılmalıdır. İçerisinde hikmeti barındırmayan çağrı faydadan daha çok zarar verir. Söylenen sözler kalplerin kapılarını aralamıyorsa kulaklara çarpıp geri dönecektir. Gavli leyyin özelliğini taşıyan bir üslup ve sözle davet edilmelidir. Her bir mümin kendi gücü dairesinde bu farzın edası için çalışmak zorundadır. Bu ümmetin her bir ferdi kötülüklerin kalkması iyiliklerin hakim olması konusunda sorumluluk sahibidir. Cihad etmeden cihad etmeyi gönlünden geçirmeden ölenler hakkında Peygamberimiz şöyle buyurmuştur “Bir kimse cihad etmeden cihad etmeyi gönlünden geçirmeden ölürse bir çeşit nifak üzere ölür.”(Müslim)
Mümin insan hakkın hakimiyeti konusunda dert çekmelidir. Planı olmalı, Allah’ın koyduğu sınırlar içerisinde cihad için yollar aramalıdır. Değilse bunca zulüm, bunca fesad, fitne haksızlık hükümranlığını sürdürmeye devam edecektir. Sizin hayırlı olmanızın sebebi verdiğiniz bu mücadeledir.
Hiç bir müminin dünyada olup bitenlere kayıtsız kalma hakkı yoktur. Kişinin sadece kendisini bağlayan bireysel, ibâdetlerle kurtulacağını sanması bir yanılgıdır. Cennet talebi olanın bedelini ödemesi gerekir. Bizden öncekiler cennete talip oldular. Bunun için gerekli fiili ve sözlü duayı yaptılar: Allah da onların dualarını kabul etti. “Rableri onların dualarını kabul buyurdu da, «Sizden erkek ve kadın hiç kimsenin amelini zayi’ etmem; birbirinizdensiniz. Onlar ki hicret ettiler, yurtlarından çıkarıldılar, benim yolumda işkenceye uğratıldılar; savaştılar, öldürüldüler, şanıma and olsun ki, onların günah ve kötülüklerini örtüp temizleyeceğim, altlarından ırmaklar akan Cennetlere herhalde sokacağım; (böylece) Allah katından bir sevaba (erişecekler). Sevabın güzeli Allah kalındadır.” (Al-i İmran Sûresi:195) Bahsi geçen ayeti kerime bir çok noktaya dikkat çekmiştir.
Bahsi geçen âyetle kadın ve erkek bu iki cinsin Allah katında eşit oldukları hususlara dikkatler çekiliyor:
a) Aynı işi yapıyorlarsa, aynı karşılığı göreceklerdir. Aynı ibâdeti yapıyorlarsa, aynı sevabı kazanacaklardır. Makam ve mevki farkı durumu değiştirmez.
b) Kadın ile erkek birbirinden meydana gelir. İnsan olma itibariyle aralarında fark yoktur. Üstünlüğün ölçüsü takvadır. (Allah korkusu, Ona bağlılık ve kötülüklerden kaçınmakladır).
c) İkisi de Allah’a kullukta aynı emirlerle yükümlü tutulmuşlardır.
d) Miras, şahitlik, nikâh, boşanma ve benzeri konulardaki farklılığın sebepleri ve hikmetleri, belirtilen eşitliğin özelliğini zedelemez.
Kadın ya da erkek ayeti kerimede “onlar ki” yani bağışlananlar, duası kabul olunanlar;
a: Hicret edenlerdir. Hicret, gerektiğinde Allah yolunda her şeyi feda etmesini bilmektir. Vaz geçmektir kavuşabilmek için.
b: Allah yolunda sıkıntıları göğüsleyenlerdir. Dayanmaktır ebedi kurtulabilmek için. Göğüs germektir mücadele uğrunda başa gelenlere.
c: Onlar Allah yolunda savaşanlardır. İman edenler ancak Allah yolunda cihad ederler. Küfredenler ise tağutların yolunda savaşlarını sürdürürler. Mücadele ruhunu kaybetmiş bir ümmet ölü gibi değil midir?. Davamız derdimiz olmalıdır.
İşte hayırlı ümmet olmanın şartı ayetlerde açıkça ifade edilmiştir. Bu hayılrı ümmetin hayırlı bir ferdi olmanın şartı da “İman edip sonra da imanlarında şüphe etmezler Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler. İşte sadık olanlar bunlardır” (Hucurat:15) Hakikat budur.
---------------------------------------------
Celal Yıldırım. Asrın Kuran Tefsiri
Tefsiri Münir: vehbi Zuhayli
Eğitici dersler: Muhammed Kutup