Emanete Riayet
Önce dilimiz sonra da gönlümüz müdür değişen yoksa gönlümüzdeki değişim midir dilimizce söylenen?
Kavramlarımız, söylemlerimiz, şiirlerimiz, ezgilerimiz bile bir evrim geçirmişse, hassasiyetlerimizi yitirmişsek; bilinsin ki Allah nurunu tamamlayacaktır ve bir topluluk Allah’ın kendilerine sunduğu imkân ve fırsatları değerlendirmediği takdirde şu ayet-i kerimenin kapsam alanı içerisinde bir nöbet değişiminin gelmesinden korkulur:
“Ey iman edenler, içinizden kim dininden dönerse, Allah (onların yerine), kendisinin onları sevdiği, onların da kendisini sevdiği, mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı ise güçlü ve onurlu, Allah yolunda cihad eden ve kınayıcının kınamasından korkmayan bir topluluk getirir. Bu, Allah’ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir.” (Maide, 54)
Emanete sahip çıkılamıyorsa elbet ehil olanlar çıkacaktır.
Bir anlık tefekkür kabilinden anlaşılsın yazdıklarımız. Maksadımız, kendimize savcı kesilip hesaba çekilmeden evvel nefsimizi hesaba çekmek ve hakkı tavsiye etmek sadedinde bir hatırlatmadır sadece. Zira zaman ilerliyor ve biz kendi kıyametimize doğru hızla yaklaşıyoruz.
Öyle buyurmamış mıydı Habib-i Zîşan (s.a.s):
“ Zaman bir kılıçtır; sen onu kesmezsen o seni keser.”
Hüsrana uğramamak için zamana müdahale etmenin vakti henüz geçmemiştir. Daha yapılacak çok işimiz var. Her bir fert; taşın altına elini koymalı, güç alanlarını ortak bir iradeye kanalize etmelidir ve hiç kimse sorumluğu birilerinin üzerine atarak kolaycılığa kaçmamalıdır.
Rabbimizle yaptığımız sözleşmeyi ve o kârlı alış verişi tekrar hatırlayalım:
“Ey iman edenler, sizi acı bir azaptan kurtaracak bir ticareti size haber vereyim mi?
Allah’a ve O’nun Resulüne iman edersiniz, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda cihad edersiniz. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte ‘büyük mutluluk ve kurtuluş’ budur.
Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah’tan yardım ve zafer ve yakın bir fetih. Mü’minleri müjdele.
Ey iman edenler, Allah’ın yardımcıları olun…” (Saf,10-14)
Allah’ın bu çağdaki yardımcıları elbette biziz, biz olmalıyız. O’nun dinini yüceltme konusundaki tüm çabalarımız bu sorumluğun bir gereğidir. Dünya ve ahiret azabından kurtulmanın da ön şartı, bu sorumluğu yerine getirmeye cehdetmek ve bu hususta birbirimizle dayanışma içerisinde olmaktır. Bu kaygı ile hareket ettiğimizde günahlarımızdan arınıp cennete ve rıza-i ilahiye nail olabiliriz ve Allah nusretiyle bizi teyid eder, çalışmalarımız bereketlenir ve tüm kapalı kapılar açılıverir.
Yeniden iman etmeye mecburuz; ciddiyet ve samimiyetle inandıklarımızı davranışa dönüştürmeye bu hususta tembellik ve gevşeklik göstermeden çalışmaya ve daha fazla insana ulaşmaya mecburuz.
Moda tabirle –mış gibi yaşayanlardan değil; yaşadığımız gibi inanmaktan vazgeçip inandığı gibi yaşayanlardan olursak Allah’ın bir kaderinden diğer bir kaderine rücu edebilir ve ayet-i kerimelerde tebcil edilen o hayırlı ve faziletli ümmet biz olabiliriz.
Niyet ve amaçlarımız değişmemeli, özümüz korunmalıdır. Varlıkta imtihandan geçtiğimiz ve kısmen rahat hareket edebildiğimiz bir zaman ve zeminde yeniden bir bilinç inşasına, bir yürek ihyasına ve davet ruhuna ne kadar da muhtacız.
Kendi insanımızı bu bilinçle ihya ve inşa etmeden kendi medeniyetimizin yeniden inşası asla mümkün olmayacaktır.