İslam Dİnİ Çok İnce Yoldur
İslâm Dini, çok ince ve dosdoğru bir yoldur. Bu yolun üzerinden sapmamamız,
kendimize çok dikkat etmemiz lazımdır. Allah-u Zülcelal'in merhameti,
şefkati bütün kulları içindir. Bundan dolayı, insanlar hakkında peşin hüküm
vermememiz gerekir.
Bir kimse namaz kılmadığı zaman, hemen onu tahkir edip, bu kimseye karşı
kibir ve ucup göstermek, yanlış bir davranış biçimidir. Olabilir ki, bu
namaz kılmayan kimse, daha sonra Allah-u Zülcelal'e tevbe istiğfarda
bulunabilir ve bizden daha üstün ameller işleyip Allah-u Zülcelal'in yanında
daha sevgili olabilir.
Böyle kimselere, Allah-u Zülcelal'in şefkatini, merhametini anlatmak ve
nasihat etmek suretiyle, hayırlı amellere yönelmeleri için teşvik etmek,
yapılacak en doğru iştir. Yoksa, bu halinden dolayı onu kınamak, cehennemlik
olduğunu söylemek ve onun eksikliğine karşı kibirlenmek çok yanlıştır.
Ebu Hureyre (R.A) den rivayet olunan bir hadis-i şerifte, Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuşlardır:
“Benî İsrail zamanında, biri abid, diğeri günahkar, birbirini çok seven
iki arkadaş vardı. Günahkar olanın, nefsine daima yenik düşmesi, çok ağrına
gidiyordu. Kendi kendine: ‘Ne zaman Allah-u Zülcelal'e yöneleceğim.
Günahlarımdan kurtulup tevbe edeceğim' diyerek için için pişmanlık
içerisinde yanıyordu.
Abid olan ise her gün günahkar arkadaşına : ‘Günahları terk et' diye
nasihatte bulunduğu halde, ona şöyle cevap veriyordu: "Beni Rabb'imle baş
başa bırak. Günahlarımın dağ gibi olduğunu ve beni mahvedeceğini biliyorum.
Fakat, nefsime mağlup oluyorum. Yine de Rabb'imin rahmetinden ve
şefkatinden, beni affetmesinden, hiçbir zaman umudumu kesmedim." Ve bir gün,
abid olan kimse arkadaşına: "Allah-u Zülcelal artık seni affetmez. Sen bu
günahlarınla cehennemdesin" diye kızdı. Sanki, Allah-u Zülcelal'in vekili
imiş gibi onu azarladı.
Bu halde iken, ikisi de öldü. Allah-u Zülcelal onları huzuruna çağırıp,
abid olana şöyle hitab etti: "Sen, benim rahmetimi kulumdan men edebilir
misin? Abid olan kul: "Hayır, ya Rabbi!" dedi. O zaman: "Peki bunu
yapamadığın halde, benim vekilim misin ki, ‘Allah sana merhamet etmez, seni
affetmez, sen cehennemliksin' diyorsun. Sana vahiy mi gönderdim?" Yine:
"Hayır, ya Rabbi!" Dediği zaman, Allah-u Zülcelal şöyle buyurdu: "Sen
cehenneme gideceksin, o kulum cennete gidecek. "
İşte, insan yaptığı amellere bakarak, Allah-u Zülcelal'in rahmetinden
emin olmamalı, günahlarından ötürü de umutsuzluğa kapılmayıp, pişmanlık
duyarak tevbe etmeli ve Allah-u Zülcelal'in merhametine ve şefkatine
sığınmalıdır.
Çünkü, ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır:
“ Muhakkak Allah, kullarının bütün yaptıklarını görendir.” (Mü'min; 44)
Onun için halimiz ne olursa olsun, daima Allah-u Zülcelal'in merhametine
sığınıp yalvarmalıyız. Peygamber Efendimiz (S.A.V) şöyle buyurmuştur:
“ Mü'min günahından, 'Benim günahım dağ gibidir. Üzerime düşerse, benim
halim ne olur?' diye korkar.”
Şunu çok iyi bilmemiz lazımdır ki, Allah-u Zülcelal'in yanında, günahkâr
mü'minin tevbe sesinden daha sevimli bir ses yoktur. Bunun için Allah-u
Zülcelal ayet-i kerimede:
“Ey mü'minler! Bütün günahlarınızdan Allah'a tevbe ediniz! Umulur ki
Allah'ın felahına (kurtuluşuna) ve rahmetine nail olursunuz.” (Nur; 91)
Hadis-i Şerif'te devamla şöyle buyurulmuştur:
“Fasıkın günahı da, (onun gözünde) burnunun üzerine bir sineğin konması
gibidir.”
Fasık olan kimse, yapmış olduğu günahlarından hiçbir rahatsızlık
duymadığı gibi, kendini düzeltme yoluna gitmez ve tevbe edemeyerek, af
olunma nimetinden mahrum kalır.
Bunun için daima manevi olarak, Allah-u Zülcelal ile aramızı kontrol
etmemiz, bizim menfaatimizedir. Bu şekilde, kendimizi manevi bakımdan
kontrol ettiğimiz zaman, hatalarımızı yavaş yavaş düzelteceğimiz gibi, bu
düzelme, zahiri olarak da azalarımıza yansır.