* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İstikâmetimizi Kaybetmemek  (Okunma sayısı 199 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
İstikâmetimizi Kaybetmemek
« : Ekim 27, 2020, 08:57:50 ÖS »
İstikâmetimizi Kaybetmemek

 Îmân ehli olmak büyük bir nîmettir. Müslüman olmak en büyük pâyedir. İslâm’a inanmanın yanında İslâmî çizgide olmak güçlü bir hassâsiyet gerektirmektedir. İslâm’ın hükümlerini ciddîye almak ve İslâmî ölçülere riâyet etmek Müslümanlığımızın kalitesini göstermektedir. İtâat ehli olup isyanlardan kaçınan, ifrat ve tefritten uzaklaşan, itidâl üzere hareket eden, doğruluktan ödün vermeyen, ahde vefâ gösteren, taahhütlerine sadâkatli olan, tutum ve davranışlarını, söylem ve duygularını İslâm’ın şiârına yaraşır bir şekilde sergileyen kul, istikamet çizgisinde olan bir mü’mindir.

“…. Emrolunduğun gibi dosdoğru ol…” (Hûd 11/112) ilâhî emrine riâyet eden istikamet ehlinin dünyâ ve âhirette ne büyük kazanca ereceklerini Rabbimiz âyet-i kerîmesinde şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz ‘Rabbimiz Allâh’tır’ deyip sonra istikamet üzere bulunanların üzerine melekler iner ve onlara: ‘Korkmayın, üzülmeyin, size va’dolunan cennetle sevinin! Biz, dünyâ hayâtında da âhirette de sizin dostunuzuz. Ğafûr ve Rahîm olan Allâh’ın bir ikrâmı olmak üzere, orada canınızın çektiği ve arzu ettiğiniz herşey sizin için hazırdır.’ derler.” (Fussilet, 30-32)

Hayâtı boyunca “istikamet üzere olmak” emrini yerine getirme derdini taşıyan Peygamber Efendimiz (sav) bizlere, her ne kadar tam olarak yerine getiremesek dahi istikamet üzere olmaya devâm etmemizi tavsiye etmektedir. (İbni Mâce, Tahâret 4; Dârimî, Vudû 2; Muvatta’, Tahâret 36) Bir başka hadislerinde Peygamber Efendimiz bizleri istikamet üzere olmaya dâvet ederken, istikamet üzere yaşamanın sevâbını bizlerin takdîr edip kavrayamayacağımızı beyan kılmaktadır. (Muvatta, Tahâret, 6)

“Dil istikamet üzere olmadıkça kalp, kalp istikamet üzere olmadıkça îman müstakîm olmaz.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 198) buyuran Peygamber Efendimiz, İslâm’ın kolaylık dîni olduğunu, dîni aşmak isteyen kimsenin ona yenik düşeceğini, orta yolu tutmamız gerektiğini, en iyiyi yapmaya çalışmamızı emretmektedir. (Buhârî, Îmân, 29. Nesâî, Îmân, 28) Bu ölçüler o kadar önemli ki, târih boyunca Müslüman olduğunu iddia eden kimileri şeytânın aldatmasına kanmış, hak yoldan sapmış, dîni kendi süflî emellerine âlet etmiş, din adına fuhşiyyâta yeltenmiş, hem kendini hem de çevresindekileri sapık ve sapkın anlayışların kurbânı etmişlerdir.

Kur’ân-ı Kerîm’de sık sık tekrâr edilen “sırât-ı müstakîm”, her türlü yanlışlık ve aşırılıklardan uzak, doğru, dengeli ve orta bir yol olarak takdîm edilmektedir. Hz. Câbir’in anlattığına göre Peygamber Efendimiz (sav) bir gün ashâbıyla birlikte sohbet ederken önüne bir çizgi çizmiş:

“- Bu Allah Teâlâ’nın dosdoğru yoludur” buyurmuştur.

Sonra söz konusu çizginin sağına ve soluna ikişer çizgi daha çizmiş ve:

“- Bunlar da şeytânın yollarıdır” buyurmuştur.

Daha sonra mübârek ellerini ortadaki çizginin üzerine koymuş ve En’âm sûresinin şu âyetini okumuştur:

“Şüphesiz bu, benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. (Başka) yollara uymayın. Zîrâ o yollar sizi Allâh’ın yolundan ayırır. İşte sakınmanız için Allah size bunları emretti.” (En’âm, 153) (Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 397)

Rasûlullah Efendimiz (sav) bir gün:

“- Orta yolu tutunuz, dosdoğru olunuz. Biliniz ki, hiçbiriniz ameli sâyesinde kurtuluşa eremez.” buyurmuşlardı. Yanındaki sahâbîler:

“- Siz de mi kurtulamazsınız, ey Allâh’ın Rasûlü?” diye hayretle sordular. Efendimiz (sav):

“- (Evet) ben de kurtulamam. Ancak Allah, rahmet ve keremiyle beni bağışlamış olursa, o başka!” cevâbını verdi. (Müslim, Münâfikîn, 76, 78)

Rasûlullâh’ın (sav) yanına gelen Süfyan b. Abdullah (ra) O’na şöyle dedi:

“- Ey Allâh’ın Rasûlü! Bana İslâm’ı öylesine anlat ki onu bir daha başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim.”

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:

“- Allâh’a inandım de ve dosdoğru ol!” buyurdu. (Müslim, Îmân, 62)

Bahsi geçen hadîs-i şerifler de göstermektedir ki, Peygamber Efendimiz’in yegâne hedefi doğru insanlardan oluşan bir toplum oluşturmaktı. Doğruluk O’nun hayâtının her safhasında görülen bir hasletti.

O’nun içi ile dışı, özü ile sözü birdi. Emredilen sınırlar içinde ve istenildiği gibi dürüst bir hayat sürmek ise büyük bir ciddiyet, hassâsiyet ve gayret istemektedir.

Sevgili Peygamberimiz insanların en doğrusu idi. O’nun bu hâlini en azılı düşmanı Ebû Cehil, Ahnes bin Şerik, Nadr bin Hâris ve daha sonra Müslüman olan Ebû Süfyân bile itiraf etmek zorunda kalmışlardır. O’nun ağzından hiçbir zaman hak ve gerçek sözden başkası çıkmamıştır.

Peygamber Efendimiz sözle şaka yaparken dahi, doğruluktan ve doğru sözlülükten ayrılmazdı. (Buhârî, Bed’ü’l-Vahy, 6; Müs­lim, Cihâd, 74)

Âyet ve hadislerdeki istikamet kelimesinin öncelikle tevhîd inancında kararlılığı ifâde ettiği görülmektedir. İstikamet Müslümanların ortak vasfıdır. Müslüman olarak hepimizin en büyük ideali “sırât-ı müstakîm” yâni dosdoğru yoldur. Cenâb-ı Hakk kulları için seçtiği dîni Sevgili Peygamberimiz’e bildirmiş ve: “Ey Habîbim! Berâberindeki tövbe eden mü’minlerle birlikte, emrolunduğun gibi istikamet üzere olun ve aşırı gitmeyin!..” (Hûd 11/112) buyurarak insanları uyarmıştır. İstikametin zıddı eğriliktir. Eğrilik ise doğruluğu bırakmak, hak ve hukûka tecâvüz etmek, verilen sözde durmamaktır.

“Göz kaymadı, aşırılığa da gitmedi.” (Necm, 17) âyetinde Rabbimiz Hz. Peygamber’in çizgisini methetmektedir. “Onlar ki, infâk ettiklerinde isrâf etmezler, cimri de davranmazlar, bunun ortasında bir yol tutarlar.” (Furkan, 67) âyetinde cömertlik konusunda mü’minlerin tutumunu övmektedir.

“Namazında açıktan okuma, bütünüyle de gizleme, bu ikisinin arasında bir yol tut.” (İsrâ, 110) ve “Elini boynuna bağlı tutma, bütünüyle de saçıp savurma.” (İsrâ, 29) âyetlerindeki Rabbânî işaretler, îtidâle dikkat çekmektedir.

İstikamet ehli olanlar, tilki gibi sağa sola yalpalama yapmazlar, münâfıklık göstermezler, amellerini sağlam yaparlar, farzları yerine getirirler ve gönüllerini fânî dünyâdan çekip ebedî olan âhirete rağbet ederler.

İstikamet; hal ve fiil tutarlılığı, zihin ve duygu kararlılığıdır.

Hal, fiil, zihin ve duygu kararlılığı, istikrârı ve tutarlılığı olan istikamet aynı zamanda aşırı uç tutumlardan kaçarak duygusal ve zihinsel dengeyi yakalamaktır.

İstikamet; yemede, içmede, inançta, ibâdette, amellerde, hallerde, vakti geçirmede ve bütün yapılan işlerde ifrat ve tefrîde kaçmamak ve orta yolu tutmaktır.

İnsana duygusal ve zihinsel dengeyi, kararlılık ve istikrar yetilerini kazandırdığı için istikamet, kişiye bilişsel tutarlılık (cognitive consistency) denilen bir yetenek kazandırır. Bilişsel tutarlılık kişinin inançları, tercîhleri ve tutumları arasında tutarlılığın olmasıdır. Bu tutarlılık, hayat tarzımıza ve tercîhlerimize uyum ve istikrar olarak yansır. Eğer bilişsel tutarlılık mânevî ve ruhsal dünyâmıza hâkim olmazsa, ne yazık ki o zaman bölünmüş kişilik (split personality) tarzı hayâtımızı etkisi altına alır. Bölünmüş kişilik, davranış ve algılayış tutarsızlıkları ve dengesizlikleri yaşayan zayıf bir kişiliktir. Bu sebeple istikamet anlayışı, bölünmüş kişilik yapısının yerine bilişsel tutarlılığı yerleştirerek, duygusal-zihinsel denge ve tutarlılık ölçüsü olmaktadır.

İstikamet; özünde duygusal ve zihinsel dengenin olduğu dürüstlük, doğruluk ve istikrarlı tutumdur. Hakîkî doğruluk, ahde vefâ, her hususta ifrat ve tefritten sakınarak îtidâl yolunda yâni sırât-ı müstakîm’de yürümek, dînin emirlerine uyma ve yasaklarından kaçınma konusundaki devamlılık ve bir insanın zikzak yapmadan hayat boyu tâkip ettiği çizgidir.

İbâdet bilincinin merkezinde yer alan ve her namazda kulun anlamaya çalıştığı “Bizleri doğru yola ilet.” duâsı kişiye istikamet, istikrar, doğruluk ve tutarlılık isminde dört önemli ruhsal ve psikolojik güç ve yetkinlik kazandırmaktadır.

İnsan, istikametle gönlünü ve rûhunu Rabbine, yolunu helâllere, yüzünü cemâlullâh’a çevirir. Haramlara ve günahlara sırtını döner.

Kul istikrarla, az da olsa devamlı ibâdet etmenin huzûrunu tadar; makâmı ve kulluktaki kıvâmı azalmadan artan güzel bir gidişat yakalar.

İnsan tutarlılıkla; söylediğini yapan, yapmadığını söylemeyen, özü sözü bir; hisseden, yaşayan ve yaşatan; teslîmiyetin nûruyla bezenen kullar seviyesine çıkar.

Kul doğrulukla, sâdece sözde değil özde de doğru olan ve doğruluğu yaşayan; her zaman doğruluğu, güzelliği ve iyiliği zulme, çirkinliğe ve kötülüğe tercîh eden bir tavır içerisinde bulunur. Zâten namaz kılan bireyler, iyiliği ve doğruluğu temsîl eden sağ ellerini, kötülüğü ve zulmü temsîl eden sol ellerinin üstüne koyarak; bu duâyla doğruluğu ve iyiliği, zulme ve kötülüğe tercîh ederler.

İstikamet merdiveninin üç basamağı vardır: Evveli takvîm, sonrası ikamet, daha sonrası istikamettir.

Nefisleri terbiye etmeye takvîm, kalpleri temizlemeye ikame, sırları yaklaştırmaya ve rûhu Allâh’a yükseltmeye istikamet denir.

Nefsin istikameti, takvâ ve sünnet-i seniyyeye riâyettir.

Kalbin istikameti, mânevî hastalıklardan temizlenmektir. Rûhun istikameti, Allah’tan başka hiçbir şeye bağlanmamak ve O’ndan başkasına iltifât etmemektir.

İstikametin esâsı; yakîn düzeyinde îmâna sâhip olmak, takvâ ehli olmak, ihlâsa bürünmek, îtidâli elden bırakmamak, alışkanlıkları terk etmek, şekilcilikten kurtulmak, sadâkat ve doğrulukla Hakk’ın huzûrunda durmaktır.

Gıybeti terk etmek sözdeki istikamet, bid’ati terk etmek davranışlardaki istikamet, gevşekliği terk etmek yaşamdaki istikamet ve perdelenmekten kurtulmak ise mânevî hâllerin istikametidir.

Marka Müslümanlığı, yapmacık dindarlık, dinde resmîlik, derinliksiz dindarlık, formaliteye dayalı dindarlık, şekilci ve mekanik dindarlık ve gönle hitâb etmeyen dindarlık günümüz Müslümanlarını akamete uğratmaktadır.

Biz yoksak bugün, Peygamber Efendimiz’i hayâtımıza taşıyamadığımız içindir. Gözlerimiz Peygamber Efendimiz’in gözüyle bakmadığı, kulaklarımız O’nun kulağı ile duymadığı, dudaklarımız O’nun fem-i saâdetlerine ayarlı olmadığı, yüreklerimiz O’nun kalbinin âhengine uymadığı içindir. İslâm toplumları bir sancı içindeyse boydan boya, O’nun kutlu elleriyle inşâ olmadığı, ellerimiz O’nun eline benzemediği içindir.

Evlerimiz hâne-i saâdete benzemiyorsa, bir İslâm toplumunun yapı taşı olamıyordur. Mescidlerimiz Mescid-i Nebevî’den doku taşımıyorsa, sancılıdır.

Müesseselerimizin tohumu Dârü’l-Erkam’la birlikte atılmamışsa, üzerine Medîne kurulmaz. Önderlerimiz Peygamber Efendimiz’in önderlik bilgisinin imbiğinden geçmemişse, yollarda kalırız. Her birimiz, O’nun Peygamberlikten öte sâde bir mü’min olarak hissettiği sorumluluğu kuşanmadığımız zaman kendimizi kaybederiz.

Bir türlü Muhammed Ümmetinin izzetini kuşanamamak, Peygamber Efendimiz’in terbiye ettiği nesle yeterince benzeyemediğimizdendir. On dört asrı aşıp, onun kalp iklimine sokulmak gibi bir gayretimiz olduğunda, buradan oraya bir kalp yolu inşâ edebildiğimizde, oradan buraya nakış nakış hayat numûneleri sağabildiğimizde ümmet mektebine kaydolmuş olacağız. “Muhammed Kitâbı”nı okuyabildiğimizde, ümmet olacağız.

Peygamber Efendimiz tek başına başladı ama yüreğini, kâinâtı içine alacak kadar büyük açmıştı. “Gelin” derken, tüm kâinâtı çağırmıştı. Çözmek için en katı kalpleri bile yokladı. Bir dâvânın müntesibi olmak için Peygamber Efendimiz’e bakmak lâzım. O’nun te’yîd-i ilâhî ile donanmış kalbî kıvâmına nazar kılmak gerekir. O kıvâmın etrâfında pervâne olursak, ona vurulursak, ona koşarsak, ondan beslenirsek, ondan güç alırsak istikamet üzere yaşamış olacağız. O’nun yüreği gibi bütün bir dünyâya açılan kâinat çapında bir yürek arayışına girersek, bizler de bir iken bin oluruz, çağları aşar geliriz. İşte o zaman dünyâ ve âhirette istikamet ehli olmanın sevincini yaşarız.

 


* BENZER KONULAR

Rahîm Ve Rahmân Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:28:55 ÖÖ]


Davranışlarımız Kaydediliyor Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:22:46 ÖÖ]


Biliniz Cesedin Öyle Bir Et Parcası Vardır Ki Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:18:08 ÖÖ]


Melek Girmeyen Evler Gönderen: türkiyem
[Bugün, 11:04:30 ÖÖ]


Doğru Çalışma Methodu Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:59:59 ÖÖ]


Başınızı Çevirip Gitmeyin Gönderen: türkiyem
[Bugün, 10:39:23 ÖÖ]


Ozan Birgül 320 kbps - 2 kısım Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:15:33 ÖÖ]


Ozan Birgül - İlahiler 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 09:04:09 ÖÖ]


Dualarımız Neden Kabul Olmuyor Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:10:43 ÖÖ]


Birlikte Hizmet Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:59:59 ÖÖ]


Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]