UZLAŞMA
İnsanlar, aynı havayı teneffüs, aynı vatanda yaşamak sûretiyle anlaşır. Mü’minler, îman ve uhuvvetle kaynaşır. Allah Teâlâ için dost olanlar, ihsan mertebesiyle sevişir. Fakire, yoksula, düşküne ikrâm eder. Pişirdiği çorbanın suyuna yaptığı ilâveyle, konu komşuya verir. Uzak diyarları hatırlar, Arakan’da yakılan mü’mini, Burma’da kesilip et yemeği yapılan kardeşini, Doğu Türkistan’da vs. yerlerde zulme uğrayanları düşünür.
Gıyaben de uzlaşır kişi. Hiç tanımadığı, hayatta görüşmediği kimseye “sana içim ısındı” der. Ruhlar askerler gibidir. “Ruhlar âleminde anlaşanlar bu âlemde de anlaşır.” Bir âh çekip, “ihvânımı özlüyorum” buyurur Fahr-i Kâinat (sav). “Sıla nâmında biri gelecek” diye İmâm-ı Rabbânî (ks)’ya işâret eder. “Benimle Âdem (as), Ben de İmâm-ı Âzam’la iftihar ederim” kelâm-ı Nebevî’leriyle Numan bin Sabit’i (ra) kasteder. Uykusundan kalkarken “Yâ Resûlallâh” diye feryâd edenler bir ses duyar Nebiyy-i Ekrem’den (sav) “sen benim evlâdımsın” diye, rûhen irtibat kurar O’nunla.
Hayvanât da hasretlik duyar O’na. Mağarada yıllar öncesi geleceğini duyan yılan, yüzüne hasretle dilberin, Sıddîk (ra)’ın ayağını sokar. Hurma kütüğü, ayrılığın ızdırâbıyla inler. Deve de eşiğinde can verir, Resûlullâh (sav) bu cihandan gitti diye.
Kalbde oluşan muhabbetle, gözü gözünden, eli elinden ayrılmadan afva mazhâriyyet, sadaka mesâbesinde olan tatlı kelâm, öğüt ve nasihat, hastayı ziyâret, cenâzeye iştirakle, kardeşlik akdiyle sağlarlar uzlaşmayı.
“O gece Sen’din gelen Yâ Resûlallâh” diyen aşıklar Fenâ firresûl; Esmâ ve Ef’âl tecellîsine erenler Fenâ fillâh; altı aylık mesâfeyi yürürken, kırk gün kaldığında “şeyhimin kokusu geliyor” diyenler Fenâ fişşeyh olmakla elde ederler makamda uzlaşmayı.
Hak Teâlâ’ya karşı sorumluluğunu bilen, âilesini İslâm terbiyesiyle eğiten, çevresini gözeten, mahlûkâta şefkat nazarıyla bakan, kâmil bir şahsiyyetle temin eder uzlaşmayı.
Uzlaşmaya işâret eden yazıları şu şekilde okuruz: “Huzur İslâm’da.” Dilek ve temennîmiz, âdil devlet reisiyle halkın kaynaşması; hayatta olanları uyarmak için gelen Kitâb-ı Kerim’le, Asr-ı Saadet’in gelmesidir.