* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: MÜ'MİN'İN GÜVENİRLİLİĞİ  (Okunma sayısı 609 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
MÜ'MİN'İN GÜVENİRLİLİĞİ
« : Eylül 07, 2017, 11:31:18 ÖS »
Mü`minûn - Güven  Simgesi - GÜVENİRLİLİĞİ

Mü'minûn Sûresi, kurtuluşa eren Mü’minlerin bir nevi prototipini çizmektedir. Buna göre Mü’minler Allah ile olan ilişkilerinde “namazlarında derin bir saygı içinde olup namazlarını sürekli kılarlar”. İnsanlarla ilişkilerinde de “faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler”, “zekâtı öderler”, “ırzlarını korurlar” ve “emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler”. Bu özellikler ilk ayetlerde belirlendikten sonra, “İşte bunlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır” diye müjdelenir.
 Kur’an’daki sıralamada 23. sırada yer alan Mü'minûn Sûresi, Mekke döneminin son zamanlarında gelmiştir. Surenin bu ismi almasının nedeni, ilk ayetlerinde Müminlerin özelliklerinden bahsediyor olmasıdır. Burada iki husus açıklığa kavuşturulmaktadır. İlk olarak kurtuluşa erenlerin kimler oldukları, ikinci olarak da kurtuluşun nasıl olacağı bildirilmektedir. Bu anlamda söz konusu ayetler, güncel yaşamda sık sık sorulan “Kurtuluş Fırkası”nın kimliğine dair ipuçlarını vermektedir. İlgili surenin diğer kısımları, insanın yaratılışına, yeryüzü-gökyüzü olaylarına ve çeşitli peygamberlerin kıssalarına yer vermektedir. Toplam 118 ayetten oluşan sure, Mekki surelerin genel karakteristiğine uygun olarak iman, vahiy, insanlık, nübüvvet ve tarih gibi konulara değinmektedir.   

Mü'minûn Sûresi, kurtuluşa eren Mü’minlerin bir nevi prototipini çizmektedir. Buna göre Mü’minler Allah ile olan ilişkilerinde “namazlarında derin bir saygı içinde olup namazlarını sürekli kılarlar”. İnsanlarla ilişkilerinde de “faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler”, “zekâtı öderler”, “ırzlarını korurlar” ve “emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler”. Bu özellikler ilk ayetlerde belirlendikten sonra, “İşte bunlar Firdevs cennetlerine varis olurlar. Onlar orada ebedî kalacaklardır” diye müjdelenir.

Kur’an’da Mü’min, Müslüman, Münafik ve Kâfir gibi kavramlar birbirleriyle ilişkili olup belirli bir semantik alan oluştururlar. Bu kavramları birbiriyle ilişkili ve ilişkisiz kılan temel kavram “İman” ve “Küfr” kavramlarıdır. İman kelimesi, “emin” veya “eman” kökünden türemiştir. Sözlük mânâsı, "Doğrulamak, kabul etmek, kabullenmek, onaylamak, tasdik etmek, itimat etmek, gönülden benimsemek, güvenmek, güvenilmek" demektir. İmanın Türkçe karşılığı olan "inanmak" kelimesinde de aynı mahiyeti sezmek mümkündür. Mü’min ise “iman etmiş” kimsedir.

Burada akla hemen şöyle bir soru gelmektedir: Acaba iman etmek, körü körüne inanmak mıdır? Ya da bazen Müslümanların idealize ettiği gibi “kocakarı imanı” ideal bir inanma şekli midir? Bu sorulara cevap vermek için karşıt bir soru sormak, meselenin mahiyetini hemen ele verecektir. Herkese güvenir miyiz? Bu soruya akıl sahibi hiç kimse koşulsuz bir şekilde “evet” demez. Güvenmek, bir bilgi ve ikna olma biçimidir. Güvenilir olduğuna inandığımız bir kişiye güveniriz. Eğer elimizde böyle bir bilgi yoksa güvenmek için hiçbir gerekçemiz yoktur.

Hz. Muhammed’in çağdaşları neden ona ve onun mesajına güvenmişlerdir?  Kanaatimizce iki şey belirleyici olmuştur. İlk olarak Hz. Muhammed kendi çevresinde “el-emin” olarak bilinen bir insandır. Nitekim Kur’an onu “Sen yüksek bir ahlak üzeresin” diye tanımlamaktadır. Bu noktada tarihi veriler ile kitabi veriler uyumludur. Onun şahsına güven, onun getirdiği mesajına güveni kolaylaştırmıştır. İkinci olarak Kur’an hem lafız hem de mana bakımından insanları cezbetmiştir. Bu kitabın bir beşer tarafından yazılamayacak kadar muciz olduğunu anlamışlar ve ikna olmuşlardır. Demek ki iman etmek, sıkı sıkıya güven duygusuyla ilişkili olup hem bilgi hem de tanımayı gerektirmektedir.     

İman ve inkârın dereceleri bulunmaktadır. İnkâr düzeyine varıncaya kadar iki ara nokta ayırt etmek mümkündür. Mü’min ile Müslüman arasındaki fark, teslimiyetin derinliği ve niteliğindedir. Sözgelimi “Bedevîler “İman ettik” demişlerdir, ama onlar gerçekte “İman etmemişler”, sadece “Teslim olmuşlardır” (eslem-nâ). Kur’an deyimiyle “iman henüz kalplerinize girmemiştir.” (Hucurat, 49/14). Burada “eslem-nâ” ifadesi “Müslüman olduk” şeklinde de çevrilebilir. Müslümanlık, beyani bir kimliktir. Yani kişinin iman ettiğini sözle beyan etmesidir. İman, kalpten ve içten bir onaylama iken, Müslümanlık zahiri ve dıştan bir beyandır. Fıkıh zahiri beyanı esas alır ve Müslüman olan kimsenin imanını tartışmaya açmaz. Ama bu ikisi arasında bir fark bulunmadığı anlamına gelmez.

Mü’min ile Müslüman arasında fark olduğu gibi Müslüman ile Münafık arasında da fark bulunmaktadır. Münafık, gerçekte iman etmediği halde gösteriş yapmak ya da başka amaçlarla Müslüman olduğunu söyleyen kimsedir. Kafir, açıkça iman etmediğini söyleyen ve çoğu kez de Müslümanlara karşı meydan okuyan kişidir. Bunun zıddına Münafık içten hesap yapar ve iman etmediği halde iman etmiş gibi görünür. Dolayısıyla onun tarzı “gösterişçi” bir Müslümanlık tarzıdır. 

Müslüman, Münafık ve Kâfir kimselerin profili Bakara Suresi’nde çizilmiştir. “Onlar (Müslümanlar) gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar. Onlar sana indirilene de, senden önce indirilenlere de inanırlar. Ahirete de kesin olarak inanırlar. İşte onlar Rab’lerinden (gelen) bir doğru yol üzeredirler ve kurtuluşa erenler de işte onlardır. Küfre saplananlara (inkârcılara) gelince, onları uyarsan da, uyarmasan da, onlar için birdir, inanmazlar.Allah, onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözleri üzerinde de bir perde vardır. Onlar için büyük bir azap vardır. İnsanlardan, inanmadıkları hâlde, “Allah’a ve ahiret gününe inandık” diyenler de (Münafıklar da) vardır. Bunlar Allah’ı ve mü’minleri aldatmaya çalışırlar. Oysa sadece kendilerini aldatırlar, fakat bunun farkında değillerdir. Kalplerinde münafıklıktan kaynaklanan bir hastalık vardır. Allah da onların hastalıklarını artırmıştır. Söyledikleri yalana karşılık da onlara elem dolu bir azap vardır.” (Bakara, 2/3-10).

Bakara Suresi’nin Medine döneme ait ilk sure olduğu dikkate alınırsa, farklı grupların şekillenmesi Mekke döneminin son zamanlarında başlamış, Medine’de ise kristalize olmuştur.

1.    İman edenler, inanmakla kalmamış, bunu eylemleriyle de (salih amel, hicret ve cihat) ortaya koymuşlardır. Kur’an’da çoğu zaman iman, hicret ve cihad kavramları arka arkaya gelir ve Mü’minleri karakterize eder.

2.    Kâfirler, Mekke’de İslam’a ve Müslümanlara karşı meydan okuyan kimselerdir. Onlar Müslümanların açık düşmanlarıdır.

3.    Münafıklar ise, Medine’de ortaya çıkmış yeni bir gruptur ve giderek büyüyen İslam karşısında henüz karar verememiş, “belki zaman lehimize döner” diye düşünenlerdir. Bunlar içinde hem Arap müşrikler hem de Yahudiler bulunmaktadır.

Mekke’de kâfirler en büyük sorun iken, Medine’de münafıklar onların yerini almışlardır. Birçok olay onların maskesinin düşmesine yol açmıştır. “İki topluluğun (ordunun) karşılaştığı günde başınıza gelen musibet Allah’ın izniyledir. Bu da mü’minleri ortaya çıkarması ve münafıklık yapanları belli etmesi içindi. Onlara (münafıklara), “Gelin, Allah yolunda savaşın veya savunmaya geçin” denildi de onlar, “Eğer savaşmayı bilseydik, arkanızdan gelirdik” dediler. Onlar o gün, imandan çok küfre yakın idiler. Ağızlarıyla kalplerinde olmayanı söylüyorlardı. Oysa Allah, içlerinde gizledikleri şeyi çok iyi bilmektedir. (Onlar), kendileri oturup kaldıkları hâlde kardeşleri için, “Eğer bize uysalardı, öldürülmezlerdi” diyen kimselerdir. De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz kendinizden ölümü savın.” (Al-i İmran, 3/166-168).   

Kadir Canatan.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]