* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: CEMAAT VE AYRILIK  (Okunma sayısı 495 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
CEMAAT VE AYRILIK
« : Kasım 28, 2017, 09:11:08 ÖÖ »
CEMAAT VE AYRILIK

İnkar eden (kâfir)ler birbirlerinin velîleridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez, velî-dost olmazsanız), yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesâd) olur.”1

Önce, bu ayet-i kerime hakkında müfessir âlimlerimizin neler söylediğine bakalım!..

“Safvetü’t-Tefâsîrde”de Muhammed Ali es- Sâbûnî şunları kaydeder:

“Kâfir olanlar, birbirlerinin dostlarıdır. Yani onlar, küfür ve sapıklık konusunda tek bir millettirler. Birbirlerinden başkası onlara dost olmaz.

Eğer size verilen, mü’minlere dost edinme ve kâfirlerle alâkayı kesme emrini yerine getirmezseniz, yeryüzünde büyük bir fitne ve bozgunculuk meydana gelir. Çünkü bu durumda kâfirler kuvvetli, mü’minler zayıf olur.”2

“Zadü’l-Mesir” adlı tefsirinde İbnü’lCevzî (rh.a.) şöyle der:

“Eğer siz bunu yapmazsanız” yardımlaşmazsanız demektir ki, İbn Cüreye’in değimiyle, eğer dinde yardımlaşmaz ve birbirinize destek vermezseniz anlamındadır.

Açıklamasıda şöyledir:

Eğer mü’min, mü’mine gerçek şekilde dost olmaz ve kâfirden elini tamamen çekmezse bu, dinde sapıklığa ve fesâda götürür. Eğer müslüman, kâfir akrabalarını terk eder ve müslümanlara yardım ederse bu, kâfir akrabalarını İslâm’a sevk eder ve şirki terk etmeye daha çabuk götürür.”3

“Tefsîr-Kebîr”de Fahruddin er-Râzî (rh.a.), “velâyet” kavramı için şunları söyler:

“Bu lafız, bu kitabın birkaç yerinde de belirttiğimiz gibi, yakınlığı ihlâs ettirmektedir. Nitekim ‘Sultan, velîsi olmayan kimsenin velîsidir’ denilmektedir. Amma bu ifadede geçen ‘velâyet’ lafzı, vâriz olmayı ifâde etmez.

Allah Teâlâ da:

“Haberiniz olsun ki, Allah’ın velîleri için hiçbir korku yoktur. Onlar, mahzunda olacak değillerdir.”4 buyurmuştur ki, buda mirasçı olmayı ifade etmez. Aksine velâyet, yakınlığı ifade eder. Binaenaleyh, bu ayetteki velâyet de, vâris olma mânâsının dışındaki bir mânâya hamletmek mümkündür ki, bu mânâ da, onların birbirine saygı duymaları, birbirinin işleriyle ilgilenmeleri ve birbirlerine muâvenette bulunarak yardımlaşmalarıdır ki,  bununda gayesi, onların düşmana karşı tek yumruk gibi olmaları ve onlardan herbirinin, diğerine karşı duyduğu sevginin, kendisine karşı duyduğu sevginin yerine olması yani, onuda kendisi kadar sevmesidir.”5

İmama Hafız İbn Kesîr (rh.a.) “Tefsiru’l- Kur’âni’l-Azim” eserinde şunu beyan eder:

“Allah’ın: ‘Eğer siz bunu yapmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesâd olur.’ Buyruğunun mânâsı şudur:

Müşriklerden uzaklaşmaz ve mü’minlerle dost olmazsanız, insanlar arasında fitne meydana gelir. Fitne ise, gerçeklerin karışması, mü’minle kâfirin içiçe olmasıdır. Böylece insanlar arasında büyük, yaygın ve geniş bir fesâd meydana gelir.”6

İmam Nesefî (rh.a.), “Medâriku’t- Tenzil” adlı tefsirinde, konuyla ilgili şunları dile getirir:

“Eğer siz bunu yapmazsanız” yani size, müslümanların beraber ve birlik içinde hareket etmeleri için (Allah’ın) verdiği emri yerine getirmez, birbirinizi velî edinmezseniz, hattâ bu ilişkilerinizi mirasta bile öne almazsanız-ki burada Allah, İslâm’a olan mahiyeti, akrabalık mensubiyetinden üstün kılmaktadır. Hiçbir zaman kâfirlerle olan akrabalığı bir akrabalık olarak kabul etmemektedir.- İşte bu ölçülere uymazsanız, bu sebeble:

“Yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk olur.”

Yeryüzünde bir fitne doğar ve büyük bir kargaşa meydana gelir. Çünkü müslümanlar, şirk ve küfre karşı eğer kendi aralarında tek bir el hâline gelmezlerse, bu durumda şirk ve küfür açıkça varlığını sergiler, kargaşa ve terör alabildiğince artar.”7

İslâm Milleti’nin içinde muteber kabul edilen tefsirlerden nakillerden apaçık anlaşılan odur ki,  muvahhid mü’min müslümanlar birbirlerinin velîleri olduklarını asla unutmayacak ve herbir mü’min müslüman şahsiyet üzerine düşen velâyet vazifesini hakkıyla yerine getirmeye gayret edecektir!.. Çünkü Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celler, kendisine katıksız iman eden ve tam teslimiyetle itaatte bulunana muvahhid kullarını, birbirlerinin kardeşleri ve velîleri kılmış, böyle olmalarını emretmiştir…

İşte Rabbimiz Allah’ın emirleri:

“Mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, birbirlerinin velîleridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılar, zekatı verirler ve Allah’a ve Rasulüne itaat ederler.”8

“Sizin velîniz, ancak Allah, O’nun Rasulü, rüku’ediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren mü’minlerdir.”9

“Mü’minler, ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allah’tan korkup sakının, umulur ki esirgenirsiniz.”10

Yegâne Rabbimiz ve İlâhımız, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ birbirlerinin kardeşleri ve velîleri olan muvahhid mü’min kullarının her zamanda ve her mekânda birlik ve beraberlik içinde bulunmaları, cemaat olmalarını, hep beraber hareket etmelerini, akîde, usûl ve hedef birliğiyle birbirlerine sımsıkı bağlarla bağlanmalarını emretmektedir:

“Allah’ın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz, düşmanlar idiniz. O, Kalblerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz, O’nun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız.” 11

Emiru’l- mü’minin İmam Ömer İbnul’l-Hattab (r.a.) şu asla değişmez ilkeyi beyan eder:

“İslâm, İslâm olmaz, cemaat olmayınca.”12

Mü’min müslümanların, İslâm’ı yaşaya bilmeleri için cemaat olmaları gerekir… Cemaat, Kur’ân ve Sünnet üzere teşekkül etmeli, mü’minler arasında Kur’ân ve Sünnet hakem olmalıdır… Hayat, her yönüyle Kur’ân ve Sünnet üzere tanzim edilmelidir… Dil, renk, ırk, soy ve bölge gözetmeksizin dünyanın neresinde olursa olsunlar, her muvahhid mü’min bir diğer muvahhid mü’min ile kaynaşmalı, uzlaşmalı ve uyum sağlamalıdır… Çünkü onlar, bir vucûdun organları ve bir elin sıkılıp bir yumruk hâline geldiği gibidirler… Birbirlerinin velîsi yani dostu, yardımcısı, destekleyicisi ve kardeşleridir… Bu velâyet ve bu kardeşlik inancıyla bir araya gelmeli, yıkılmayan kale duvarları gibi kenetlenmeli, dolayısıyla akîdesi bir, hedefi bir, usûlü bir cemaat olmalıdır… Bu rahmete ve bu bereket kavuşmaları onlar için ânın vâcibidir…

N’umân b. Beşîr (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Cemaatte bereket, ayrılıkta ise azab vardır.”13

N’umân b. Beşîr (r.a.)’dan rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Kim aza şükretmezse, çoğa şükretmez. İnsanlara şükretmeyen, Allah’a şükretmez. Allah’ın nimetlerini konuşmak şükür, terki küfürdür.

Cemaat rahmettir, ayrılık azabdır.”14

Cabir b. Abdullah (r.anhuma)’dan.

-Kim aza şükretmezse, çoğa şükredemez. İnsanlara şükretmeyen, Allah Azze ve Celle’ye şüktermiş olmaz.

Cemaat içinde hoşlanmadığınız şeyler, ayrılık içinde hoşlandığınız şeylerden hayırlıdır.

Cemaatte rahmet ayrılıkta azab vardır.15

Yegâne hayat nizamı İslâm üzere, katıksız iman ederek, imanları sebebiyle bir araya gelen ve bir olan muvahhid mü’minlerin cemaatı!

Âlemlerin Rabbi Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmedilen “Daru’l-İslâm”da mü’min müslümanlar, Milletiyle, devletiyle, ülkesiyle bir bütündürler… İslâm’ın hakim, her türlü küfür ve şik ideolojileri mahkum, müslümanların hakim, kâfir ve müşrikler olan ğayr-ı müslimlerin mahkum olduğu “Daru’l-İslâm”da cemaatlaşmak söz konusu olamaz çünkü İslâm devlet olmuş ve hakim durumdadır… Çünkü bütün müslümanlar, bey’at ile imama bağlanmış, birlik ve beraberlik içinde bir vücûd olmuşlardır…

İşgal edilmiş İslâm topraklarında, kitablı veya kitabsız gayr-i müslümler hâkim müslümanlar mahkum, şirk yasaları egemen İslâm’ın hükümleri geçersiz kılındığı için, mü’min müslümanların cemaatlaşmaları ânın vâcibidir…

Fatih Sultan Mehmet Han devrinin büyük âlimlerinden Kemâleddin İbn Humam (rh.a.) “Hidâye Şerhi” olan meşhur eseri “Fethu’l-Kadir”de şöyle bir soru soruyor:

“O bölgelere gayr-i müslimler hakim olmuşlar, müslümanlar bir bakıma azınlıkta kalmışlar veya müslümanlar mahkum durumda, gayr-i müslimler hakim durumdadırlar. Bu durumda ne yapılmalıdır?”

O devirde gündeme gelen bu soru, yaşadığımız çağdaş, içine düşülen felâket ve zilletten dolayı güncelleşmiş, işgal edilen İslâm topraklarındaki esaretten dolayı bu gün sorulmuş gibidir…

Allâme Kemâleddin İbn Humam (rh.a.) Haçlılar tarafından işgal edilen “Endülüs”ü ve merkezi olan “Kurtuba” şehrini örnek veriyor…

Endülüs işgal edilmiş, Kurtuba yıkılmış, yağmalanmış, binlerce müslümanın kanı akıtılarak şehadetin öldürülmüş katliâm yapılmış şehid olanlar olmuş, geriye binlerce yaralılarıyla beraber müslümanlar esaret altına düşmüşlerdir…

Müslümanlar, sayısal olarak çoğunlukta olsalar bile güç-kuvvet ve imkânlarının olmayışından dolayı azınlıkta kalmışlardır… Müslümanlar mahkum, gayr-i müslimler hakim durumda… Müslümanların devleti yıkılmış, iktidar güçlerini yitirmiş, ülkeleri işgal edilmiş, imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi dağınık bir hâlde… Birlikleri dağılmış, ne imamları var, nede emirleri!..

Bu durumda ne yapılmalıdır?” Sorusunu şu şekilde cevaplandırıyor Kemâleddin İbn Humam (rh.a.):

“Gerekli olan, müslümanların kendi aralarında birine bu görevi vermelidirler. Orada iddifak etmeleri vâcibidir. Onu, kendilerine idareci olarak seçerler.”

Ülkeleri işgal edilmiş, zalim tağutlar, şirk iktidarları ve yasalarıyla hâkim, müslümanlar mahkumlaşmış, esâret altına girmiş bir hâlde olan müslümanlara vâcibdir ki, şirkten arındırılmış Tevhid akîdesi ile hedef ve usûl birliğini sağlayarak cemaat olup, dağılmış tesbih tanelerini bir araya getirerek imameye bağlamalıdırlar… İman ve İslâm üzere olan bu birlik sağlanınca, O ân ihtiyaç olân diğer meşru müesseselerin oluşması gerekir… Tek bilek, tek yürek, başlar başa bağlı, baş da Allah’ın hükümlerine bağlanınca kendi içlerinde ve dışlarına karşı Allah’ın hükümlerine göre hareket edince Rahmete ve berekete kavuşmuş olurlar…

En-Nesefî (rh.a.)’in “Kenzu’d- Dekâik” adlı eserini, “En-Nehru’l-Faik” isimli eseriyle şerh eden Ömer b. İbrahim b. Nuceym el-Mısrî el-Hanefî (rh.a.) bu eserinde, Allâme Kemâleddin ibn Humam (rh.a.)’ın bu görüşünün en doğru görüş olduğunu beyanla şunları beyan eder:

“İnsanın mutmain olduğu, kabul edebileceği görüşte bu olsa gerektir. Bu görüş istikametinde amel edilmelidir.”

“Peygamberlerin vârisleri” olan İslâm âlimleri böyle diyorlar ve doğru olanı da budur… Bu görüşleri İbn Âbidîn, “Reddü’l-Muhtar” Ale’d-Dürri’l-Muhtar” adlı meşhur eserinde nakletmektedir… 16   

İman edenlerin velîsi Allah Teâlâ muvahhid mü’min müslüman kullarını zulümâttan nûra çıkarması, kendilerine ayrılık azabından cemaat rahmetine ve bereketine kavuşturması, onlar için büyük bir nimet olmuştur… Bu nimetin kadri çok iyi bilinmeli ve yerinde değerlendirmelidir… Asla azımsanmamalı, devamlı şükredilmelidir… Nimet, şükür ve hamd ile anılmalı gereği gibi kulluk yapılarak rahmete ve berekete daimî lâik olmayı sağlamak gerek… Rahmet ve bereket olan cemaatin kıymeti takdir edilecek olunursa Rabbimiz Allah, rahmetini ve bereketini ziyadeleştirir ve devamlı kılar…

Rabbimiz Allah, iman eden kullarına sadık ve salih kullarıyla beraber olmalarını, hep beraber Allah’ın ipine sımsıkı sarılmalarını emreder:

“ Ey iman edenler, Allah’dan sakının ve sadıklarla birlikte olun.”17

Sadıklar!.. Allah’a ve Rasulü (s.a.s.)’e katıksız iman edip itaat eden sadıklar… Mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad eden sağdıklar…18 Egemen zalim tağutlara asla boyun eğmeyen, tağutî düzenleri bütün kurum ve kuruluşlarıyla reddeden, küfür ve şirk olan hiçbir şeyi kabul etmeyen, Tevhîdî dik duruşunun tüm zamanlarda ve mekanlarda gerçekleştiren sadıklar!.. İki güzel şey olan ya şehadet ya zaferden birisine talip olan sadıklar!..

Sadıklarla beraber olup sadıklaşan mü’min müslümanların cemaati… “Rabbimiz Allah, dinimiz, yani hayat nizamımız İslâm ve önderimiz Rasulullah Muhammed (s.a.s.)” inancıyla oluşan İslâm Cemaati!..

Allah’ın rahmeti ve bereketi olan Tevhid Cemaatı!.. Muvahhidlerin Cemaatı!..

Bu cemaatın mensubu olan her muvahhid mü’min şahsiyet, iyi bilmelidir ki, böyle bir cemaatın, gerek insanlardan, gerekse cinlerden düşmanları çok olur… Şeytan taraftarı olup şeytanlaşmış insanlar ve cinler iman ve İslâm üzere dikkatli bir şekilde dosdoğru yolda ilerlemeye devam eden muvahhidleri Tevhid cemaatına karşı çok kıskanç, çok kindar ve çok düşman olurlar… Birbiriyle kardeş olmuş, kalpleri uzlaşmış, fikirleri kaynaşmış olan mü’min müslümanların bu rahmet olan birlik ve beraberliklerini bozmak, onları birbirinden ayırmak, birbirine düşman etmek, böylece rahmetten uzaklaştırıp azaba sokmak isterler…

Bu konuda çok uyanık ve çok dikkatli olmak gerekir… “Cemaat içinde hoşlanmadığınız şeyler ayrılık içinde hoşlandığınız şeylerden hayırlıdır!” İkazına dikkat!..

İnsanın bulunduğu yerde hayırlı, faydalı ve güzel şeyler olduğu gibi, kişinin hoşuna gitmeyen, onun şahsî karakterlerine uymayan şeyler de olur… Bunlar görülünce sabretmek ve hatâları düzeltmek gerekir… Eğer ortaya çıkan şey, Allah’ın hükümlerine ve Rasulullah (s.a.s.)’in Sünnetine aykırı değilse, uygulamadaki rahatsız edici şeylerin nasihat ve yumuşak tavırlarla giderilmesi, birbirine kaşı hayır işleyicilerin tavrı olmalıdır… Hele hele esaret altında mahkum olmuş müslümanlar, daha çok dikkat etmelidirler!.. İşgalci tağutî güçlerle mücadele ederken bir karıncaya bile ihtiyaçları var iken, nasıl olur ona göre kusurlu kardeşini birden bire terk edip, İslâm cemaatinde ayrılır, rahmeti bırakır azabı tercih eder?..

Hayır, hayır! Hiçbir muvahhid mü’min bu şekilde davranmamalıdır!.. Mü’min kardeşini bırakmamalı ve İslâm üzere devam eden cemaatini terk etmemelidir… Çok sabırlı ve direnşli olmalıdır muvahhid mü’min… Kardeşlerinden fenâ bir hareket gördüğünde onlara merhamet ederek nasihat etmeli yanlışı düzetmeye gayret etmeli, bu konuda bütün imkânları kullanmalıdır…

Abdullah ibn Abbas (r.anhuma)’nın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):

“Her kim emirinden meydana gelen fenâ bir hareketi görürse, sabretsin! Çünkü her kim sultandan (ona itaattan) bir karış dışarı çıkarsa, cahiliyyet ölümüyle ölür.” 19

Emiru’l mü’minin İmam Ömer Emiru’l-Hattab (r.a.)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“(İslâm) cemaat(in)den ayrılmayın! Tefrikaya düşmekten sakının! Çünkü şeytan, yalnız kalanla beraberdir ve (birlik olan) iki kişiden daha uzaktır.

Her kim cennetin en güzel yerini istiyorsa, cemaatten ayrılmasın!”20

Aziz İslâm Milleti’nin mutlak müştehidlerinden İmam Şâfî (rh.a.), bu hadisle ilgili şunları söyler:

“ Müslümanların cemaatının benimsediği görüşe katılan kimse, onların cemaatlarından ayrılmamış olurlar.

Müslümanların cemaatının benimsediği görüşe karşı çıkan kimse ise, ayrılmamakla emrolunduğu müslümanların cemaatlarına muhalefet etmiş olur. Gaflet de ayrılıktan kaynaklanır. Cemaatın ise, toptan, Kitap, Sünnet ve kıyasın mânâsında gaflete düşmesi mümkün değildir.”21

Usâme b. Şerik (r.a.) rivayet eder.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Allah’ın eli, cemaatın üzerindedir. Cemaatten biri ayrıldığı zaman, sürüden ayrılan koyunu kurt kaptığı gibi, şeytan hemen onu kapar.”22

Şeytan ve şeytaniler, İslâm cemaatında yer alan mü’min müslümanların, azab olan ayrılık hatâsını yapmalarını gözleyip durmaktadırlar… Bir mü’min hatâ etmeye görsün, o mü’minin ayrılığını onun gözünde öyle büyütür, vesveselerle, yaldızlı “haklısın” sözleriyle öyle süsler ki, mü’min müslümanı, cemaatından, kardeşlerinden ve dostlarından alabildiğince uzaklaştırır, bir daha bir araya gelmemeleri için ne tuzaklar kurar, ne hileler gündeme getirirler!.. Kadın olsun, erkek olsun, birbirlerinin velîleri ve kardeşleri olan muvahhid mü’minler, kitap ve Sünnet üzere oluşmuş, cemaatlarından ayrılmamalı, ayrılığı gündeme getirmemeli ve kardeşleriyle birlikte kurtuluş için sabretmeler…

Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)’in beyan buyurduğu hayırlı ve sevablı yolu tercih etmelidirler…

İbn Ömer (r.anhuma)’dan.

Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:

“Halk arasına giripte eziyetlerine sabreden mü’minin sevabı, halk arasına girmeyen ve onların eziyetlerine sabretmeyen mü’minin sevabından daha fazladır.” 23

“İşittik ve itaat ettik.”24 

--------------------------------------------------------------------------------------------------------

1- Enfâl, 8/73.

2- Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safevetu’t-Tefâsîr, çev. Prof. Dr. Sadreddin Gümüş - Dr. Nedim Yılmaz, İst. 2010, C. 2, Sh. 424. 3. Baskı.

3- İbnu’l-Cevzî, Zadü’l-Mesir Fi İlimi’t-Tefsir, çev. Doç. Dr. Abdulvehhab Öztürk, İst. 2009, C. 2, Sh. 499.

4- Yunus, 10/62.

5- Fahruddin er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, Mefâtih’ul-Gayb, çev. Prof. Dr. Suat Yıldırım, Vdğ. Ank. 1991, C. 11, Sh. 386.

6- İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. Dr. Savaş Kocabaş, İst. 2011, C. 5, Sh. 102.

7- İmam Nesefî, Nesefî Tefsiri, çev. Harun Ünal, İst. 2007, C. 4, Sh. 484.

8- Tevbe, 9/71.

9- Mâide, 5/55.

10- Hucurat, 49/10.

11- Âl-i İmrân, 3/103.

12- Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B. 26, Hbr. 257.

13- İbn Ebi’d-Dünya, Hadislerde Allah’a Şükür, -eş-Şükrulillah, çev. Receb Doğru, İst. 2007, Sh. 46-47, Hds. 64.

İmam Suyûtî, Câmiu’s-Sağır Tercüme ve Şerhi, çev. İsmail Mutlu, Vdğ. İst. 1996, C. 2, Sh. 241, Hds.1825 (3398). Beyhâkî, Şuabu’l-İman, (C. 6, Sh. 242-243, Hds. 4105)’den.

14- Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 4, Sh. 278, 375. Müsned’din Şuayb el-Arnavutî tahkiki, C. 30, Sh. 390, Hds. 18449, C. 32, Sh. 95-96, Hds.19350.

Nûreddin el- Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, çev. Fikret Güneş, İst. 2010, C. 9, Sh. 135, Hds. 9097. Hadisi, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, (Müsned, C. 4, Sh. 277), Bezzâri (Müsned, C. 8, Sh. 226, Hds. 3282) ve Taberânî rivayet etmiş olup, ravileri güvenilir kimselerdir.

Kuzâî, Şihâbu’l-Ahbâr Tercümesi, çev. Prof. Dr. Ali Yardım, İst. 1999, Sh. 35, Hds. 8.

İmam Suyûtî, A.g.e. C. 2, Sh. 292, Hds. 1929 (3624).

15- Deylemî, Firdevs, C. 3, Sh. 628, Hds. 5962, Beyrut/Lübnan, 1986/1406. Daru’l-Kutubu’l-İlmiye.

Ali el-Muttakî el-Hindî, Kenzu’l-Umman, C. 3, Sh. 109, Hds. 6477. Beyrut/Lübnan, 2004/1424. Daru’l-Kutubu’l-İlmiye, 2. Baskı.

Aclunî, Keşfu’l-Hafa, C. 1, Sh. 380, Hds. 1074. Deylemî zayıf bir senedle Cabir (r.a.)’dan rivayet eder. Başka şahidleride vardır.

İmam Sahâvî, el-Makasıdu’l-Hasene, Sh. 204, Hds. 368, Beyrut/Lübnan, 2006/1428. Daru’l-Kutubu’l-İlmiye, 2. Baskı.

Not: İmam Şahâvî (rh.a), Deylemî (rh.a)’in rivayet ettiği hadisi senediyle zikretmiş ve “an Cabir refeatun” ibaresiyle ref ederek hadisin, Rasulullah (s.a.s.)’den olduğuna işaret etmiştir. Nu’mân b. Beşîr (r.a.)’ın hadiside, bunun şahididir.

16- İbn Âbidîn, Reddu’l-Muhtar Ale’d-Dürri’l-Muhtar, çev. Mehmet Savaş, İst. 1985, C. 12, Sh. 145.

17- Tevbe 9/119.

18- Bkz. Hucurat, 49/15.

19- Sahih-i-Buhârî, Kitabu’l-Fiten, B. 2, Hds. 5.

      Sahih-i Müslim, Kitabu’l-İmâre, B. 13, Hds. 55-56.

20- Sünen-i Tirmizî, Kitabu’l-Fiten, B. 7, Hds. 2254.

Taberânî, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, çev. İsmail Mutlu, İst. 1996, C. 2, Sh. 256. Hds. 168.

Muhammed b. İdris eş-Şâfiî, er-Risâle, çev. Prof. Dr. Abdulkadir Şener-Prof. Dr. İbrahim Çalışkan, Ank. 1996, Sh. 256, Md. 1315.

Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 1, Sh. 18. C. 3, Sh. 446.

21- Muhammed b. İdris eş-Şâfiî, A.g.e. Sh. 256, Md. 1320.

22- Nûreddin el-Heysemî, A.g.e. C. 9. Sh. 136. Hds. 9101. Sh. 139, Hds. 9108. İmam Ahmed b. Hanbel’den.

İmam er-Rudânî, Büyük Hadis Külliyatı-Cemu’l-Fevâid, çev. Naim Erdoğan, İst. 2003, C. 1, Sh. 192, Hds. 1256.

Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 5, Sh. 233, 243’den.

İmam Hafız el-Munzirî, Hadislerle İslâm-Terğib ve Terhib, çev. A. Muhatar Büyükçınar, Vdğ. İst. T.Y. C.1, Sh. 334, Hds. 7.

23- Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B. 23, Hds. 4032.

Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatu’l-Kıyame, B. 20, Hds. 2625.

İmam Buhârî, Edebü’l-Müfred, B. 181, Hds. 388.

Beyhâkî, Kitabu’z-Zühd, çev. Enbiya Yıldırım, İst. 2000, Sh. 213, Hds. 741.

24- Bakara, 2/286.         

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Aralık 21, 2024, 04:50:26 ÖS]