CEMAAT VE AYRILIK
İnkar eden (kâfir)ler birbirlerinin velîleridir. Eğer siz bunu yapmazsanız (birbirinize yardım etmez, velî-dost olmazsanız), yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk (fesâd) olur.1
Önce, bu ayet-i kerime hakkında müfessir âlimlerimizin neler söylediğine bakalım!..
Safvetüt-Tefâsîrdede Muhammed Ali es- Sâbûnî şunları kaydeder:
Kâfir olanlar, birbirlerinin dostlarıdır. Yani onlar, küfür ve sapıklık konusunda tek bir millettirler. Birbirlerinden başkası onlara dost olmaz.
Eğer size verilen, müminlere dost edinme ve kâfirlerle alâkayı kesme emrini yerine getirmezseniz, yeryüzünde büyük bir fitne ve bozgunculuk meydana gelir. Çünkü bu durumda kâfirler kuvvetli, müminler zayıf olur.2
Zadül-Mesir adlı tefsirinde İbnülCevzî (rh.a.) şöyle der:
Eğer siz bunu yapmazsanız yardımlaşmazsanız demektir ki, İbn Cüreyein değimiyle, eğer dinde yardımlaşmaz ve birbirinize destek vermezseniz anlamındadır.
Açıklamasıda şöyledir:
Eğer mümin, mümine gerçek şekilde dost olmaz ve kâfirden elini tamamen çekmezse bu, dinde sapıklığa ve fesâda götürür. Eğer müslüman, kâfir akrabalarını terk eder ve müslümanlara yardım ederse bu, kâfir akrabalarını İslâma sevk eder ve şirki terk etmeye daha çabuk götürür.3
Tefsîr-Kebîrde Fahruddin er-Râzî (rh.a.), velâyet kavramı için şunları söyler:
Bu lafız, bu kitabın birkaç yerinde de belirttiğimiz gibi, yakınlığı ihlâs ettirmektedir. Nitekim Sultan, velîsi olmayan kimsenin velîsidir denilmektedir. Amma bu ifadede geçen velâyet lafzı, vâriz olmayı ifâde etmez.
Allah Teâlâ da:
Haberiniz olsun ki, Allahın velîleri için hiçbir korku yoktur. Onlar, mahzunda olacak değillerdir.4 buyurmuştur ki, buda mirasçı olmayı ifade etmez. Aksine velâyet, yakınlığı ifade eder. Binaenaleyh, bu ayetteki velâyet de, vâris olma mânâsının dışındaki bir mânâya hamletmek mümkündür ki, bu mânâ da, onların birbirine saygı duymaları, birbirinin işleriyle ilgilenmeleri ve birbirlerine muâvenette bulunarak yardımlaşmalarıdır ki, bununda gayesi, onların düşmana karşı tek yumruk gibi olmaları ve onlardan herbirinin, diğerine karşı duyduğu sevginin, kendisine karşı duyduğu sevginin yerine olması yani, onuda kendisi kadar sevmesidir.5
İmama Hafız İbn Kesîr (rh.a.) Tefsirul- Kurânil-Azim eserinde şunu beyan eder:
Allahın: Eğer siz bunu yapmazsanız, yeryüzünde bir fitne ve büyük bir fesâd olur. Buyruğunun mânâsı şudur:
Müşriklerden uzaklaşmaz ve müminlerle dost olmazsanız, insanlar arasında fitne meydana gelir. Fitne ise, gerçeklerin karışması, müminle kâfirin içiçe olmasıdır. Böylece insanlar arasında büyük, yaygın ve geniş bir fesâd meydana gelir.6
İmam Nesefî (rh.a.), Medârikut- Tenzil adlı tefsirinde, konuyla ilgili şunları dile getirir:
Eğer siz bunu yapmazsanız yani size, müslümanların beraber ve birlik içinde hareket etmeleri için (Allahın) verdiği emri yerine getirmez, birbirinizi velî edinmezseniz, hattâ bu ilişkilerinizi mirasta bile öne almazsanız-ki burada Allah, İslâma olan mahiyeti, akrabalık mensubiyetinden üstün kılmaktadır. Hiçbir zaman kâfirlerle olan akrabalığı bir akrabalık olarak kabul etmemektedir.- İşte bu ölçülere uymazsanız, bu sebeble:
Yeryüzünde bir fitne ve büyük bir bozgunculuk olur.
Yeryüzünde bir fitne doğar ve büyük bir kargaşa meydana gelir. Çünkü müslümanlar, şirk ve küfre karşı eğer kendi aralarında tek bir el hâline gelmezlerse, bu durumda şirk ve küfür açıkça varlığını sergiler, kargaşa ve terör alabildiğince artar.7
İslâm Milletinin içinde muteber kabul edilen tefsirlerden nakillerden apaçık anlaşılan odur ki, muvahhid mümin müslümanlar birbirlerinin velîleri olduklarını asla unutmayacak ve herbir mümin müslüman şahsiyet üzerine düşen velâyet vazifesini hakkıyla yerine getirmeye gayret edecektir!.. Çünkü Âlemlerin Rabbi Allah Azze ve Celler, kendisine katıksız iman eden ve tam teslimiyetle itaatte bulunana muvahhid kullarını, birbirlerinin kardeşleri ve velîleri kılmış, böyle olmalarını emretmiştir
İşte Rabbimiz Allahın emirleri:
Mümin erkekler ve mümin kadınlar, birbirlerinin velîleridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılar, zekatı verirler ve Allaha ve Rasulüne itaat ederler.8
Sizin velîniz, ancak Allah, Onun Rasulü, rükuediciler olarak namaz kılan ve zekatı veren müminlerdir.9
Müminler, ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup düzeltin ve Allahtan korkup sakının, umulur ki esirgenirsiniz.10
Yegâne Rabbimiz ve İlâhımız, Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ birbirlerinin kardeşleri ve velîleri olan muvahhid mümin kullarının her zamanda ve her mekânda birlik ve beraberlik içinde bulunmaları, cemaat olmalarını, hep beraber hareket etmelerini, akîde, usûl ve hedef birliğiyle birbirlerine sımsıkı bağlarla bağlanmalarını emretmektedir:
Allahın ipine hepiniz sımsıkı sarılın. Dağılıp ayrılmayın. Ve Allahın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani siz, düşmanlar idiniz. O, Kalblerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve siz, Onun nimetiyle kardeşler olarak sabahladınız. 11
Emirul- müminin İmam Ömer İbnull-Hattab (r.a.) şu asla değişmez ilkeyi beyan eder:
İslâm, İslâm olmaz, cemaat olmayınca.12
Mümin müslümanların, İslâmı yaşaya bilmeleri için cemaat olmaları gerekir
Cemaat, Kurân ve Sünnet üzere teşekkül etmeli, müminler arasında Kurân ve Sünnet hakem olmalıdır
Hayat, her yönüyle Kurân ve Sünnet üzere tanzim edilmelidir
Dil, renk, ırk, soy ve bölge gözetmeksizin dünyanın neresinde olursa olsunlar, her muvahhid mümin bir diğer muvahhid mümin ile kaynaşmalı, uzlaşmalı ve uyum sağlamalıdır
Çünkü onlar, bir vucûdun organları ve bir elin sıkılıp bir yumruk hâline geldiği gibidirler
Birbirlerinin velîsi yani dostu, yardımcısı, destekleyicisi ve kardeşleridir
Bu velâyet ve bu kardeşlik inancıyla bir araya gelmeli, yıkılmayan kale duvarları gibi kenetlenmeli, dolayısıyla akîdesi bir, hedefi bir, usûlü bir cemaat olmalıdır
Bu rahmete ve bu bereket kavuşmaları onlar için ânın vâcibidir
Numân b. Beşîr (r.a.)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Cemaatte bereket, ayrılıkta ise azab vardır.13
Numân b. Beşîr (r.a.)dan rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Kim aza şükretmezse, çoğa şükretmez. İnsanlara şükretmeyen, Allaha şükretmez. Allahın nimetlerini konuşmak şükür, terki küfürdür.
Cemaat rahmettir, ayrılık azabdır.14
Cabir b. Abdullah (r.anhuma)dan.
-Kim aza şükretmezse, çoğa şükredemez. İnsanlara şükretmeyen, Allah Azze ve Celleye şüktermiş olmaz.
Cemaat içinde hoşlanmadığınız şeyler, ayrılık içinde hoşlandığınız şeylerden hayırlıdır.
Cemaatte rahmet ayrılıkta azab vardır.15
Yegâne hayat nizamı İslâm üzere, katıksız iman ederek, imanları sebebiyle bir araya gelen ve bir olan muvahhid müminlerin cemaatı!
Âlemlerin Rabbi Allahın indirdiği hükümlerle hükmedilen Darul-İslâmda mümin müslümanlar, Milletiyle, devletiyle, ülkesiyle bir bütündürler
İslâmın hakim, her türlü küfür ve şik ideolojileri mahkum, müslümanların hakim, kâfir ve müşrikler olan ğayr-ı müslimlerin mahkum olduğu Darul-İslâmda cemaatlaşmak söz konusu olamaz çünkü İslâm devlet olmuş ve hakim durumdadır
Çünkü bütün müslümanlar, beyat ile imama bağlanmış, birlik ve beraberlik içinde bir vücûd olmuşlardır
İşgal edilmiş İslâm topraklarında, kitablı veya kitabsız gayr-i müslümler hâkim müslümanlar mahkum, şirk yasaları egemen İslâmın hükümleri geçersiz kılındığı için, mümin müslümanların cemaatlaşmaları ânın vâcibidir
Fatih Sultan Mehmet Han devrinin büyük âlimlerinden Kemâleddin İbn Humam (rh.a.) Hidâye Şerhi olan meşhur eseri Fethul-Kadirde şöyle bir soru soruyor:
O bölgelere gayr-i müslimler hakim olmuşlar, müslümanlar bir bakıma azınlıkta kalmışlar veya müslümanlar mahkum durumda, gayr-i müslimler hakim durumdadırlar. Bu durumda ne yapılmalıdır?
O devirde gündeme gelen bu soru, yaşadığımız çağdaş, içine düşülen felâket ve zilletten dolayı güncelleşmiş, işgal edilen İslâm topraklarındaki esaretten dolayı bu gün sorulmuş gibidir
Allâme Kemâleddin İbn Humam (rh.a.) Haçlılar tarafından işgal edilen Endülüsü ve merkezi olan Kurtuba şehrini örnek veriyor
Endülüs işgal edilmiş, Kurtuba yıkılmış, yağmalanmış, binlerce müslümanın kanı akıtılarak şehadetin öldürülmüş katliâm yapılmış şehid olanlar olmuş, geriye binlerce yaralılarıyla beraber müslümanlar esaret altına düşmüşlerdir
Müslümanlar, sayısal olarak çoğunlukta olsalar bile güç-kuvvet ve imkânlarının olmayışından dolayı azınlıkta kalmışlardır
Müslümanlar mahkum, gayr-i müslimler hakim durumda
Müslümanların devleti yıkılmış, iktidar güçlerini yitirmiş, ülkeleri işgal edilmiş, imamesi kopmuş tesbih taneleri gibi dağınık bir hâlde
Birlikleri dağılmış, ne imamları var, nede emirleri!..
Bu durumda ne yapılmalıdır? Sorusunu şu şekilde cevaplandırıyor Kemâleddin İbn Humam (rh.a.):
Gerekli olan, müslümanların kendi aralarında birine bu görevi vermelidirler. Orada iddifak etmeleri vâcibidir. Onu, kendilerine idareci olarak seçerler.
Ülkeleri işgal edilmiş, zalim tağutlar, şirk iktidarları ve yasalarıyla hâkim, müslümanlar mahkumlaşmış, esâret altına girmiş bir hâlde olan müslümanlara vâcibdir ki, şirkten arındırılmış Tevhid akîdesi ile hedef ve usûl birliğini sağlayarak cemaat olup, dağılmış tesbih tanelerini bir araya getirerek imameye bağlamalıdırlar
İman ve İslâm üzere olan bu birlik sağlanınca, O ân ihtiyaç olân diğer meşru müesseselerin oluşması gerekir
Tek bilek, tek yürek, başlar başa bağlı, baş da Allahın hükümlerine bağlanınca kendi içlerinde ve dışlarına karşı Allahın hükümlerine göre hareket edince Rahmete ve berekete kavuşmuş olurlar
En-Nesefî (rh.a.)in Kenzud- Dekâik adlı eserini, En-Nehrul-Faik isimli eseriyle şerh eden Ömer b. İbrahim b. Nuceym el-Mısrî el-Hanefî (rh.a.) bu eserinde, Allâme Kemâleddin ibn Humam (rh.a.)ın bu görüşünün en doğru görüş olduğunu beyanla şunları beyan eder:
İnsanın mutmain olduğu, kabul edebileceği görüşte bu olsa gerektir. Bu görüş istikametinde amel edilmelidir.
Peygamberlerin vârisleri olan İslâm âlimleri böyle diyorlar ve doğru olanı da budur
Bu görüşleri İbn Âbidîn, Reddül-Muhtar Aled-Dürril-Muhtar adlı meşhur eserinde nakletmektedir
16
İman edenlerin velîsi Allah Teâlâ muvahhid mümin müslüman kullarını zulümâttan nûra çıkarması, kendilerine ayrılık azabından cemaat rahmetine ve bereketine kavuşturması, onlar için büyük bir nimet olmuştur
Bu nimetin kadri çok iyi bilinmeli ve yerinde değerlendirmelidir
Asla azımsanmamalı, devamlı şükredilmelidir
Nimet, şükür ve hamd ile anılmalı gereği gibi kulluk yapılarak rahmete ve berekete daimî lâik olmayı sağlamak gerek
Rahmet ve bereket olan cemaatin kıymeti takdir edilecek olunursa Rabbimiz Allah, rahmetini ve bereketini ziyadeleştirir ve devamlı kılar
Rabbimiz Allah, iman eden kullarına sadık ve salih kullarıyla beraber olmalarını, hep beraber Allahın ipine sımsıkı sarılmalarını emreder:
Ey iman edenler, Allahdan sakının ve sadıklarla birlikte olun.17
Sadıklar!.. Allaha ve Rasulü (s.a.s.)e katıksız iman edip itaat eden sadıklar
Mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihad eden sağdıklar
18 Egemen zalim tağutlara asla boyun eğmeyen, tağutî düzenleri bütün kurum ve kuruluşlarıyla reddeden, küfür ve şirk olan hiçbir şeyi kabul etmeyen, Tevhîdî dik duruşunun tüm zamanlarda ve mekanlarda gerçekleştiren sadıklar!.. İki güzel şey olan ya şehadet ya zaferden birisine talip olan sadıklar!..
Sadıklarla beraber olup sadıklaşan mümin müslümanların cemaati
Rabbimiz Allah, dinimiz, yani hayat nizamımız İslâm ve önderimiz Rasulullah Muhammed (s.a.s.) inancıyla oluşan İslâm Cemaati!..
Allahın rahmeti ve bereketi olan Tevhid Cemaatı!.. Muvahhidlerin Cemaatı!..
Bu cemaatın mensubu olan her muvahhid mümin şahsiyet, iyi bilmelidir ki, böyle bir cemaatın, gerek insanlardan, gerekse cinlerden düşmanları çok olur
Şeytan taraftarı olup şeytanlaşmış insanlar ve cinler iman ve İslâm üzere dikkatli bir şekilde dosdoğru yolda ilerlemeye devam eden muvahhidleri Tevhid cemaatına karşı çok kıskanç, çok kindar ve çok düşman olurlar
Birbiriyle kardeş olmuş, kalpleri uzlaşmış, fikirleri kaynaşmış olan mümin müslümanların bu rahmet olan birlik ve beraberliklerini bozmak, onları birbirinden ayırmak, birbirine düşman etmek, böylece rahmetten uzaklaştırıp azaba sokmak isterler
Bu konuda çok uyanık ve çok dikkatli olmak gerekir
Cemaat içinde hoşlanmadığınız şeyler ayrılık içinde hoşlandığınız şeylerden hayırlıdır! İkazına dikkat!..
İnsanın bulunduğu yerde hayırlı, faydalı ve güzel şeyler olduğu gibi, kişinin hoşuna gitmeyen, onun şahsî karakterlerine uymayan şeyler de olur
Bunlar görülünce sabretmek ve hatâları düzeltmek gerekir
Eğer ortaya çıkan şey, Allahın hükümlerine ve Rasulullah (s.a.s.)in Sünnetine aykırı değilse, uygulamadaki rahatsız edici şeylerin nasihat ve yumuşak tavırlarla giderilmesi, birbirine kaşı hayır işleyicilerin tavrı olmalıdır
Hele hele esaret altında mahkum olmuş müslümanlar, daha çok dikkat etmelidirler!.. İşgalci tağutî güçlerle mücadele ederken bir karıncaya bile ihtiyaçları var iken, nasıl olur ona göre kusurlu kardeşini birden bire terk edip, İslâm cemaatinde ayrılır, rahmeti bırakır azabı tercih eder?..
Hayır, hayır! Hiçbir muvahhid mümin bu şekilde davranmamalıdır!.. Mümin kardeşini bırakmamalı ve İslâm üzere devam eden cemaatini terk etmemelidir
Çok sabırlı ve direnşli olmalıdır muvahhid mümin
Kardeşlerinden fenâ bir hareket gördüğünde onlara merhamet ederek nasihat etmeli yanlışı düzetmeye gayret etmeli, bu konuda bütün imkânları kullanmalıdır
Abdullah ibn Abbas (r.anhuma)nın rivayetiyle şöyle buyurur Rasulullah (s.a.s.):
Her kim emirinden meydana gelen fenâ bir hareketi görürse, sabretsin! Çünkü her kim sultandan (ona itaattan) bir karış dışarı çıkarsa, cahiliyyet ölümüyle ölür. 19
Emirul müminin İmam Ömer Emirul-Hattab (r.a.)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
(İslâm) cemaat(in)den ayrılmayın! Tefrikaya düşmekten sakının! Çünkü şeytan, yalnız kalanla beraberdir ve (birlik olan) iki kişiden daha uzaktır.
Her kim cennetin en güzel yerini istiyorsa, cemaatten ayrılmasın!20
Aziz İslâm Milletinin mutlak müştehidlerinden İmam Şâfî (rh.a.), bu hadisle ilgili şunları söyler:
Müslümanların cemaatının benimsediği görüşe katılan kimse, onların cemaatlarından ayrılmamış olurlar.
Müslümanların cemaatının benimsediği görüşe karşı çıkan kimse ise, ayrılmamakla emrolunduğu müslümanların cemaatlarına muhalefet etmiş olur. Gaflet de ayrılıktan kaynaklanır. Cemaatın ise, toptan, Kitap, Sünnet ve kıyasın mânâsında gaflete düşmesi mümkün değildir.21
Usâme b. Şerik (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Allahın eli, cemaatın üzerindedir. Cemaatten biri ayrıldığı zaman, sürüden ayrılan koyunu kurt kaptığı gibi, şeytan hemen onu kapar.22
Şeytan ve şeytaniler, İslâm cemaatında yer alan mümin müslümanların, azab olan ayrılık hatâsını yapmalarını gözleyip durmaktadırlar
Bir mümin hatâ etmeye görsün, o müminin ayrılığını onun gözünde öyle büyütür, vesveselerle, yaldızlı haklısın sözleriyle öyle süsler ki, mümin müslümanı, cemaatından, kardeşlerinden ve dostlarından alabildiğince uzaklaştırır, bir daha bir araya gelmemeleri için ne tuzaklar kurar, ne hileler gündeme getirirler!.. Kadın olsun, erkek olsun, birbirlerinin velîleri ve kardeşleri olan muvahhid müminler, kitap ve Sünnet üzere oluşmuş, cemaatlarından ayrılmamalı, ayrılığı gündeme getirmemeli ve kardeşleriyle birlikte kurtuluş için sabretmeler
Yegâne önderimiz Rasulullah (s.a.s.)in beyan buyurduğu hayırlı ve sevablı yolu tercih etmelidirler
İbn Ömer (r.anhuma)dan.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
Halk arasına giripte eziyetlerine sabreden müminin sevabı, halk arasına girmeyen ve onların eziyetlerine sabretmeyen müminin sevabından daha fazladır. 23
İşittik ve itaat ettik.24
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
1- Enfâl, 8/73.
2- Muhammed Ali es-Sâbûnî, Safevetut-Tefâsîr, çev. Prof. Dr. Sadreddin Gümüş - Dr. Nedim Yılmaz, İst. 2010, C. 2, Sh. 424. 3. Baskı.
3- İbnul-Cevzî, Zadül-Mesir Fi İlimit-Tefsir, çev. Doç. Dr. Abdulvehhab Öztürk, İst. 2009, C. 2, Sh. 499.
4- Yunus, 10/62.
5- Fahruddin er-Râzî, Tefsîr-i Kebîr, Mefâtihul-Gayb, çev. Prof. Dr. Suat Yıldırım, Vdğ. Ank. 1991, C. 11, Sh. 386.
6- İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. Dr. Savaş Kocabaş, İst. 2011, C. 5, Sh. 102.
7- İmam Nesefî, Nesefî Tefsiri, çev. Harun Ünal, İst. 2007, C. 4, Sh. 484.
8- Tevbe, 9/71.
9- Mâide, 5/55.
10- Hucurat, 49/10.
11- Âl-i İmrân, 3/103.
12- Sünen-i Dârimî, Mukaddime, B. 26, Hbr. 257.
13- İbn Ebid-Dünya, Hadislerde Allaha Şükür, -eş-Şükrulillah, çev. Receb Doğru, İst. 2007, Sh. 46-47, Hds. 64.
İmam Suyûtî, Câmius-Sağır Tercüme ve Şerhi, çev. İsmail Mutlu, Vdğ. İst. 1996, C. 2, Sh. 241, Hds.1825 (3398). Beyhâkî, Şuabul-İman, (C. 6, Sh. 242-243, Hds. 4105)den.
14- Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 4, Sh. 278, 375. Müsneddin Şuayb el-Arnavutî tahkiki, C. 30, Sh. 390, Hds. 18449, C. 32, Sh. 95-96, Hds.19350.
Nûreddin el- Heysemî, Mecmauz-Zevâid, çev. Fikret Güneş, İst. 2010, C. 9, Sh. 135, Hds. 9097. Hadisi, Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, (Müsned, C. 4, Sh. 277), Bezzâri (Müsned, C. 8, Sh. 226, Hds. 3282) ve Taberânî rivayet etmiş olup, ravileri güvenilir kimselerdir.
Kuzâî, Şihâbul-Ahbâr Tercümesi, çev. Prof. Dr. Ali Yardım, İst. 1999, Sh. 35, Hds. 8.
İmam Suyûtî, A.g.e. C. 2, Sh. 292, Hds. 1929 (3624).
15- Deylemî, Firdevs, C. 3, Sh. 628, Hds. 5962, Beyrut/Lübnan, 1986/1406. Darul-Kutubul-İlmiye.
Ali el-Muttakî el-Hindî, Kenzul-Umman, C. 3, Sh. 109, Hds. 6477. Beyrut/Lübnan, 2004/1424. Darul-Kutubul-İlmiye, 2. Baskı.
Aclunî, Keşful-Hafa, C. 1, Sh. 380, Hds. 1074. Deylemî zayıf bir senedle Cabir (r.a.)dan rivayet eder. Başka şahidleride vardır.
İmam Sahâvî, el-Makasıdul-Hasene, Sh. 204, Hds. 368, Beyrut/Lübnan, 2006/1428. Darul-Kutubul-İlmiye, 2. Baskı.
Not: İmam Şahâvî (rh.a), Deylemî (rh.a)in rivayet ettiği hadisi senediyle zikretmiş ve an Cabir refeatun ibaresiyle ref ederek hadisin, Rasulullah (s.a.s.)den olduğuna işaret etmiştir. Numân b. Beşîr (r.a.)ın hadiside, bunun şahididir.
16- İbn Âbidîn, Reddul-Muhtar Aled-Dürril-Muhtar, çev. Mehmet Savaş, İst. 1985, C. 12, Sh. 145.
17- Tevbe 9/119.
18- Bkz. Hucurat, 49/15.
19- Sahih-i-Buhârî, Kitabul-Fiten, B. 2, Hds. 5.
Sahih-i Müslim, Kitabul-İmâre, B. 13, Hds. 55-56.
20- Sünen-i Tirmizî, Kitabul-Fiten, B. 7, Hds. 2254.
Taberânî, Mucemus-Sağir Tercüme ve Şerhi, çev. İsmail Mutlu, İst. 1996, C. 2, Sh. 256. Hds. 168.
Muhammed b. İdris eş-Şâfiî, er-Risâle, çev. Prof. Dr. Abdulkadir Şener-Prof. Dr. İbrahim Çalışkan, Ank. 1996, Sh. 256, Md. 1315.
Ayrıca bkz. Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 1, Sh. 18. C. 3, Sh. 446.
21- Muhammed b. İdris eş-Şâfiî, A.g.e. Sh. 256, Md. 1320.
22- Nûreddin el-Heysemî, A.g.e. C. 9. Sh. 136. Hds. 9101. Sh. 139, Hds. 9108. İmam Ahmed b. Hanbelden.
İmam er-Rudânî, Büyük Hadis Külliyatı-Cemul-Fevâid, çev. Naim Erdoğan, İst. 2003, C. 1, Sh. 192, Hds. 1256.
Ahmed b. Hanbel, Müsned, C. 5, Sh. 233, 243den.
İmam Hafız el-Munzirî, Hadislerle İslâm-Terğib ve Terhib, çev. A. Muhatar Büyükçınar, Vdğ. İst. T.Y. C.1, Sh. 334, Hds. 7.
23- Sünen-i İbn Mace, Kitabul-Fiten, B. 23, Hds. 4032.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Sıfatul-Kıyame, B. 20, Hds. 2625.
İmam Buhârî, Edebül-Müfred, B. 181, Hds. 388.
Beyhâkî, Kitabuz-Zühd, çev. Enbiya Yıldırım, İst. 2000, Sh. 213, Hds. 741.
24- Bakara, 2/286.