MÜSLÜMANCA YAŞAMAK
Müslüman… Kelime anlamı olarak İslam’ı benimseyen kimse demek. Bu açıdan bakıldığında ‘İslam’ı benimseyen ve kendini Müslüman olarak belirten her insan Müslümandır’ demek yanlış olmaz. Lakin dil ile Müslüman olduğunu belirten bir insan için sorumlulukların o noktada bittiğini düşünmek basit bir kaçış olacaktır şüphesiz.
21. yüzyıl insanlığını sarmalamış olan materyalist anlayış çerçevesinde kendini Müslüman olarak atfeden fakat dini vecibeleri yapmaktan kaçınan ve hatta bu vecibeleri geri kalmışlık olarak yorumlayan kişilere sıkça rastlanmaktadır. Bunun altında yatan sebepler küresel boyutta irdelendiğinde, 18. yüzyıl sonları ile 19. yüzyıl içerisinde meydana gelen toplumsal değişimler neticesinde öncelikle Batı nezdinde dini ‘rafa kaldırma’ çalışmaları ile insanların dünyevileşmeleri ve pozitivist anlayış ile meta-fizik kavramlardan arınmaları amaçlanmaktadır. Bunun sonucunda Batı toplumlarıyla olan etkileşimler neticesinde dini toplumdan soyutlama, sekülerleşme İslam coğrafyasına da sıçramıştır. Bugün içinde bulunduğumuz toplum içerisinde bunu gözlemlemek fazlasıyla mümkündür.
Nitekim günümüzde Müslümanlar, Müslümanca yaşama şuurundan uzaklaşmışlardır. Bir Müslüman’ın günlük hal ve hareketleri irdelendiğinde bu sonuca ulaşmak kaçınılmazdır. Müslüman dünyaya geliş amacını unutmamalıdır. Varoluşsal sorunlarının üstesinden gelerek varlığının, bir amaç üzere olduğunu ve bu amaca hizmet etmek, inanmış olduğu ile amel etmek sorumluluğu olduğunun bilincine varmalıdır. Gerek bireysel gerekse toplumsal anlamda Müslümanca yaşama şuurundan uzaklaşmış Müslümanlar her geçen gün var olma sebebini sorgulamaksızın dünyevileşmekteler.
İnandığı gibi yaşamayan bir insanın, yaşadığı gibi inanacağı kuşku götürmez bir gerçek olsa gerek. Müslümanca duruş yok oluyor; var oluş sebebinden uzaklaştıkça Müslümanlar. Müslümanlar, hiçsizleşerek, tepkisizleşiyorlar yanı başlarında ki olaylara dahi. Kültürel yozlaşmalar, dini vecibeleri de önüne katarak bir sel gibi yıkıp döküyor insanlığımızı. Toplumsal problemler had safhada. Aile kurumu bitmiş gibi. Çocuklar ki çocuk olmadan birer yetişkin olmuşlar. Evladının istikbalini bir nebze olsun düşünmeyen, varsa yoksa maddiyat peşinde koşan babalar. Anneler ki beton yığınları ve bir kaç hoş objeye satmışlar huzur dolu yuvalarının sıcaklıklarını. Çocuğu çağa hazırlayan aile kurumu yerini görsel objelere bırakmış: sokaklar artık çocuk yetiştiren kurumlar olmuş.
Bir baba, oğlunun elinden tutarak sabah namazına götürme muştusundan yoksun. Bir anne, kızına Kur’an’ı Kerim’den Nisa suresini, Nur suresini okuyup, irdeleme, içselleştirme huşusundan mahrum. Müslümanca yaşamak şuuru ilkin beton yığınları haline gelen evlerimizde terk edildi. Televizyonlar. Birer tüketim üreticisi olarak evimizin en hakim köşesinde yerlerini aldılar. Bir çocukla ilgilenmek o gün ki diziden, programdan daha önemli olmadığı için her geçen gün bir çocuk yitirdik: oysa yitirdiğimiz insanlığımızdı, duruşumuzdu, Müslümanca olan. Haddinden fazla akıllı telefonlarımız. Bizleri kendine müptela eden, zamanın nasıl geçtiğini unutturan: zamanı unutturan, Müslüman saatini unutturan. Sosyal medyada cereyan edecek olan bir olayı kaçırmamak için zamanımızla birlikte düşüncemizi de kiraladık akıl dolu telefonlarımıza. Gözümüzün önünden kayıp giden duruşumuzu, izledik, öylece: izlemeye vakit bulabildiysek.
Vel-hâsıl ziyan olduk, ziyadesiyle…
Bu noktada bitersek, irkilemeyiz, dirilemeyiz yeniden. Ziyan olduğumuz noktadan yeniden dirileceğiz. Evvela aile kurumunu yeniden inşa ederek kazanılabilir yeniden Müslümanca yaşama şuurumuz.
Direnmeden diriliş olmayacaktır elbette. Direneceğiz. Çağa, tüketim üreticilerine, kapitalizme ve hatta bütün izm’lere direneceğiz. Tüketim üreticisi olan televizyonlardan ve çok akıllı telefonlarımızdan bize fayda verecek şekilde istifade edeceğiz. Biz onlara değil, onlar bize araç olacaklar ki direnerek, dirilelim!
Çocuklar. Her ev, her anne-baba, çocuklarını diriliş şuuruyla, Müslümanca yetiştirecek ki sokaklara kurban gitmesin çocuklarımız: Müslümanca duruşumuz. Çocuklar ki yeniden Müslümanca yaşama şuurumuzun tohumlarıdır.