Nebiler Ve Şehidlerin Gıbta Ettiği Kimseler
“Mutlaka Allah’ın kullarından bazı insanlar vardır ki, Onlar ne Peygamber ne de şehittirler. Fakat kıyamet gününde, Allah katındaki makamlarından dolayı nebiler ve şehitler onlara gıbta edeceklerdir.”
Sahabeler dediler: “Ey Allah’ın Rasulü bize haber ver, Onlar kimlerdir?” Rasûlüllah:
“Onlar öyle bir topluluk ki, aralarında bir akrabalık, alıp verecekleri mal, mülk olmaksızın, Allah için birbirlerini severler. Hem, vallahi şüphesiz onların yüzleri pırıl pırıl nurdur. Şüphesiz onlar nur üzerindedirler. (İşleri nurdur) insanlar korktuğu zaman onlar korkmazlar, halk mahzun olduğu zaman onlar mahzun olmazlar” (1) buyurdu ve şu ayeti okudu: “iyi bil ki, Allah’ın velilerine, sevdiklerine korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.”
Bu ve benzeri hadislerden hareketle kutlu kulların bazı özellikleri şunlardır:
1) Kıyamet günü Nebiler ve Şehitler gıbta ederler
a) Şehid ve nebi olmadıkları halde, makamları çok büyük olan nebiler ve şehitler kıyamet gününde onlara gıbta edeceklerdir. Gıbta bir kimsenin başkasında gördüğü bir nimetin onda devam etmesini istemekle birlikte, kendisinde de olmasını istemesidir. (2) Nebiler ve şehidler, kıyamet günü, Allah yanındaki mertebelerinden dolayı bu kimselerin sahip olduğu sevapların kendilerinde de olmasını arzuladıklarına göre, bu kimseler nebilerin ve şehitlerin beğendikleri kimselerdir. Hem, bunlar nebi olmadıkları halde, Rasullerin görevlerini yüklenmişlerdir. Rasullerin tebliğ ve irşad görevlerini Veraset-i Nübüvvet (Nübüvvet Varisliği) sırrı ile, lisan-ı hal ve kâl ile yerine getiren kimselerdir.
b) Ashab “Ey Allah Rasulü bize haber ver kimdir bunlar?” veya “Ey Allah Rasulü kimdir bunlar? (bize haber ver) belki onları severiz?” diye sorduklarına göre, kendileri bu yüksek mertebeli kimseleri açıkca bilmemekte, ondan tarifini almak istemektedirler. Eğer Rasulüllah vasıfları ile bunları tarif ederse, böylelerini seveceklerdir. Çünkü Allah yanında makamları pek yüksek olan, Nebi ve şehit olmadıkları halde, nebiler ve şehitler yolunda imana islama hizmet eden Allah dostlarının dostu olmak gerekir. Nebilerin ve şehidlerin kıyamette gıbta edecekleri bu kimselerin beğendiklerini, sevmemek beğenmemek olur mu?
2) Onlar İslam Davasında, Devamlı, Israrlı, Sebatkârdırlar
Rasulüllah (s.a.v) onları vasıfları ile şöyle tarif eder:
“Onlar öyle bir topluluk ki aralarında mal ve neseb (soy bağı) olmaksızın birbirlerini Allah için severler.” Rasulüllah (s.a.v) “onlar öyle bir kavim ki” diye bu yüksek mertebeli ünastan söz ederken, kendilerinin davaları için, dimdik ayakta, mutedil, hak olan islamın zuhûru ve galabesi için çalışan, iman ve islamda devamlı ve sabit olan, sürekli istikamet üzere ve sebatkâr bulunan, iman ve islamı amelleri ile ızhar eden, azim ve sadakat sahibi, demir gibi sarsılmaz islamın kıvamı kendilerinde görülen, islamı istikamet üzere olan kimseler olduklarını belirtir. (3) Bütün hayatlarında aynı minval üzere, kararlılıkla hizmet eden, küfür ve bidatlar karşısında dimdik duran, yalpalamayan, inhiraf etmeyen, hayatında zikzaklar çizmeyen, iman ve islam davasında daim ve sebatlı kimselerdir. Hem bunlar bir topluluk, bir cemaat halindedir.
3) Şiârları el-hubbu fillahtır:
Birbirlerini Allah için severler. “Allahla sevişirler.” (4) Onların birbirlerini sevmeleri ticari, menfaat ilişkisi ile değildir. Sevgileri Allah’ta, Allah için, aynı dinden olmaları hasebiyledir.
Bütün müslümanlara, aralarını ayırmaksızın sevgi duyarlar, insanlara, paralarından, ticari ilişkilerinden, ırklarından neseblerinden dolayı değil, Allah ruhu ile(5) dinleri hasebiyle muhabbet duyarlar.
4) Simaları Pek Nurludur:
“Vallahi onların simaları pek nurludur.” (6) Hadis-i şerifin burasında Allah Rasulü onların herkesce farkedilebilecek bir özelliklerine işaret etmektedir. Yeminle ve birkaç tekidle onların yüzlerinin çehrelerinin pırıl pırıl olduğunu vurgulamaktadır. Küpün içinde olan dışına vurduğu gibi, iman ve islamın, amel-i salihin güzelliği de yüze vurmaktadır. Hatta sahabeler için yüzlerinde secde eserlerinin olduğu haber verilmektedir. (7) Gözler de ruhun penceresi ve aynasıdır. İşlenen günahlar, kötü düşünceler zamanla insanın yüzünde, bakışlarında kendini gösterir.
Hadislerde rivayet edildiği gibi, kişilerin yüzleri işlediği günahlara göre şekil alır. Dindarlık namaz niyaz arttıkca, kişi kendini Allah’a verdikçe, takvaya dikkat ettikce yüzü “Allah’ın boyaması ” ile nur ve nuranî olacaktır. 8
5) Onlar Bir Nur Üzeredirler:
“Mutlaka onlar bir nûr üzeredirler”. Kurân-ı Kerim’de nur kelimesi kırktan fazla yerde geçer. (9) İnsanın gözünün görmesi için saçılan bir ışık gerektiği gibi, uhrevi yönden, akıl gözünün hakikatleri doğru görebilmesi için de, Kuran ve Peygamber güneşine ihtiyaç vardır. (10) Nisa Suresi 184. ayetinde ve diğer ayetlerde bu açıkça belirtilir. (11) Nur hidayettir, Kurândır, hakdindir. “Kafirler Allah’ın Nurunu ağızları ile söndürmek isterler.” (12) Allah dostlarını zulumâttan çeşit çeşit dalaletlerden nura (doğru yola, hidayete) çıkarır. (13) Allah’ın göğsünü islama açtığı kimse, rabbinden bir nur üzeredir. (14)
Bu nurani insanlar da, Rablerinden bir nur, hidayet üzeredirler. “Onların sözleri nur, işleri nur” dur. (15) Onlar hep nurla ve nurani olanla meşgul olurlar. Nur ve hidayet üzeredirler. Kuran-ı Kerim’in 53 adından biri de nûrdur.
6) Halk Korktuğu Zaman Onlar Korkmazlar
Demek Hadis-i şerifte sözü edilen, nur üzere olan, şehitlerin ve peygamberlerin imrendiği kimseler, herkesin, toplum genelinin bazı sebeplerini görerek kötülük ve musibetlerin başlarına geleceğinden korktukları; aynı sebeple iyiliklerin, istenilen şeylerin elden çıkacağına üzüldükleri zaman korkmayacaklar. Herhalde bu, onların nimetlere ve musibetlere bakış açılarından dolayı olacaktır. Onlar zahiren kötü görülen ölümlerde, hastalıklarda, musibetlerde de, bir nimet ciheti göreceklerdir. Hem “Kadere iman eden kederden emin olur” prensibini, imanlarının kuvveti ile hayatlarında göstereceklerdir. Çok tevekküllü olacaklardır. Çünkü iman tevhidi, tevhid teslim ve tevekkülü doğurur.
Hadiste geçen nur yüzlü, nur üzerinde olan, sözleri işleri nur olan kimseler, herkesi gamlandıran şeylere, hüzünlenmiyeceklerdir. Etraflarındaki olumsuzluklar, onların şevklerini, sürûrlarını, başkaları kadar etkilemiyecek, toplumun hüzünlendiği zamanlarda bile onlar, şevkli, sevinebilen, ümitli, ferahlı kimseler olacaklardır. Bu da onların imanlarının güçlü olması ile ilgili olsa gerektir. Onlar her şeyde ilahi Rahmetin izini, işaretini gördüklerinden üzülmezler. Herşeyde bir hayır ciheti bulurlar. Allah’ın hikmetini görürler. Herşeyin güzel tarafına bakarlar. Güzel düşünürler.
Sonuç olarak bu gibi hadis-i şeriflerin yanlış yorumlanmasından dolayı, bir kısım insanlar, bidatların revaçta olduğu zamanda, takva ehli müminlerin sahabe derecesine çıkabileceklerini iddia edebiliyorlar. “Onlar da insan, biz de insanız, onlar da müslüman, bizler de müslümanız, neden onlar derecesinde veya onlardan daha faziletli olmayalım?” diyorlar.
Onların safi niyetli olanlarına bu gibi hadis-i şerifler cesaret vermiş olabilir. Fakat bazıları bir kısım art niyetlerini gerçekleştirmek için bu yola başvuruyorlar.
Ehli sünnetin ittifak ve icmaıyla peygamberlerden sonra insanların en faziletllileri sahabelerdir. Onların başında da sırası ile dört halife gelir. Bunları Asere-i mübeşşereden diğer altısı ve derecelerine göre diğer sahabeler takib eder. (16) Bir kısım hadislerde sahabeleri fazilette geçmekle ilgili sözü edilen husus cüzî fazilet hakkındadır, hususi bir kemalde, ehl-i imandan olan ve sahabe olmayan, müminler sahabeleri geçebilir. Fakat fetih süresinin sonunda Kurân’ın diğer bazı ayetlerinde(17) Allah’ın Medih ve senasına mazhar olan sahâbelere küllî fazilette yetişilemez.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Kaynaklar:
1. Mecma‘ût-Tefâsîr (Lubâbu’t-Te’vîl) III, 267; Hak Dini IV, 2731; Tefsîru’l-Kurâni’l-Azîm, II, 422-423; III, 291 (Nur Sûresi 35. ayeti tefsir edilirken, Nur üzerinde olan kimse hakkında: “kelâmı nurdur, ameli nurdur, medhali nurdur, mahrecleri nurdur, kıyamet gününde dönüşü nura cennetedir” açıklaması yapılır. Ayrca bk. Hak Dini IV, 2730; Yunus, 64. ayeti ile ilgili olarak yüzleri nur, nurdan mimberler üzerinde olan müminlerden, Allah’ın evliyasından bahsedilmektedir. Ayrıca bk. Tefsiru’l-Kurâni’l-Azim II, 423. Her muttaki Allah’ın evliyasıdır. Yine yüzleri nur olan kimselerin, onlar olduğu belirtilir. Ayrıca, III, 291: O Allah velilerinin, kelamları nur amelleri nur, medhalleri nur, mahrecleri nur, varacakları yer cennet de nurdur.
2. el-Mu’cemu’l-Vasît s. 643; Mecmaut-Tefâsîr (Lübâbu’t-Te’vîl) III, 267.
3. Kavm ve müştakları için bk el-Müfredât s. 418-419; el-Kâmûsu’l-Muhît IV, 167-168.
4. Hak Dini IV, 2731 Mecmaut-Tefâsîr (Lubâbu’t-Te’vîl, Medârik, Envâru’t-Tenzîl) III, 267.
5. Hak Dini IV, 2731, ırklarla ilgili bazı hadisler için bk. Râmûzu’l-Ehâdis, no: 1625. 1907, 3257, 3749, 4198, 5670, 6183.
6. Mecmau’t-Tefâsîr (Lubâbu’t Te’vîl) III, 267, 423.
7. Bk. Fetih, 29. ayet.
8. Bk. Bakara, 138.
9. el-Mu’cemu’l-Müfehres s. 725 (Bk. Nur kelimesi)
10. el-Mufredât s. 509 (Nûr kelimesi)
11. Örnek için bk. Nisa, 184, enam 91, 122, Bakara 257, Maide, 15-16, 44, 46, tevbe 32, İbrahim 1, 5; 35, Ahzab 43; Zümer 22; saf, 8, ve diğer ayetler için bk. el-Mucemu’l-Müfehres s. 725.
12. Tevba 9/32.
13. Bakara 257.
14. Zumer 39/22.
15. Tefsîru’l Kurâni’l-Azîm III, 291 (Nûr Suresi 35. ayeti)
16. Bahru’l-Muhit III, 301, el-Câmi’li Ahkâmil-Kurân IV, 181-182; Aliyyu’l-Kârî, Şehu fıkhil Ekber Beyrut, 1995, s. 206-207; ithafu’s-sa‘de II, 223 vd; Ebu’l-İz, Ali b. Muhammed, Şerhu’l-Akidetit-Tahaviye I-II, Beyrut, 1995, ıı, 689, vd. Taftazani, Şerhu’l-Akaid, hazırlayan, Uludağ, Süleyman, İst. 1980 s. 322 (hilafet meselesi); Sübülü’s-Selâm, IV, 127; Şerhu’l-Makasıd V, 318; Te’vilu Muhtelifi’l-Hadis s. 108; es-Savâiku’l-Muhrike s. 211
17. Örnek olması açısından bk. Tevbe, 100, Fetih, 29, Enfal 74, Hasir 8-10, 29 Al-i İmran 173; Tevbe, 117-118, Ahzab 22-23; Al-i İmran 190-191, sebe, 46.
Prof.Dr. Murat Sarıcık.