Bismillah’tır Her Hayrın Başı
Gün yeniden başlama, yeniden toparlanma günü, aralanan kapıyı sonuna kadar açma günü. Anneler yeniden besmele ile başlamalı hayâta, yeniden Yâsin sütü ile çocuklar büyütmeli. Babalar yeniden, çok kazanmanın(!) değil helâl rızkın peşinden gitmeli. Aralanan kapıyı sonuna kadar açacak, fetihler yapacak Hamza yürekliler, Fatihler yetişmeli. Evet, ahlâkî değerlerimizin hiçe sayıldığı, şefkatin ve merhametin kaybolmaya yüz tuttuğu, fitne kazanının kaynadığı bu günlerde, bunca kötülüğe rağmen yüreklerde yeniden bir ümmet olma umûdu yeşeriyor. Yürek toprağına atılan ümmet çiçeklerinin tohumları yeniden filizlenmeye başladı. O umut yüreklerde yeniden tomurcuklandı.
Evlerimiz, saadethânelerimiz yeniden ilim meclislerine dönmeli. Öyle evler olmalı ki o evlerde peygamber hanımlarını örnek alarak evlat yetiştiren anneler olmalı. İtâat ve teslîmiyet âbidesi Hz Hatîce gibi cefâkâr olan, Cennetin efendileri, Resûlullâh’ın gonca gülleri Hz. Hasan’la Hz. Hüseyin’in annesi Hz Fâtımâ gibi kokan, Hz Aişe gibi âbid ve âlim sıfatlarına sâhip olup gâyesi ilim ve edep örneği evlatlar yetiştirmek olan; abdestsiz, besmelesiz çocuğuma süt vermem diyebilen, güzel ahlâklı, fazîletli annelerin ak sînesinde peygamber çiçekleri yeniden Yâsin sütü ile büyümeli. Hayalleri hedefleri sâdece makam ve etiket sâhibi olmak olan markacı, entel dantel bir nesil değil Hz Ebubekir gibi Sıddîk, Hz Osman gibi hayâlı, Hz Ömer gibi adâletli, Hz Ali gibi ilmin kapısı olan, Kur’ân’ı âyet âyet yaşayarak öğrenip hayâtının her alanına her ânını uygulayan sahabe yürekli bir nesil dirilmeli. Bu diriliş nesli içinse yeniden yuvalarımıza dönerek, âilemize, çocuklarımıza sâhip çıkarak, nefsimizi gurûrumuzu bir kenara koyup özeleştiri yaparak hatâlarımızı bulmalıyız. Çocuklarımızın üzerine giydirdiğimiz abadan tutun da en önemlisi olan boğazlarından geçen lokmalara kadar herşeyin helâl mi haram mı olduğunu en ince ayrıntısına kadar düşünmeli, şüpheli şeylerden dahi uzak durmaya çalışmalıyız. Hz Ebubekir şöyle buyurdu: Biz, harama düşme korkusundan yetmiş helâli terk ederdik.1
Alınteri ile helâlinden kazanılarak pişirilen bir aşla büyüyen çocuğun önemi o kadar büyüktür ki.. Bir milletin geleceği helâl kazançla kurulmuş yuvada, yavrusunu abdestsiz, besmelesiz sînesine almayan fazîlet sâhibi annelerin, kulaklarına Yâsin-i şerîfi okuyarak büyüttükleri çocuklarda şekillenir. Şu kıssa bizlere, fazîlet sâhibi bir annenin çocuk için, sağlam bir nesil için, bir millet için ne denli önemli olduğuna güzel bir örnektir:
İki kardeşten biri olan Ahmed-i Bîcân hazretleri bir gün bir câmide vaaz etmekte iken vaaz ettiği kürsüden bir ara başını kaldırdı. Câminin giriş kapısında ağabeyini gördü. Ayakta bekliyor ve kendisine tebessüm ediyordu. Onun içeri girip bir yere oturmamasına hayret etmişti. Sonra mânevî bir huzurla vaazına devâm etti. Ağabeyinin bu şekilde beklemesi bir türlü aklından çıkmıyordu. Akşam annesiyle sohbet ederken bu aklından çıkmayan şeyin sebebini öğrenmek istedi ve “Anneciğim! Bugün dikkatimi çeken bir şey oldu. Vaaz ederken ağabeyim câmi kapısında durmuş bana bakıyor ve tebessüm ediyordu. Ama içeri girip oturmadı. Sebebini ondan bir suâl eylesen.” dedi. Evlâdını kıramayan anne ertesi gün büyük oğlu Muhammed Bîcân’a giderek sohbet arasında kardeşinin vaazı arasında niçin câmiye girmediğini sordu. O da; “Kardeşim âlim, ârif biridir. Hacı Bayram-ı Veli hazretlerini görünce bir başka Ahmet oldu. Sözleri hikmet dolu. Gönülleri alan, ruhları cezbeden bir üslûbu var.
İlminden, irfânından istifâde edenlerin sayısı belli değil. Ben de mübârek sözlerini dinlemek için gitmiştim. Meleklerin kanatlarını sererek vaazını dinlediklerini gördüm. Basmamak için içeriye girmedim.” dedi. Bu duruma çok sevinen annesi, eve dönerek durumu küçük oğlu Ahmed-i Bîcân’a anlattı. Ahmed Bîcân sevineceği yerde durgunlaştı. Bunu fark eden annesi sebebini sorunca “Ağabeyim melekleri gördüğü hâlde ben niçin göremiyorum, acabâ sebebi nedir?” dedi. Annesi hiç beklemediği bu soru karşısında şaşırdı. Ahmed-i Bîcân hazretleri sonra ilâve etti:
“Anneciğim bunun sebebini senin bilmen lâzım. Biraz düşün bulacaksın.” dedi. Annesi bir süre düşündükten sonra yaşlı gözlerle oğluna: “Sen henüz süt emme çağında idin. Namaza durmuştum. O esnâda komşularımdan bir hanım geldi. Sen ağlamaya başladın. Selâm vermeme de az kalmıştı. Kadıncağız ağlamayasın diye seni emzirmeye başladı. Selâmı vermemle birlikte mâni oldumsa da sen birkaç yudum almıştın. Sonra sordum hanım abdestsiz imiş. Ben seni hiç abdestsiz emzirmedim. Herhalde sebebi odur.” dedi. Ahmed Bîcân, “Evet anneciğim doğru söyledin” dedi.
Gerçek olan budur ki sağlam bir îmanla, inançla, ilimle donatılmış irâde sâhibi bir kadın sıcacık bir hâne, şefkat dolu bir âile, sağlam bir yuva demektir. O yuva ise târihe adını yazdırmış güçlü milletlerin en sarsılmaz kalesidir. Çünkü yüksek ruhlu gençleri yetiştirmede en büyük vazîfe annelere düşmektedir. Sağlam bir nesli yetiştirenler annelerdir. Bütün evliyâullâh ve fâtihler ilk feyizlerini fazîletli bir anneden almışlardır. Onlar yavrularının gönüllerini Resûlullâh Efendimiz’in (sav) muhabbetiyle doldurmuşlardır. Böylece oluşturdukları parlak ve huzurlu devirler ile yeniden göstermişlerdir ki güçlü toplumlar güçlü âilelerden meydana gelir. Güçlü âileler daha ziyâde mânevî eğitim görmüş yâni nefis engelini aşmış fazîletli hanımların eseridir. Sâlihâ bir anne, ilâhî kudretle genişletilmiş bir rahmet kucağıdır. Bundan dolayıdır ki Peygamber Efendimiz (sav) “Cennet annelerin ayakları altındadır.”2 buyurmuştur.
Âile ocağındaki fertlerin taşkınlıklarını, bilhassa çocukların usandırıcı hırçınlıklarını eritecek fazîlet cevheri, anne kalbidir. Saâdet çiçeklerinin tohumları annelerin gönüllerine bırakılmıştır. Bu sebeple Hz. Peygamber (sav) anne muhabbetini ısrarla telkin buyurmuştur. Kendisine daha ziyâde kime hürmet ve hizmet edilmesi gerektiği sorulduğunda, üç kere “Annen!” sonra da “Baban!” buyurmuştur.
Şâirin yüreğindeki ses kalemiyle bir olur ve anlatıverir İslâm’da kadının yerinin ne denli değerli ve önemli olduğunu: “Kadın; Hristiyanlıkta yol kesici bir engel, İslâm’da ise yol açıcı bir kanattır.”3
Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz, duâmı kabûl et!4
Ey Rabbimiz; tövbeyi geciktirip imtihanını kaybetmişlerden eyleme bizi. Sâlihlerle dost eyle, erenler sofrasına kat. Âlemleri yüzü suyu hürmetine var ettiğin Resûlullâh’ın (sav) şefaatine lâyık olanlardan eyle bizleri. Ey Rabbimiz! Hani senin çok sevdiklerin var ya, dıştan bir garip ama yüreği aşkınla yanan, sessizce sana yalvaran, bu dünyâda sürgün yaşayan; işte biz âciz ve câhil kullarını da boynu bükük, benlik dâvâsından sıyrılmış, riyâsız, kalbi aşkınla muhabbetinle yoğrulmuş olarak huzûruna çıkardığın kullarından eyle Allâh’ım.
Amin.
-----------------------------------------------------
1 İbn-i Âbidin
2 Nesâî, Cihad,6
3 Necip Fazıl Fısakürek
4 İbrahim, 40.