* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: SABIR  (Okunma sayısı 151 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı anadolu

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 819
    • www.fanidunya.net
SABIR
« : Mayıs 13, 2022, 08:30:26 ÖS »
SABIR

Sabır şunu ima eder: Başına gelen, senin gücünü aşar. Bu yüzden bana dön, bana müracaat et! Başına gelen senin gücünü aşmasaydı hiç düşünmez, yapman gerekeni yapardın. Gücü aşan şeyler durmayı, durup düşünmeyi, istişare etmeyi gerektirir. Bu da akılla hareket etmek demektir. Zira yazgı, mahvedeceği kişinin önce aklını alır ki maruz kaldığı etkiye akılsızca tepki versin. Bu tepkinin de kendi seçimi olduğunu düşünsün. Etki-tepki zincirine girildiğinde etki düşünülür ama tepki düşünülmeden o anda verilir. Etki, alacağı tepkiyi hesap etmiştir. Etki-tepki (neden-sonuç) sarmalına girildiğinde asla başa gelenin yani etkinin “sebebi” anlaşılamaz, çünkü bir şeyin içindeyken onu anlamak çok zordur, sebebi anlamanın yolu durup ona belirli bir mesafeden, dışarıdan bakabilmektir ve asıl güç de budur. Gücü aşan etkiye, ancak sabrederek güç uygulanabilir ve sabır, imkânsız gibi görünen eşitliği süreç içinde sağlayabilir.

Kişinin gücünü aşan şey kişiyi nesne kılar. Başa gelen kişinin gücünü aştığı için; üstelik de bu nedenle sabra müracaat ettiği için her iki durumda da kişi pasiftir ve nesne konumundadır. Kişi sabrettiği anda sabrın nesnesi, ani tepki verdiği anda da etki-tepki zincirinin nesnesidir. Gücü aşan şey için üst mercii konumundaki sabra müracaat zorunlu hâle gelir. Sabır karar mekanizması olarak aktif konuma, başvuran da (hâlini arz eden ve çözüm/çare isteyen olarak) pasif konuma yerleşir. Burada başvurunun “zorunlu” oluşu kişinin tepki vermediği durumda nefes almasını, varlığının devamını sağlamak içindir. Üst merci olarak sabır öznedir ve işlevi, kendisine müracaat eden ve nesne konumunda olan kişinin özne olmasını sağlamaktır. Yani kendisindeki özne vasfını nesnesine devretmek sabrın en önemli işlevidir. Kişi, nesne olmayı kabullenmediğinde, maruz kaldığı olaya (özne olduğu zannıyla) anında tepki verdiğinde, maruz kaldığı olayın içine çekilerek nesne olma vasfını da yitirip etki-tepki sarmalında “oyuncak” konumuna düşecektir. Oyuncakların amacı yoktur çünkü onlar araçtır. Fakat sabır kişiye “kendisini” ima eder. İmayı anlayan, kendisini fark etmeye, tanımaya, bulmaya ve inşa etmeye başlar.

Kişi sabrın nesnesi olmakla sabreden, sabredilen ve sabır olmak üzere üçlü bir ilişkinin içine girer. Bu üçlü ilişkinin merkezini sabır oluşturur ve yönü sabredene doğrudur. Sabredilen, etkiyi başlatan olduğu için tepkinin doğrudan ve henüz sabra müracaat ederek onu merkez kılmamış olan kişiden gelmesini ister ve bekler. Kişi sabra müracaat ettiği anda sabır merkeze yerleşir ve tepki verecek olan kişiyi de sabredene dönüştürür, ona “bekle” der. Böylelikle sabredilenin muhatabı artık sabır olur. O zaman sabredilen, merkezi ve onun yönünü kendisine çevirmeye çalışır, ya etkinin şiddetini artırır ya da ilave etkileri devreye sokar. Çünkü istediği tepkiyi alamazsa amaçladığı sonuca ulaşamayacaktır. Amaç merkez (sabır) üzerinden sabredene geçmektedir. Sabredilen (etkide bulunan) amacını kaybettiği anda kontrolü de kaybedecektir. Hâlbuki etki ile birlikte muhatabının ani tepki vererek kontrolü kaybetmesini, böylelikle de istediği sonucu almayı hedeflemişti. Oysa şimdi merkeze yerleşen sabır nedeniyle kendisinde vehmettiği güç sabredene geçecektir.

Sabır, verilecek tepkiyi tutan, askıya alan, bekleten olması bakımından olaya maruz kalanı pasifleştirerek nesneleştirir ve ona, maruz kaldığı etkinin fotoğrafını çekerek gösterir. Sabreden, bu fotoğrafı inceleyerek başına gelen şeyin nedenini, vereceği tepkinin ne olması ve bu tepkiyi ne zaman vermesi gerektiğini, bu tepki için yeterli donanıma sahip olup olmadığını, eksiğini gediğini görme imkânı bulur. Düşünmeye başlar. Hz. Ali (r.a.), sabır için şöyle söyler: Beden için başın yeri ne ise iman için de sabrın yeri odur. Baş yani akıl, bedeni idare eden yönetendir; sabır da imanı yönetir. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Sabır imanın aklıdır. Şu hâlde kişiyi özne kılacak olan sabır, inançlı kişiyi muhakkak ki akla yönlendirir. Bu da iman üzere olmak ve imanı sabrın denetiminden çıkarmamak anlamına gelir.

Sabır, öd ağacından elde edilen bir ilacın adıdır. Sabır otu da denilir ve elde edilen ilaç çok acıdır. Başa gelenin acısıyla ilacın acısı arasındaki tercih acı olanı daha acı olanla izole etmek, gidermek anlamına gelir. Başa gelenin acısına ya da ilacın acısına tahammül etmek aslında aynı yere çıkıyor gibidir ama ilkinin acısı sürekliyken ikincinin acısı geçici; ilkinin acısı gayriiradi iken, ikincininki iradidir. Sabrı kavram olarak kullanmaya sebep olan da iradi olarak acıya tahammülü ifade etmesi nedeniyledir.

Etki dışsaldır ve tepki verecek olanın da dışsallığını ister. Yani içine dönüp düşünmesin, şimdi nasıl aniden bu etkiye maruz kaldıysa aynı şekilde aniden tepki versin, der. Tepki verildiğinde dışsal etkilerin bilince gelmesi engellenmiş olur. Çünkü sabır, dışsal etkileri bilince taşıyan süreçtir. Kişi bu sürece girdiğinde hem hakikati hem de kaderi (miktarı-takdiri) içsel bilgiye dönüştürmeye başlar. C. G. Jung, “Siz bilinç dışınızdakileri bilince dönüştürene kadar onlar sizin hayatınızı yönlendirecek ve siz ona kader diyeceksiniz.” der. Bilinç dışı sürekli bir etki olarak kişiye saldırır ve kişi sürekli olarak bunlara tepki vermek zorunda hisseder kendini. Tam da bu tepki verme isteği kişiyi bilinçdışının oyuncağı hâline getiren istektir. Dışsal etkilere tepki vermek yerine durup onları anlamaya çalışmak yani sabretmek, onların yönlendirmelerinden kurtularak sabrın ilettiği akla başvurmak demektir.

Sabırdaki eylemsizlik, tepkideki eylemden önemli ve etkilidir. Çünkü sabırdaki eylemsizlik metafizik kamuoyu oluşturur. Manevi (tinsel) güçleri kendine çeker. İçsel enerjiyi tek bir noktada odaklar. Her duygu ve düşünce hatta her şey ileri atılacak bir ok gibi o noktaya (odağa) gerilir. Bu gerilme, sabredilenin haşyet (korku) duymasına ve geri çekilmesine neden olur. Tüm taşacak olanları (duygu, düşünce, fiil, mücadele zannı) sınırlar ve yoğunlaştırır. Deneyimin, tecrübe etmenin kıymetini acı veya haz yöneliminden arındırır. Deneyimi akla yönlendirir. Hem hakikate/gerçeğe muhatap eder hem de hikmeti gösterir. Hakikate yönlendirir çünkü bu “gerçeği eğip bükmeyi” engeller, hikmete muhatap eder çünkü düşünmeyi sağlar.

Taş mıyız, nasıl tepki vermeyeceğiz, diye sorulabilir. Aslında taş olmak için ani tepki vermemek gerektir. Zira sabır, duygu ve düşüncenin seyreltisini giderir ve kişiyi taş gibi yapar. Sabır mücadeledir ama başa gelenle değil, kişinin kendisiyle… Eğer başa gelenle mücadeledir denilirse, bu mücadelenin eşitlik gerektireceği de kabul edilmiş olur. Hâlbuki sabır, gücü aşan şey için başvurulandır, eşitlik söz konusu olsaydı, sabretmek gerekmezdi. Sabır, sabredilene direnç oluştururken sabredeni tahkim eder güçlendirir, kişinin eksiğini gediğini açığa çıkarıp ona gösterir. Kişiyi nedensellik zincirinin sarmalından kurtarır. Sabredilmeyip tepki verilse muhatabın (çünkü o, nasıl tepki alacağını da düşündüğünden) süreci/meseleyi uzatarak istediği sonuca ulaşmasını sağlayabilir. O hâlde sabrın kişiyi muhatabıyla değil kendisiyle mücadeleye sevk ettiği anlaşılmış olur.

Sabrın meyvesi güzel sonuçtur. Çünkü beklemek beklenilenin (güzel sonucun) gerçekleşmesidir. “...Bana düşen artık güzel bir sabırdır..." der Hz. Yakup (Yusuf, 12/83). Beklentisi Yusuf’a kavuşmaktır. Sürece sabredecek, bekleyecektir ve güzel sonuçla karşılaşacaktır. (Beklentisini var eder.) Sabır bekleme gücüdür ve beklenilenin gerçekleşmesini sağlar. Çünkü bekleyerek tüm boşlukları doldurmak mümkün olur. Bekle, denildiğinde kişiyi o ana (bekleme anı) getiren koşullar ve etkileyenler birbirleriyle bağ kurup beklemeyi anlamlandırırlar. Yani sabır, beklemeyi anlamlandırır, beklentiyi güçlendirir ve giderek doğrular. “Beklenti, davranışı yönetir.” Beklentinin gerçekleşmesi için herkesin ve her şeyin el birliği yapmasını ilham eder. Başa geleni, getiren tüm unsurların, olayların, kişilerin, sebeplerin nasıl olup da bir araya geldiklerini görmeyi ve anlamayı sağlar. Üzerinde düşünülmeyenin, durup üzerinde düşünülmesi içindir.

Sabır, hakikati (gerçeği) ileri sürer çünkü o koşulları, çevresel şartları vb. dikkate almaz, değişip dönüşmesi gerekenin neye evirileceğini bilendir ve kendisine müracaat eden kişiyi, o kişinin potansiyeline göre değiştirip dönüştürmek üzere ele alır. O kişiyi zamana göre şartlara göre değişmeyecek şekilde eğitir. Kendisine müracaat edeni kalıcı kılar. Çünkü değer, değişip dönüşmeyle ortaya çıkar, bu da belirli bir süreci gerektirir.

 


* BENZER KONULAR

Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:25:53 ÖS]