* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: TÖVBEYİ TERKETMEK  (Okunma sayısı 356 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
TÖVBEYİ TERKETMEK
« : Haziran 02, 2018, 08:50:40 ÖS »
TÖVBEYİ TERKETMEK

“Ey iman edenler! Nasuh bir tövbe ile Allah’a tövbe ediniz. Bunu yaparsanız Rabb’iniz günahlarınızı örter ve sizi altlarından ırmaklar akan cennetlerine koyar.” (Tahrim/8)

Tövbe dönmektir. Nasuh, samimi olmaktır. Nasuh tövbesi ise, içi ve dışıyla samimi olarak Yüce Allah’a dönmektir. Nasuh tövbesi; kalp, gönül, dil, hal ve azalarla günah işlememeye kesin olarak karar vermektir. Nasuh tövbesi, Yüce Allah’a dostluğu seçmektir. Bunun için O’nun razı olmadığı her şeyi sevgi ve iradesiyle terk etmektir. Sevgi olmadan yönelme olmaz. İrade olmadan kulluk yapılmaz.

 Tövbenin aslı, Yüce Allah’a sevgi ve saygıya dayanır. Saygının içinde korku da vardır. Bu korku azap korkusu değil, ayrılık korkusudur. Kulun Yüce Rabb’inin sevgi ve rahmetinden uzaklaştırılması ve Cemalullah nimetinden ebediyyen mahrum olması, cehennem ateşinden daha şiddetli, daha korkunç, daha acı verici bir azaptır.

Tövbe, insanoğluna takdir edilmiş ezeli bir hükümdür. Değişmesine de imkân yoktur, Kâfir olsun mümin olsun, bütün insanlar tövbeye muhtaçtır, tövbe ile yükümlüdür. Ve bu yükümlülük ölene kadar devam etmektedir. (Gazalî, İhya) Bütün gelmiş ve gelecek günahları affedilmiş Efendimiz (sav)’in şu beyanları meselenin ciddiyetini anlatmaya yeterlidir:

“Ey insanlar! Allah’a tövbe ediniz. Şüphesiz ben günde yetmişten fazla Allah’a tövbe ediyorum.” (Buharî, Müslim)

Helali bırakıp harama girmek büyük bir kusurdur. İbni Abbas radıyallahu anh şöyle buyurmuşlardır: “Kim Allah-u Zülcelal’in farzlarından birisini (terk ve ihmal ile) zayi ederse, Allah’ın emanetinden çıkmış olur. Kul, nasuh bir tövbe edince, kötülükleri temizlenir ve cennete girmeye hak kazanır.”

 Aynı şekilde günaha dalan bir kulun onu küçümseyip, “yaptığım ne ki?” diyerek tövbeyi terk etmesi, daha büyük bir kusurdur. Bunun için Yüce Rabb’imiz: “Tövbe etmeyenler, zalimdir.” (Hucurat /11) buyurmuştur.

 Tövbeyi geciktirmek de büyük günahtır. Bunun için de, ayrıca tövbe etmek lâzımdır. Lokman Hekim Hazretleri, oğluna nasihat ederek; “Oğlum, tövbeyi yarına bırakma! Çünkü ölüm, ansızın gelip yakalar.” buyurmuştur. Kiramen Kâtibin melekleri, günahı hemen yazmaz. Tövbe edilirse, hiç yazılmaz. Tövbe edilmezse yazarlar.

İlerde başka bir zaman tövbe ederim diyen kimse iki tehlike arasında kalmış olur:

1-) Günah işleye işleye kalbi kararır ve bu alışkanlık haline gelir ve bir daha temizlenmeyecek bir durum alır.

2-) Aniden hastalığın ve ölümün gelmesidir. Öyle olur ki kalbini temizlemeye ne fırsat ne de vakit bulabilir? Bu sebeple şöyle denilmiştir: “Cehennem ehlinin azabının çoğu, tövbeyi sonraya bırakmalarındandır.” Kur’an-ı Kerim’de Cenab-ı Zülcelâl Hazretleri:

“Birinize ölüm gelip de: "Rabb’im, beni yakın bir süreye kadar erteleseydin de sadaka verip iyilerden olsaydım!" demesinden önce, size verdiğimiz rızıktan (Allah) için harcayın.” (Münafikun; 10) ayetinde geçen yakın süre hakkında şöyle denmiştir:

“Kul, gözünden perde kalkıp ahiret ahvalini görünce, ölüm meleğine: “Ölümü bir gün olsun tehir et de, o günde Rabb’ime kulluk edeyim, günahıma yanayım ve salih amel işleyeyim.” der. Ölüm meleği kendisine: “Bütün günlerini tükettin, artık sana mühlet yok!” der. Kul: “Bir saat olsun mühlet ver!” der. Ölüm meleği de: “Bütün saatlerini harcadın. Artık sana bir saat olsun mühlet yok!” der. Ruh boğaza ulaşır, gırtlağa gelince tövbe kapısı da kapanır. Kulun dünya ile irtibatı kesilir ve ameller son bulur. Ahiret perdesinin açılmasıyla o tarafı müşahede eder. Bundan sonra kul, gerçekleri ve başına gelecekleri net bir şekilde görür.

Artık son nefesine sıra gelince nefesi zorla çıkar. Kul, saadet ehlinden ise, önceden kendisine takdir edilen saadet hükmü üzerinde tecelli eder ve ruhu tevhid üzere çıkar. İşte bu güzel sondur. Yahut kula ezeldeki şekavet hükmü tecelli eder ve ruhu şek ve şüphe içinde çıkar. Bu kimsenin hali ayet-i kerimede şöyle anlatılmıştır:

“Yoksa günah işleyip de kendisine ölüm gelince: "İşte ben şimdi tövbe ettim." diyen kimselerin tövbesi kabul edilmez.” (Nisa; 18)

İşte bu durum kötü akıbettir. Böyle bir durumdan Cenab-ı Zülcelâl Hazretlerine sığınırız.

 Yine Peygamber (sav) Efendimiz de; "Allah, can boğaza gelmedikçe, kulun tövbesini kabul eder." (et-Terğîb ve't-Terhîb) buyurarak, tövbeyi geciktirmemek gerektiğine işaret etmiştir. Zira ruhunu teslim etmeye uğraştığı sırada aklı başında olur mu, olsa bile telaştan aklına tövbe etmek gelir mi? Bunları şimdiden derinlemesine düşünerek tövbeyi geciktirmekten muhakkak uzak durulmalıdır. Son nefesine kadar isyan içinde yaşayan kimsenin tövbesi, can boğaza gelesiye kadar inkâr içinde yaşayan şahsın iman etmesi, samimiyetten uzaktır. Allah-ü Teâlâ, ölümle yüz yüze gelmiş bulunan asinin tövbesini, öleceğini anlamış bulunan bir kâfirin imanını kabul etmez (et-Tac, c. 5 ).

 Allah-u Teâlâ, tövbe edenleri sever, affeder. Tövbe eden kimse, daha sonra, o günahı tekrar yaparsa, tövbesi bozulmaz, ikinci bir tövbe lâzım olur. Bir kimse, tövbe ettiği bir günahı hatırlayınca, günahı işlediğine sevinirse, tekrar tövbe etmesi lâzım olur. Hak sahiplerine haklarını ödemek veya helal ettirmek, gıybet ettiği kimseden af dilemek ve rızasını almak, yapmamış olduğu farzları kaza etmek farzdır. Bunlar tövbenin kendisi değil, şartıdırlar. Bir lirayı sahibine geri vermek, bin sene nafile ibadet yapmaktan ve yetmiş nafile hacdan daha iyidir. Günahı bir daha yaparsam tövbem bozulur diyerek, tövbe etmemek doğru değildir. Bu tamamıyla cahilliktir, şeytanın aldatmasıdır. Her günahtan sonra, hemen tövbe etmek farzdır.

Yapılan günahta, kul hakkı bulunmayıp, yalnız Allah-ü Teâlâ ile kendi arasında olursa, böyle günahlara tövbe etmek, pişman olmakla, istiğfar okumakla, Allah-ü Teâlâ’dan utanıp, sıkılıp, O’ndan af dilemekle olur. Farzlardan birini özürsüz terk ettik ise, tövbe için bunlarla birlikte, o farzı da yapmak lâzımdır. Günahta kul hakkı da varsa, buna tövbe için, kul hakkını hemen ödemek, onunla helalleşmek, ona iyilik ve dua etmek de lâzımdır. Mal sahibi, üzerinde hakkı olan kişi ölmüş ise, ona dua edip o şahsın hakkını çocuklarına, vârislerine verip bu hakkı ödemeli, onlara iyilik yapmalıdır. Çocukları, vârisleri bilinmiyorsa, malı, parayı hak sahibinin niyetine fakirlere sadaka verip, sevabını hak sahibine hediye etmelidir.

 Allah-ü Teâlâ Hazretleri, şartlarına uygun olan tövbeyi kabul edeceğine söz vermiştir. Abdullah bin Menazil Hazretleri buyurdu ki: “Allah-ü Teâlâ çeşitli ibadetleri bildirdi. Sabrı, sıdkı, namazı, orucu ve seher vakitleri istiğfar, tövbe etmeyi buyurdu. İstiğfarı en sonra söyledi. Böylece kula, bütün ibadetlerini, iyiliklerini kusurlu görüp, hepsine af ve mağfiret dilemesi lazım oldu.”

Tövbe başlı başına bir ibadettir. Her yönüyle zikirdir, şükürdür ve tefekkürdür. Allah-ü Teâlâ yeryüzünde kusur işlenmesini istemeseydi, nefis ve şeytanı yaratmazdı. Tövbeleri kabul etmeseydi, “tövbe ediniz” emrini vermezdi… Allah-ü Teâlâ’nın haram ve isyanda rızası yoktur, fakat iyilik ve kötülüğü yaratan O’dur. O’nun yarattığı her şeyde bir hikmet, ibret, ilim ve terbiye vardır. O, kullarını hayır ve şer içinde imtihan eder. Böylece onlara tek ilâhlığını, mutlak Rabblığını, sonsuz kudretini, ilmini, hikmetini, rahmetini, lütfunu ve kahrını gösterir. Ayrıca bu imtihan içinde kulların acziyetini ispat eder, nefislerini tanıtır, terbiyelerini gerçekleştirir. Yüce Allah’ın her işinde hayır vardır. Kul günahta ısrar eder ve tövbeye yanaşmazsa, sonuç felaket olur.

 Netice olarak, bir yandan günah işleyip, bir yandan da, “Estagfirullah” demek, istiğfar değildir. Asıl istiğfar; Allah-ü Teâlâ’nın emirlerine uymak, yasak ettiği şeylerden sakınmak, günahları terk etmektir. Tövbenin seviye kazanabilmesi için şu hususları da nazara almak îcâb eder:

Tövbe edenin kalbinden çıkan ilk söz, “acziyet”in itirafı olmalıdır. İçimizdeki sefil “ben”likten bir zerre bile kalmış ise tövbe ve dua gayesine varamamış demektir. Tövbede arzu edilen İlâhî rahmet ve berekettir. Tövbede isteriz ki sonsuz bir kudret sahibi olan Hakk Teâlâ bize acısın ve üzerimize lütfunu yağdırsın! Şunu iyi bilmek icap eder ki büyük ruhlar, yani peygamberler ve Hak dostları, daima istiğfar ve dua hâlinde yaşayanlardır

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Aralık 21, 2024, 04:50:26 ÖS]