Müslüman’ın Kimliği
İnsanların birbirinden farkı ne etinde ne kemiğinde ne de boy ve bosundadır. Üstünlük ruhunun kemâlindedir.
“Ey insanlar! Haberiniz olsun ki biz, sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık!” (Hucurat 13) hitabıyla Mevlâ’mız, bütün insanların, bir beşer olması itibariyle eşit olduğunu, Efendimiz (sav) de şerefin, “ebedî âlemde saadeti temin eden iman” olduğunu belirtir. “İnsanlar iki kısımdan ibarettir: Biri mü’min, müttaki (Hakk’tan korkan), Allah yanında şerefli. Biri de fâcir, kötü, Allah yanında değersiz.” İnsanlar arasındaki değer yargısının, “Muhakkak ki Allah yanında en itibarlınız, Allah’tan en çok korkanınızdır.” (Hucurat 13) fermânı ilahisiyle takvâ olduğu beyan buyurulur.
Arabaların arkasında, itibar güzele ve zengine yazıları, müşriklerin de önem verdikleri değerleri hatırlatır bize. Ah şu fakir, yoksul, Ammarlar, zenci Bilaller olmasa, biz, peygamberle oturur, konuşuruz diyordu, kendini beğenen zengin, Mekke kafirleri. Rabbimiz de, “Neticede, sabah akşam Rabbinin rızasını isteyerek Rablerine yalvaranlarla birlikte candan sabret. Sen dünya hayatının süsünü isteyerek onlardan gözlerini ayırma.” (Kehf, 28) emr-i ilahisiyle amel ve gönül zenginliğine sahip kimseleri tercih buyurmasını, Habibine haber veriyor. “Şüphesiz Cenâb-ı Hakk, sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz. Amellerinize ve kalplerinize nazar eder.” (Hadis-i Kudsi).
İtibar ve şereflerini, Allah’a gönülden itaat ve teslimiyette arar mü’minler. “Ama sizden kim de Allah’a ve Resulüne gönülden itaat eder ve salih amelde bulunursa, ona da ecrini iki kat veririz. Ve biz ona üstün bir rızık da hazırlamışızdır.” (Ahzab 31).
Miraç hadisesini, müşrik kafaları, paslı gönülleri bir türlü kabullenemeyen Mekke kafirleri Sıddîk-ı Âzam’a (r.a), “İnanıyor musun sen buna?” dediklerinde, o iman abîdesi Sıddîk (ra) şöyle cevap verir:”Bunu söyleyen Rasulullah (sav) ise, değil buna, daha da fazlasına inanırım.”
Hakiki mü’minler, dünya ve onun süslerine değil, uhrâya (ahirete) önem verirler. “Öyle adamlar ki, ne ticaret ne de alış-veriş onları Allah’ı zikretmekten, dosdoğru namazı kılmaktan ve zekatı vermekten alıkoymaz.” (Nur, 37).
Peygamberimiz (sav), Zeyd (ra)’e “Nasıl sabahladın?” diye sordu.
Zeyd (ra), “Mü’min bir kul olarak.” deyince, Peygamberimiz (sav):”Mü’min oluşunun işareti nedir?” buyurduğunda, Zeyd şöyle dedi:”Gündüzleri susuzluğa, geceleri uykusuzluğa alıştım. Ahiret alemini apaçık görüyorum. Benim yanımda altın ile çamurun farkı yoktur ya Rasulullah.”.
Mü’minin evsâfı maddeler halinde sıralamakla bitmez. Gerçek mü’min; hayatının her safhasını Kur’ân-ı Kerim’e göre tanzim edendir.
Sa’d bin Hişâm (ra), “Ya Âişe! Rasulullah’ın ahlâkı nasıldı?” diye sorunca, mü’minlerin annesi, “Siz Kur’ân okumuyor musunuz? Rasulullah’ın ahlâkı Kur’ân’dı.” buyurur.
Saygı duyacağımız kişiler, Cüneyd-i Bağdadi (ks)’nin buyurduğu gibi, bir elinde Kur’ân diğer elinde de sünnet ışığıyla yürüyenlerdir.
Kur’ân, Hadis veya Hakk kelamının dışında söz etmeyen Sami Ramazanoğlu (ks)’nu Pakistanlı M. Hamidullah ziyaret ettikten sonra onun hakkında, “Rasulullah’ın bir ümmetini gördüm.” der.
Kur’ân’ın emirlerine riayetle Peygamberimiz (sav)’in izini takip eden hakiki mü’minin kimliği şu şekilde verilir Hadîs-i Muhammedî’de:
1- Allah ve Resulünü, kendilerinden başka her şeyden fazla seven.
2- Bir kulu herhangi bir maksatla değil yalnız Allah için seven.
3- Allah (cc), kişiyi küfürden kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi ateşe atılmak kadar kerih ve korkunç gören. (Buhari, Tirmizi ve Müslim)