Yıkıcı Duygular - ÖNYARGI
Önyargı Nedir?
Önyargı bir konu, kişi veya grup hakkında yeterince bilgi sahibi olmadan varılmış kanıdır. Önyargı, karşı tarafı yargılama sürecidir ama maalesef eksik ve hatalı bir yargılama sürecidir diyebiliriz buna. Bazen olumlu da olabilen önyargılarımız çoğunlukla olumsuz düşüncelerden kaynaklanan duygusal bir tutum şeklidir. Gündelik hayatımızda ve ilişkilerimizde sıklıkla yaşadığımız bu durum, aynı zamanda sosyo-politik alanlarda da sıklıkla karşımıza çıkabilmektedir.
Önyargının Yıkıcı Etkileri
Önyargı çok sık karşılaştığımız, maneviyatımızı baltalayan sorunlardan bir tanesidir. Ayrıca diğer yıkıcı hasletler gibi önyargı da en çok kişinin kendisine zarar verir. Kişilerin veya toplumların maneviyatına zarar veren bu duygusal tutum içinde başka sorunlar da yatmaktadır. Peşin hükümlülük, hoşgörüsüzlük, büyüklenme, tecessüs (kişinin kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışması) ötekileştirme, etiketleme, su-i zan, gıybet, iftira bunlardan bazılarıdır.
Bu sayılanların ise İslâm dininde yeri yoktur, zira hepsi ciddi bir biçimde kul haklarına sebep olan davranışlardır. Müslüman olan kişinin, sahip olduğu her duyguyu kontrol etmesi gerektiği gibi varsa önyargılarını da bir şekilde kırması ve bununla mücadele etmesi gerekir.
İlk etapta karşı karşıya geldiğimiz olaylar ya da kişiler hakkında tam ve kesin bir bilgiye sahip olamayız her zaman. Önyargıları olan insanlar bu ayrıntıyı atlarlar ve bilgi sahibi olmadıkları halde sadece görünene odaklanarak fikir üretirler. Çoğunlukla olumsuz seyreden bu fikirler bir süre sonra kalıp yargılara, ayrımcılığa, etiketlemeye kadar gider. Böylece önyargı sahibi olan kişi karşılaşabileceği ve yaşayabileceği güzelliklere de kendi eliyle perde çekmiş olur.
Müslüman kişi uyanık olmalıdır, her duyduğuna ve her gördüğüne hemen inanmak yerine öncelikle işin aslını araştırmalıdır. Büyüklerin hayatlarına baktığımız zaman bu konuda ne kadar hassas olduklarını görürüz. Olumsuz bir durum gördükleri zaman bile “Ben yanlış görmüşümdür” diyerek kul hakkına sebep olabilecek davranışlara daha olayın başında set çekerler. Ayrıca Kur’an bu konuda çok güzel bir şekilde uyarır insanı; “Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.” (İsra/36) bu ayetin muhatabı bizler olduğumuza göre; sosyal hayatta da, televizyon ve sosyal medyada karşı karşıya kaldığımız haberlere olağanca dikkat etmeliyiz.
Özellikle son zamanlarda kendisini hoca olarak tanıtan, dini konular hakkında rahatça fetva veren insanlara dikkat etmeliyiz. Verilen bilgilerin Kur’an ve sünnete uygun olup olmadığını mutlaka araştırmalıyız. Ayrıca Müslüman kişi kendisini ilgilendirmeyen konuların peşinden gitmemeli, başkalarının hayatlarını merak ederek irdelememelidir. Duyduklarını, gördüklerini başkalarına anlatarak gıybete sebebiyet vermemelidir.
Neden Önyargılıyız?
Psikolojik araştırmalara göre önyargının sebepleri çocukluk yıllarına dayanır. Çocukken şahit olduğumuz yaşanmışlıklar vardır. Yaşadığımız her ne varsa bilinçaltımız hepsini kayıt altına alır. Ve yaşanan aşağılanmalar, hakaretler, ağır eleştiriler gibi olumsuzluklar, ilerleyen zamanlarda tarafımızdan başkalarına aynı şekilde yaşatmak suretiyle ortaya çıkar.
Önyargılı ebeveynler isek şayet, biran önce kendimizi düzeltmemiz gerekir. Aksi takdirde çocuklarımız çoğunlukla olumsuz izler taşıyan bu tutumu da zihinlerine bir tohum gibi ekecek ve ileride bu yıkıcı duygunun pençesine düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaklardır. Çocuklarımızın ileride ruhen ve mânen sağlıklı kişilikler olmasını istiyorsak onlara karşı nasıl davrandığımızı ve yaşadıklarımızla onlara nasıl birer örnek teşkil ettiğimizi iyi düşünmeli ve sıklıkla kendimizi bu konuda muhasebeye çekmeliyiz.
Önyargının sebeplerinden bir diğeri de ötekileştirmedir. Ötekileştirme aslında bir nevi, kişinin kendisini merkeze alarak, karşısındakini dışlamasıdır diyebiliriz. Ayrıca ötekileştirmede gizliden gizliye kendini yüceltme, karşısındakini de aşağılama vardır. Bu da kibre sebep olur, kibir ise insanın helakine sebep olan kötü huylardan biridir.
Zaten dikkat edilirse böyle kişilerin cümleleri hep “Ben” diye başlar. “Ben daha çalışkanım” “Ben daha becerikliyim” “Ben yaparım” gibi. Burada dikkat edilmesi gereken ince bir nokta vardır o da şudur, kişi; “Ben yaparım” derken “O yapamaz”, “Ben çalışkanım” derken “O çalışkan değil” gibi bir durumu kastediyor olabilir. Bu sebeple “Ben” ile başlayan cümlelerde taşıdığımız niyet çok önemlidir. Niyetlerimiz ise büyüklenmekten, başkalarını kendimizden aşağı görmekten tamamen uzak olmalıdır.
Genel Olarak En Çok Önyargılı Olduğumuz Konular
Kişilerle ilgili yaşadığımız önyargıların yanı sıra topluluklarla ilgili de yaşadığımız önyargılar vardır. Toplumumuzda Türk ve Kürt ayrımı bunların başında gelir. Örneğin bazen Türk olan aileler, bazen de Kürt olan aileler birbirilerine kız alıp vermek istemezler. Hâlbuki belki de iyi bir Müslümandır, güzel ahlaka sahiptir. Bazı aileler de görüşmek ve çocuklarının arkadaşlık etmesini istemezler. Birbirilerini tam olarak tanımadıkları, bilmedikleri halde oluşmuş kalıp yargılarla hareket ederler.
Erkek ve kadınlarla ilgili önyargılar da bir diğer örneğimiz. İslâm dini erkek gibi kadına da gereken değeri verir ve Allah katında üstünlüğün takva ile olduğunu vurgular, bakınız Allah-u Teâlâ ayette şöyle buyuruyor; “Ey insanlar! Biz sizi bir erkekle bir kadından yarattık. Birbirinizi tanıyıp sâhib çıkmanız için milletlere, sülâlelere ayırdık. Şunu unutmayın ki Allah'ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvâda en ileri olandır. Muhakkak ki Allah her şeyi bilir, her şeyden hakkıyla haberdardır” (Hucurat/13)
Cinsiyet ayırımı yaparak kadını aşağılamak, temel hak ve hürriyetlerden yoksun tutmaya çalışmak insanlıkla bağdaşmaz. Hz. Peygamberin dünyaya teşriflerinden önce, Arap Yarımadasında kız çocukları uğursuzluk getirir diye diri diri gömülmüş, başka ülkelerde kız çocuklarına isim yerine numara verilerek çağırılacak kadar hayattan soyutlanmışlardır. İslâm dini ise kız çocuğuna gereken değeri vermiş, insanlık dışı olan bu uygulamalara son vermiştir.
Mülteci kardeşlerimize karşı olan önyargılı olanlar da var. Savaştan kaçarak ülkemize sığınanların hepsini aynı kategoriye koyarak “Kendi ülkelerinde savaşmak yerine burada rahatça yaşıyorlar” gibi cümleleri hepimiz az çok duymuşuzdur. Oysa savaşacak gücü olmayanlar, çocuklar, yaşlılar, hastalar, kadınlar da var bu insanların içinde.
Gerçekten vatan hasreti ve özlemi çekenler, ülkelerine gitmeyi dört gözle bekleyenler de var…
Burada önyargılı davranmak yerine kendimizi onların yerine koyarak, onları anlamayı deneyebiliriz. Sonuçta hiç kimse istemez evladının, ailesinin ne zaman düşeceği belli olmayan bombalar altında yaşamasını. Ve bu sebeple özgürce yaşadığı ülkesini terk ederek dilini bile bilmediği yerlere göç ederek yeni bir hayat kurmayı. Bunlar yaşayana zordur ve maalesef ki ciddi travmalara sebep olan şeylerdir.
Önyargılardan Nasıl Kurtulabiliriz?
Önyargılar maalesef çoğu zaman insanı mutsuz edecek sonuçlara sebep olabilir. Çünkü yukarıda da belirttiğimiz gibi bu tutumun beraberinde getirdiği yıkımlar (gıybet, iftira, ötekileştirme gibi) kişinin dünyasına ve ahretine büyük zararlar verebilir. Bu sebeple ruhumuzu kirleten her davranıştan olduğu gibi, önyargıdan da kurtulmanın çarelerine bakmalıyız.
Öncelikle bu yıkıcı duygulardan kurtulmaya niyet etmeli ve Allah’tan yardım istemeliyiz. Bugüne kadar sebep olduğumuz tüm kul hakları için tövbe etmeli, bir daha yapmamak için kararlı olmalıyız. Hangi konularda önyargılı olduğumuzu tespit edebilirsek belki mücadelemizi de kolaylaştırmış olacağız. Gerekirse bu konuda bir liste bile hazırlayabiliriz. En azından bu durum farkındalığımızı artırır.
Yapacağımız tespitler neticesinde önyargılı davranabileceğimiz bir konu ya da kişiyle karşılaşınca, düşüncelerimize hâkim olmak için çabalamalıyız. Unutmayın düşüncelerimiz bizi değil, biz düşüncelerimizi yönetmeliyiz. Ayrıca kalpleri bilenin sadece Allah olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.
Asr-ı Saadet zamanında bir savaşta sahabelerden biri “Lailahe illallah” dediği halde birisini öldürmüştü. Peygamber Efendimiz bunu duyduğunda o kişiye kızdı ve onu azarladı. Sahabi ise “O bunu korkusundan söyledi” deyince, Resûlallah sallallahu aleyhi ve sellem “Kalbini yarıp baktın mı, sen kıyamette bunun hesabını nasıl vereceksin!” dedi ve öfkeli bir şekilde bunu o kadar çok tekrar etti ki sahabi, “Keşke şu ana kadar Müslüman olmamış olsaydım” diye temennide bulundu. (Ebû Dâvud, Cihad, 95; )
Birileriyle ilgili olumsuz önyargılarda bulunacağımız zaman, Hz. Peygamberin sallallahu aleyhi ve sellemin bu mübarek sözü çınlasın kulaklarımızda da, ruhumuzda da:
“Kalbini yarıp baktın mı?”
Zeynep Yeter Arslan.