OYSA BULUTLAR HİÇ BEKLEMEZ SABAHI
Biliyor musun dedi oysa bulutlar hiç beklemez sabahı..
Ama ilk önce gökyüzünde onlar alır yerini..
Yanındaki sırada oturan Latif hafif tebessüm edip..
- Bu ne demek şimdi ? Ah hep böyle filozof konuşmalarına bitiyorum Osman kalk hadi öğlen tatili geçecek yemek yiyelim ..
- Sus otur bak sana bir hikaye anlatacağım diye ekledi Osman..
- Hey Allah’ım, aç karnına ne kadar hikaye dinlenirse artık,peki dinliyorum anlat dedi Latif..
Osman önce bir iç çekti sonra anlatmaya başladı.Bizim mahallede bir çocuk vardı biliyor musun her sabah biz okula giderken bizden önce hazırlanır hatta bazen namaza kalktığımda camda sabahı bekleyişini görür ona uzun uzun bakıp ne yaptığını anlamaya çalışırdım..
O anda Selin hızlı bir hamleyle arkadaşlar gördünüz mü coğrafyacı saçlarını kızıla boyamış
ne hoş olmuş bee diyerek oturdu yanlarına…Osman’la Latif anlamsız gözlerle Selin’e baktıktan sonra sözüne devam etti Osman..
- Sen saçların kızıllığında takılı kalmışken ben ayazda sabah kızıllığında yollara düşen o küçük çocuğu hiç unutmuyorum deyince Selin lafa atladı..
- Hangi çocuk ?
- Selam verip sohbete katılsaydın selamını alıp sözüme kaldığım yerden devam ederdim o zaman anlardın hangi çocuk ama kısaca söyleyeyim bizim mahallede ki bir çocuğu anlatıyordum ayrıca saçların kızıllığından ziyade göğün kızıllığının anlam ve değerini keşfetmeye çalışsan yüreğinde daha farklı bir boyuta uzanacağına eminim Selin, dinlemek istersen devam ediyorum ama sözümü kesmezsen memnun olurum diye ekledi..
- İyi anlat bakalım ne anlatıyorsun merak ettim dedi Selin biraz mahcup biraz pervasızca..
Osman Selinin nefsine dokundurduğu sözün onda ki mimikleri sessizce izledikten sonra anlatmaya devam etti.. - İşte bu çocuk, Latif her sabah çok erken saatlerde önce camdan bir süre dışarıyı izliyor sonra bizim okul saatimizden evvel yollara koyulup benim bilmediğim bir yere doğru hep aynı saatlerde gidiyordu.. Diğer dikkatimi çeken bazı öğlen aramızda eve gidince de çocuğun evden çıktığını ve arkasında ki çanta içinde üstünde okul kıyafeti olmadan aynı sokak üzerinde uzaklaşmasını izlerdim.. Bu konu artık bende öyle bir merak haline geldi ki bu çocuğu tam gün izlemeyi düşündüm.. Hani senin anneni kaybettiğin gün var ya işte o gün ben o çocuğu izleyecektim ama biliyorsun sabah senin telefonunla uyandım ve annenin vefat ettiğini öğrenince senin yanında olmam gerektiğini düşünüp sana gelmiştim işte o günden bahsediyorum sonra öğrendiğime göre oysa o gün o çocuğu izleseydim belki de o olay hiç olmayacaktı.. Nasip dedi gözleri doldu ve sustu Osman..
Latif
- Hangi olay Annemin vefatı mı ? ne alakası var dedi..
- Hayır o çocuğun başına gelen diye sessizce mırıldanarak ekledi Osman.. Sizin evden çıkıp eve dönerken yolda onu perişan halde gördüm hem ağlıyor hem yüzündeki kanları siliyordu..
- Gelmeseydin o zaman neden geldin bunu yüzüme mi çarpıyorsun bir hikaye anlatıyordun konuyu nereye getirdin nasıl arkadaşsın sen ya diyerek ses tonu sertleşmiş ve kabaran avurtları artık yanlış anladığının değil kendince haklılığının belirtilerini taşıdığı yüzüyle Osman’a dik dik bakar hale gelmişti..
- Ah dedi Osman, iç çekerek devam etti biliyor musun Latif yanlış anlamanın ve su-i zan etmenin ne dostluğu ne yaşı yok bunu da anladım hayatta, bazen duyduğumuz üç cümleye takılıp ne büyük zan tahayyülleri kuruyoruz arkasından da yargılıyoruz çok ilginç, oysa Allah zan etmeyiniz diyor Kur’an da’’ Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının...Şüphesiz bazı zanlar günahtır. (Birbirinizin) gizlilikleri(ni) araştırmayın ‘’ HUCURÂT-12 ayetinde der değil mi deyince Latif bir kez daha düşünmeye başladı
sonra ekledi..
- Eee ne demek istiyorsun anlat hadi dinliyorum.. diyen hafif kızgın hafif edalı bir ses tonuyla..
- Elbette senin yanına gelmem gerekiyordu en yakın arkadaşım çok üzgündü ve yanında olmalıydım, ben bundan bahsetmiyorum hem günü anlaman hem de içimde kalan bir vicdan azabını dile getirdim ama insanoğlu çok ilginç resmedilmemiş bir sözü beyinlerinde farklı hayal ederek tuvalin içine kendileri resmederek yerleştiriyorlar oysa sadece bir iki renk veriliyor onlara ve onlar bolca siyah kullanarak resmi çizip bitiriyorlar ve buna maalesef su-i zan diyoruz deyip üzgün bir şekilde sanki beni hiç tanımıyorsun olması gereken bir harekeletin hesabını önüne getirecek kadar basit değil arkadaşlığımız biliyorsun kaldı ki yaptığım iyiliklerin bile arkasına düşmem düşülmemeli zaten insan neyi kimden beklediğini bilmeli rıza-i İlahi için yapılanların mükafatı Hak’ta gizlidir bilirsin dedi..
- Tamam üzgünüm kusura bakma devam eder misin peki çok merak ettim dedi Latif..
O an Selin lafa katılıp
- Ay bende hikayeyi çok merak ettim ama Osman gerçekten seninle konuşurken her sohbette derin şeyler öğreniyorum hikayeni bitirdikten sonra ders kitapları dışında bana hangi eserler okuduğunu söyler misin dedi..
Osman:
- Elbette Selin yaratılış sırrımızı çözen anlatan içimizde ki kimliğin nasıl olmasını gerektiğini bulduran ve daha dünyada başlayıp ebedi aleme kadar varan yolculuğumuza en huzurlu en güzel en latif yürekle ulaşmamıza vesile olabilecek her eseri okumaya çalışıyorum müsaadenizle o çocuğa ve çocuğun etrafında cereyan eden hadiselere döneyim ve bütün gerçeği karar verdiğim bir başka sabah çocuğu takip etmekle öğrendim..
Sabah namazını kıldıktan sonra elime tespihimi alarak camın kenarına oturdum hem sabahın o güzel kokusunu içime çekiyor hem çocuğun çıkacağı kapıya sık sık bakıyordum kitap okumadım ki o an çocuğun evden çıkışını kitaba dalarak kaçırmamak için.. Ve beklediğim an geldi her sabah olduğu gibi benim küçük kahramanım kapıdan çıktı.. Ve hızla hazırlanarak arkasından takibe koyuldum onu, uzun bir zaman yürüdü sokaklar caddeler geçtik ve ben hep arkasından takip ediyordum.. En sonunda oldukça dar bir sokağa geldik eski varoş bir mahalle yolların aşağıya doğru merdivenlerle bağlandığı bir sokakla diğer sokak arasında merdivenden başka hiçbir bağlantının olmadığı bir yoldaydık çocuk hızlı adımlarla koşmaya başladı ve bir sokağın aşağıya akan merdivenin başından
- Annee bekle geldim diyerek bağırdı..
Şaşkındım annesinin ne işi vardı sabah sabah orda hemen arkasına geçip yolu daha iyi görebilmem için iyice sokağın başına yaklaştım.. Ve gördüğüm manzara oldukça ilginç iç acıtıcı ve küçücük oğluna muhtaç olan bir annenin öyküsünü yazmıştı gözlerimin önünde..
Annesi tekerlekli iskemlede oğlunun yardımını bekler halde;
- Hadi in aşağı oğlum geldin mi bugün yine geciktin dedi..Çocuk merdivenlerden aşağı koşarken -Ya korkuyorum karanlıkta çıkamıyorum biliyorsun diye bağırdı..
Usulca orada ki bir evin arkasına gizlenerek onları izlemeye devam ettim..Çocuk annesinin iskemlesinin arkasından yavaş yavaş iterek tek tek merdivenleri çıkartıyordu ve en son merdivene geldiklerinde içimden “demek çocuk her gün annesini buradan almaya geliyormuş” diye geçirip artık asla tutamayacağım merak duygumla bu güzel insanların yanına yaklaştım..
- Sabahınız hayrolsun ben sizin mahalleden Osman dedim ..
Anneyle oğul anlaşılmaz gözlerle yüzüme baktılar anne lafa girdi hemen..
- Buyur kardeş ne istiyorsun ?
- Bir şey istediğimden değil teyzecim sadece oğlunuzu her sabah çok erken saatlerde okula değil de bir başka yere çıktığını görünce merak ettim ve bugün kusura bakmayın ama onu izledim geçen günde halini çok kötü görmüş merak etmiş fakat soramamıştım komşuyuz üstümde hakkınız var dünya işlerine dalıp bir çok yapmamız gerekeni aksatıyoruz hani belki yapabileceğim bir şeyler vardır diye düşünüp yardımcı olmak istedim deyince..
Kimse bir şey yapamaz benim kaderim bu ama Allah razı olsun evladım sesleri eşlik etti susuşuma.. Ve teyze devam etti artık hem hep beraber yol boyu yürüyor hem konuşuyorduk.. Teyze bir tek oğluyla karşımızda ki tek katlı binada yaşıyor ve bir tekstil dükkanın da gece vardiyasında çalışıyordu ama tekerlekli sandalye kullandığı için dükkanın olduğu sokağın bağlandığı tek bir merdivenle çıkış olduğundan her sabah küçücük oğlunun onu gelip almasını bekliyor oğlu da annesini eve bırakıp okula gidip öğleden sonra eve geldikten sonra çantasının içine mendiller doldurup bunları büyük caddelerde geçen arabalar içinde satmaya çalışıyor ve dünyanın büyük telaşesin de sadece karınlarını doyurmanın derdinde yaşayıp gidiyorlardı.. Çocuğu o gün perişan vaziyette gördüğüm günde bu ve bunun gibi çocukların mendil sattıkları ana caddede kırmızı ışıkta duran fakat
bu çocuğun arabalardan birinde ki adama çok ısrar ederek mendil satmak istemesi üzerine yeşil ışık yanıp hareket edemeyen şoförün arabadan çıkıp orada ki bütün çocuklara bağırıp onlarında oradan memurlar aracılığıyla toplanmasını sağladığı için diğer büyük çocukların daha sonra şiddetine maruz kalmasıymış..
Herkes bir şeyler bekliyor kimi yeşil ışığı
kimi ekmeği
kimi aşkı
kimi sabahlarda annesinin çaresizliğini..
Ve böyle çocukların ve böyle annelerin hayatının değişmesini engellilere başka çareler bulunmasını istiyorduk bekliyorduk ama nasıl ?
İşte ilk cümlemi bu olayı söyleyerek düşündüm
‘’Biliyor musun oysa bulutlar hiç beklemez sabahı..
Ama ilk önce gökyüzünde onlar alır yerini..
‘’ Ve o küçük kahraman beklemek istemese de hep her sabah o sokakta yerini almak zorundaydı.. ,
Nur Hayat Şuara