KÜÇÜK BİR ÇOCUK VE DUA
Deniz kenarına oturmuş, gözlerini de ilerdeki bir noktaya dikmişti.
Belki de bir saattir öylece duruyordu. Onun bu hâli, alışveriş için balık-
çı sandallarının kıyıya dönmesini bekleyen bir ihtiyarın dikkatini çekti.
Yaşlı adam, seke seke onun yanına gidip:
- Merhaba delikanlı, dedi. Bu gün deniz çok harika değil mi?
Küçük çocuk, başını çevirmeden:
- Fakat rüzgârlı, dedi. Topum denize düşünce
sürükleyip götürdü.
Adam, çocuğun yanına oturup:
- Eğer biraz genç olsaydım, yüzüp onu alırdım, dedi. Ancak şimdi adım bile atamıyorum.
Küçük çocuk, ona cevap vermedi.
Kıyıdan uzaklaşan topunu daha iyi görebilmek için, hemen yanındaki tümseğe çıktı.
Yaşlı adam, sâkin bir ses tonuyla:
- Ümidini hiçbir zaman kaybetme, dedi.
Bence dua etsen çok iyi olur.
Çocuk, büyük bir sevinçle:
- Dua etsem topum geri gelir mi, diye sordu. Denize düştüğü yeri bilir mi?
- Allah isterse eğer, ona öğretir, dedi ihtiyar. Topun geri gelmese de, duaların sevabı sana yeter.
Küçük çocuk, yaşlı adamın sözlerini biraz düşündükten sonra, her okuduğunda dedesinden aferin aldığı duaları art arda sıraladı...
Daha sonra da, topun dönmesi için Allah’tan yardım istedi. Ancak üzüntüsü azalmamıştı.
O topa bir sürü para harcamış, bayram parasını bile ona katmıştı.
Şimdi artık tek şansı, bazen olduğu gibi, rüzgârın âniden yön değiştirmesiydi. Fakat deniz çok büyüktü, topu ise küçücük.
Akşam üstü hava biraz daha sertleşti. Güneş batmak üzereyken sandallar döndü. Çocuk, eve gitmek istemiyordu. Bu yüzden de ihtiyarla birlikte oyalandı.
Yaşlı adam, hep aynı balıkçıdan alışveriş yapardı. Sonunda onu bulup:
- Avınız inşallah iyi geçmiştir, dedi. Eğer varsa, birkaç kilo alabilirim.
Sandaldaki adam, bir kova içindeki balıkları gösterip:
- Zaten ancak o kadarcık tutmuştum, dedi.
Denizde «av» diye bir şey kalmadı.
– Dua etmeyi denediniz mi, diye atıldı çocuk. Ümidinizi sakın kaybetmeyin!.
Balıkçı için her şey tesadüftü. Bunun için de «rasgele» derlerdi. Fakat şimdi bir şey hatırlamıştı. Yıllar yılı unuttuğu bir şeyi. Çocuğun yanaklarını okşarken:
- Dua ha, diye mırıldandı. O zaman tutar mıyım?
- Tutamasanız bile, duaların sevabı size yeter, dedi çocuk. Bunu yeni öğrendim.
Balıkçı, böyle bir sözü ilk defa duyuyordu.
Başını ağır ağır sallayarak:
- Ben de yeni öğrendim, diye gülümsedi. Üstelik de küçük bir öğretmenden.
Çocuk, bu sözlerden çok hoşlanmıştı. Artık topun gitmesine üzülmüyordu. Yanındaki yaşlı adam ona bir göz kırparken, balıkçı tekrar sandala yöneldi ve ağların üzerindeki eski örtüyü açtı. Bir top vardı orada. Henüz ıslak olduğundan, ışıl ışıl parıldayan bir futbol topu.
Balıkçı, onu çocuğa uzatıp:
- Öğretmenlerin hakkı hiç ödenmez, dedi.
Bunu biraz önce denizde buldum!.
Küçük çocuk, rüyâda olmalıydı. Hiç beklenmedik şeylerin yaşandığı bir rüyâ. Aceleyle sağa
sola bakındı. Ancak her şey gerçekti. Balıkçı da, sandal da, ihtiyar da... Topu ise, işte ellerindeydi. Ona sıkıca sarılıp:
- Bir daha benden izinsiz gezmek yok, dedi. Ya dua etmeseydim ne olurdun o zaman?..
Talha Güzelsoy