Rasûllerin İzinde
Rabbimiz Allah'ın:
"Onların hepsini âlemlere üstün kıldı" [1]
Diye övdüğü rasûllerin ve nebilerin (Allah'ın salât ve selâmı tümünün üzerine olsun) hepsi, âlemlerin Rabbi Allah'a istiğfarda bulunmuş, kendilerini affetmeleri için Allah'a yalvarmışlardır... Rasûller ve nebiler masum oldukları hâlde böyle davranmışlardı... Onlar, gerek içinde yaşadıkları toplumun insanlarına, gerekse bütün insanlara önder ve örnek oldukları için, hayatî bütün konularda olduğu gibi bu konuda da insanlara rehberlik yapmışlardır...
Rabbimiz Allah, yegâne hayat düstûrumuz Kur'ân-ı Kerim'de rasûllerin istiğfarlarından örnekler beyân buyurur...
"(Musa yalvarıp) dedi ki: "Rabbim, beni ve kardeşimi bağışla, bizi rahmetine kat. Sen, merhamet edenlerin en merhametli olanısın." [2]
"(Yakub'un çocukları:) "Ey babamız, bizim için günahlarımızın bağışlanmasını dile. Biz, gerçekten hataya düşenler idik" dediler. (Yakub:) "ileride sizin için Rabbimden bağışlanma dilerim. Çünkü O, bağışlayandır, esirgeyendir." [3]
"(İbrahim dedi ki:) "Rabbimiz, hesabın yapılacağı gün beni, annemi, babamı ve mü'minleri bağışla." [4]
"(İbrahim dedi ki:) "Babamı da bağışla. Çünkü o, şaşırıp sapanlardandır." [5]
"(Nuh dedi ki:) "Rabbim, beni, annemi, babamı, mü'min olarak evime gireni, iman eden erkekleri ve iman eden kadınları bağışla. Zalimlere, yıkımdan başkasını arttırma" [6]
"(Şuayb dedi ki:) "Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra O'na tevbe edin. Gerçekten benim Rabbim, esirgeyendir, sevendir." [7]
Rabbimiz Allah, Rasûlullah (s.a.s.)' e hitaben şöyle buyuruyor:
"Şu hâlde bil ki, gerçekten Allah'tan başka ilâh yoktur. Hem kendi günahın, hem mü'min erkekler ve mü'min kadınlar için mağfiret dile. Allah, sizin dönüp dolaşacağınız yeri bilir, konaklama yerinizi de:" [8]
"Allah'tan bağışlanma dile. Gerçekten Allah, bağışlayandır, esirgeyendir." [9]
"Hemen Rabbini hama ile teşbih, et ve O'ndan mağfiret dile. Çünkü O, tevbeleri çok kabul eden (Tevvâb)'dir."[10]
En güzel isimler Kendisine ait olan Rabbimizin [11] bir ismi de "et-Tevvâb"dır. Yani, kullarını tevbeye teşvik edip, onların tevbesini kabul edendir...
Ebû Hüreyre (r.a.)'ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasûlullah (s.a.s.):
"Allah'ın doksan dokuz, yani bir eksik olmak üzere yüz ismi vardır. Bunları ezberleyen her bir kişi, muhakkak cennete girer. Yüce Allah tektir, tek olanı sever." [12]
Rabbimiz Allah'a ait olan "Esmâ-i Hüsnâ" için böyle buyuran önderimiz Rasûlullah (s.a.s.), "sünen"Ierde yer alan bir hadislerinde de bu isimleri saymıştır... [13]
Rabbimiz Allah'ın en güzel isimlerinden "et-Tevvâb" ism-i şerifi, Kur'ân-ı Kerim'de şu ayetlerde yer alır... Malumdur ki, en güzel isimler, Rabbimiz Allah'a aittir...
“Şüphesiz O, tevbeleri kabul eden, esirgeyendir." [14]
"Allah, gerçekten tevbeleri kabul eden, hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (neyapardınız)?" [15]
"Onlar bilmiyorlar mı ki, gerçekten Allah, kullarından tevbeyi kabul edecek ve sadakaları da alacak olan O'dur. Şüphesiz tevbeleri kabul eden, esirgeyen O'dur." [16]
"Günahı bağışlayan, tevbeyi kabul eden, cezası pek şiddetli olan ve lütuf sahibi (Allah'tan). O'ndan başka ilah yoktur ve dönüş O'nadır:" [17]
"Et-Tevvâb" olan Rabbimiz Allah'ın rasûl ve nebî kullarına tâbi olan, onlara ve getirdiklerine iman edip itaat eden salih kullar da, âlemlerin Rabbi Allah'tan mağfiret dileklerinde bulunup affolunmak istiyorlar... O muvahhid mü'min ve salih kullar, insanlık için yegâne önderler olan rasûllerin izindedirler...
Şöyle buyurur Rabbimiz Allah:
"De ki: "Size bundan daha hayırlısını bildireyim mi? Korkup sakınanlar (müttakîler) için Rablerinİn katında içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah'ın rızasıdır. Allah, kulları hakkıyla görendir." Onlar: "Rabbimiz, şüphesiz biz iman ettik, artık bizim günahlarımızı bağışla ve bizi ateşin azabından koru, diyenler, sabredenler, doğru olanlar, gönülden boyun eğenler, infak edenler ve seher vakitlerinde bağışlanma dileyenlerdir." [18]
"Bir de onlardan sonra gelenler derler ki: "Rabbimiz, bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla ve kalplerimizde iman edenlere karşı bir kin bırakma. Rabbimiz, gerçekten Sen çok şefkatlisin, çok esirgeyensin.” [19]
Ayet-i Kerimelerde görüldüğü gibi, Allah'ın rasûl ve nebî kulları ile onları izleyen mü'min müslüman ve salih kulları, Rableri Allah'tan bağışlanma dileğinde bulunuyorlar... Çünkü Allah'tan başka Rabbimiz yok ve O'ndan başka kullarını affedici bir mercii de yoktur...
"Biz, Allah'a ait (kullar)ız ve şüphesiz O'na dönücüleriz." [20]
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
"Kim kötülük işler veya nefsine zulmedip, sonra Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve merhamet edici olarak bulur." [21]
"Rabbiniz, sizin içinizdekini daha iyi bilir. Eğer siz, salih olursanız, şüphesiz o da (Kendisine) yönelip dönenleri bağışlayıcıdır.” [22]
Ayet-i Kerimelerde beyân edilen bu hakikatler, önderimiz Rasûlullah (s.a.s.)'in hadislerinde şöyle dile getirilmektedir...
Zeyd b. Bula (r.a.)'dan:
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Kim: "Kendinden başka ilâh olmayan, Hay ve Kayyûm olan Allah'tan beni bağışlamasını dilerim, O'na tevbe ederim" derse -savaştan kaçmış bile olsa- günahları bağışlanır." [23]
Mü'minlerin annesi Aişe (r.anha)'dan:
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle dua ederdi:
"Allah'ım, beni o kimselerden eyle ki, ihlâsla güzel amel işledikleri zaman (bunun mükâfatıyla) müjdelenir ve hata işledikleri zaman istiğfar ederler." [24]
Eğar el-Müzenî (r.a.)'dan:
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Gerçek şu ki, bazan kalbime gaflet çöker (perdelenir); ama ben Allah'a günde yüz defa istiğfar ederim." [25]
Allâme Molla Aliyyü'l-Karî (rh.a.) bu hadisle ilgili şunları söylüyor: .
"Gayn, örtü demektir. Efendimizin sözü, "Kalbimi, beşerin kaçınamayacağı dalgınlık, yeme, içme ve cinsî arzulardan nefsin nazlarına meyletme hâli kaplar" manasınadır. O, kalbi kaplayan bulut ve örtü gibidir. Kalp ile Mele-i A'lâ arasına girer. Rasûlullah, kalbim tasfiye ve örtüyü kaldırmak için istiğfar eder. Bu, her ne kadar günah değilse de diğer hâllerine nisbetle bir noksanlık ve günaha benzer bir düşüştür.
Onun için istiğfar münasip olur. Ancak muhtar olan görüşe göre; bu kelime, mânâsı iyice anlaşılamayan müteşebbihlerdendir." [26]
Tevbe ve istiğfar bir inkılap bir yenilenmedir... Bir iç değişim olan istiğfar, kötü huyların iyi huylar ile yer değiştirmesi, iyiliğin kötülüğü yenmesidir... Tevbe ve istiğfar, hayrın, şer ile yaptığı mücadelede zafere ulaşmasıdır... Tevbe ve istiğfar, dalaletten kurtulup hidayete kavuşmaktır...
İbn Abbas (r.a.)'ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasûlullah (s.a.s.):
"Allah (azze ve celle), istiğfara devam eden kimsenin her sıkıntısı için bir çıkış yolu ve her kederi için bir ferahlık sağlar. Onu hiç beklemediği bir yerden rızıklandırır." [27]
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
"Kim Allah'tan korkarsa, Allah ona bir çıkış yolu ihsan eder ve onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah'a güvenirse, O, kendisine yeter Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şey için bir ölçü koymuştur." [28]
Abdullah b. Bûsr (r.a.)'dan:
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Cennet ve her türlü mutluluk, o kimseye layıktır ki, amel defterinde çok istiğfar bulunur." [29]
Zübeyr (r.a.)'dan:
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Her kim amel defterine baktığı zaman sevinmek isterse, çokça istiğfar etsin." [30]
İ'tidal üzere olan ümmeti için bu müjdeleri veren ve mü'min müslümanları, devamlı tevbe etmeye ve istiğfarda bulunmaya teşvik eden önderimiz Rasûlullah (s.a.s.)'in kendisi de çokça istiğfarda bulunmuş, bu konuda da muvahhid mü'minlere örnek olmuştur...
İbn Ömer (r.a.) şöyle anlatıyor:
Biz, Rasûlullah (s.a.s.)'in bir mecliste yüz defa:
"Rabbim, beni bağışla, tevbemi kabul et. Şüphesiz sen, tevbeleri kabul edensin, merhametlisin" dediğini sayardık." [31]
Sevban (r.a.)'dan:
Rasûlullah (s.a.s.), namazdan çıktığı zaman üç defa istiğfar eder ve:
"Allahım, selâm Sensin, selamet de Sendendir. Mübareksin. Ey celâl ve ikram sahibi!" derdi. Velid demiş ki: Evzâî'ye:
“Bu istiğfar nasıl olacak? Dedim.
“Estağfirullah, estağfirullah dersin, cevabını verdi.” [32] Ümmü'I-mü'minîn Aişe (r.a.)'dan:
Rasûlullah (s.a.s.), secdede şöyle diyordu:
"Gazabından rızana ve cezalandırmandan bağışlamana sığınırım. Senden Sana sığınırım- Senin, Kendi zatına senada bulunduğun kadar, ben Sana (layık olduğun) senaları yapamam. [33]
Rabbimiz Allah'ın, âlemlere rahmet olarak vazifeli kılıp gönderdiği masum rasûl ve nebilerin en sonuncusu Rasûlullah (s.a.s.), ömür boyu tevbe ve istiğfara devam ediyor ve ümmetine bunu emrediyordu... Ve peygamberlerin dışındaki insanların masum olmadıklarını, hata yapabilirliklerini, haram işleyerek günaha dûşebilirliklerini beyânla, insanları tevbe etmeye davet ediyordu... Günah işlemek, insan olmanın bir gereğidir... İnsan, masum olmadığı için hata yapabilir, suç işleyebilir; ama yine kendisine Allah ve Rasûlü (s.a.s.) tarafından öğretilen, hatta emredilen tevbe etmeyi de becerebilmelidir... İnsanın hatasızlığı söz konusu değil; fakat hatanın hemen ardından onu giderici tevbeyi gerçekleştirmeli, istiğfarında ciddî ve samimi olup o günahı sumendir...
Önderimiz Rasûlullah (s.a.s.), şu hadislerinde insanın fıtratında olan bir hakikati beyân etmektedir...
Ebû Hüreyre (r.a.)'dan:
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Nefsim yed-i kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, siz günah işlememiş olsaydınız, Allah sizi giderir de, günah işleyen bir kavim getirirdi. Onlar, Allah'a istiğfar ederler, O da kendilerini affeder" buyurdular. [34]
Rasûlullah (s.a.s.) bu beyânında, günah işleyip tevbe etmeye değil, işlenmiş günahlara pişman olup çokça tevbe etmeye ve bir daha o günahlara dönmemeye teşvik etmektedir....
Hayırlı neslin en hayırlılarından Abdullah İbn Mes'ud (r.a.), müttakî mü'min ile günahkar faciri şöyle bir örnekle izah etmektedir...
Şöyle diyor Abdullah Îbn Mes'ud (r.a.):
"Mü'min kişi, günahlarını (hayalinde büyütüp) şöyle görür:
Güya kendisi bir dağın eteğinde oturuyor ve dağın üzerine düşmesinden korkuyor.
Facir kişi de günahlarını burnunun üstüne konan bir sinek gibi görür. O sineği, eliyle şöyle kovar." [35]
Merhametlilerin en merhametlisi Rabbimiz Allah (azze ve celle)'in kullarına olan lütfuna bir dikkat edelim!.. Günah imleyerek nefislerine zulmeden ve Rableri Allah'a itaatsizlik eden Rahmân'ın kulları, Rahman Allah tarafından tevbeye, istiğfara davet ediliyor...
Ebû Hüreyre (r.a.)'ın rivayetiyle şöyle buyurur Rasûlullah (s.a.s.):
"Gecenin son üçte biri kaldığı zaman, Mübarek ve Âlî olan Rabbimiz (keyfiyetini bilmediğimiz bir hâlde) her gece dünya semasına iner ve:
“Bana kim dua eder ki, onun duasına icabet edeyim! Benden kim bir hacet ister ki, ona dilediğini vereyim! Benden kim mağfiret diler ki, onu mağfiret edeyim! buyurur." [36]
Önderimiz Rasûlullah (s.a.s.), vefat etmiş olan mü'min müslümanlar için de istiğfar edilmesini emrediyor... Diri olan mü'min müslümanların, vefat eden için istiğfar etmeleri, Allah rızasına ve Allah yolunda yapacakları hayır - hasenatın faydası vefat edene dokunur... Böylece anlaşılıyor ki, diri mü'minlerin, vefat etmiş olan mü'min müslümanlara şefaatleri haktır...
Emirü'l-mü'minîn İmam Osman b. Affan (r.a.) anlatıyor:
Rasûlullah (s.a.s.), cenazeyi defnetme işini bitirince (cenazenin kabrinin) başına oturup:
"Kardeşiniz için (Allah'tan) af dileyin. Onun için (kabir sualine cevap vermekte) muvaffakiyet isteyiniz. Çünkü o, şu anda sorguya çekiliyor" buyurdu. [37]
Rabbimiz Allah, şirk koşmadıkça ve küfretmedikçe, yani muvahhid mü'min olmak kaydıyla günahkâr kullarından dilediğini affeder... [38]
Bundan dolayı hiçbir günahkâr mü'min müslümanın Allah tarafından affedilmeyeceğini iddia etmemek gerekir... Mü'min müslüman olmak kaydıyla, yani nevasını ilâh edinmemiş, Allah'tan başka hiçbir rab, ilâh ve melik kabul etmemiş, tağutu reddedip Allah'a iman etmiş olan bir kişi hakkında, işlediği günahlarından dolayı, "Allah, onu affetmeyecektir" diye söylemek ve iddia etmek yanlıştır... Böyle bir iddia, haddi aşmak olup bilgisizliğin neticesinde ortaya çıkar... Rabbimiz Allah, mü'min müslüman olmak kaydıyla günahkâr kullarından dilediğini affedeceğini beyân buyurmuşken, böyle bir iddiada bulunmak, elbette yersiz ve delilsizdir...
Şu hadisler, bu konuyu aydınlatıp, açıklığa kavuşturmaktadır...
Cündeb (r.a.)'dan:
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Bir adam:
“Vallahi, falanı Allah affetmez! dedi.
Hâlbuki Allah Teâlâ:
“Kimdir o, Benim falanı affetmeyeceğime dair yemin eden? Ben, gerçekten o falanı affettim, senin amelini de mahfettim, buyurdu." [39]
Taberî diyor ki:
“Bu adamın Allah hakkındaki hükmü kesin vermesi, bu husustaki ahkamı bilmemesinden ileri gelir. [40]
Ebû Hüreyre (r.a.)'ın rivayetiyle şöyle buyuruyor Rasûlullah (s.a.s.):
"İsrail oğullarından birbirini kardeş edinmiş iki zat vardı. İkisinden birisi günahla uğraşır, diğeri de ibadetle meşgul olurdu. İbadetle uğraşan, öbürünü günahta devamlı görüyor:
“Bu günahtan vazgeç, diyordu.
Yine bir gün onu günah işlerken gördü. Ona:
“Vazgeç, dedi. Günah işleyen:
“Benimle Rabbim arasından çık. Sen, benim üzerime gözcü mü tayin edildin? Dedi.
İbadetle uğraşan olan:
“Allah'a yemin olsun ki, Allah seni affetmez veya Allah seni cennete koymaz, dedi.
Her ikisi de öldü. Ruhları, âlemlerin Rabbi'nin huzurunda toplandılar.
Allah (c.c.) ibadetle meşgul olana:
“Sen, Beni biliyor muydun veya Benim kudretimde olana gücün yeter mi idi? dedi.
Günahkâra:
“Git, Benim rahmetim sebebiyle cennete gir, dedi. Öbürüne ise:
“Bunu, ateşe götürün, buyurdu." Ebû Hüreyre (r.a.) dedi ki:
“Nefsim kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki, o kimse bir kelime konuştu, dünya ve ahiretini azaba sürükledi.” [41]
Hadisten anlaşılan odur ki, kul, bilgisizliğinden, iyice düşünmeden, haddi olmayan bir iddiada bulunup, yersiz bir söz söylüyor... Yoksa bu demek değildir ki, Allah'a karşı masiyet işleyen birisini gördüğümüz zaman, ona hiçbir şey söylemeyelim, onu o masiyetten, yani o isyandan, o günahtan alıkoymayalım... Kim ne günah işlerse işlesin, ona karışmayalım, işlemeye devam etsin, demek değildir elbet!.. Hadiste beyân edilen kul, haddini aşmış, Allah adına söz söylemiştir... İşte bu yanlıştır... Yoksa, muvahhid mü'min herhangi bir kötülük gördüğü zaman, bütün imkânlarını kullanarak onu ortadan kaldırmaya, o yanlışlığı düzeltmeye gayret edecek ve zulmü engelleyecektir...
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
"Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Marufu (iyi ve İslâm'a uygun olanı) emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz" [42]
"Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar, birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder, kötülükten sakındırırlar. Namazı dosdoğru kılar, zekatı verirler ve Allah'a ve Rasûlü'ne itaat ederler. Îşte Allah'ın kendilerine rahmet edeceği bunlardır. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir." [43]
"Sizden, hayra çağıran, iyiliği (marufu) emreden ve kötülükten (münkerden) sakındıran bir topluluk bulunsun. Kurtuluşa erenler, işte bunlardır." [44]
Ebû Said (r.a.)'dan:
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Sizden herhangi biriniz bir kötülük görürse, onu hemen eliyle değiştirsin, eğer buna gücü yetmiyorsa diliyle değiştirsin. Ona da gücü yetmiyorsa, kalbiyle değiştirsin (buğz etsin), imanın en zayıfı da budur." [45]
Hakikat bu ve muvahhid mü'minlerin vazifesi budur! Yani, dünya barışı ve insanlık huzurunu bozan zulmü, fışkı, fücuru, fitneyi ve sömürüyü gidermek ve onların insanların başına belâ olmasını engellemek!... Bu konuda eliyle, diliyle ve kalbiyle mücadele etmek!...
Önderimiz Rasûlullah (s.a.s.), tevbe konusunda mü'min müslümanın tavrını beyân buyururken, günah işlemekle paslanan kalplerin pasının istiğfar ile silinmesinin gereği gündeme geliyor...
Cabir (r.a.)'dan:
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Mü'min, kulluk elbisesi günahlarla yıprandığında onu tevbeyle yamayandır. Bahtiyar, tevbesi üzerine ölendir."[46]
Kalpler, demirin paslandığı gibi, günah işlemek suretiyle kirlenir, paslanır... Kirlenmiş ve paslanmış kalbin cilası, tevbe ve istiğfardır... [47]
Abdullah b. Muhammed b. Cabir b. Abdullah (baba ve dedesinden rivayetle) diyor ki:
Rasûlullah (s.a.s.)'e bir adam geldi iki üç defa:
“Eyvah günahlarını! Eyvah günahlarım! Eyvah günahlarım! dedi.
Rasûlullah ona:
"Allah'ım affın günahımdan daha geniştir, amelimden çok rahmetini umarım, de!" buyurdu. Adam bunu tekrar etti.
Rasûlullah ona, iki defa daha tekrar ettirdi. Sonunda:
"Kalk! Allah günahlarını affetti!" buyurdu.' [48] Abdullah İbn Amr (r.a.)'dan:
Ebû Bekr (r.a.), Rasûlullah (s.a.s.)'e:
“Ya Rasûlullah, bana bir dua öğret de onunla namazımın-sonun)da dua edeyim, dedi.
Rasûlullah (s.a.s.) de ona:
"Allahım, şüphesiz ben kendime çok zulmettim. Günahları mağfiret eden de ancak Sensin. Öyle ise, Kendi rahimiyet makamından gelen bir mağfiret ile bana mağfiret ve rahmet eyle. Şüphesiz Gafur, Rahim Sensin, de!" buyurdu.[49]
Muaz b.Cebel (r.a.) şöyle anlatıyor:
“Ya Rasûlullah, bana nasihat et, dedim. O (s.a.s.) de:
"Gücün yettiği kadar Allah'a âsî ve itaatsiz olmaktan sakın! Her taşın ve ağacın yanında (kuvvet ve kudretini düşünerek) Allah'ı zikret. Kötü bir iş yapınca hemen tevbe et. Hatayı gizli yaptınsa, tevbeyi de gizli yap. Eğer açıktan yaptınsa, tevbeni de açıktan, herkesin gözü önünde yap (ki, yeniden insanların güven ve itimadını kazanasın)." [50]
Muvahhid mü'min, herhangi bir günahı gizli işlemiş, kendisiyle Allah arasında olan bir şey ise, yapılan günah kul hakkına tecavüz değil de kişinin nefsine yaptığı bir zulüm ise, tevbeyi de gizli yapacaktır... Eğer işlediği haram, yaptığı hata sonucu girdiği günah, insanların şahit oldukları bir şey ise, tevbesini o insanların şahit olacakları bir yerde apaçık yapması lazımdır ki, onun günahına şahit olan insanlar, tevbesine de şahit olsunlar... Eğer tevbeyi açıktan yapmayacak olursa, günahına şahit olanların nezdinde o, hâlâ günahkâr âsî bir kul olarak görülecektir... Ama açıktan işleyip de insanların şahit olduğu günahı gibi, tevbesini de açıktan yapar da günahına şahit olanlar, tevbesine de şahit olurlarsa, şahitlerin gözünde yine eski itibarını kazanabilir... Asiliği geçmiş, ibadet üzere itaati gündeme girmiştir...
Önderimiz Rasûlullah (s.a.s.)'in Muaz b. Cebel (r.a.)'a nasihat buyurdukları, ümmetin bütün fertleri için geçerlidir!..
Ebû Musa el-Eş'arî (r.a.)'dan:
Rasûlullah (s.a.s.) bir duasında şöyle diyordu:
"Ey Rabbim, benim günahımı, bilgisizliğimi, her işimde israfımı ve benden daha iyi bildiğin kusurlarımı mağfiret eyle.
Allahım, benim hatalarımı, bilerek ve bilmeden işlediklerimi, şakalarımı mağfiret eyle. Bunların hepsi bende var.
Allahım, evvelden yaptığım, sonradan yapacağım, gizlediğim, açığa çıkardığım bütün günahlarımı Sen mağfiret eyle.
Öne geçiren ancak Sensin, sonraya bırakan da ancak Sensin. Sen, her şeye gücü yetensin.” [51]
Önderimiz Rasûlullah(s.a.s.)'in şu müjdesinden sonra "Seyyidü'l-istiğfar" duasını kaydedebiliriz...
Ümmü ismet el-Avsiyye (r. anha)'dan:
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Herhangi bir müslüman bir günah işlerse, kirâmen katibin melekleri üç saat beklerler. Eğer bu günahından tevbe ederse, yazmazlar ve Allah Teâlâ da Kıyamet gününde ona azap etmez. " [52]
Şeddad İbn Evs (r.a.)'dan:
Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
"Seyyidü'l-istiğfar (yani istiğfar dualarının ulusu), Allah'tan şöyle mağfiret dilemektir:
Allahım, benim Rabbim Sensin. Senden başka ilâh yoktur. Beni, Sen yarattın. Ben, Senin kulunum ve gücüm yettiği kadar ezelde Sana verdiğim ahd ve vaad üzere sabitim, işlediğim günahların şerrinden Sana sığınırım. Bana ihsan eylediğin nimetlerini itiraf ederim, günahımı da itiraf ederim. Benim günahımı mağfiret eyle. Şu muhakkak ki, günahları Senden başkası mağfiret edemez."
Rasûlullah (s.a.s.) buyurdu ki:
"Bu seyyidü'l-istiğfar duasını, her kim kalbiyle sevap ve faziletine kesin inanarak, gündüz okur da o gün akşama girmeden önce ölürse, o kimse cennet ehlindendir. Her kim de sevap ve faziletine kesin inanarak, bunu geceleyin okur da sabaha girmeden evvel ölürse, o kimse de cennet ehli zümresindendir." [53]
Sarih İbn Battal, duada yer alan:
"Sana verdiğim ahd ve vaad üzere sabitim" pasajındaki "ahd ve vaad", ezelde ruhlar âleminde Allah'ın:
"Ben, sizin Rabbiniz değil miyim (Elestü bi Rabbikum – Araf: 7/172) sorusuna, insan timsali zerrelerin:
"Evet, Rabbimizsin (Kalû belâ-diye Allah'ın Rabliğini ikrar ve tasdik etmeleridir, demiştir. [54]
Rabbimiz Allah şöyle buyuruyor:
"Kim Rabbinin makamından korku duyar ve nefsi heva (istek ve tutkular)dan sakındırırsa, Artık şüphesiz cennet (onun için) bir barınma yeridir." [55]
Dâvamızın başı ve sonu, âlemlerin Rabbi Allah'a hamd etmektir.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] En'am: 6/86.
[2] A'raf: 7/151.
[3] Yusuf: 12/97-98.
[4] İbrahim: 4/41.
[5] Şuara: 26/86.
[6] Nuh: 71/28.
[7] Hud: 11/90.
[8] Muhammed: 47/19.
[9] Nisa: 4/106.
[10] Nasr: 110/3.
[11] "Allah. O'ndan başka ilah yoktur. En güzel isimler O'nundur." Taha: 20/8; Haşr: 59/24; Âraf: 7/180; İsra: 17/10.
[12] Sahih-i Buhârt, Kitabü'd-Daavat, B. 68, Hds.103. Sahih-i Müslim, Kitabü'z-Zikr, B. 2, Hds. 5-6.
[13] Bkz. Sünen-i Tirmizî, Kitabü'd-Daavat, B. 86, Hds. 3736. Sünen-i İbn Mâce, Kitabü'd-Dua, B.10, Hds. 3861.
[14] Bakara: 2/37, 54, 128 ve 160; Nisa: 4/16 ve 64; Tevbe: 9/118; Hucurat: 49/12.
[15] Nur: 24/10.
[16] Tevbe: 9/104; Şura: 42/25.
[17] Mü'min: 40/3.
[18] Âl-i İmran: 3/15-17.
[19] Haşr: 59/10.
[20] Bakara: 2/156.
[21] Nisa: 4/110.
[22] İsra: 17/25.
[23] Sünen-i Ebû Davûd, Kitabü'1-Vitr, B. 26, Hds. 1517. Sünen-i Tirmizî, Kitabü'd-Daavat (Çeşitli Hadisler), B. 7, Hds. 3810.
[24] Sünen-i İbn Mace, Kitabü'1-Edeb, B. 57, Hds. 3820.
[25] Sahih-i Müslim, Kitabü'z-Zikr, B.12, Hds. 41. Sünen-i Ebü Davûd, Kitabü'1-Vitr, B.26, Hds.1515.
[26] Sünen-i Ebû Davûd, Terceme ve Şerhi, Çev. Necati Yeniel, Vdg., İst. 1988, C.6, Sh.13.
[27] Sûnen-i Ebû Davûd, Kitabü'1-Vitr, B. 26, Hds.1518. Sünen-i İbn Mâce, Kitabü'1-Edeb, B. 57, Hds. 3819.
İbn Hacer el-Askalânî, Terğib ve Terhib, Çev. Abdulvehhab Öztürk, İst. 1982, Sh. 364, Hds. 544. Hakim "sahihtir" demiştir. İbn Kesir, Hadislerle Kurân-ı Kerim Tefsiri, Çev. Dr. Bekir Karlığa, Vdg. İst. 1986, C14, Sh. 7941. Ahmed b. Hanbel, Mûsned, C l, Sh. 248'den.
[28] Talak: 65/2-3.
[29] Sünen-i İbn Mâce, Kitabü'1-Edeb, B. 57, Hds. 3818.
[30] İbn Hacer el-Askalânî, A.g.e., Sh.365, Hds. 545. Beyhakî'den.
[31] Sünen-i Ebü Davûd, Kitabü'1-Vitr, B.26, Hds.1516. Sünen-i Tirmizî, Kitabü'd-Daavat, B. 38, Hds.3656. Sünen-i İbn Mâce, Kitabü'1-Edeb, B. 57, Hds. 3814.
[32] Sahih-i Müslim, Kitabü'l-Mesacid, B. 26, Hds.135. Sünen-i Ebû Davûd, Kitabü'1-Vitr B. 25, Hds l512. Sünen-i Nesei, Kitabü's-Sehv, B.81, Hds.1337. Sünen-i Tirmizî, Kitabü's-Salât, B. 223, Hds. 229. Sünen-i İbn Mâce, Kitabü İkameti's-salât, B. 32, Hds. 928. Sünen-i Dârimi, Kitabü's-Salât, B. 88, Hds. 1355.
[33] Sünen-i Tirmizi, Kitabü'd-Daavat B.77, Hds. 3724-3725.
[34] Sahih-i Müslim, Kitabü't-Tevbe, B. 2, Hds. ll ve 9-10. Sünen-i Tirmizî, Kitabü'd-Daavat, B. 104, Hds. 3768.
Kitabü Sıfati'l-cenne, B. 2, Hds. 2646. Îbn Kesir, A.g.e., C. 13, Sh.6943. İmam Ahmed b. Hanbel'den.
[35] Sahih-i Buhari, Kitabü'd-Daavat, B. 3, Hds. 4. Sünen-i Tirmizî, Kitabü Sıfati'l-kıyame, B. 15, Hds. 2615.
[36] Sahih-i Buhârî, Kitabü'l-Tehecüd, B. 14, Hds. 26. Sahih-i Müslim, Kitabü Salâti'l-müsafirin, B. 24, Hds. 172. Sünen-i Tirmizî, Kitabü'd-Daavat, B. 79, Hds. 3727. Sünen-i Ebü Davüd, Kitabü't-Tatavvu, B. 21, Hds. 1315. Sünen-i Îbn Mâce, Kitabü İkameti's-salât, B. 182, Hds. 1366. Sûnen-i Dârimî, Kitabü's-Salât, B. 168, Hds. 1486-1491. İmam Malik, Muvatta, Kitabü'l-Kur'ân, Hds. 30. İmam Suyutî, Cami'u's-sagir Muhtasarı Tercüme ve Şerhi, Çev. İsmail Mutlu, Vdğ. İst. 1996, Cl, Sh. 515, Hds. lll5 (1941). Ahmed b. Hanbel, Müsned, C.2, Sh. 383'den.
[37] Sünen-i Ebû Davûd, Kitabül-Cenaiz, B. 67-69, Hds. 3221.
[38] Bkz. Nisa: 4/48 ve 116.
[39] Sahih-i Müslim, Kitabü'l-Birri ve's-sılâ, B.39, Hds.137.
[40] Ahmed Davmoglu, Sahih-i Müslim Tercümesi ve Şerhi, İst. 1983, C 10, Sh. 587.
[41] Sünen-i Ebû Davüd, Kitabü'1-Edeb, B. 5I, Hds. 4901.
[42] Al-i Îmran: 3/110.
[43] Tevbe: 9/71.
[44] Âl-i İmran: 3/104.
[45] Sahih-i Müslim, Kitabül-İmran, B. 20, Hds. 78. Sünen-i Tirmizî, Kitabü'l-Fiten, B.10, Hds. 2263. Sünen-i Neseî, Kitabü'1-İman, B.17, Hds. 4975-4976. Sünen-i İbn Mâce, Kitabü'l-Fiten, B. 20, Hds. 4013. Sünen-i Ebu Davud, Kitabül-Melahim, B.17, Hds. 4340.
[46] Taberânî, Mu'cem'u's-sagir Tercüme ve Şerhi, Çev. İsmail Mutlu, İst.1996, C.1, Sh. l91, Hds. l23. İmam Suyutî, A.g.e., C.3, Sh. 399-400, Hds. 3776(9160). Bezzar'dan. İmam Hafız el-Münzirî, Hadislerle İslâm - Tergib ve Terhib, Çev. A. Muhtar Büyükçınar, Vdğ., İst. 1986, C.6, Sh. l27; Hds. 9.
[47] Bkz. Taberânî, A.g.e., C.1, Sh. 484, Hds. 359.
[48] İbn Hacer el-Askalânî, A.g.e., Sh. 366, Hds. 547. Not: Hadisi Hakim rivayet etmiş ve: Ravilerin hepsi Medineli'dir içlerinde tenkide uğrayan kimse yoktur, demiştir.
[49] Sahih-i Buhârî, Kitabû't-Tevhid, B. 9, Hds.17. Sahih-i Müslim, Kitabü'z-Zikr, B.13, Hds. 48.
[50] İmam Hafız el-Münzirî, A.g.e., C.6, Sh.132, Hds. 16; Cl, Sh. 147, Hds. 39. Taberânî ve Beyhakî'den.
Ahmed İbn Hanbel, Kitabü'z-Zühd, Çev. Mehmed Emin İnsanoğlu, İst. 1993, Cl, Sh. 49, Hds. l41.
Ebu Nuaym el-İsfahânî, Hilyetü'l-evliyâ-Sahabeden Günümüze Allah Dostları, Çev. Said Aykut, Vdğ., İst. 1995, Cl, Sh. 390.
[51] Sahih-i Buhâri, Kitabû'd-Daavat, B. 60, Hds. 91-92. Sahih-i Müslim, Kitabü'z-Zikr, B.18, Hds. 70.
[52] İbn Hacer el-Askalânî, A.g.e., Sh.365, Hds.546. Hakim rivayet edip, sahihtir, demiştir.
[53] Sahih-i Buhâri, Kitabü'd-Daavat, B. 1, Hds. 2. Sünen-i Ebû Davûd, Kitabü'1-Edeb, B.110, Hds. 5070. Sünen-i İbn Mace, Kitabü'd-Dua, B. 14, Hds. 3872. Sünen-i Tirmizî, Kitabü'd-Daavat, B.14, Hds. 3615. Sünen-i Neseî, Kitabü'l-İstiaze, B. 57, Hds. 5487.
[54] Sahih-i Buhârî ve Tercemesi, Çev. Mehmed Sofuoğlu, İst. 1989, C.13, Sh. 6244, Dipnot: 7. Haydar Hatipoğlu, Sünen-i İbn Mâce Tercemesi ve Şerhi, İst. 1983, C. 10, Sh. 68.
[55] Nazi'at: 79/40-41.