Resulullah’ın müşriklerle münasebeti
Müşrik kelimesi, lügatte, ortak koşmak anlamına gelmektedir. Istılahta ise; putlara tapan, Arap putperestlerini ifade eder. Kurân-ı Kerimde müşriklerle ilgili olarak Şüphesiz İman edenler, Yahûdiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar, Mecûsîler ve Allaha ortak koşanlar var ya, Allah kıyamet gününde onların aralarında mutlaka hüküm verecektir. buyrulmaktadır.[1]
Bu ayet-i kerimeden de anlaşılacağı üzere müşrikler, İman edenler, Yahûdiler, Sâbiîler, Hıristiyanlar ve Mecûsîlerden ayrı bir topluluktur.
Kurân-ı Kerimde müşriklerin Allaha putları ortak koştukları, çocuklarına putların isimlerini verdikleri, putlarına gelirlerinden hisse ayırdıkları, Allaha oğul isnad ettikleri ifade edilmektedir.[2]
Yine Kurân-ı Kerimde müşriklerin vasıfları anlatılırken putlardan yardım bekleyen, Allahı ve ayetlerini yalanlayan, peygamber ve meleklere düşman olan, ahireti inkâr eden, mal gasp eden, ahde vefa göstermeyen, gerçeklere kulak vermeyen, zalim ve yalancı oldukları zikredilmiş; bunlara ilave olarak, müşriklerin dost edinilmemesi ve onlardan yardım istenmemesi emredilmiştir.[3]
Hz. Peygamber ise, hadis-i şeriflerinde müşriklerle ilgili olarak; Ben müşriklerden değilim ifadesini kullanmış, biat esnasında ise, özellikle Müşriklerden ayrılarak Allaha hiçbir şeyi ortak koşmamak gibi şartları ileri sürmüştür. [4]
Hz. Peygamber Yahûd ve Hıristiyanlardan cizye almış, kadınlarıyla evlenmeyi, kestiklerini yemeyi helal kılmış, Mecûsî ve Sâbiîlerden ise cizye almış, ancak kadınlarıyla evlenmeyi ve kestiklerinin yenilmesini yasaklamıştır. Arap putperestlerinden ise, ne cizye almış ne kadınlarıyla evlenmiş ve ne de kestiklerini yemiştir.[5]
Cahiliye Dönemi ve Arap Müşrikleri
Arabistanda genel olarak dini açıdan putperestler hakim olmakla birlikte Bahreynde Mecûsîlik, Necran ve Kuzey Arabistanda Hıristiyanlık. Hadramevtte Sâbiîlik, Medine, Yemen ve Hayberdede Yahûdilik hâkim olmuştur.
Mekkenin ilk sakinleri Âmâlika Arapları idi. Daha sonra buraya Cürhüm kabilesi geldiler. Daha sonra Âmâlikalıları Mekkeden çıkardılar. Bir müddet sonra, Huzâalılar buraya gelip yerleştiler. Huzâadan Benû Hârise Amr b. Luhay başkanlığında Cürhüm savaşarak onları Mekke dışına çıkardı ve Mekkenin hâkimiyetini ele aldı. Daha sonra hastalanan Amr b. Luhay tavsiye üzerine Suriyedeki Belkâ taraflarına giderek oradaki pınarda yıkandı ve hastalığı iyileşti. Buradaki insanların putlara taptığını görünce, onlara mahiyetini sordu. Onlar; Bunlar aracılığı ile yağmurun yağması ve düşmanlarımıza galip gelmek için talepte bulunuyoruz deyince Amr b. Luhay bu putlardan birini alarak Mekkeye döndü. İşte o alıp getirdiği put insan suretinde olan Hübel putu idi.[6]
Putperestliğin menşei ile ilgili rivayetle birlikte Ved, Suvâ, Yeğûs, Yeûk dindar ve iyi kişilerdi. Hepsi de aynı anda öldüler, akrabaları buna çok üzüldüler. Kabil oğullarından biri dedi ki: Ey hemşerilerim, size onların şeklinde beş put yapayım mı? Yalnız ruhlarını veremem. Onların Yap demesi üzerine o da tıpkı onlar gibi beş put yapıp dikti. Artık herkes kardeşine, amcasına, yeğenine geliyor, saygı gösteriyor, etrafında dönüyordu. Bu bir kuşak böyle devam etti [7]
Amr b. Luhay tarafından getirilen Hübel putundan sonra Lât, Menât, Uzzâ, İsâf, Nâile, Zülhalasa, Fels, Riâm gibi putlar Arabistanda bütün kabileler tarafından benimsendi ve kabile sayısı kadar put meydana geldi. Putlar; tahtadan, altından veya gümüşten insan suretinde ise Sanem, taştan ise Vesen adı verilirken, dikili taş şeklindeki putlara Ensâb denilmiştir. (İbnül Kelbi, Kitabu-l- Esnâm s.49,83.)
Cahiliye döneminde putperest olan Araplar, Hz. İbrahimden itibaren devam eden Hac, Umre ve Tavaf görevini yerine getirmenin yanı sıra putlarına kurban keserler, putlarına danışırlar, fal okları çekerler, putlarına hediye takdim ederler, putları adına yemin ederler ve çocuklarına putların isimlerini verirlerdi.
Cahiliye döneminde kabileler, reisler tarafından yönetilmektedir. Mekkede Hz. Peygamberin kabilesi olan Kureyş, kabile reisinin yanı sıra Hâşim, Ümeyye, Mahzum, Cumah, Sehm, Teym, Adiy, Esed, Nevfel, Zühre kabilelerinin birer temsilcisinin bulunduğu Dârünnedve tarafından yöneltilmekteydi. [8]
Hz. Peygamber, 40 yaşında iken Alâk Sûresinin ilk ayetleriyle Cenâb-ı Hak tarafından Hırada risaletle görevlendirildi. Üç yıllık gizli davetten sonra aleni davet ile Hz. Peygamber çevre kabileleri İslama davet etmeye başladı.[9]
Her geçen gün İslamın yayılışına tepki gösteren Kureyşliler, Hz. Peygambere ve Ona inananlara her türlü baskıyı uyguladılar.
Mekke müşrikleri, Hz. Peygambere birçok sebepten dolayı tepki vermişlerdir. Benû Haşime karşı rekabet duygusu, liderlik düşüncesi ve liderde aradıkları vasıflar, putperestliği bıraktıkları takdirde ekonomik sıkıntıya düşecekleri inancı, ecdadın inanç olarak putperestliği benimsemesinde başta gelen sebepler arasındadır.[10]
Onlar Hz. Peygamber'in davetini engelleyerek, karşı tavır alarak, getirdikleriyle alay ederek, eza, cefa ve tehdit etmekle Hz. Peygamber'e karşı gelmişlerdir.
Mekke müşrikleri davetin her geçen gün yayılması karşısında Hz. Peygamberin davetine karşı çıkmış ve Rasûlüllahın davetini kabul etmeyerek direnmişlerdir. Onlar kendi ecdadının doğru yolda olduklarına inanıyorlardı. [11]
Yine Haşimoğullarına karşı Kureyşin rekabet duygusu, özellikle Ümeyye ve Mahzumoğulları gibi otorite ve riyaseti elinde bulunduran kabilelerin Haşimoğullarına risayeti kaptırmamak düşüncesi onları Hz. Peygamberden uzaklaştırıyordu. Çünkü Peygamberliği reislik olarak düşünüyorlar ve Hz. Peygambere inanmakla güç ve kuvvetlerinin kaybolacaklarına inanıyorlardı.[12]
Ayrıca cahiliye anlayışı çerçevesinde liderde aradıkları zenginlik ve erkek çocuk sahibi olmak gibi şartlar Hz. Peygamberde bulunmuyordu. Ayrıca onlara göre peygamberlik görevi, Velîd b. Muğire, Ümeyye b. Halef ve Tâifli Urve b. Mesud es-Sakafî gibilere verilmeliydi.
İslamiyeti kabul etmeleri halinde Kureyş, Hac ve ticari yolla elde ettiği ekonomik gücü kaybedeceklerini düşünüyor, putperestlik sayesinde bu güce sahip olduklarına inanıyorlardı.
Sonuçta, Hz. Peygamber müşriklerin menfi tavırları karşısında sabır ve metanetle davranmıştır. İnanan Müslümanların bir kısmı Hz. Peygamberin verdiği izinle iki kez Habeşistana gitmiş, diğer kısmı ise, Hz. Peygamberin yanında kalarak Ona destek olmuşlardır. Ancak Mekke müşrikleri Habeşistan hicretleri karşısında Müslümanlara üç yıl boyunca boykot uygulayarak inananları ve Haşimoğullarını Şibu Ebî Talibe hapsetmişlerdir.
Boykotun sona ermesi ile Hz. Peygamber Ebû Tâlib ve Hz. Haticeyi kaybetmiş, daha sonra Tâife gitmiş ve Akabe biatları sonunda Medineye hicretiyle, Rasûlüllahın 13 yıllık Mekke dönemi sona ermiş ve yeni bir dönem başlamıştır.
Rasûlüllahın Medineye gidişi ile Medinede kabileler arası birlik ve beraberliğin kurulmasının yanı sıra Medine dini ve siyasi bir merkez haline geldi. Medine Mescidinin inşa edilmesi, kardeşliğin tesisi, Medine sınırlarının tespiti, nüfus sayımının yapılması, Medine vesikası adıyla bilinen anayasanın hazırlanması Hz. Peygamberin hicretinin ilk yıllarında gerçekleştirdiği önemli olaylardır. Bu yapılan faaliyetler sadece Müslümanlara değil, Medinede yaşayan diğer grupların tamamına huzur getirmiştir. Ancak Hz. Peygamberin Medineye gelişiyle liderlik beklentisi olan Abdullah b. Übey gibileri münafıklar grubunu oluşturmuş, Yahudilerle hatta Mekke müşrikleriyle işbirliği yaparak Hz. Peygamberin Medinedeki başarılarını boşa çıkarmaya çalışmışlardır.
Mekke müşriklerinin Medineye kadar uzanarak Medinenin huzurunu bozmak ve Rasûlüllahın davetini engellemek amacıyla, kendilerinin hazırladıkları orduların yanı sıra diğer müşrik kabileleri Medine üzerine kışkırtmaları, Allah Rasûlü'nün 10 yıl boyunca bu olumsuzluklarla mücadele etmesine sebep oldu.
Hz. Peygamberin Medinede çıkmak zorunda kaldığı Bedir, Uhud, Hendek başta olmak üzere pek çok askeri seferin sebepleri araştırıldığında, Mekke müşriklerinin kışkırttığı kabilelerin Medineye karşı takındıkları olumsuz tavırların bunda etkili olduğu görülmektedir.
Hz. Peygamberin Kaynuka, Nadîr, Kureyza, Hayber gibi Yahûdilerle yaptığı belli başlı savaşların yanısıra yine Hıristiyanlarla yaptığı savaşların dışındaki bütün savaşlar, Mekke müşrikleri başta olmak üzere Arabistandaki diğer müşrik kabilelerle yapılmıştır.[13]
Hz. Peygamberin bu savaşları devletin varlığını korumak, davet görevini yerine getirmek, Müslümanların aleyhine kullanılacak olan müşrik kervanlarını takip etmek, ya da müşriklerin yapılan andlaşmalara ihanet etmesi üzerine yapılmıştır.[14]
Hz. Peygamber, Mekkede daha ilk günlerden itibaren müşriklerle hep bir uzlaşı içinde olmayı arzu etmiş, hatta cahiliye döneminde yapılan önemli bir andlaşmaya işaret ederek böyle bir andlaşmaya çağrılması halinde hemen katılacağını ifade etmiştir.
Rasûlüllah Medineye geldikten sonra Medinede yaşayan Yahudileri de içine alacak şekilde hazırladığı Anayasadan ayrı olmak civar kabilelerden Damre, Müdlic ve Cüheyne oğullarıyla, hicretin 6. yılında Hudeybiye Andlaşmasını yapmak suretiyle İslamın barıştan yana olduğunu ortaya koyarken Medinede kurduğu devletin varlığını kabul ettirmek, harplere engel olmak, sulh teklifine karşılık vermek amacıyla andlaşmalar yapmıştır. Hatta yaptığı andlaşmalarda Hudeybiyede olduğu şekliyle 10 yıllık bir süre konulduğu gibi Denizde bir sufeyi (kabuk veya tüy) ıslatacak su kalıncaya kadar Uhud dağı yerinde olduğu müddetçe gibi ifadelerle andlaşmalara ihanet edilmemesini istemiştir.
Hz. Peygamberin müşrik kabilelerle diplomatik ilişkilerine de şahit olmaktayız. Rasûlüllahın Mekke döneminde Eksem b. Sayfî ile mektuplaştığına dair rivayet mevcut ise de, Onun diplomatik ilişkileri Hudeybiye ile 10 yıllık saldırmazlık andlaşması yapmasından sonra gerçekleşmiştir. Nitekim Rasûlüllah, Hudeybiyeden sonra komşu devletlere davet mektubu gönderdiği gibi, müşrik kabile reislerine de elçiler göndererek onları İslama davet etmiştir. [15]
Bu gönderilen mektuplardan sonra meydana gelen gelişmeler ve Mekkenin fethi başlangıçta İslama sıcak bakmayan kabilelerin daha sonra elçiler göndererek İslâmiyeti kabul etmelerini sağlamıştır. [16]
Hz. Peygamber Medineye elçilerin gelişleri ve gidişleri esnasında onlara güzellikle muamele etmiş, Medinede istedikleri kadar kalmalarına izin vermiş, kabilelerine dönmek istediklerinde hediyeler vererek uğurlamıştır.[17]
Hatta gelen elçilerin karşılanıp, misafir edilmesi ve uğurlanmasıyla Rasûlüllah Hz. Bilalı ve Sevbanı görevlendirmiştir. [18]
Hz. Peygamberin Mekke ve Medine dönemindeki davet hayatı hicretin 9. yılına kadar devam etmiş, savaş yapmış kazanmış, barış yapmış ihanet görmüştür. Bununla birlikte 9. hicrî yılda inzal buyrulan Tevbe Sûresinin müşriklere verdiği ültimatom müşriklerin sonu olmuştur.
Nitekim inzal buyrulan ayetlerle aşağıdaki hükümler bildirilmiştir:
1. Hiçbir kâfir cennete giremez,
2. Bu yıldan sonra artık hiçbir müşrik hac yapmayacak,
3. Kabe asla çıplak ziyaret edilmeyecek,
4. Kimin Rasûlüllah ile yaptığı bir andlaşması varsa, bu andlaşma, müddeti bitinceye kadar devam edecek,
5. Müddeti olmayan andlaşmalar ve andlaşma yapmayanlar için dört ay müddet tanınacaktır.
Hicretin 9. yılında Hac Emîri olarak görevlendirilen Hz. Ebû Bekirin Medineden ayrılmasından sonra inzal buyrulan Tevbe Sûresinin 30 veya 40 ayetinin hükümleri, daha sonra Ebû Bekirin arkasından gönderilen Hz. Ali tarafından müşriklere bildirilmiştir. Buna göre hicretin 9. yılında nazil olan Tevbe Sûresi müşrikler için bir ültimatom niteliğindedir. Müşriklerle yapılan sureli andlaşmalar feshedilmiştir ve artık müşriklerle bir daha andlaşma yapılmayacaktır. Andlaşma yapılması yasaklanan müşriklere 4 ay mühlet verilmiş, bu süre içerisinde Müslüman olmak veya savaşmak hükme bağlanmış, bunları kabul etmeyenler Arabistan dışına çıkmak zorunda bırakılmıştır. Bu hükümlerin ilanından sonra Arabistandaki müşrik kabileler heyetler halinde Medineye gelerek İslamı kabul etmişlerdir. Sonuçta bu hükümler Hz. Peygamberin bir yıl sonra yapacağı Veda Haccında Kabenin müşriklerden temizlenmesini sağlamıştır.
Hz. Peygamber risalet hayatı boyunca cahiliye döneminde var olan ve İslam tarafından yasaklanan davranışlardan inananları şiddetle sakındırmıştır. Nitekim kız çocuklarının öldürülmesini, iki kız kardeşin aynı anda nikâh altına alınmasını ve üvey anne ile evliliği yasaklanmıştır. [19]
Kız çocuklarına da mirastan pay vererek, onların hakkını korumuş, "Asabiyet davası üzere ölen bizden değildir" diyerek asabiyeti yasaklamıştır. [20]
Müşriklerin cahiliyedeki iyi uygulamalarının devamında bir sakınca görmeyen Rasûlüllah, evliliklerde sadece hıtbe usulü evliliği kabul ederken cünüplükten dolayı yıkanmayı, ölülerin yıkanıp kefenlenmesini, Eman ve Haram aylara riayeti uygun görmüştür.
Rasûlüllah Mekke fethinde Safvan b. Ümeyye örneğinde olduğu gibi müşriklerden ödünç zırh almış ve Hudeybiye sonrasında da Ebû Süfyan ile hediyeleşmiş, müşrik dahi olsa verilen sözün mutlaka yerine getirilmesini istemiştir.[21]
---------------------------------------------------------------------
Dipnot
[1]- Hac 22:17.
[2]- Bkz. Hac 22: 30; Ankebût 29:17,25; Arâf 7: 190-191,195; En’âm 6: 100,136.
[3]- Bakara 2:19,98; Nisa 4:84,89,137; A’râf 7: 37; Tevbe 9: 12; Ra’d 13:14; İsrâ 17: 98; Hac 22:38,44; Kâf 24: 25,50.
[4]- İbn Mâce, Ezâhî 1; Nesâî, Bayat, 17; İbn Hanbel, IV/14.
[5]- Taberî, Tefsîr, I/39; Mücâhid, Tefsîr, I/106-107,186.
[6]- İbnül Kelbî, Kitabu-l- Esnâm s. 27-28: İbn Hişâm, es-Sîretün-Nebeviyye, I/79, Buhârî, Menâkıb 9; Müslim, Küsûf 9,10.
[7]- İbnül Kelbî, Kitabul- Esnâm s. 48.
[8]- Nedvî, es-Sîretü’n-Nebeviyye, s.98.
[9]- Hicr 16:94.
[10]- Kureyş 106:1-4; Zuhruf 43:31;İbn Hişâm, I/198,202,337,338.
[11]- Müslim, İmân 347, Cenâiz 108.
[12]- İbn Hişâm I/337-338.
[13]- İbn Hişâm IV/256; İbn Sad II/6; İbnül -Cevzî, el-Vefâ II/6730; İbnül-Esîr, el-Kâmil II/304; Taberî, Târih III/153.
[14]- İbn Hişâm II/236-236,252, III/64-65, 67-68; İbn Sad II/6-7, 10-11; İbnül-Esîr, el-Kâmil II/111-112, Dârimî, Siyer 8.
[15]- Bkz. İbn Sad I/273 İbn Hişâm IV/247.
[16]- Buhârî, Meğâzi, 71, 74, 76; İbn Hişâm IV/222-224; İbn Sad I/316-317.
[17]- Müslim, Libâs 23 Dârimî Siyer 52, İbnül Esîr el-Kâmil, II/225-226.
[18]- İbn Sad I/330; Kettânî, Terâtib I/445.
[19]- Buhârî, Edeb, 18, Nisâ 4:23.
[20]- Buhârî, Menâkıb, 25.
[21]- İbn Hanbel V/ 395. Bu konu ili ilegili daha geniş bilgi için bkz. Kapar, M.Ali, Hz. Peygamberin Müşriklerle Münasebeti, İst.1987.