YETİŞ YARABBİ BİTİYORUZ
Sevgilin olan Efendim bu dünyadan senin yanına göç ederken bizi birbirimize, ümmeti ümmete emanet etmedi mi?... Ümmet bir vücut gibi olmalı demedi mi?... Biz bunu da anlamadık Allâh ’ım, Filistin kafir askerine yuva oldu duymadık, Çeçenistan Rus gavuruna çiftlik oldu hissetmedik, Irak tecavüze uğradı ilgilenmedik, Patani, Tayland, My anmar’daki katliamı bırakın bu Müslüman beldelerin dünyanın neresinde olduğunu dahi öğrenmedik. Allâh ’IM... Rahim ismiyle ümmete sığınak, korunak, barınak, tutamak, dayanak olan yüce Allâh ’ım… Bugün Filistin’e kan ve göz yaşı yağdıran Siyonistlerin, ırkçı faşist Yahudilerin, kan emen Aron’ların, bebek katili Netenyahu’ların, Kur’an-ı Kerim’de “Belhum Adâl“ hayvandan daha aşağı, diye tarifi edilen batı emperyalizmin köpeği Mısır’daki Sisi’lerin, Bangladeş’de İslami hareketin liderleri olan Gulam Azam ve Abdulkadir Molla’ların hayatlarına kasteden batı köpeklerinin, Myanmar Patani’deki Müslümanların katili alçak Budistlerin, Doğu Türkistan’a ölüm yağdıran ve mübarek günlerde oradaki din kardeşlerimize oruç tutturmamak için zorla yemek yediren insanlık yoksulu barbar Çinlilerin bu gözü dönmüşlüğünden “KAHHAR” ism-i şerifine sığınıyorum. Kahreyle, kahreyle, kahreyle Allâh ’ım…
Bize “Sabredin” dedin. Biz seni anlamadık. Sabrı boyun bükerek beklemek zannettik. Anlamadık seni Allâh ’ım. Anlamadık, sabredin derken mücadele edin ve direnin demek istediğini. Ferasetimizi arttır Allâh ’ım…
Biz bir ümmet değil miyiz?... Sevgilin olan Efendim bu dünyadan senin yanına göç ederken bizi birbirimize, ümmeti ümmete emanet etmedi mi?... Ümmet bir vücut gibi olmalı demedi mi?... Biz bunu da anlamadık Allâh ’ım, Filistin kafir askerine yuva oldu duymadık, Çeçenistan Rus gavuruna çiftlik oldu hissetmedik, Irak tecavüze uğradı ilgilenmedik, Patani, Tayland, Myanmar’daki katliamı bırakın bu Müslüman beldelerin dünyanın neresinde olduğunu dahi öğrenmedik. En son Mısır’daki Müslüman kardeşlerimiz katledildi, tatilimizi bölüp eylemlere dahi katılmadık. Daha dün Müslüman alemin gözü önünde İslami hareketin uzak doğu temsilcisi Mücahit Abdülkadir Molla’yı şehit ettiler ama halâ uyanmadık, bu hafta da İslam’ın şanlı ve kutlu beldesi olan Gazze Siyonistlerin işgaline uğradı Ya Rabbi,. Elimizden bir şey gelmedi sadece seyrettik. Tefrikaya düştük. Bölündük, parçalandık, bin pâre olduk, Şii olduk, Sünni olduk, Tarikatçı olduk, Selefi olduk, Arap olduk, Türk olduk, Kürt olduk. Ama bir türlü ümmet olamadık.
Affet bizi Allâh ’ım, affet bizi yüce Efendim, Sevgili Peygamberim… Ümmetinin bu durumundan da en çok, bebek, kadın, yaşlı, hasta, sakat, genç, silahlı, silahsız ayrımı yapmaksızın katliamlarına devam eden kahpeler istifade etmektedir. 22 Mart 2004’te, 67 yaşında, sabah namazına giderken bir İsrail füzesiyle şehit edilen ve hayatının büyük bir bölümünü İsrail hapishanelerinde geçirmiş, gözleri görmeyen, felçli, tekerlekli sandalyeye mahkum Filistinli lider rahmetli Şeyh Ahmet Yasin şehit edilmeden birkaç ay önce ümmetin bu aymazlığını, bu umursamazlığını Allâh ’a şikayet etmiş. Anlaşılan o günden bu güne kadar geçen süreç içerisinde İslam ümmetinin hissettiği duygu refleksinde değişen herhangi bir şey olmamış.
Selâm, Allâh ’ın ipine topluca ve sımsıkı sarılan ve bunu imanî bir mevzu gibi görenlerin üzerine olsun… Bugün Filistin-Gazze, Patani, Musul-Irak, Doğu Türkistan dün ise Mısır ve Çeçenistan kafir çizmesi ile çiğnenirken Dubai’deki zengin Müslümanlar, Birleşik Arap Emirlikleri, Kuveyt, Katar, Ürdün, Lübnan, Suudi Arabistan, Cezayir, Fas ve diğer Müslüman ülkelerin halkı ve yöneticileri acaba ne yapıyor? O servet tutan saraylarında, yedi yıldızlı otellerinde, yapay ada ve denizlerinde mutlular mıdır? Sen ya Rabbi, küffarı Kahhar isminle uyandırırken susmuş olan Müslümanları da sana havale ediyoruz. SEN HER ŞEYİN EN İYİSİNİ BİLİRSİN… Filistin cihadının destanlaşmış kahramanı Rahmetli Şeyh Ahmet Yasin şöyle demişti: Allâh ’ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum! Ben ki, kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim, ne kalem tutuyor ne de silah! Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim! Ben ki saçları ağarmış, ömrümün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim! Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler! Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allâh için ve ümmetin namusu için kızacak? Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken? Siyonist katilleri ve uluslararası işbirlikçilerini görmezden gelirken! Omuzlarımıza el verecek ve gözyaşlarımızı silecek bir bakış! Bu ümmetin kurumları, sivil güçleri, partileri, teşkilâtları ve bariz şahsiyetleri, Allâh için kızmaz mı? Tümü birden sokaklara dökülüp, bizim için dua etmeye. ‘Ey Rabbimiz! Gücümüzü topla, zaafımızı gider ve mü’min kullarına yardım et!’ diye çağıramaz mı? Buna da mı gücünüz yetmiyor? Yakında bizim kitleler halinde ölümlerimizi duyacaksınız. O zaman alınlarımızda şu yazılacak:
“Bizler direndik, ileri atıldık ve kaçmadık.”
Ve bizimle birlikte çocuklarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız ve gençlerimiz ölecek! Onları, bu suspus ve bön ümmete yakıt yapacağız! Bizden, teslim olmamızı ve beyaz bayrak dikmemizi beklemeyin! Çünkü biz, bunu yapsak da öleceğimizi biliyoruz. Bırakın savaşçı onuruyla ölelim! Dilerseniz bizimle olun, elinizden geldiğince, öcümüzü sizden her biri boynuna taksın, dilerseniz bize acıyarak ölümümüzü izleyin! Temennimiz Allâh ’ın, emaneti savsaklayan herkesten kısas almasıdır! Umarız bizim aleyhimize olmazsınız! Allâh aşkına, bari aleyhimize olmayın! Ey ümmetin liderleri, ey ümmetin halkları… Allâh ’ım, Sana şikâyette bulunuyorum... Sana şikâyette bulunuyorum... Gücümün azlığını, imkânımın yetersizliğini ve insanlara karşı zaafımı Sana şikâyet ediyorum. Sen mustazafların Rabbisin... Sen bizim Rabbimizsin... Bizi kime bırakıyorsun? Bize cehennem olacak uzaklara mı? Veya düşmana mı? Allâh ’ım! Akıtılan kanlar, dokunulan ırzlar, çiğnenen hürmetler, yetim bırakılan çocuklar, oğlunu yitirmiş anneler, dul kalmış kadınlar, yıkılmış evler ve ifsad edilmiş ekinler aşkına, sana şikâyette bulunuyorum. Sana şikâyette bulunuyorum… Gücümüz dağıldı... Birliğimiz bozuldu... Yollarımız ayrıldı... Halkımızın zaafını ve ümmetimizin bize yardım edip, düşmanı yenmedeki aczini sana şikâyet ediyorum...”
Suçum; Allâh ’tan başkasına kulluk etmemektir. Bana kulluk et dediler, ben de asın dedim.” PAKİSTAN ile Bangladeş birbirinden kopmasın, ümmet parçalanmasın diye çırpındın. Yüreğindeki o ümmet aşkı şehadet şerbetin oldu.... Suçun Allâh ’tan başkasına kulluk etmemekti. “Bana kulluk et” dediklerinde sen de “beni asın” dedin!.. Yüreğindeki bu güçlü iman şehadet şerbetin oldu… “Dava çalışmaları için sana zaman veremedim; hakkını helal et!” dedin ya hani refikana… Yüreğindeki o cihad sevdası şehadet şerbetin oldu!... Şuhadeyla kucaklaşman mübarek olsun EY AZİZ ŞEHİD!
Ahmet Anapalı