Rasûlullah’ı Korkutan Şeyler
Ahir zaman Peygamberi ümmetine, “kıyamet ashabı”nın halinden söz ederken, o zamanın fitnesinden ümmeti için endişelenir. Adeta, bizim bugün yaşadıklarımız ve akıbetimiz hakkında müminleri uyarır: Rasûlullah (s.a.v):
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o vakit müminin kalbi tuzun suda eridiği gibi eriyecek!” buyurdu. “Niçin eriyecek yâ Rasûlallah?” diye sorulduğunda: “Kötülükleri görüp de onları değiştirmeye güç yetiremediği için” buyurdu. Fitne zamanı gelince “şimdi sizin aranızda münafığın gizlendiği gibi, mü’min de onların arasında gizlenecek” der.
“Öyle bir zaman gelir ki, câmilerin çokluğuyla övünürler de onlara çok az devam ederler.”
“İnsanlar mescidlerde toplanırlar da tüm himmetleri (arzuları, gâyeleri, işleri, sözleri) sadece dünya (metaı, hali, işleri, menfaatı, gailesi)dır. Allah’ın onlarla işi yoktur. Onlarla sakın oturmayın!”. Onlardan uzak durun, sonra ateş size de dokunur! Onlar Allah’ın yardımının size ulaşmasını engeller ve Allah’ın gazabını davet ederler. Vay o onlara ve onlarla beraber olanlara.
Bir hadiste şöyle buyurulur: “Gün gelecek insanlar iyiliği tavsiye etmeyecek, kötülükten de sakındırmayacaklar. Dînî kaygılar azalacak, dünyevî makam ve mevkilere, diplomalara itibar artacak. Zenginlik, gösteriş yaygınlaşacak, israf artacak.” Rasûlullah buyurdu ki, “Sevininiz ve sizi sevindirecek şeyler ümîd ediniz. Allâh’a yemin ederim ki, sizler için fakirlikten korkmuyorum. Fakat ben, sizden öncekilerin önüne serildiği gibi dünyânın sizin de önünüze serilmesinden, onların dünyâ için yarıştıkları gibi sizin de yarışa girmenizden, dünyânın onları helâk ettiği gibi sizi de helâk etmesinden korkuyorum.” “Ben sizin dünya hırsıyla birbirinizle kapışmanızdan, birbirinizi katletmenizden ve sizden öncekiler gibi helâk olup gitmenizden korkuyorum.”
“…Ben asıl sizin dünyayı elde etmek için birbirinizle kapışıp kavga etmenizden korkuyorum.” Bir gün Rasûlullah (s.a.v): Nefsimi kudret elinde tutan Allah’a yemin olsun, insanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, kâtil niçin öldürdüğünü, maktûl de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek” buyurmuşlardı. Ashab-ı kirâm:
“Bu nasıl olur?” diye sorduklarında Allâh Rasûlü (s.a.v): “Bu, herc (fitne ve karışıklık)tır! Öldüren de ölen de ateştedir” cevâbını verdiler.
Ebu Ümeyye eş-Şa’bani anlatıyor: “Ey Ebu Sa’lebe dedim, şu ayet hakkında ne dersin?:
“Ey iman edenler! Siz kendinize bakın. Siz hidayet üzere oldukça, sapıtmış olanlar size zarar vermez.” (Maide 105) Bana şu cevabı verdi: “Gerçekten bunu, iyi bilen birine sordun.
Zira ben aynı şeyi Rasûlullah (s.a.v)’a sormuştum. Demişti ki: “Ma’rufa sarılın, münkerden de kaçının! Ne zaman uyulan bir cimrilik, takip edilen bir hevâ, (dine, ahirete) tercih edilen dünyalık görür, rey sahiplerinin (selefi dinlemeden) kendi reylerini beğendiklerini müşahede edersen, o zaman kendine bak. İnsanlarla uğraşmayı bırak. Zira (bu safhaya gelince) arkanızda sabır günleri var demektir. O günler avuçta ateş tutmak gibi (sıkıntılı)dır. O günlerde, sizin kadar amel yapabilen bir kimseye elli kişinin ecri verilecektir.”
Zübeyr bin Adiy (r.a.) anlatıyor: “Hz. Enes bin Mâlik (r.a.)’ın yanına girdik. Haccâc’ın bize yaptıklarını şikâyet ettik. “Sabredin, buyurdu.
Zira öyle günlerle karşılaşacaksınız ki, her yeni gün, gidenden daha kötü olacak. Bu hâl Rabbinize kavuşuncaya kadar devam edecek. Ben bunu, Rasûlünüz (s.a.v)’den işittim.”
Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Fırat nehrinin suyu çekilip, aktığı yatakta bulunan bir altın dağı meydana çıkmadıkça ve kurtulup kazanan ben olayım diye birbiriyle çarpışan her yüz kişiden doksan dokuzu ölmedikçe kıyamet kopmaz.” Diğer bir rivayet ise şöyledir: “Pek yakında Fırat nehrinin suyu çekilerek aktığı yatakta bir altın hazinesi meydana çıkacaktır. O günü gören kimse, o hazineden kesinlikle bir şey almasın. Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, kişi bir kabre uğrayıp üzerine abanarak: ‘Keşke bu kabrin içinde ben olsaydım’ demedikçe kıyamet kopmaz. Hâlbuki bu sözü ona söyleten din değil, belâ olacaktır.”
Rasûlullah (s.a.v) buyurdular ki: “Ümeranız hayırlı olanlarınızdan iseler, zenginleriniz sehâvetkâr kimselerse, işlerinizi aranızda müşavere ile hallediyorsanız, bu durumda yerin üstü (hayat), altından (ölümden) hayırlıdır. Eğer ümeranız şerirlerinizden, zenginleriniz cimri ve işleriniz kadınların elinde ise, yerin altı üstünden, (ölmek yaşamaktan) daha hayırlıdır. (Çünkü artık dini ikame imkanı kalmaz).” Rasûlullâh (s.a.v) şöyle buyurmuşlardır: “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki bütün endişe ve gayretleri karınları (mîde ve şehvetleri) için olacaktır, şerefleri malları ile ölçülecektir, kıbleleri (fâsık) kadınları olacaktır, dînleri de dirhem ve dînârları olacaktır. İşte onlar mahlûkâtın en şerlileridir. Onların Allâh katında hiçbir nasîpleri yoktur.” “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, uzun süre ayakta beklerler de kendilerine namaz kıldıracak bir imam bulamazlar.” “Mescid ehlinin birbirlerini öne sürüp de kendilerine namaz kıldırabilecek bir kişi bile bulamamaları kıyametin alâmetlerindendir.” “İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelir ki, gök yağmurunu indirir ama yer bir şey bitirmez.” “Kişiye, malının zekâtını vermesinin çok zor geleceği bir zamanın gelmesi yakındır.”
“Kur’an’ı öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. Ferâiz ilmini öğreniniz ve onu insanlara öğretiniz. İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelmesi yakındır ki, iki kişi ferâize dâir bir mesele üzerinde tartışırlar da aralarında hüküm verip meseleyi halledecek bir âlimi bulamazlar.”
“İnsanlar üzerine, iyiliğin emredilmediği, kötülüğün nehyedilmediği bir zamanın gelmesi yakındır.” Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurdu:
“Yakında öyle bir fitne zuhûr edecek ki ondan kişiyi ancak Allah Teâlâ kurtarır bir de boğulmak üzere olan kişinin duası gibi bir duâ…” Huzeyfe (r.a) şöyle buyurmuştur:
“İnsanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o zaman ancak denizde boğulmak üzere olan biri gibi dua eden kişi kurtulabilecektir.”
Dabbetül arz gelecek, Yecüc-Mecüc ortaya çıkacak, Sekine / Tabud ortaya çıkacak da, bunlar bizim dışımızda, burada alıntıladığım hadiseler doğrudan bizlerin hali ile ilgili.
Aklımızı başımıza almazsak, tedbir almazsak işimiz zor. Unutmayın, Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur. Allah cahil ve zalimlerin işlerini sarp dağlara sardıracak. Bu ayetler ve hadisler, birilerinin canını sıkıyorsa ve bu hakikatleri bile bile yollarına devam ediyorlarsa, başkalarını susturmak yerine, kendi hallerine baksınlar!
Allah’ın kendileri hakkındaki hükmünü bilmek isteyenler, Allah’ın kendilerini neyle meşgul ettiğine baksınlar. Eğer kendilerini ıslah etmeyeceklerse, yokuş aşağı koşar gibi yeryüzünde bir cennet hayali ile cehenneme doğru koşarken karşılarında hakikat elçilerini bulduklarında son pişmanlık fayda vermeyeceğini bilsinler. Ya Rab bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil.
Hz. Ali’den (r.a) gelen bir rivayette Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Sizin için beni en çok korkutan şey; hevâya (fahşa, aşırı arzulara) uymak ve uzun emeldir.“
İşte böyle. Evet biz ahir zaman Peygamberinin ümmetiyiz. O güne her gün bir adım daha yaklaşıyoruz. Küçük alametleri geçtik, insanlar büyük alametleri bekler oldular. Selâm ve dua ile.