* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: HZ: Peygamberin Örnekliğinde - Birlikte Yaşama ve Hoşgörü  (Okunma sayısı 413 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
HZ: Peygamberin Örnekliğinde - Birlikte Yaşama ve Hoşgörü

Yeryüzü bütünüyle Allah’ın mülkü, insanlar da Allah’ın kuludur. Hz. Peygamber belli bir zaman ve mekâna ya da topluma değil, tüm insanlığa rehber olarak gönderilmiştir. O’nun vasıtasıyla tüm zamana ve insanlığa duyurulan evrensel mesaj, dillerin ve renklerin farklılığının Allah’ın ayetlerinden olduğunu özellikle belirtmektedir.

“Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.” (Rum, 30/22.)

O hâlde bizler farklılıkları toplumsal bir zenginlik olarak görebilmeli, “insan” üst kimliğinde birleşerek, insana insan olduğu için saygı duyabilmeliyiz. Veda Hutbesi’nde Hz. Peygamber’in: “Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Hepiniz Âdem’in çocuklarısınız. Arap’ın Arap olmayana üstünlüğü yoktur.” hitabı, çağlar üstü bir mesajı; söylendiği anki hikmet ve değeriyle bugüne aynen taşımaktadır. Bu hitap aynı zamanda, Rasulüllah’ın yaklaşık yirmi üç seneyi bulan risalet sürecinde farklı din mensuplarıyla olan ilişkilerinin, topyekûn insanlığa bakışının ve bu anlayışla ortaya koyduğu uygulamalarının son aşamada kelama/evrensel bir mesaja bürünmüş hâlidir.

Hz. Peygamber hicretin hemen akabinde farklı dinî gruplarla anlaşma imzalamış, bu insanlarla komşuluk ilişkilerinde bulunmuş, alışveriş yapmış, hatta Yahudi asıllı olan Hz. Safiyye ile evlenerek, onu risalet hanesinin hanımları ve müminlerin anneleri arasına katmıştır. Bir gece vakti hüzün ve gözyaşıyla ayrıldığı Mekke’ye bir gün fatih olarak döndüğünde kimseye ceza vermemiş, hiç kimseyi inancını değiştirmek için zorlamamış ve müşriklerin öncülerinden olup da İslam’a girenleri değişik biçimlerde onurlandırmıştır.

Farklı görüşlere tahammülün giderek kaybolmaya başladığı ve insanların her geçen gün birbirlerini daha az anladığı hatta anlayamaz hâle geldiği günümüz dünyasında, karşımızdakini ötekileştirmeden, Allah’ın bir ayeti olarak görüp anlamaya çalışmak ve hoş görebilmek erdemine ve Rasulüllah’ın bu konudaki örnekliğine ne kadar da ihtiyacımız var.
Hoşgörülü olabilmek için olaylara ve insanlara bakışımızı değiştirmek, farklılıkları zenginlik olarak görebilmek gerekir.

Hoş görmek, beraberinde engin bir sabır ve affedebilme erdemini gerektirir. Nitekim Yüce Rabbimiz öfkeyi yenme ve insanları affedebilmeyi başaranları övmekte, onları cennetle müjdelemekte ve bu kullarını sevdiğini açıkça ifade etmektedir. (Âl-i İmran, 3/134.)

Kutlu doğumunu andığımız Hz. Peygamber’in hayatında sabretmenin, affetmenin ve hoş görmenin en can alıcı örneklerini görmekteyiz. O, Taif’te taşlandığında; “Allah’ım! Zayıfım, güçsüzüm, herkes beni hor görüp aşağılıyor. Ey herkesin zayıf görüp dalına bindiği zavallıların Rabbi olan Allah’ım! Her taraftan kuşatıldım. Çaresiz ve kimsesiz kaldım. Beni kime emanet ediyorsun Rabbim.” diye yakarıyor, ardından da, “Eğer bana kızmadıysan, ben çektiklerime razıyım Allah’ım.” diyordu. Cebrail (a.s.) gelip, “İstersen şu dağı birleştirip, sana bunu yapanları canlı olarak toprağa gömeyim.” dediğinde, Rasulüllah’ın: “Hayır, ben Rabbimden bunu değil, onların soyundan sadece Allah’a kulluk eden ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayan bir nesil getirmesini dilerim.” (Buhari, Tevhid, 9.) cevabında, O’nun engin rahmetinin tecellisini seyretmekteyiz.

Bir başka zamanda o Kutlu Nebi’yi, kendisinden ganimet isteyen bir göçebenin, yakasından çekiştirip, canını yakması üzerine, olaya müdahale etmek isteyenleri durdurarak; “Bırakın o öğrenecek.” derken görüyoruz.

Bir keresinde de tuvalet kültüründen yoksun bir bedevinin mescidin bir köşesinde ihtiyacını gidermesi üzerine, tepki gösteren sahabeyi Rasulüllah yatıştırıyor ve bir kova su ile halledilebilecek olan bu meseleyi probleme dönüştürmek isteyenlere: “Siz kolaylık gösterici olarak gönderildiniz, zorlaştırıcı değil.” diyordu.

Böyleydi Hz. Peygamber, başka türlü olması da düşünülemezdi. Zira Rabbi ona: “Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile!” (Âl-i İmran, 3/159.) hitabında bulunmuştu.

Hz. Peygamber (s.a.s.), insan haklarına saygı, insan onuruna hürmet ve insana hizmet adına, ona gülümsemeye de, yoldan eziyet veren bir şeyi kaldırmaya da sadaka ölçüsünde değer atfetmiştir. En temel insan haklarının ayaklar altına alındığı günümüzde, bu ifadelerin ve davranış modelinin taşıdığı anlamı yeniden keşfetmeye ne kadar muhtacız.

Hoşgörü eksikliğinin önemli bir sebebi; kendimizi sorgulayamamak, bilakis hep haklı ve kusursuz görmektir. Oysa İslam anlayışında nefis muhasebesi son derece önemli kabul edilmiştir. Rabbimiz de: “Kendinizi temize çıkarmayın. Kimin takva üzere olduğunu O çok iyi bilir.” (Necm, 53/32.) buyurmaktadır. Hucurat suresi 12. ayette de; “Birbirinizin ayıp ve kusurunu araştırmayın.” denilerek, kusur görme ve ayıp bulma hastalığından mutlaka kurtulmamız gerektiğine dikkat çekilmektedir. Bu hakikat, rahmet peygamberinin lisanından: “Kim bir Müslümanın ayıbını örterse, Allah da onun ayıbını örter.” müjdesiyle bizlere duyurulmuştur.

Hoşgörünün temel ilkelerinden biri, insanların şahsiyetini rencide etmemektir. Günahkâr da olsa kimseye hakaret etmemek, onurunu kırmamak İslami bir prensiptir. Nitekim Hz. Peygamber, zina için kendisinden izin isteyen genci, onu rencide etmeden bu yanlış düşüncesinden vazgeçirmiş ve onu iffetli yaşamanın gereğine inandırmıştır.

Her ne sebeple olursa olsun insanları küçümsemek, onlarla alay etmek İslam ahlakıyla asla bağdaşmaz. Yüce Rabbimiz; “Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Birbirinizi karalamayın, birbirinizi (kötü) lakaplarla çağırmayın. İmandan sonra fasıklık ne kötü bir namdır! Kim de tövbe etmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.” (Hucurat, 49/11.) buyurarak insanlarla alay etmenin kötü bir davranış olduğunu açıkça belirtmektedir.
İslam’ın özü incitmemek ve incinmemektir. Yunus ne kadar güzel ifade etmiş:

Elif okuduk ötürü

Pazar eyledik götürü

Yaratılanı hoş gördük

Yaratan’dan ötürü

Kutlu Doğum etkinliklerinin, magazin malzemesi yapılmasına fırsat verilmeden, gerçekten ihlas ve samimiyetle Hz. Peygamber’i anlamaya, bir haftaya serpiştirilen bilgi ve duygu şöleninden bir ömür boyu istifade edilecek gönül azığı derlemeye vesile olması temennisi ile Hz. Peygamber’i tanıma, anlama ve sevmeyle başlayan bu kutlu yolculuğun son durağında ‘fenafirrasul’ mertebesine erişerek, onun gibi olma imkânını bize sunmasını Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum.

"“Göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda bilenler için elbette ibretler vardır.” (Rum, 30/22.)"

Çevrimdışı melek

  • Global Moderator
  • *****
  • İleti: 2334
Ynt: Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Bilinci
« Yanıtla #1 : Mart 04, 2020, 06:47:17 ÖÖ »
Hz. Peygamber ve Birlikte Yaşama Bilinci

‘İnsan, sosyal bir varlıktır’ diye tanımlanır. Onu diğer canlılardan ayırt etmek için de ‘insan, konuşan varlıktır’ denir.

İnsan, hem kelam eden hem de ilahî kelamın muhatabı sorumluluk sahibi, medeni bir varlıktır. Canlılar âleminde şuurlu bir birlikteliğe sahip olan tek varlıktır. İnsanın bu şuurlu birlikteliği ve buna göre davranış sergilemesi, dünyayı ve kendisini imar etme sorumluluğunun temelini teşkil etmektedir.

İnsanın sosyal bir varlık oluşunu, ilk insandan itibaren takip edecek olursak ondaki bu fıtratı açıkça görmek mümkündür. Allah, insanı tek bir nefisten ve ondan da eşini yaratandır. Kadın ve erkek her ikisi de insanoğlunun birlikte yaşama düzenini oluştururlar. İlgili ayette “…Rabbinize karşı, sorumluluğunuzun bilincinde olun” (Nisa, 4/1.) buyruğu, insanoğlunun birlikte yaşayacağı bu yeryüzü hayatında her türlü sorumluluğun bilincinde olmaları gerektiğine işaret etmektedir.

İşte böylece bir arada yaşamak zorunda olan insan için öncelikle etrafında birleşecekleri ‘Ev’ inşa edilmiştir. (Âl-i İmran, 3/96.) Mekke’deki bu ev; içinde barınılan mesken anlamında değil, bütün evler için bir simgedir. İnsanları bir gayeyle birleştiren ve o gaye uğruna hayat yolunda yürüten, sa’y ve gayrete sevk eden örnek ev. Müslümanların, dünyanın her yerinden namaz için yöneldikleri ev… Hac ve umre nedeniyle, inananların tanışıp toplandıkları ev…

Kur’an ayetlerinden ve peygamber dualarından da anladığımız husus insanın dünya hayatının diğer insanlarla bir arada olma, birlikte yaşama biçiminde olacağıdır. Öyle ki, zaman içinde bu kuş uçmaz, ekin bitmez vadide duaların bereketi hâsıl olur ve ümmü’l-kura yani şehirlerin anası Mekke, Hz. Âdem’den sonra bu ilk evin etrafında yeniden dirilir. (Enam, 6/ 92.)

Hz. Hacer de koşuşturmasında arayış içinde olmuştur. Bu dualar ve arayışlar zemzem gibi bereketli bir suyun çölün ortasından fışkırmasına, nihayetinde de Kevser gibi bir Müslüman neslinin doğmasına neden olmuştur. Öyle anlaşılıyor ki, Hz. İbrahim’in duası, Allah’a teslim olan birlikte yaşama bilincine sahip bir ümmet içindir.

Nihayet Hz. Peygamber dünyaya gelir. Bu öyle bir dünyadır ki; insanları ayrıştıran, horlayan, işkence eden zihniyete sahip bir dünya... Hz. Peygamber, inanmasalar da aynı toplumda yaşadığı müşriklere tahammül etmiş; hatta onlara, “Sizin dininiz size, benim dinim de banadır” (Kafirun, 109/6.) buyruğunu diyebilmiştir. Ancak müşrikler Müslümanlara yaşama hakkı tanımadıklarından, birer ikişer Medine’ye hicret etmek zorunda kalmışlardır.

Hz. Peygamber (s.a.s.), Medine’ye gelir gelmez diğer inançtan insanlarla “Medine Vesikası” dediğimiz tarihin örnek anlaşmasını yapmış ve barış içinde birlikte yaşayabilen bir toplum oluşturmak istemiştir. Bu anlaşma ile Müslümanlar ve diğerleri birbirlerinin haklarına riayet ederek ve sorumluluklarını yerine getirerek yaşamak durumunda olduklarını kabul etmişlerdir. Hz. Peygamber öyle bir sistemle gelmiştir ki; insanlar asgari müşterek oluşturabilecek; insan olma ortak vasfıyla, bu dünyada birbirinin hukukuna saygı duyarak sulh içinde yaşayabileceklerdir.

Hz. Peygamberin hicreti ile Taybe olan Yesrib, yıllardır birbiriyle savaşmaktan bitap düşen insanların savaşa dur dediğine tanık olmuştur. Evs ve Hazreç gitmiş yerini muhacir ve ensarın iman kardeşliği almış, gönüllerde sevgi ve merhamet çiçekleri açmaya başlamıştır. İman birliği fikirleri, fikir ve kalplerin birliği de her türlü ihtiyacın paylaşımına neden olmuştur.

Rasulüllah Medine’ye gelir gelmez mescidinin temellerini atmıştır. Mescit, Müslümanların secdede birleştikleri ibadet mahallidir. Hz. Peygamber mescidin ne anlam ifade ettiğini yaşayışı ile ashabına göstermiştir. Öyle ki mescit, ashabın her türlü toplumsal hasleti pekiştirdikleri, eğitildikleri yer hâlini almıştır. Bu mescit merkezli yaşayış, yanlış geleneklerin yerini nihai doğruların almasında etkili olmuştur. Birlikte yaşamın getirdiği medeniyet, mescidin içinden hale hale etrafa yayılmış ve Rasulüllah, ağzından dökülen güzel sözlerle yeni oluşan İslam toplumunun birlikte yaşama bilincini nakış nakış işlemiştir.

Medeni bir toplum olabilmenin şartları vardır. Toplumun diğer fertleri ile anlaşabilmek, fikirlerine saygı duymak, hoşgörülü ve iyi niyetli olmak bu şartlardandır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) her fırsatta ashabına, medeni insanlar olarak yaşamanın kurallarını öğretme çabası içinde olmuş; “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu kimsedir.” (Buhari, İman 4; Ebu Davud, Cihad 2.) “Mümin ülfet eden ve kendisi ile ülfet edilendir…” (Müsned, 2, 4, 5, 335.) buyurmuş; bencillik ve kaba davranışlardan uzak durabilmeleri için ashabına ve bize, “Sizden biriniz kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olamaz” (Buhari, İman 7; Müslim, İman 71, 72.) diyerek, imanın kemalini böyle bir duygu temelli davranışa hamletmiştir. Bütün bu güzel sözler, birliktelik oluşturmada harç vazifesi görmüştür.

Allah (c.c.) tüm inananların bu şuurda olmalarını isteyerek “Müminler ancak kardeştir.” (Hucurat, 49/10.) buyururken, Hz. Peygamber de müminleri vücuda benzetmiştir. (Buhari, Edep 27; Müslim, Birr 66.) Aksi takdirde Kur’an’da “...birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider…” (Enfal, 8/46.) diyerek istenmeyen durumlar işaret edilmiştir. Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde de; “…canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir…” diyerek temel insan hakları bağlamında en dikkat edilmesi gereken konulara vurgu yapmıştır.

Kur’an’da millet ve kabileler hâlinde yaratılmış olmanın tanışmak için olduğu, ayrım ve üstünlük nedeni olmadığı beyan edilir. (Hucurat, 49/13.) Hz. Peygamber (s.a.s.) de insanların soy sop, ırk, renk farklılıklarının üstünlük ve ayrılık sebebi olmadığını dile getirmiştir.

İnsan, Allah’a kulluk etmek için yaratılmıştır. İnsanın yaratılacağını duyduklarında meleklerin de ifade ettikleri gibi; yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökecek olmalarına rağmen Allah (c.c.), insanın fıtratına diğer insanlarla nasıl bir ve beraber olabileceğinin kodlarını da koymuştur. Öyle ki, Kur’an ve Hz. Peygamber bu amaca matuf olarak gönderilen son kitap ve son peygamberdir. Hz. Peygamber (s.a.s.), insanların Kur’an ve sünnete uydukları takdirde kavga dövüş yerine fıtrattaki kodlarla bir ve beraber davranarak hakkı ayakta tutabileceklerini ümmetine nasihat olarak bırakmıştır. Ne mutlu onun nasihatlerini tutanlara!..

"Kur’an ayetlerinden ve peygamber dualarından da anladığımız husus insanın dünya hayatının diğer insanlarla bir arada olma, birlikte yaşama biçiminde olacağıdır. Öyle ki, zaman içinde bu kuş uçmaz, ekin bitmez vadide duaların bereketi hâsıl olur ve ümmü’l-kura yani şehirlerin anası Mekke, Hz. Âdem’den sonra bu ilk evin etrafında yeniden dirilir."

"Rasulüllah Medine’ye gelir gelmez mescidinin temellerini atmıştır. Mescit, Müslümanların secdede birleştikleri ibadet mahallidir. Hz. Peygamber mescidin ne anlam ifade ettiğini yaşayışı ile ashabına göstermiştir. Öyle ki mescit, ashabın her türlü toplumsal hasleti pekiştirdikleri, eğitildikleri yer hâlini almıştır."

‘İnsan, sosyal bir varlıktır’ diye tanımlanır. Onu diğer canlılardan ayırt etmek için de ‘insan, konuşan varlıktır’ denir.

İnsan, hem kelam eden hem de ilahî kelamın muhatabı sorumluluk sahibi, medeni bir varlıktır. Canlılar âleminde şuurlu bir birlikteliğe sahip olan tek varlıktır. İnsanın bu şuurlu birlikteliği ve buna göre davranış sergilemesi, dünyayı ve kendisini imar etme sorumluluğunun temelini teşkil etmektedir.

İnsanın sosyal bir varlık oluşunu, ilk insandan itibaren takip edecek olursak ondaki bu fıtratı açıkça görmek mümkündür. Allah, insanı tek bir nefisten ve ondan da eşini yaratandır. Kadın ve erkek her ikisi de insanoğlunun birlikte yaşama düzenini oluştururlar. İlgili ayette “…Rabbinize karşı, sorumluluğunuzun bilincinde olun” (Nisa, 4/1.) buyruğu, insanoğlunun birlikte yaşayacağı bu yeryüzü hayatında her türlü sorumluluğun bilincinde olmaları gerektiğine işaret etmektedir.

İşte böylece bir arada yaşamak zorunda olan insan için öncelikle etrafında birleşecekleri ‘Ev’ inşa edilmiştir. (Âl-i İmran, 3/96.) Mekke’deki bu ev; içinde barınılan mesken anlamında değil, bütün evler için bir simgedir. İnsanları bir gayeyle birleştiren ve o gaye uğruna hayat yolunda yürüten, sa’y ve gayrete sevk eden örnek ev. Müslümanların, dünyanın her yerinden namaz için yöneldikleri ev… Hac ve umre nedeniyle, inananların tanışıp toplandıkları ev…

Kur’an ayetlerinden ve peygamber dualarından da anladığımız husus insanın dünya hayatının diğer insanlarla bir arada olma, birlikte yaşama biçiminde olacağıdır. Öyle ki, zaman içinde bu kuş uçmaz, ekin bitmez vadide duaların bereketi hâsıl olur ve ümmü’l-kura yani şehirlerin anası Mekke, Hz. Âdem’den sonra bu ilk evin etrafında yeniden dirilir. (Enam, 6/ 92.)

Hz. Hacer de koşuşturmasında arayış içinde olmuştur. Bu dualar ve arayışlar zemzem gibi bereketli bir suyun çölün ortasından fışkırmasına, nihayetinde de Kevser gibi bir Müslüman neslinin doğmasına neden olmuştur. Öyle anlaşılıyor ki, Hz. İbrahim’in duası, Allah’a teslim olan birlikte yaşama bilincine sahip bir ümmet içindir.

Nihayet Hz. Peygamber dünyaya gelir. Bu öyle bir dünyadır ki; insanları ayrıştıran, horlayan, işkence eden zihniyete sahip bir dünya... Hz. Peygamber, inanmasalar da aynı toplumda yaşadığı müşriklere tahammül etmiş; hatta onlara, “Sizin dininiz size, benim dinim de banadır” (Kafirun, 109/6.) buyruğunu diyebilmiştir. Ancak müşrikler Müslümanlara yaşama hakkı tanımadıklarından, birer ikişer Medine’ye hicret etmek zorunda kalmışlardır.

Hz. Peygamber (s.a.s.), Medine’ye gelir gelmez diğer inançtan insanlarla “Medine Vesikası” dediğimiz tarihin örnek anlaşmasını yapmış ve barış içinde birlikte yaşayabilen bir toplum oluşturmak istemiştir. Bu anlaşma ile Müslümanlar ve diğerleri birbirlerinin haklarına riayet ederek ve sorumluluklarını yerine getirerek yaşamak durumunda olduklarını kabul etmişlerdir. Hz. Peygamber öyle bir sistemle gelmiştir ki; insanlar asgari müşterek oluşturabilecek; insan olma ortak vasfıyla, bu dünyada birbirinin hukukuna saygı duyarak sulh içinde yaşayabileceklerdir.

Hz. Peygamberin hicreti ile Taybe olan Yesrib, yıllardır birbiriyle savaşmaktan bitap düşen insanların savaşa dur dediğine tanık olmuştur. Evs ve Hazreç gitmiş yerini muhacir ve ensarın iman kardeşliği almış, gönüllerde sevgi ve merhamet çiçekleri açmaya başlamıştır. İman birliği fikirleri, fikir ve kalplerin birliği de her türlü ihtiyacın paylaşımına neden olmuştur.

Rasulüllah Medine’ye gelir gelmez mescidinin temellerini atmıştır. Mescit, Müslümanların secdede birleştikleri ibadet mahallidir. Hz. Peygamber mescidin ne anlam ifade ettiğini yaşayışı ile ashabına göstermiştir.

Öyle ki mescit, ashabın her türlü toplumsal hasleti pekiştirdikleri, eğitildikleri yer hâlini almıştır. Bu mescit merkezli yaşayış, yanlış geleneklerin yerini nihai doğruların almasında etkili olmuştur. Birlikte yaşamın getirdiği medeniyet, mescidin içinden hale hale etrafa yayılmış ve Rasulüllah, ağzından dökülen güzel sözlerle yeni oluşan İslam toplumunun birlikte yaşama bilincini nakış nakış işlemiştir.

Medeni bir toplum olabilmenin şartları vardır. Toplumun diğer fertleri ile anlaşabilmek, fikirlerine saygı duymak, hoşgörülü ve iyi niyetli olmak bu şartlardandır. Peygamber Efendimiz (s.a.s.) her fırsatta ashabına, medeni insanlar olarak yaşamanın kurallarını öğretme çabası içinde olmuş; “Müslüman, elinden ve dilinden Müslümanların emin olduğu kimsedir.” (Buhari, İman 4; Ebu Davud, Cihad 2.) “Mümin ülfet eden ve kendisi ile ülfet edilendir…” (Müsned, 2, 4, 5, 335.) buyurmuş; bencillik ve kaba davranışlardan uzak durabilmeleri için ashabına ve bize, “Sizden biriniz kendisi için istediğini Müslüman kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olamaz” (Buhari, İman 7; Müslim, İman 71, 72.) diyerek, imanın kemalini böyle bir duygu temelli davranışa hamletmiştir. Bütün bu güzel sözler, birliktelik oluşturmada harç vazifesi görmüştür.

Allah (c.c.) tüm inananların bu şuurda olmalarını isteyerek “Müminler ancak kardeştir.” (Hucurat, 49/10.) buyururken, Hz. Peygamber de müminleri vücuda benzetmiştir. (Buhari, Edep 27; Müslim, Birr 66.) Aksi takdirde Kur’an’da “...birbirinizle çekişmeyin. Sonra içinize korku düşer ve kuvvetiniz elden gider…” (Enfal, 8/46.) diyerek istenmeyen durumlar işaret edilmiştir.

Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde de; “…canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir…” diyerek temel insan hakları bağlamında en dikkat edilmesi gereken konulara vurgu yapmıştır.

Kur’an’da millet ve kabileler hâlinde yaratılmış olmanın tanışmak için olduğu, ayrım ve üstünlük nedeni olmadığı beyan edilir. (Hucurat, 49/13.) Hz. Peygamber (s.a.s.) de insanların soy sop, ırk, renk farklılıklarının üstünlük ve ayrılık sebebi olmadığını dile getirmiştir.

İnsan, Allah’a kulluk etmek için yaratılmıştır. İnsanın yaratılacağını duyduklarında meleklerin de ifade ettikleri gibi; yeryüzünde fesat çıkarıp kan dökecek olmalarına rağmen Allah (c.c.), insanın fıtratına diğer insanlarla nasıl bir ve beraber olabileceğinin kodlarını da koymuştur. Öyle ki, Kur’an ve Hz. Peygamber bu amaca matuf olarak gönderilen son kitap ve son peygamberdir. Hz. Peygamber (s.a.s.), insanların Kur’an ve sünnete uydukları takdirde kavga dövüş yerine fıtrattaki kodlarla bir ve beraber davranarak hakkı ayakta tutabileceklerini ümmetine nasihat olarak bırakmıştır. Ne mutlu onun nasihatlerini tutanlara!..

"Kur’an ayetlerinden ve peygamber dualarından da anladığımız husus insanın dünya hayatının diğer insanlarla bir arada olma, birlikte yaşama biçiminde olacağıdır. Öyle ki, zaman içinde bu kuş uçmaz, ekin bitmez vadide duaların bereketi hâsıl olur ve ümmü’l-kura yani şehirlerin anası Mekke, Hz. Âdem’den sonra bu ilk evin etrafında yeniden dirilir."

"Rasulüllah Medine’ye gelir gelmez mescidinin temellerini atmıştır. Mescit, Müslümanların secdede birleştikleri ibadet mahallidir. Hz. Peygamber mescidin ne anlam ifade ettiğini yaşayışı ile ashabına göstermiştir. Öyle ki mescit, ashabın her türlü toplumsal hasleti pekiştirdikleri, eğitildikleri yer hâlini almıştır."

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]