* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Bir Zarefet Abidesi Allah Elçisi  (Okunma sayısı 1625 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Bir Zarefet Abidesi Allah Elçisi
« : Ekim 16, 2023, 08:17:26 ÖÖ »


Bir Zarefet Abidesi Allah Elçisi

“Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.”

(Kalem, 68/4.)

Cenab-ı Hakk’ın böylesine vurgulayarak beyan ettiği durum, özünde Efendimizin (s.a.s.) insanlığa öğrettiği hakikatlerin en yüce ve en üstün ahlakı temsil ettiğine işaret eder. Bu sebepledir ki insanlık için dinin membaı olması hasebiyle, her türlü ahlaki faziletlerin ve erdemlerin en mükemmel örneği de bizzat kendisi olmaktadır. (Ahzab, 33/21.) Sayısız erdemler arasında en şumüllü olanlardan birisi zarafeti, letafeti, inceliği, kibarlığı ve her türlü edebi bünyesinde barındıran nezaketidir.

Soyut şeyleri, net sınırlarla tanımlamak ve tasvir etmek her daim zor olmuştur. Özellikle de bu soyut olgu çok yönlü ise. O takdirde her boyutu için ayrı bir tasavvur geliştirmek durumunda kalınır. İşte ahlaki erdemler de bu kabilden mefhumlardır, her ufkunda ayrı suret, her derinliğinde ayrı ulvilik, her zirvesinde ayrı bir enginlik yer alır. Muhtemeldir ki en özlü ifadesiyle nezaket “muhatabın rızasına, takdirine, yararına veya iyiliğine uygun olan söz, tavır ve davranışları sergilemek” diye tarif edilebilir. Bu ilişkide muhatap insandır. Hatta tabiat ve eşya da bu muhatap kavramının sınırları içinde kalır. Aynı şekilde nezaketin söz ile olabileceği gibi bedenle de ortaya konulması mümkündür. İlaveten, tavırda ve fikirde de incelik ve nezaket tezahür edebilir. Şairin dediği gibi belki nezaketin en makbul yönü de budur:

Nezaket-i beden nedir, gönülde rikkat isterim!

Ben ağlarım o handedir, bu hâle dikkat isterim…
(Ziya Paşa)

(Lugat-ı Naci, ‘Nezâket’ md. s.896.)

Bütün bu unsurlar dikkate alındığında nezaketin üç boyutundan ve üç cihetinden söz etmek gerekir. Nezaketin, zarafetin ve letafetin somutlaşmış yani ete kemiğe bürünmüş hâlini ise Resulüllah’ın (s.a.s.) sözlerinde, fiillerinde ve tavırlarında izlemek mümkündür.

Allah Teâlâ için nezaket

İnsanoğlunun Yüce Mevla ile ilişkisi temelde iman ve itaat bağlamında kuruludur. Gerek iman gerekse itaat ilişkisini pozitif yönde gerçekleştiren kişiler, büyük ölçüde ahlaki faziletlerle bezenmiş olacaklardır. Ancak Yaratıcı ile kurulan bağda, kulu bir üst dereceye taşıyacak olan şey inancında ve taatinde her türlü edebi ve nezaketi de yakalamasıdır.

Efendimizin (s.a.s.) ashabına öğretilerinde Allah Teâlâ’ya karşı olan nezaketin hem sözde hem bedende hem de tavırda ve fikirde nasıl gerçekleştirileceğine dair yönlendirmeler mevcuttur. Kendisine tesettür hakkında soru soran ashabına, kişinin gücü yettiği ölçüde avret yerlerini muhafaza etmesi gerektiğini bildiren Efendimiz (s.a.s.), devamında kişinin yalnızken kıyafetsiz durmasının hükmünü soran kimseye de “Allah Teâlâ, kendisinden utanılmaya insanlardan daha layıktır!” cevabını vermiştir. (Ebu Davud, Hammam, 2.) Âdemoğlunun her an O’nun huzurunda ve gözetiminde olduğunu hatırlatan bu rivayet, kulun kendi bedensel tasarruflarında dahi Rabbine karşı her zaman edepli ve zarif bir davranış içinde olması gerektiğini göstermektedir.

Sözlü nezaket bağlamında ele alabileceğimiz bir hadislerinde Resulüllah Efendimiz (s.a.s.) “dehr” diye tabir ettiği “zaman” mefhumu için hakaretvari konuşulmasını yasaklamıştır. Gerekçe olarak da “zaman”a karşı söylenilen olumsuz sözlerin, zamanı yaratan ve onu evirip çeviren Allah Teâlâ’ya döneceğini beyan etmiştir. (Müslim, el-Elfaz mine’l Edeb, 5.) Dolayısıyla Allah Teâlâ’nın tasarrufunda olan konular için de sözlerde ve lafızlarda edep, nezaket ve nezahet gözetilmelidir.

Kulun Rabbine karşı asla ihmal etmemesi gereken vazifelerinden biri de duadır. Bu bilinçle hareket ederek, bir sefer sırasında yüksek sesle tekbir getiren ashabını müşahede eden Hz. Peygamber (s.a.s.) onları: “Ey insanlar! Siz sağır ya da gaip (kayıp) olan birine dua ediyor değilsiniz.” sözleriyle uyarmış ve Cenab-ı Hakk’ın kendilerine çok yakın olduğunu hatırlatmış (Ebu Davud, Tefriu Ebvabi’l Vitr, 26; Müslim, Zikir ve Dua, 44.), kişinin buna münasip hâl ve tavırlarla, kendisine şah damarından yakın olan (Kaf, 50/16.) Yüce Mevla’ya yakarması gerektiğini öğretmişti. Yine, uzun bir yolculukta olup toza toprağa bulanmış bir hâlde ellerini Allah’a açarak dua ettiği hâlde; yediği, içtiği ve giydiği şeylerin haram olmasından ötürü duası kabul olmayan bir kimseyi zikreden (Tirmizi, Tefsiru’l Kur’an, 2.) Efendimiz (s.a.s.), o kimsenin bu hâlinin iman ve itaat adabına uymadığını, yaptığının nezaketten uzak bir tavır olduğunu da dolaylı olarak bildirmiştir. Aynı şekilde, en büyük acılardan biri olan evladını yitirme gibi bir imtihanla sınandığında da “Göz yaş döker, kalp üzülür fakat biz ancak Rabbimizin razı olacağını söyleriz.” (Müslim, Fedail, 62.) buyurarak imanlı bir kulun çetin sınavlar karşısında da Yüce Yaratıcı’ya karşı nasıl bir tavır takınması gerektiğini bizzat yaşayarak göstermiştir.

İnsanlar için zarafet

Şüphesiz ki beşer, sosyal bir varlık olmasının bir uzantısı olarak kendisi ile aynı varlık kategorisinde olan insanlarla pek çok değişik ilişkiler kurar. Ebeveynlik, evlatlık, büyüklük, küçüklük, dostluk, düşmanlık gibi pek çok sosyal ilişki insanlar arasında cereyan eder. Bütün bu ilişkilerin, düzenli ve sağlıklı ilerleyebilmesi için de karşılıklı nezaket ve saygı bağlamında, hak ve adalet düzleminde yürütülmesi icab eder. Bir beşer olarak Hz. Muhammed (s.a.s.) her türlü sosyal ilişkiyi bizzat yaşayarak ve insanlara nasıl olması gerektiğini göstererek ümmetine en güzel numune-i imtisaldir, günümüz tabiriyle rol modeldir. Onun diğer insanlara karşı ifadelerinde ve hitabında hep zarafet ve incelik vardır. Eşlerini “Hatice (kendi döneminin) en hayırlı kadınıdır.” (Buhari, Menakıbü’l Ensar, 20.) diyerek hayırla anması, “Âişe”nin diğer kadınlara üstünlüğü, tiridin diğer yemeklere üstünlüğü gibidir.” (Müslim, Fedailü’s Sahabe, 89.) ifadesinde olduğu gibi güzel teşbihlerle onları her fırsatta taltif etmesi, çocuklara selam vermesi (Buhari, İstizan, 15.), onlara sözlü latifeler yapması (Müslim, Adab, 30.), ashabıyla konuşurken kolayca anlaşılsın diye sözlerini bazen üç kez tekrarlaması (Tirmizi, Menakıb, 9.), onları usandırmamak için vaazlarını ve sohbetlerini belirli günlere tahsis etmesi (Müslim, Sıfatü’l Münafıkin, 82.), dinleyenlerin ezberleyebileceği kadar yavaş konuşması (Tirmizi, Menakıb, 9.), kendisine özlü konuşma kabiliyetinin lütfedildiğini ifade etmesi (Buhari, Cihad, 122.) Resulüllah Efendimizin (s.a.s.) sözlerindeki zarafetini ortaya koyan misallerdir.

Toplum içerisinde kişinin sadece sözüyle değil hâliyle de yer alması hasebiyle hâlindeki zarafet de ayrı bir güzellik teşkil eder. Malı mülkü olduğu hâlde kıyafetine dikkat etmeyen ashabını “Madem Allah sana mal ihsan etmiş, o hâlde Allah’ın nimet ve cömertliğinin belirtileri üstünde görünsün.” (Ebu Davud, Libas, 14.) buyurarak güzel giyinmeyi telkin ettiği gibi bizzat saçları tarayıp güzel elbiseler giyerek de (Tirmizi, Libas, 4.) iyi giyinme konusunda örnek olmuş, bedendeki zarafetin nasıl olması gerektiğini göstermiştir. Ayrıca sık sık banyo yapılmasını (Müslim, Cuma, 9.), saçı olanların saç bakımına özen göstermesini emretmiş (Ebu Davud, Tereccül, 3.), insanın bedenini nasıl yıprattığından sorulacağını hatırlatmıştır. (Tirmizi, Sıfatü’l Kıyame, 1.)

İnsanlara karşı olan tavırlarında da en zarif şahsiyet olan Hz. Peygamber (s.a.s.), onlar arasında hayâlı davranır, hoşlanmadığı durumlar olduğunda bunu yüz ifadesiyle belli ederdi. (Buhari, Edeb, 72.) Sevindiği anlarda ise nur cemâli bir ay parçası gibi parlar, mutluluğu yüzünden okunurdu. (Buhari, Menakıb, 23.) Kendisinden bir şey istendiğinde asla “hayır” demez (Müslim, Fedail, 56.), Müslümanın kendisi için istediği her şeyi kardeşi için de isteme anlayışı içerisinde olmasını öğütlerdi. (Tirmizi, Sıfatü’l Kıyame, 59.)

Tabiat için letafet

Dünya hayatının istenilen düzeyde ve sağlıklı olarak idamesi için insanoğlunun bu dünyanın varlığının esaslarından olan hayvanlarla ve doğayla münasebetlerini dengeli bir şekilde ayarlaması gerekir. Bu dengenin nasıl ve ne ölçüde olacağını, bir Müslümanın diğer canlılara ve doğaya karşı nasıl latif tavırlar sergilemesi gerektiğini yine en güzel örnek ve en etkin öğretici olan Hz. Peygamber’den (s.a.s.) öğreniyoruz. Yeryüzünü paylaştığımız ve her yönüyle kendilerinden istifade ettiğimiz canlılar konusunda en hassas sınırları bizzat kendisi çizmiştir: Bir serçeyi ya da ondan daha büyük bir canlıyı haksız yere öldürenin Allah Teâlâ’ya mutlaka bunun hesabını vereceğini (Nesai, Sayd, 34.), her canlıya yapılan iyiliğin sevap ile mükafatlandırılacağını (Buhari, Müsakat, 9.), canlıları hedef tahtası yapmanın (Müslim, Sayd, 58.) ve hayvanları dövüştürmenin kesinlikle yasak olduğunu (Tirmizi, Cihad, 30.), kesilecek olan hayvana bile şefkatle ve onu rahatlatma inceliğini göstererek muamele edilmesi gerektiğini belirtmiştir. (Müslim, Sayd, 57.)

Tabiata karşı da ayrı bir hassasiyet ve zarafetle davranan Efendimizin (s.a.s.) Uhud’a muhabbetini beyan etmesi (Buhari, Megazi, 82.), yeryüzünü temiz sayması (Müslim, Mesacid, 5.), rahatsız edici şeyleri yoldan kaldırmayı sadaka olarak görmesi (Buhari, Cihad, 128.) kıyamet koparken bile imkân varsa eldeki fidanın dikilmesini tavsiye etmesi (İbn Hanbel, 3/184.), ihtiyaç fazlası yapılan binaları vebal olarak vasıflandırması (Ebu Davud, Edeb, 156-157.) onun doğaya karşı olan hassasiyetinden ve letafetinden ileri gelmektedir. Yine, durgun bile olsa suların kirletilmesini yasaklaması da (Müslim, Taharet, 95.) aynı inceliğin uzantısıdır. Bu hükümlerin asırlar sonra bir şiir olarak ifadesi ise şöyledir:

Gölgesinde otur amma

Yaprak senden incinmesin.

Temizlen de gir mezara

Toprak senden incinmesin.

İl göçsün göçtüğün vakit

Yol yansın geçtiğin vakit

Suyundan içtiğin vakit

Kaynak senden incinmesin. (Abdurrahim Karakoç, Yasaklı Rüyalar.)

Hasıl-ı kelam

Aslında sözün özü, dininin hasassiyetlerini yaşayan Müslüman, pek tabii olarak nazik, kibar, zarif ve incelikli bir şahsiyet olur. Bu savın doğruluğunun göstergesi ise bizzat Hz. Peygamber’in (s.a.s.) uygulamalarıdır. Ondan (s.a.s.) öğreniyoruz ki, insanoğlu her şeyden önce bir kul olarak Rabbine karşı edepli, zarif, mütevazı ve ince fikirli davranmalıdır. Doğaya ve eşyaya karşı ölçülü hareket ettiği gibi insanlar arasında da kırıcı olmadan, kaba ve itici davranmadan geçim sürmelidir. Bunun bir tatbikatı da Efendimizin (s.a.s.) ashabına yumuşaklıkla ve incelikle davranmasıdır. Bu yüzden, ashabı ondan uzaklaşmamış etrafında kenetlenmişlerdir. (Âl-i İmran, 3/159.)

İNTERNET RADYOMUZ. 24 SAAT YAYINDADIR.

RADYO  FANİDUNYA FM
Yükleme linklerini görebilmek için üye olmanız gerekmektedir. Üye Ol veya Giriş Yap

 


* BENZER KONULAR

Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]


Ozanlardan Single Eserler - Karma 320 kbps Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:20:38 ÖS]


Esat Kabaklı - Oğul Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 12:07:15 ÖS]


Ehl-i Beyt ve Kerbelâ Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:49:31 ÖÖ]


Filistin’in Tarihçesi Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 10:42:17 ÖÖ]


Cennetlik Kadınlar 3 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:10:52 ÖÖ]


Cennetlik Kadınşar 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 09:06:00 ÖÖ]