Efendimizden S.A.V Üç Ders
Hz. Enes (r.a) anlatıyor: Ensari bir zat gelip Resûlullah’dan (s.a) bir şeyler istemişti.
“-Evinde hiçbir şey yok mu?” buyurdular. Adam:
“-Evet”, dedi; “Bir çulumuz var. Bir kısmıyla örtünüp, bir kısmını da yaygı olarak yere seriyoruz! Bir de su içtiğimiz kabımız var.”
“-Onları bana getir!” diye emrettiler. Adam gidip getirdi. Efendimiz (s.a) eşyaları eline alıp:
“-Şunları satın alacak yok mu?” buyurdular. Bir adam:
“-Ben bir dirheme satın alıyorum” dedi. Resûlullah (s.a):
“-Bir dirhemden fazla veren yok mu?” dedi ve iki üç sefer tekrarladı. Orada bulunan bir adam:
“-Ben bunlara iki dirhem veriyorum” dedi. Efendimiz eşyaları ona sattı. İki dirhemi alıp Ensari’ye verdi:
“-Bunun biriyle ailen için yiyecek al, aline ver; diğeriyle de bir balta al bana getir!” buyurdu.
Adam gidip bir balta alıp getirdi. Resûlullah (s.a), baltaya eliyle bir sap taktı. Sonra:
“-Git, odun kes, sat ve on beş gün bana gözükme!” buyurdu.
Adam aynen böyle yaptı, sonra yanına geldi. Bu esnada on dirhem kazanmış, bunun bir kısmıyla giyecek, bir kısmıyla da yiyecek satın almıştı. Resûlullah (s.a):
“-Bak, bu senin için, Kıyamet günü alnında dilenme lekesiyle gelmenden daha hayırlıdır!” buyurdu ve sözlerine şöyle devam etti:
“Dilenmek; sersefil, fakra düşmüş veya rüsva edici borca batmış veya elem verici kana bulaşmış insanlar dışında, kimseye caiz değildir.” (Ebu Davud, Zekât 26, (1641); Tirmizî, Büyû‘ 10, (1218); İbnu Mâce, Ticârât 25, (2198).)
Hz. Zübeyr’in (r.a) aktardığına göre: Resûlullah (s.a) bu konuda şöyle buyurdu: “Kişinin iplerini alıp dağa gitmesi, oradan sırtında bir deste odun getirip satması, onun için, insanlara gidip dilenmesinden daha hayırlıdır. İnsanlar istediğini verseler de vermeseler de.” (Buhari, Zekât 50, Büyû‘ 15)
Efendimiz (s.a), gücü-kuvveti yerinde bir sahabesini böyle eğiterek, ona ve insanlara onurlu yaşamayı öğretti. Şu örnekte de bir başka sahabesinin kölelerini azat ettirmekle onun ahiret hesabını kolaylaştırdı.
Hz. Aişe (r.anhâ) anlatıyor: Bir adam gelerek:
“-Ey Allah’ın Resûlü! Benim kölelerim var, bana yalan söylüyorlar, bana ihanet ve isyan ediyorlar. Ben de onlara sövüp-sayıyor ve dövüyorum. Onlar yüzünden (Allah katında) durumum ne olacak?” diye sordu. Resûlullah (s.a):
“-Kıyamet günü onlar, sana olan ihanetleri, isyanları ve yalanları sebebiyle hesaba çekilecekler.
Senin onlara verdiğin ceza ise, eğer cezan onların günahları nispetindeyse başa baştır; ne lehine ne de aleyhine olur. Eğer onlara verdiğin ceza günahlarından az ise bu senin için bir fazilet olur.
Eğer onlara verdiğin ceza günahlarından çok olursa, bu fazla kısım sebebiyle onlar lehine sana kısas yapılır” buyurdular.
Adam huzurdan çekildi ve ağlayıp dövünmeye başladı. Bunun üzerine Efendimiz (s.a) dedi ki:
“-Sen Allah’ın kitabını okumuyor musun? (Bak ne diyor): “Biz Kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık hiçbir kimse hiçbir şeyde haksızlığa uğratılmaz. O şey bir hardal tanesi kadar bile olsa, onu getiririz (teraziye koyarız). Hesap gören olarak biz yeteriz” (Enbiya, 21/47).” Adam tekrar:
“-Allah’a yemin olsun, ey Allah’ın Resûlü! Ben hem kendim ve hem de onlar için, ayrılmalarından daha hayırlı bir şey göremiyorum. Seni şahid kılıyorum, hepsi hürdür (azat ettim)” dedi. (Tirmizî, Tefsir-Enbiya, (3163).)
Şu örnekse, İslâm’ın insanları öldürmek değil, diriltmek için geldiğini gösteriyor:
Ubeydullah (r.a) anlatıyor: Nebi (s.a) ashabıyla otururken bir adam gelerek gizlice bir şeyler fısıldadı. Ne gibi bir sır söylemişti bilmiyorduk.
Nihayet Nebi (s.a) onu açıkladı. Meğerse o zat, münafıklardan birini öldürmek için izin istiyormuş. Adama:
“-Peki o Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğuna şahitlik etmiyor mu?” diye sormuş. Adam:
“-Hayır, o şehadeti ikrar etmiyor” demiş. Nebi (s.a):
“-Namaz kılıyor mu?” diye sormuş. Adam:
“-Hayır, namaz da kılmıyor” deyince, Nebi (s.a):
“-Allah’ın öldürmekten beni men ettiği kimseler işte böyleleridir” buyurmuş (Muvatta, Kasru’s-Salât 84).