Hadislerle Hz Peygamber’in Ahlâkı – 5
21. Doğruluk:
Allah Resûlü’nün (as) gerek peygamberlikten önce gerek peygamberlikten sonra yalan söylediği asla vaki olmamıştır. O peygamberlikten önce “el-Emin” yani güvenilen kişi olarak biliniyordu. Yalan söylenmesine hiç tahammül edemezdi. Resûlullah (sas) doğruluğun cennete, yalanın ise cehenneme götüreceğini haber vermiştir.
Bir gün kendisine çeşitli sorular soruldu, ardından da bir mümin yalan söyleyebilir mi diye sordular. Sevgili Peygamberimiz, oturduğu yerden şöyle biraz doğruldular ve hiddetle “Müslüman asla yalan söylemez! Müslüman asla yalan söylemez” diye onlarca kez tekrar ettiler. Sahâbe-i Kirâm “Keşke bu soruyu sormasaydık. Hz. Peygamber’i çok üzdük.” diye pişmanlıklarını ifade ettiler.
Hz. Peygamber, sözüne son derece sadık idi. Birine söz verdiğinde hangi durumda olursa olsun mutlaka onu yerine getirirdi. Bakınız bu konuda O’nun arkadaşlarından biri olan Abdullah b. Ebi’l-Hamsa (ra) şöyle anlatıyor: “Henüz peygamberlik verilmeden önce Hz. Muhammed (as) ile bir yerde buluşmaya karar vermiştik. Ben verdiğim sözü unutmuştum; üç gün geçtikten sonra hatırladım. Kararlaştırdığımız yere gittiğimde Hz. Muhammed (as)’in hâlâ orada beklediğini gördüm. Bana dönerek şöyle demişti: “Abdullah nerede kaldın, bak Bana eziyet ettin; üç gündür seni burada bekliyorum.” (Ebû Dâvûd, es-Sünen, “Kitâbu’l-Edeb”, 90.)
Yalan söylemek ve sözünden durmamak dinimizde çok büyük günahlardan sayılmıştır. Sevgili Peygamberimiz yalan söylemeyi, emanete hıyanet etmeyi ve sözünde durmamayı münafıklık alameti olarak bildirmiştir. Mümin ve Müslüman yalana hiçbir zaman tevessül etmemelidir. Zira yalan bütün kötülükleri de beraberinde getirir. Şaka dahi olsa yalandan kaçınmak gerekir. Yalan söyleyen kişi, her türlü kötülüğü de yapabilir. Allah Teâlâ bizleri doğruluktan ayırmasın.
22. Hz. Peygamber’in Oruçları:
Allah Resûlü (as) ramazan orucundan başka her ayda en az üç gün oruç tutmaya özen gösterirdi. Çoğunlukla da pazartesi ve perşembe günleri oruç tutardı. Yine ramazan ayından başka en çok oruç tuttuğu ay olarak şaban ayı zikredilmektedir. Ramazan ayından sonra altı gün şevval orucu tutardı. Yine ramazan orucu farz kılınmadan önce muharrem ayında aşure orucu tutardı ancak daha sonra o gün oruç tutmayı serbest bırakmıştır. Kendisi bazen iftarsız oruç tutar yani visal yapardı. Ancak bunu ümmetine yasaklamıştı. “Şüphesiz beni Rabbim doyurur.” derdi.
Sevgili Peygamberimiz sahura kalkar, oruç tutanların sahur yemeği yemelerini teşvik ederdi. “Sahur yemeği yemek, benim ümmetime ait bir özelliktir, sahur yemeği yiyiniz zira sahurda bereket vardır.” buyururdu.
Allah Resûlü (as), evde yiyecek bir şey olmadığı zaman nafile oruca niyetlenirdi. Böylece hem ev halkı üzülmemiş hem de oruç tutmuş olurdu.
Bu konuda Sünen-i Nesâî’nin, “Sıyâm” bölümünün 67. bahsinde şöyle zikredilmektedir: Âişe (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as) sabah (namazından sonra) eve geldiğinde, ‘Yiyecek bir şey var mı?’ diye sorardı. Biz, ‘Hayır yok.’ dediğimizde, ‘O halde ben de (nafile) oruç tutarım’ derdi. Bir gün bize tirit yemeği ikram olarak gönderilmişti. Yine Allah Resûlü sabahleyin eve geldi ve aynı şekilde, ‘Yanınızda yiyecek bir şey var mı?’ diye sordu. Biz de, ‘Evet hediye olarak tirit yemeği gönderildi.’ dedik. Bunun üzerine, ‘Hâlbuki bu sabah oruç tutmak istiyordum.’ dedi ve o yemeği yedi.”
Diğer yandan oruç tutanların orucu bozan hallerden uzak durmaları gerekmektedir. Oruç tutan kötü söz söylememeli, kavga etmemelidir. Bakınız bu konuda Hz. Peygamber’in gayet uyarıcı sözleri bulunmaktadır. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Nice oruç tutanlar var ki, akşama sadece aç ve susuz kalmış olurlar. Oruçlu kötü söz söylemesin, kimseye sataşmasın. Biri kendisine sataştığı zaman ‘ben oruçluyum’ desin.”
23. Hz. Peygamber’in Namazları:
Namaz kılmayı çok severdi; öyle ki, bazen ayakları şişinceye kadar namaz kılardı. Âişe (ra) anlatıyor: “Resûlullah (as) geceleri o kadar çok namaz kılardı ki, bazen ayakları bile şişerdi. Bir gün, ‘Ey Allah’ın Resûlü neden bu kadar kendini yoruyorsun? Hâlbuki Senin gelmiş geçmiş bütün günahların affedilmiştir.’ dedim. ‘Ey Âişe! Şükreden bir kul olmayı Ben sevmez miyim?’ buyurdu.” (Buhârî, es-Sahîh, “Kitâbu’t-Tefsir”, 48;2.)
Allah Resûlü (as), cuma, bayram ve farz namazların dışında çeşitli namazlar kılmıştır ki, biz bunların bazılarına sünnet namazlar adını vermekteyiz. Beş vakit namaz içerisinde bu namazların bir kısmı kılınmaktadır. Bunun haricinde Sevgili Peygamberimiz her gece seher vakti sekiz rekât ya da on rekât nafile namaz kılardı ki, bu namaza teheccüd namazı adı verilmektedir.
Resûlullah (as), güneş ve ay tutulmalarında “kusûf” ve “husûf” namazları kılmıştır. Ayrıca “şükür namazı”, “hacet namazı”, “salât-u havf” adı verilen “korku namazı” gibi namazlar da kıldığı bilinmektedir. Yine Peygamberimizin ramazan gecelerine mahsus olmak üzere “teravih namazı” kıldığını biliyoruz. Öte yandan hac esnasında tavaftan sonra “tavaf namazı” kıldığı bilinmektedir. Bunlardan başka Hz. Peygamber’in güneş doğup kerahet vakti çıktıktan sonra “işrak namazı”, kuşluk vaktinde “duha namazı”, akşam namazından sonra da “evvâbin namazı” kıldığı kaynaklarda yer almaktadır.
Diğer taraftan Sevgili Peygamberimiz, namaz kılarken ta’dil-i erkâna son derece riayet ederdi. Yani rükû ve secdeleri hakkıyla yapar, acele etmez, rükûdan ve birinci secdeden kalktığında belli bir süre beklerdi. Bir gün kendisi arkadaşlarıyla mescitte otururken bir adam gelip namaza durdu, ancak namazını aceleyle kıldı. Sonra Hz. Peygamber’in yanına geldi ve selam verdi. Allah Resûlü (as), adamın selamını dahi almadı ve git namazını yeniden kıl da gel, buyurdu. Adam üç defa namaz kıldı fakat her seferinde Peygamber, adamı geri gönderdi. Dördüncü kez geldiğinde ona namazı acele kılmamasını, rükû ve secdeleri hakkıyla yapmasını anlattı.
Görüldüğü gibi müminlerin miracı olarak tanımlanan namazı kılarken hakkıyla kılmalı bu konuda Sevgili Peygamberimizi örnek almalıyız. Ayrıca O’nun kılmadığı bir namazı çeşitli isimler uydurarak ihdas etmemeliyiz. Böyle davrananlara da aldanmamak gerekir.
Doç. Dr. Mustafa KARATAŞ