Şiddet Karşısında Rahmet Peygamberi
Sevgili peygamberimiz şiddet içeren birçok tutum ve davranışa muhatap olsa da hayatı boyunca şiddettin her türünden uzak durmuş. Toplumun hiçbir ferdine, hatta hayvanlara bile şiddet uygulanmasına asla müsaade etmemiştir.
Hz. Peygamber toplumda hata yapanlara kötü muamelede bulunmaz onlara asla şiddet uygulamaz, sevgiye ve merhamete dayanan bir yöntemle onları eğitirdi.
Sevgili Peygamberimiz bir gün ashabına, “Müflis (iflas eden) kimdir, biliyor musunuz?” diye sordu. Sahabiler “Bize göre müflis parası, malı, mülkü olmayan kimsedir.” diyerek cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber (s.a.s.): “Benim ümmetimin müflisi şu kimsedir; kıyamet gününde namaz, oruç ve zekât ibadetini ifa etmiş olarak gelir, fakat şuna sövmüş, buna iftira etmiş, şunun malını yemiş, bunun kanını dökmüş ve şunu dövmüştür. Bundan dolayı onun iyiliklerinin sevabı alınır, hak sahiplerinin her birine verilir. Üzerinde olan kul hakları ödenmeden sevapları tükenirse hak sahiplerinin günahları kendisine yüklenir, sonra da cehenneme atılır.” (Müslim, Birr ve Sıla, 59.) Hz. Peygamberin ashabına müflis olarak tanıttığı kişinin iflasına sebep olan fiillerin ortak özelliği şiddet içermesidir. Çünkü şiddet “sertlik, aşırılık, kabalık, çevreyi sindirmek için yapılan hareket, karşı görüşte olanlara kaba kuvvet kullanmak, sert davranmak” gibi anlamlara gelir. (Türkçe Sözlük, TDK, Ankara, II, 1385.)
Buna göre vurma, dövme gibi fiziksel; hakaret, tehdit, tahkir etmek gibi duygusal; maddi olarak hakkını vermemek gibi iktisadi eylemlerin her biri şiddet kavramı içerisinde yer alır. Bu kavram Kur’an ve hadislerde fitne, fesat, tuğyan, zulüm, bağy, eza, minnet, merah, iftira gibi birçok kelime ile ifade edilir.
Kur’an noktayı nazarından konuya bakıldığında şu manzara ile karşılarız. İnsan en güzel şekilde yaratılan (Tîn, 95/4.), şerefli olan (İsra, 17/70.) göklerdekilerin ve yerdekilerin, (Lokman, 31/20.) güneş ve ayın, gece ile gündüz hizmetine sunulduğu (Nahl, 16/12.) bir varlıktır. Onu bu şekilde yaratan Allah, ona karşı çok merhametlidir ve merhametinin tezahürü olarak ona peygamberini gönderen (Enbiya, 21/107.) ve ondan insanlara karşı güzel muamelede bulunmasını isteyendir. (Nahl, 16/125.) Peygamberinin davasında muvaffakiyetinin sebebini de “Allah’ın rahmeti sayesinde onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi” (Âl-i İmran, 3/159.) şeklinde açıklayandır. Bunun yanında Allah cana kıymayı haram kılmış, (İsra, 17/33.) emretmiş; haksız yere bir insanın katledilmesini bütün insanları öldürmek, bir insanın (hayatını kurtararak) yaşamasına vesile olmayı da bütün insanları yaşatmak (Maide, 5/32.) olarak nitelendirmiştir. Yüce Allah ayrıca “İnsanları arkadan çekiştirip, kaş göz hareketleriyle alay edenlere yazıklar olsun!” (Hümeze, 104/1.) buyurarak, kaş göz hareketleri vb. işaretlerle insanlarla alay etmeyi, onları ayıplamayı, toplumda küçük düşürmeyi yasaklamış (Hucurat, 49/11.) ve psikolojik şiddetin de önüne set çekmiştir. Kur’an’da Allah’ın merhametinden, insanın kıymetinden bu şekilde bahsedilmesine rağmen şiddet hep hayatın gerçeklerinden birisi olmuş, ilk insandan itibaren hep var olagelmiş ve Kur’an’da geçmiş ümmetlere ait şiddet örnekleri zikredilmiştir. (Maide, 5/27-31; Enbiya, 21/68-72; Büruc, 85/4-10.) Hatta Allah Teala’nın yeryüzünde halifesi olarak insanı yaratacağını bildirdiği zaman meleklerin, “Orada bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın?” (Bakara, 2/30.) söyleminden hareketle bazı müfessirler, cinlerin de yeryüzünde fesat çıkardıklarını dolayısıyla şiddetin insanlık tarihinden önce de vaki olduğunu ifade etmektedirler. (el- Hâzin, Lübabü’t-te’vil fî meâni’t-tenzîl, nşr: Muhammed Emin, Beyrut, ts, I, 40.)
Sevgili peygamberimiz şiddet içeren birçok tutum ve davranışa muhatap olsa da hayatı boyunca şiddettin her türünden uzak durmuş. Toplumun hiçbir ferdine, hatta hayvanlara bile şiddet uygulanmasına asla müsaade etmemiştir. Onun örnek hayatı şiddete müsamaha göstermeyen uygulamaların misalleriyle doludur. Hz. Peygamberin risaletle görevlendirildiği dönemde toplumun şiddete en fazla maruz kalan kesimi hiç şüphesiz kölelerdi. Peygamberimiz de birçok kez kölelere şiddet uygulandığına şahit olmuştu. Bunlardan birisinde kölesini kırbaçlayarak döven Ebu Mes’ud el-Bedri’yi “Bilmiş ol ey Ebu Mes’ud! Allah’ın senin üzerindeki gücü, senin bu kölenin üzerindeki gücünden daha fazladır.” diyerek ikaz etmiş, (Müslim, Eyman, 34.) kıyamette en şiddetli azap göreceklerin insanlara en çok işkence edenler olduğunu (Tayalisi, Müsned, II, 11.) bildirmiştir.
Kadınlar da şiddete en çok maruz kalan toplum kesimlerindendir. Bu hususta Allah Rasulü “Kadınların hukuku konusunda Allah’tan sakının.” (Müslim, Hac, 147.) buyurmuş, “Sizin en hayırlınız eşlerine karşı en iyi davrananınızdır.” (Tirmizi, Rada’, 11.) diyerek de erkekleri kadınlara iyi muamelede bulunmaya teşvik etmiştir. Bir sefer esnasında hanımları taşıyan develeri hızlıca süren Enceşe’ye! “Yavaş sür, kristalleri taşırken yavaş ol!” (Buhari, Edeb, 111.) ikazında bulunarak kadınlara nazik davranılması gerektiğine dikkat çekmiş; “Sizden biri günün sonunda aynı yatağı paylaşacağı hâlde (nasıl olur da) hanımını dövmeye kalkışır?” (Buhari, Tefsir, (Şems) 1.) diyerek eşine şiddet uygulayan erkeklere bu tavrı hiç yakıştırmamıştır.
O, çocuklara da şefkat ve merhametle muamele etmiş onlara karşı asla şiddet içeren bir tavır sergilememiştir. Daha çocuk yaşta Sevgili Peygamberimizin hane-i saadetinde yaşamaya başlayan Enes bu durumu çok güzel anlatır: “Rasulüllah’a (s.a.s.) on sene hizmet ettim. Vallahi bana bir kez olsun “öf” demedi. Herhangi bir şeyden dolayı, ‘Niçin böyle yaptın?’ demediği gibi, ‘Şöyle yapsaydın ya’ da demedi.” (Müslim, Fedail, 51.) Çocuklara bu şekilde davranan ve onlara kız erkek ayrımı yapılmaksızın güzel davranılmasını isteyen Hz. Peygamber çocukların da anne babalarına saygıyla muamelede bulunmalarını isterdi. Özellikle anneye eziyet etmenin Allah tarafından haram kılındığını belirtmiştir.
(Buhari, Edeb, 6.) “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” (Tirmizi, Birr ve Sıla, 15.) sözü ile de ebeveyn-evlat, genç-yaşlı ilişkisinin çerçevesini veciz bir şekilde belirlemiştir.
Hz. Peygamber toplumda hata yapanlara kötü muamelede bulunmaz onlara asla şiddet uygulamaz, sevgiye ve merhamete dayanan bir yöntemle onları eğitirdi. Bu minvalde o, mescide bevleden bir bedeviye hoşgörüyle yaklaşarak hatasını uygun bir dille kendisine anlatmış; (Tirmizi, Taharet, 112.) cemaatle namaz kılınırken konuşan Muaviye b. el-Hâkem es-Sülemi’yi nazikçe uyarmıştı. Nitekim onun halim eğitim yönteminden etkilenen Muaviye şöyle demişti: “Anam babam, ona feda olsun. Ne ondan önce ne de sonra kendisinden daha hayırlı bir öğretici asla görmedim. Vallahi beni ne azarladı ne dövdü, ne de bana kötü konuştu!” (Müslim, Mesacid ve Mevziu’s-salat, 33.)
Sevgili Peygamberimiz sadece Müslümanların değil, Müslüman olmayanların da şiddete hiçbir surette maruz kalmalarına müsaade etmemiş, hatta Müslümanları gayrimüslimler hakkında “Dikkatli olun. Kim bir zimmiye haksızlık ederse, onun hakkını eksik verirse, ona gücünün üstünde şeyler yüklerse veya gönülsüz olarak ondan bir şey alırsa, ben kıyamet gününde o kişinin düşmanıyım.” (Ebu Davud, Harac, fey’ ve imare, 31-33) diyerek uyarmıştı. Bir defasında Medine çarşısında bir Yahudi ile tartışan Müslüman, Yahudiye tokat atmış, olay Hz. Peygambere intikal ettiğinde O, Medineli sahabinin bu yaptığına çok kızmıştı. (Müslim, Fedail, 159.) Müslümanlarla beraber yaşayan gayrimüslimler hakkında bu şekilde davranan Allah Rasulü savaş zamanında dahi şiddetin her türlüsünü yasaklamış, işkenceye sıfır toleransla yaklaşmış, düşman askerlerine karşı insan onuruna yakışmayan tavır ve tutumlara müsamaha göstermemiştir. Bu çerçevede O, savaşan askerlerin dışında kalan kadın, çocuk (Buhari, Cihad, 147.) ve din adamları (İbn Hanbel, I, 301.) gibi sivillere müdahale edilmemesini emretmiş, o dönemde yaygın olarak uygulanan savaşta öldürülenlerin organlarının kesilmesini de kesinlikle yasaklamıştır. (Ebu Davud, Cihad, 82.)
İnansın, inanmasın tün insanlara insan onuruna yakışır bir şekilde davranan Allah Rasulü hayvanlara şiddete de tahammül göstermemiş, onlara da merhametle muamele etmeyi tavsiye etmiştir. Bu meyanda Hz. Peygamber bir gün inleyen ve ağlayan bir deve görmüş hayvanın başını okşayıp, gözyaşlarını silmiş bunun üzerine hayvan sakinleşmişti. Hayvanın sahibi yanına geldiğinde Allah Rasulü ona “Allah’ın sana verdiği bu deve hakkında Allah’tan korkmuyor musun? Deve bana şikâyette bulundu. O bana senin kendisini aç bıraktığını ve fazla çalıştırarak yorduğunu şikâyet etti.” (Ebu Davud, Cihad, 44.) diyerek hayvanın sahibini ikaz etmiştir. Yine Sevgili Peygamberimiz susuzluktan toprağı yalayan bir köpeğe su veren adamı Allah’ın bağışladığını bildirmiş, (Buhari, Mezalim, 23.) bir yolculuk esnasında karınca yuvasını ateşe verip yakanları (Ebu Davud, Cihad, 112.) uyarmış, bir kediyi hapsedip aç ve susuz bırakarak ölmesine neden olan kadının cehennemlik olduğunu zikretmiştir. (Müslim, Birr ve Sıla, 135.) Ayrıca “İçinde can taşıyan hiçbir şeyi hedef yapmayın!” (İbn Mace, Zebaih, 10.) buyurarak hayvanların hedef olarak dikilip onlara atış yapılmasını, böylece onlara şiddet uygulanmasını yasaklamıştır.
Allah Rasulü Cenab-ı Hakk’ın ona ilhamıyla tüm yaratılanlara merhametle muamele etmiş, yaratılanı yaratandan ötürü sevmiş, kâinata sevgi ile bakmış, herhangi bir varlığa şiddeti, zulmü, eziyet ve işkenceyi kesinlikle hoş görmemiştir. Bizlere de bu şekilde yaşamayı tavsiye etmiştir. Müslümanca yaşamak bunu gerektirir, Çünkü “Müslüman elinden ve dilinden insanların güvende olduğu kimsedir.” (Nesai, İman ve Şeraiuh, 8.)