Allah Rasûlü’nün Nimetini Tamamlayacaktır
“Fâtıma, Allah (c.c) babanı öyle bir dinle gönderdi ki Allah bu dini yeryüzündeki bütün evlere ve çadırlara ulaştıracak, kabul edenlere izzet bahşedecek, onunla mücadele edenleri ise zillete düşürecektir! Öyle ki bu din, gecenin kapladığı bütün bölgelere ulaşıp yayılacaktır.”
Rasuller halkasının son halkası ve mührü Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz, Cenâb-ı Hak tarafından bütün yaratılmışlardan farklı lütuflara mazhar olmuştur.
-“Ey Habibim” Allah sana Kitabı ve hikmeti indirdi ve (evvelce) bilmediklerini sana öğretti. Allah’ın senin üzerindeki lutf-u inâyeti çok büyüktür.” (Nisa, 119) âyetinde bu lütuf “azîm” kelimesi ile beyan edilmiştir. Kur’an-ı Kerim’in muhtelif âyetlerinde Allah Rasûlü’nün, Cenâb-ı Hak tarafından nasıl korunduğu, tebliğ ettiği dinin -kıyamete kadar- korunacağı, özellikle kendisine indirilen Yüce Kitabın da hiçbir tahrifata uğramadan bizzat Cenâb-ı Hak tarafından korunacağı bildirilmektedir.
Sallallâhu aleyhi ve sellem Efendimiz de bir insan olarak şüphesiz ilâhî bir teselliye muhtaç idi. Bu sebeple Rabbimiz’in sevgili habibine özel hitapları bulunmaktadır:
“Seni (habibim), bütün insanlara bir peygamber olarak gönderdik. (Buna) hakkıyla şâhid olarak Allah yeter.” (Nisa, 79)
“Ve Hakk’ı inkâra şartlanmış olan o kimseler, (ey Peygamber sana): Sen (Allah tarafından) gönderilmiş değilsin diyorlar. De ki: Benimle sizin aranızda şâhid olarak Allah yeter ve yanlarında kitabın ilmi bulunanlar da (bu gerçeği bilir).” (Ra’d, 43)
“Şüphesiz biz, Allah ile berâber başka ilâh edinen alaycılara karşı sana yeteriz. Onlar ilerde bilecekler. Andolsun söyledikleri (karalayıcı) şeylerden ötürü içinin daraldığını (da) kuşkusuz biliyoruz. Fakat Sen (Ey Nebi) yine de Rabbinin yüceliğini, sınırsız kudret ve kemâlini övgüyle an. (O’nun huzurunda) teslimiyet içinde yere kapanıp (secde edenlerden) ol.” (Hicr, 95- 98)
“(Habibim!) O küfre/ inkara koşuşanlar sakın seni mahzun etmesin. Çünkü onlar Allah’a hiçbir zarar veremezler. Allah onlara âhirette bir pay vermemek istiyor. Onlar için de büyük bir azâb var.” (Âl-i İmran, 176)
“Hakikatı inkâra şartlanmış olana gelince onun inkarı seni üzmesin (Habibim). Onlar sonunda Bize dönecekler. Ve o zaman (hayatta iken) yaptıklarının (gerçekte) ne olduğunu onlara göstereceğiz. Çünkü Allah insanların kalblerindekini en iyi bilendir.” (Lokman, 23)
Yüce Rabbimiz, bir taraftan habibini tesellî ederken, diğer taraftan da hem aziz şahsı ile hem de tebliğ ettiği yüce dinle ilgili ilahi müjdeler lütfetmiştir:
“(Habibim) göğsünü senin (fâiden) için açıp genişletmedik mi? (Genişlettik) Senden yükünü kaldırıp attık. Öyle yüktü ki senin sırtına ağır gelmiş (kemiklerini gıcırdatmış) dı. Ve senin nâmını (da) yükselttik.” (İnşirah, 1-4)
Hususi ile Fetih sûresinin ilk âyetleri, “Şüphesiz biz sana apaçık bir fetih verdik. Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek hatalarını bağışlasın. Sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin,.. Ve Allah sana şanlı bir zaferle yardım etsin.” (Fetih 1-2) Allah Resûlü’nün müstesnâ mazhariyetlerindendir.
Efendimizle ilgili olarak yazılan sayısız siyer/meğazî ve rivayet eserleri içinde İslâm kültüründe çok özel bir yeri olan ve asırlardır bütün İslâm dünyasında ona kaynak olarak okunan tam adıyla “eş-Şifâ bi ta’rif-i hukuki’l-Mustafa”, meşhûr adıyla ise “Şifâ-i şerif”in müellifi Kadî İyaz (1083-1149) bu âyetlerin tefsirinde:
“Bu âyetler, Allah Teâlâ’nın Resûl-i Ekrem -sallallâhu aleyhi ve sellem-‘e hangi lutuflarda bulunduğunu, onu nasıl övdüğünü, değerini nasıl yücelttiğini, ona saymakla bitmeyecek ve mâhiyeti bilinmeyecek nimetler ihsan ettiğini göstermektedir. İşte bunları belirtmek üzere Allah Teâlâ O’nun peygamber olarak ortaya çıktığı andan itibaren kendisine nasıl bir gelecek takdir ettiğini bildirmiş, düşmanlarını yeneceğini, getirdiği dinin bütün dünyaya yayılacağını haber vererek söze başlamıştır. Sonra da “Senin üzerindeki nimetini tamama erdirecektir.” buyurmuştur ki bunun manası “Ey Rasûlüm! Sana karşı kibirlenenleri sana boyun eğdireceğim, ümmetin şanlı ve şerefli bir zafer kazanacak, mümin ümmetinin gönlüne huzûr ve sükûnet inecek, peygamber düşmanları dünyâ ve âhirette helâk olacak, onlar lanete uğrayıp rahmetimden uzaklaşacak ve onlar için kötü bir akıbet hazırdır.” (Şifâ-i Şerif, c. 1 syf. 145-146) buyurmaktadır.
Bu ilâhî müjdeler, daha Allah Rasûlü’nün hayatında iken apaçık gerçekleşmiştir. Ümmetiyle ilgili olarak kıyamete kadar cereyan edecek birçok istikbal haberleri içerisinde en dikkat çeken haberler de İslâm’ın geleceği ile ilgili nebevî beyanlardır.
Rasûlullah (s.a.v) bir seferden döndüğünde kızı Fâtıma’nın yanına uğramıştı. Hz. Fâtıma (r.a) muhterem babasının yüzünü gözünü öptükten sonra ağlamaya başladı. Peygamber Efendimiz (s.a.v):
“–Neyin var, niye ağlıyorsun?” diye sordu. Hz. Fâtıma (r.a):
“–Ey Allah’ın Rasûlü, benzinizi sararmış, elbiselerinizi eskimiş, sizi de yorgun ve bitkin bir vaziyette görüyorum!” dedi.
Rasûlullah (s.a.v) sevgili kızına şöyle buyurdu:
“–Fâtıma, Allah (c.c) babanı öyle bir dinle gönderdi ki Allah bu dini yeryüzündeki bütün evlere ve çadırlara ulaştıracak, kabul edenlere izzet bahşedecek, onunla mücadele edenleri ise zillete düşürecektir! Öyle ki bu din, gecenin kapladığı bütün bölgelere ulaşıp yayılacaktır.” (Hâkim, I, 664/1797; Heysemî, VIII, 263)
Abdullah bin Mes’ûd (r.a) der ki: Rasûlullah (s.a.v) Efendimiz’i şöyle buyururken işittim:
“Sizler yardım görüp düşmanlarınıza gâlip gelecek, ganimetler elde edecek ve birçok beldeler fethedeceksiniz. Sizden kim bu vakte erişirse, Allah’tan korksun, mârufu emredip münkerden nehyetsin. Kim bile bile benim adıma yalan uydurursa cehennemdeki yerine hazırlansın.” (Tirmizî, Fiten, 70/2257; Ahmed, I, 401, 436)
Tarih boyunca, Allah’ın dini ve o dini tebliğ eden Rusul-i kiram / şerefli elçilerle mücadele eden, ister bir topluluk, ister bir topluluğun liderleri olsun umduklarını bulamamıştır. Onlardan geriye kalan ise zulümlerinin sonu olarak daha dünyada iken yaşadıkları acıklı hikâyeler olmuştur:
“İnsanlardan öylesi de vardır ki, ne bir ilmi, ne bir yol göstericisi, ne de aydınlatıcı bir kitabı olduğu halde kibirlenerek insanları Allah yolundan saptırmak için, Allah hakkında tartışmaya kalkar. Ona dünyada bir rezillik vardır. Kıyamet gününde de yangın azabını tattıracağız.” (Hac, 9-10)
“Her kim O’na (Rasûl Muhammed’e) Allah’ın dünyâda ve ahirette asla yardım etmiyeceğini zannediyorsa hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın da bir baksın, başvurduğu (bu yöntem) öfkelendiği şeyi giderecek mi?” (Hac, 15)
Dünyada kalp huzuru ve itminanın, âhirette ise ebedi kurtuluşun tek yolu O Rasûl’e inanmak, O’na saygı göstermek, O’na yardım etmek ve O’na indirilen Nur (Kur’an)’a uymaktır. Gerçek dünya ve âhiret kurtuluşu şüphesiz budur. (A’raf, 157) اللهم صل على سيدنا محمد و على آله و صحبه و بارك و سلم