Hazret-i Peygamber’e İtaat
Muhabbet-i Rasûlullâh’ı yaşamayanlar, gerçek muhabbetin tadını alamazlar. Bezm-i Âlem Vâlide Sultan, Cenâb-ı Hakk’ın, bu âlemi nûr-i Muhammedî muhabbeti sebebiyle yarattığını ne güzel ifâde eder:
Muhabbetten Muhammed oldu hâsıl,
Muhammed’siz muhabbetten ne hâsıl…
Muhabbetin derecesi, eserinde tecellî eder. Peygamber Efendimiz’e olan muhabbetimiz, sünnet-i seniyyenin rûhâniyeti ile yaşayabildiğimiz nisbettedir.
Bir insan, Kur’ân-ı Kerîm ve Sünnet-i Seniyyeye tâbî olmadan, Gönlü Rasûlullâh Efendimiz’in rûhâniyetiyle dolmadan ve O’nun örnek hayatıyla istikâmetlenmeden kâmil bir mü’min olamaz.
Bugün nâil olduğumuz îman topluluğu, asr-ı saâdetin kudsî mîrâsının bereketidir. Bizler, artık sahâbî olma imkânına sâhip değiliz. Ancak âyet-i kerîmede buyrulduğu üzere “onlara güzellikle tâbî olan” mü’minlerden olup Hak Teâlâ’nın rızâsına nâil olma imkânımız bâkîdir.
Allâh ve Rasûlü’ne olan muhabbetimizi bütün fânî muhabbetlerin üstünde tutmalı ve son nefesimize kadar bunu devam ettirme vecdi içinde olmalıyız.
Allâh Rasûlü -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; Nebî, Rasûl, Habîbullah, Fahr-i Âlem, Rasûl-i Ekrem gibi hürmetkâr ve muhabbet dolu ifâdelerle yâd edilmeli, ism-i şerîfi her zikredildiği anda O’na tam bir teslîmiyetle salât ü selâm getirilmelidir.
Bir mü’min kulun gönlü, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e ne kadar muhabbetle dolarsa, o kadar azâb-ı ilâhîden uzaklaşmış olur. Bu, Cenâb-ı Hakk’ın yüce bir vaadidir. Âyet-i kerîmede buyrulur:
“(Ey Rasûlüm!) Sen onların içinde iken Allâh, onlara azâb edecek değildir!..” (el-Enfâl, 33)
Gönüller muhabbet-i Rasûlullâh’ta ne mertebeye vasıl olursa, dünyâda nâil olunacak huzur ve saâdet; âhirette ulaşılacak makam, o nisbette yüce olur.
Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, yaratılıştaki fânî muhabbetleri tekâmül ettirerek ulvîleştiren ilâhî muhabbetin tecellî merkezidir.
Muhakkak ki mü’min, Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem- karşısında ilâhî ürperişlerini ve bediî duygularını hissettiği, rûhunu nefsâniyete âit bütün çizgi ve görüntülerden boşalttığı vakit, O’nunla aynîleşme, O’nun muhabbetinden hisse alma yolundadır.
Hazret-i Mevlânâ -kuddise sirruh- buyurur:
“İki dünyâ bir gönül için yaratılmıştır! «Sen olmasaydın, Sen olmasaydın bu kâinâtı yaratmazdım!..» ifâdesinin mânâsını iyi düşün!”
Önceleri bir hristiyan iken, hakîkat-i Muhammediyye’yi idrâkin hazzına ererek gözü yaşlı, gönlü duygulu bir mü’min ve bağrı yanık bir Peygamber âşığı hâline gelen Yaman Dede Allâh Rasûlü’ne olan hasretini ne güzel ifâde eder:
Susuz kalsam yanan çöllerde cân versem elem duymam,
Yanardağlar yanar bağrımda ummanlarda nem duymam,
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam,
Cemâlinle ferah-nâk et ki yandım yâ Rasûlallâh!..