Peygamberimizin Giyim Kuşamla İlgili Sünnetleri
Allah-u Zülcelâl bütün mahlûkatı tüylerle, yünlerle giydirmişken insanı giyinmeye muhtaç bir şekilde yaratmış. Bununla birlikte insana, mevsime göre, bulunduğu zaman ve yere göre çeşit çeşit kıyafetler elde edecek bir akıl ve sanat duygusu vermiş; gerekli malzemeleri de insanın emrine vermiş.
Bir ayet-i kerimede Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Ey Âdemoğulları, size, bedeninizi örtecek ve süsleyecek elbiseler hazırladık. Takva elbisesi ise daha hayırlıdır. Bunlar, Allah’ın işaretleridir, olur ki öğüt alırsınız.” (Ar’af; 26)
Dinimiz hayatın her sahasında bize rehber olacak kurallar koyduğu gibi, giyim kuşam hususunda da göz önünde bulunduracağımız bazı temel hükümler vaz etmiştir. Bir Müslüman Allah'ın verdiği nimetlerden, O’nun rızasına uygun şekilde faydalanması gerektiğine inanan insandır. Allah'ın nimetlerinden faydalanırken ölçümüz, israfa kaçmadan, ölçülü şekilde ihtiyaçlarımızı gidermek olmalıdır.
Peygamber efendimiz, Müslüman’ın giyim kuşamda israfa kaçmamasını uygun görmediğini birçok hadis-i şerifinde bildirmiştir. Hz. Âişe annemiz anlatıyor: "Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki: "(Ey Âişe! Cennette) benimle olman seni mutlu edecekse sana dünyadan bir yolcunun azığı kadarı yeterli olsun. Sakın zenginlerle sohbet arkadaşlığı etme. Bir elbiseye yama vurmadan onu eskimiş addetme." (Tirmizî, Libâs 38)
Hz. Âişe radıyallahu anhu, Peygamber efendimizin bu tavsiyesi sebebiyle gayet mütevazı giyinirdi. Hâlbuki Müminlerin Annelerine beytülmalden yeterli bir maaş geliyordu. Ancak Hz. Âişe onu hayır için harcıyor, kendisi Peygamberimizin sağlığında olduğu gibi sade bir hayat yaşıyordu.
Sahabeden bir zat şöyle anlatmıştır:
Hz. Âişe annemizin yanına girdim. Üzerinde kalın Yemen bezinden yapılmış fiyatı beş dirhem olan (ucuz) bir elbise bulunuyordu. Hz Âişe. radıyallahu anhu şöyle dedi: “Gözünü kaldır da hizmetçime bir bak! O şimdi benim giydiğim şu elbiseyi evin içinde giymekten utanıyor. Hâlbuki Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında benim bu (kaba kumaş)tan bir elbisem vardı. Medine'de zifaf için süslenen her kadın gelip o elbiseyi benden ödünç alırdı.” (Buhari, Hibe; 34)
Gerçekten de Peygamber efendimiz giyim kuşam için fazla masraf etmeyi uygun görmemiş, kendisi de gayet basit elbiseler giymişti. Hz. Âişe annemiz bir seferinde kendisini ziyarete gelenlere, Peygamberimizin kıyafetlerinden hatıra olarak sakladığı iki parça kıyafeti gösterdi. Bunlardan biri üzerine yama yapılmış bir gömlek, biri de kaba kumaştan bir izar (peştamal) idi. (Buhâri, Humus 5, Libâs 19)
Peygamberimizin yaşadığı devirde halkın en yoksul kesiminin giyeceği yünden mamul kaba dokumalar olurdu. Çünkü deve ve koyunyünü kendi imkânlarıyla elde edebildikleri, ucuz malzemelerdi. Hem sıcak bir memlekette insanı ısıtan yünlü kumaşların fazla rağbet görmesine de sebep yoktu. Bu sebeple yünden mamul kıyafet ancak çok yoksullar giyerdi. Peygamber efendimiz eline geçeni ihtiyaç sahiplerine dağıttığı için birçok zaman yünden elbiseyle yetinirdi.
Hz. Enes radıyallahu anhu “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yün elbise, yamalı ayakkabı ve cidden sert mi sert kumaş giydi.”buyurmuştur.
Peygamber efendimizden sonra onun sünnetine uyarak dünya zenginliklerinden yüz çeviren zahidler de böyle ucuz, değersiz elbiseler giydiler. Bu sebeple zahidlere yün giyenler manasında “Sûfi” denmiştir.
Dışını Değil İçini Süsle
Giyim kuşam bir kişinin dünyaya bakışını yansıtır. Bir kişi dünyaya değer veriyorsa giyim kuşama da önem verir. Hem de gereğinden fazla anlam yükler. Sanki pahalı, güzel, gösterişli bir şeyler giyince daha değerli bir insan olacakmış gibi düşünür. Değeri kabukta arar, dış görünüş hayatta en önemli şeydir, zanneder. Bu sebeple de elindeki imkanları düşünüp taşınmadan, ölçüsüzce giyim kuşama, dış görünüşe harcar.
Oysa bir insan dış görünüşüyle ancak diğer insanları etkileyebilir. Hatta onların da dikkatini ancak bir süreliğine çeker. Bir insan yeni tanıştığı bir kişinin dış görünüşüne bakarak bir ilk izlenim edinebilir, ancak daha sonra onu tanımaya başladıkça asıl kişiliğine ve ahlakına değer verir. Bu sebeple ilk bakıştan sonra giyim kuşam önemini kaybeder.
Peygamber efendimiz bize, kalbimizi, iç âlemimizi süslemeyi öğretmiştir; dış görünüşümüzle değer aramayı değil…
Peygamberimizin yanında dünyayı anmışlardı, buyurdular ki: “Duymuyor musunuz, işitmiyor musunuz? Mütevâzi giyinmek îmandandır, mütevâzi giyinmek imandandır!” (Ebû Dâvud, Tereccül, 1)
Peygamber efendimiz, toplum içinde dikkatleri üzerine çekecek şekilde pahalı, gösterişli kıyafet giymenin ahirette Allah'ın gazabına sebep olacağını bildirmiştir. Hz. İbnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Kim şöhret elbisesi giyerse, Allah ona zillet (aşağılanma) elbisesi giydirir.”
Bir başka rivayette de şöyle denmiştir: "...Kıyamet günü Allah ona onun aynısını giydirir, sonra içinde ateşi tutuşturur." (Ebu Dâvud, Libas 5, (4029, 4030)
İsrafta Değil İyilikte Yarışalım
İslam toplumu, israf ve gösterişte birbiriyle yarışan kişilerden oluşan bir topluluk değildir. Aksine iyilik ve hayırlarda birbirleriyle yarışan ve yardımlaşan bir toplumdur. Bir toplum tüketimde birbiriyle yarışmaya başlarsa sonları felaket olur. Bu sebeple maddi imkanları elverse bile hiç kimse başkalarını özendirecek cazip kıyafetler giymemeli, genç kardeşlerine kötü örnek olmamalıdır.
Muâz İbnu Enes radıyallahu anh anlatıyor: "Resülullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:
“Kim gücü yettiği halde tevazu maksadıyla (Allah için) (kıymetli) elbise giymeyi terkederse, Allah Kıyamet günü, onu mahlûkatın başları üstüne çağırır ve dilediği iman elbisesini giymekte onu muhayyer bırakır (seçme hakkı tanır.)" (Tirmizi, Kıyamet 40)
Allah Resulü sallallahu aleyhi ve sellem, ipekten mamul elbise giymenin erkeklere tamamen haram kılındığını bildirmiş, ümmetinin kadınlarına, yabancı erkekler için süslenmemek şartıyla giyinmelerini helal kılmıştı. Bununla beraber kendi ehlibeytinden hanımların hiçbiri ipek giymemişlerdi.
Abdullah ibnu Ömer radıyallahu anhümâ anlatıyor: "(Babam) Ömer radıyallahu anh satılmakta olan taylasan (ipekli dokuma) bir elbise gördü. Onu Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm'a getirip:
“Ey Allah'ın Resülü! Bunu satın al da bayramlarda ve taşradan gelen heyetlerin karşılanması sırasında tecemmülen giyin!” dedi. Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm:
“Bu, (ahirette) nasibi olmayanların giysisidir,” buyurdular. Sonra Aleyhissalâtu vesselâm Hz. Ömer’e taylasandan mâmul bir cübbe gönderdi. Ömer gelerek:
"Ey Allah'ın Rasulü! Siz(ipek hakkında): "Bu, (ahirette) nasîbi olmayanların giyeceğidir" demiştiniz. Sonra bana bunu gönderdiniz, (hikmeti nedir?)" dedi. Aleyhissalâtu vesselâm, buna karşılık:
"Bunu, sana bizzat giyesin diye göndermedim. Bilakis, satasın ve parasıyla ihtiyaçlarını göresin diye göndermiştim,” buyurdular." (Buhârî, Libâs 30)
Peygamberimiz ve ashabı bundan sonra ellerine geçen ipekli kumaşları kadınlara başörtüsü yapmaları için paylaştırırdı.
Kıyafet Kişiliğimizin Aynasıdır
Müslümanların giyim kuşamda çok dikkat etmeleri gereken bir konu, kıyafetlerinin başka dinlerin mensuplarına benzememesi, onlardan farklılaşmasıdır. Peygamber efendimiz “Kim hangi kavme benzerse o da onlardandır” (Ebû Dâvûd, Libas 4) buyurarak başka toplumlara benzemek için gayret göstermemizi istemiştir.
Peygamber efendimiz Müslüman kadın ve erkeklerin giyim kuşamıyla yüksek İslam ahlakını yansıtmalarını hedeflemiştir. Müslüman kadının mümtaz vasfı iffet ve hayâdır. Müslüman erkek de erkekliğin şanına yakışır ciddiyet ve ağır başlılığı kılık kıyafetiyle yansıtmalıdır.
Bir Müslüman giyim kuşamda israfa kaçmadan, iyisini, güzelini seçebilir. Esasen bir Müslüman’ın temiz, tertipli, saygı uyandıracak bir kıyafet içinde olmasında bir sakınca yoktur. Sahabeden bir zat şöyle anlatmıştır:
Üzerimde âdi bir elbise olduğu halde Resülullah aleyhissalâtu vesselâm'ın yanına gelmiştim. Bana: “Senin malın yok mu?" diye sordu. “Evet var!” cevabıma: “Hangi çeşit maldan?” sorusunu yöneltti. “Her çeşit maldan Allah bana vermiştir,” demem üzerine:
“Öyleyse Allah Teâlâ hazretleri sana bir mal verdiği vakit Allah'ın verdiği bu nimetin eseri ve fazileti senin üzerinde görülmelidir!” buyurdular. (Nesâi, Zinet, 83)
Cüneyd-i Bağdadî rahmetullahi aleyh, tasavvuf ehli olmakla birlikte, âlim ve zengin idi. Onun zamanında tasavvuf ehli hırka giymeyi adet haline getirmiş olmasına rağmen kendisi ulema kıyafetiyle dolaşırdı. Nakşibendî yolu da, hırka giymek gibi giyim kuşam kurallarına önem vermemiştir. Allah katında önemli olan halktan farklı bir kıyafet giymek değil, tasavvuf ahlakına bürünmektir.
İbni Ömer’in rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem yeni bir elbise giydiğinde şöyle dua etmiştir: “Avretimi örtebileceğim ve hayatta güzellik sağlayabileceğim bir elbise giydiren Allah'a hamd olsun.”
Ardından da: “Kim yeni bir elbise giyer, böyle söyler, daha sonra da eskittiği elbiseyi tasadduk ederse, sağken de öldükten sonra da Allah'ın himâyesi, hıfzı ve örtmesi altında olur” demiştir. (Tirmizî, Daavât 119)
Bu duada elbisenin örtücü olmakla birlikte güzel ve zarif görünmeyi sağlamasına dikkat çekilmiştir. Peygamber Efendimiz ayrıca eskiyen elbiseleri başkasına vererek israftan sakınmayı tavsiye etmiştir.
Elbette kadınların ev içinde giydiği elbiselerinin kaliteli ve güzel olması caiz olmakla birlikte, dış kıyafetlerinin dikkatleri üzerine toplayacak kadar gösterişli olması uygun olmaz. Çünkü kadının tesettüründe esas olan ziynetlerin örtülmesidir. Bu sebeple mutlaka Müslüman hanımların ev kıyafeti dışında bir üst örtüleri olmalıdır. Allah-u Zülcelâl Müslüman kadının dış örtüsünün bol ve örtücü olması gerektiğine şöyle işaret etmiştir:
“Ey Peygamber! Eşlerine, kızlarına ve mümin kadınlara söyle: Ev dışına çıktıkları zaman dış elbiselerini üzerlerine salıversinler. Böyle yapmaları onların iffetli tanınmaları ve kendilerine sarkıntılık edilerek incitilmemeleri yönünden en uygun bir davranıştır. Allah gafurdur, rahîmdir.” (Ahzab Suresi, 33/59)
Rasûlüllah sallallahu aleyhi ve sellem tesettürün ruhuna uygun olmayan bir giyim tarzıyla dışarı çıkan kadınlar hakkında şöyle buyurmuştur:
“Ateşlik iki sınıf insan ki ben onları henüz görmedim. Yanlarında sığır kuyruğu gibi kamçılar olup insanları onlarla döven topluluk ve biri de birtakım kadınlar topluluğudur ki bunlar giyinik, çıplaktırlar. Görenleri yoldan saptıran ve kendileri de haktan sapanlardır. Başları bir tarafa sarkan deve hörgücü gibi olacaktır. Bunlar cennete giremeyecekler, kokusu şu kadar! Şu kadar! Yürüme mesafesinden alındığı halde bunlar cennetin kokusunu da bulup alamayacaklardır.” (Müslim, Cennet: 53, Libas ve’l- zineh;3971)