Peygamberimizin Örnek Aile Hayatı
Hz. Âişe radıyallahu anhâ annemiz şöyle anlatmıştır:
“Bir gün Resulullah efendimiz, nalınlarının kayışlarını çakıyordu. Ben de ay ışığında iplik eğiriyordum. Mübarek yüzüne baktım. Parlak alnından ter damlıyordu. Ter damlasını nur saçıyor, gözlerimi kamaştırıyor gördüm. Kendimden geçmiştim. Bana doğru bakarak buyurdular ki:
- Sana ne oldu ki, böyle dalgın duruyorsun?
Ben de:
- Ya Resulallah! Mübarek yüzünüzdeki nurların parlaklığına ve mübarek alnınızdaki ter tanelerinin saçtıkları ışıklara bakarak kendimden geçtim, dedim.
Bunun üzerine, Resulullah efendimiz kalkıp yanıma geldi, alnımdan öptü ve buyurdular ki:
- Ya Âişe! Allah sana hayır versin! Beni sevindirdiğin gibi, seni sevindiremedim.
Tasavvuf irfanımıza göre Allah-u Zülcelâl bütün mahlûkatı ilâhî muhabbetinin tecellisi olarak yaratmıştır. Bilhassa yarattığı birçok şeyleri hizmetine musahhar kıldığı insanı; sevginin en yücesinin, Muhabbetullahın mazharı olması için var etmiştir. Bunun için de insanı sevmeye istidadlı olarak yaratmış ve insana çeşitli sevgiler ağında yetişip gelişeceği bir hayat hikâyesi takdir etmiştir.
İnsan, dünyaya gözlerini açtığı günden itibaren hep sevgi tezahürleri ile büyütülür. Annesi insana sevginin en samimisini, en hesapsızını, en fedakârını bahşeder. Babası da ona emniyetli bir yuva sağlayıp ihtiyaçlarını cömertçe karşılar. Sonra insan kardeş sevgisini tanır, arkadaş sevgisini tadar, öğretmen sevgisini öğrenir. Büyüdükçe sevgiler çeşitlenir. En nihayetinde kendisini tamamlayacak eşi bulma derdine düşer.
Rabbimiz, bir ayet-i kerimede üzerinde tefekkür etmemizi istediği ayetlerini zikrederken: “Şüphesiz erkeği, dişiyi iki eş yaratan O’dur.” (Necm, 45) buyurur.
Yine bir başka ayette, göklerdeki ve yerdeki bir kısım ayetlerini zikredip onların üzerine yemin ederken, “Erkeği ve dişiyi yaratana yemin olsun ki!” (Leyl, 3) buyurmaktadır.
Bu dikkat çekişlerden anlamaktayız ki insanın birbirine muhtaç olan iki farklı cinsiyet halinde yaratılmış olması Rabbimizin ezeli muradının bir neticesidir.
Rabbimiz erkeği ve kadını, birbirini çeken, birbirinin eksiklerini tamamlayan, birbirinde sükunet bulan çiftler halinde yaratmıştır. Evet, erkekler ve kadınlar birbirlerinde sükun bulurlar. Bu sükunete erişene kadar rahatsız bir haldedirler. Hem fiziki bedenlerindeki şehvet arzusunun tatmin edilememesinin hem de ruhlarındaki yalnızlık ve çoraklığın verdiği bir huzursuzluk halidir bu.
İnsan fıtratı icabı kendisine eş arar. Dinimiz bu temayülleri tabi kabul eder, çirkin saymaz ve yok etmeyi emretmez. Ama bu hislerin insana yakışan bir çerçevede, hukuk ve ahlakın çizdiği sınırlar dahilinde yaşanmasını emreder.
İşte nikâh, insandaki eş ihtiyacının meşru tatminini sağlayan hukuk ve ahlak çizgisidir. Nikâhtan sonra artık duygu ve ihtiyaçların tatmini helal dairesi içindedir, kınanmamıştır, hatta haramdan koruduğu için ibadet gibi sevap kazandırmaktadır.
Evlilik Cennet Nimetidir
Bir mümin için Allah'ın helal kıldığı eşiyle yaşadığı mutluluk, cennete girmeden önce dünyada tattırılmış peşin bir nimet ve mükafattır. Hele bir de ahiret yolunda engel değil aksine yardımcı olan bir eş, iki cihan saadetinin anahtarıdır.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem;
“Dünya geçici bir faydadan ibarettir. Onun fayda sağlayan en hayırlı varlığı dindar kadındır.” (Müslim, Radâ` 64) buyurmaktadır.
Evlilikte saadet, bir müminin dünya hayatında ve ahiret hazırlığında son derece mühim bir yere sahiptir. Çünkü mutlu bir evlilik kişinin gözünü, gönlünü haramdan koruduğu gibi, evlatlarının da huzurlu bir aile ortamında büyüyerek ailesinin telkin ettiği manevi değerleri kabullenmesini kolaylaştırır.
Eşler arasındaki sevgi ve mutluluk, o eşlerin bütün vazifelerinde yardımlaşmalarını kolaylaştırır. Henüz kendi aralarındaki en temel problemi çözememiş bir çift, başka vazifelerinde nasıl iş birliği yapabilir?
Mümin kadın ve erkeklerin mutluluğu kendi eşlerinde aramaları dinimizin emirlerinden biridir. Allah'a layık bir kul olmanın şartı, iffetini muhafaza etmek yani Allah'ın helal kıldığı dairenin dışına çıkmamaktır. Bunun için de evlilik hayatının insanı sükûnete kavuşturmasının önündeki bütün engeller kaldırılmalıdır.
Allah-u Zülcelal bir kadının, kocasını ihtiyaç duyduğu yakınlıktan mahrum ederek nafile oruç tutmasını istememektedir. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bu hususta şöyle buyurmuştur: “Bir kadın kocası yanındayken onun izni olmadan oruç tutamaz. Kocasının izni olmadan bir misafiri evine alamaz.” (Buhârî, Nikâh 84, 86; Müslim, Zekât 84)
Elbette bir insan kendisi sahip olmadığı mutluluğu başkasına veremez. Bir kadının kocasını güler yüzle, sıcak ve neşeli bir şekilde karşılaması için de kendisini iyi hissetmesi gerekir. Peygamberimiz bu sebeple erkeklerin de kadınların duygu ve ihtiyaçlarına karşı hassas olmalarını bildirmiş; bir sahabenin, “Kadınlarımızın bizim üzerimizdeki hakkı nedir?” sorusunu şöyle cevaplamıştır:
“Yediğiniz ölçüde yedirmek, giydiğiniz seviyede giydirmek, yüzlerine vurmamak, yaptıkları işin ve kendilerinin çirkin olduğunu söylememek, yataklarında yalnız bırakmamak (bırakmak gerekiyorsa, sadece) evde yapmaktır.” (Ebû Dâvûd, Radâ` 41. Ayrıca bk. İbni Mâce, Nikâh 3)
Yani bir koca da karısına kendi hayat standardına uygun bir hayat yaşatarak onu mutlu etmelidir. Hanımının gönlünü rencide edecek eleştiri, kınama ve bilhassa aşağılama ifadelerinden kaçınmalıdır. Hanımıyla aralarında soğukluğa sebep olacak kadar uzak durmamalı, bilhassa evden uzakta fazla zaman geçirmemelidir. Bütün bunlardan anladığımız kadarıyla İslam'da eşler arasında sevgi ve sıcaklığın korunmasına önem verilmiştir.
Örnek Bir Eş ve Aile Reisi
Peygamberimizin hayatı ve hadis-i şeriflerinde aile saadetine dair pek çok örnek vardır. Bunları detaylıca anlatan kitaplardan alıp okumak, eksiklerimizi tamamlamak çok faydalı olacaktır. Bunlardan bir kısmını zikredelim.
Peygamberimiz aleyhisselatü vesselam evine selam vererek girerdi; selam vermenin hem kişiye hem de ev halkına bereket getireceğini haber vermişti.
Enes radıyallahu anh şöyle demiştir: ‘Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana:
“Yavrucuğum! Kendi ailenin yanına girdiğinde onlara selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun” buyurdu. (Tirmizî, İsti’zân, 10)
Allah Resulü aleyhisselatu vesselam ev halkına karşı anlayışlı, hoşgörülüydü. Kendisine hazırlanan yemeği beğenmezlik etmezdi. Kendi işlerini çoğu vakit kendisi yapardı. Hanımları ona hizmet etmeye can atardı. Allah resulü de kendisine hizmet edenleri hiçbir vakit azarlamaz, kınamazdı.
Peygamberimiz akşam ile yatsı namazı arasında aile fertlerini başına toplar, onlarla sohbet ederdi. Hanımları Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin yanında birbirleriyle şakalaşırlar, rahatça konuşurlardı.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve selleme anlayamadıkları hususları çekinmeden sorarlardı. Bunlardan da onun korkulan, çekinilen bir aile reisi değil, kendisiyle rahatlıkla konuşulan bir aile reisi olduğunu anlayabiliyoruz.
Karı koca arasında sevginin sağlam ve devamlı olması için erkeğin hanımına karşı anlayışlı ve şefkatli olması gerekir. Kadınlar kocaları tarafından sevilmeye çok önem verir, onların ufak bir sözünden bile incinebilirler.
Hatta bazen kadınlar kocaları tarafından sevildiklerini hissetmek için kendilerini biraz naza çekebilirler. Kadınların kapris, huysuzluk gibi görünen hareketlerinin arka planında çoğu zaman kalplerindeki kuruntu ve endişeler vardır. Erkekler kadınların bu halleri karşısında hemen otoritesini ispatlamaya kalkışmak yerine onun sevgi ihtiyacını anlayarak duyarlı hareket etmeleri uygun olur. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bir gün erkeklere kadınlar hakkında nasihat ederek şöyle buyurdu:
“Sizden biriniz karısını köleyi döver gibi dövmeye kalkışıyor. Belki de o akşam onunla aynı yatakta yatacaktır.” (Buhârî, Tefsîru sûre (91)1; Müslim, Cennet 49)
Bir evlilikte erkek ve kadının güzel geçim için mesuliyetleri müşterektir. Birçok zaman geçimsizliklerde her iki tarafın da hataları vardır. Allah-u Zülcelâl erkeklere bazı üstünlükler vermiştir, ancak erkeklerin kadınlara karşı muamelelerinde üstünlüklerine yakışan asaleti göstermelerini emir buyurmuştur. Rabbimiz erkeklere “Kadınlarla iyi geçinin.” (Nisâ; 19) diye buyurmaktadır.
Esasen akıllı bir kadın da bütün gün ailesi için çalışıp didinen kocasına karşı anlayışlı ve olgun davranması gerektiğini bilir. Yuvasını cennetten bir köşe haline getirmek isteyen bir kadın, kocasının huyunu öğrenip onun memnun olacağı şekilde hareket etmeye çalışır. Bununla beraber bazen kadınlarda ufak tefek sıkıntılara karşı dayanıksızlık, sitem ve şikayet görülebilir.
Erkekler bütün gün hayat kavgası içinde büyük meselelerle boğuşurken kadınların ufak tefek sorunları gözünde büyütmesi onlara anlaşılmaz gelebilir. Aslında kadınların asıl alınganlıklarının nedeni, kocasının onun dertlerini umursamadığı ve kocasının ona karşı duygularının değiştiği yönündeki kuruntular olabilir. Bu karmaşık hislerin etkisiyle kocasına karşı gereği gibi olgun ve uyumlu davranmayabilir. Bu sebeple erkekler aceleyle kızıp hanımına karşı husumet beslememelidir. Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
“Bir kimse karısına kin beslemesin. Onun bir huyunu beğenmezse, bir başka huyunu beğenir.” (Müslim, Radâ` 61) buyuruyor.
Sevgi Vesileleri
Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem hanımlarıyla aralarındaki sevgi bağlarını güçlendirecek şekilde samimi olurdu. Hz. Âişe ile koşu yarışı yapması meşhurdur. (Ebu Davud, Edeb 103) Yine annemize Habeşlilerin bayramda yaptıkları kılıç kalkan oyunlarını seyrettirmişti. Bir yere davet edildiği zaman hanımını da getirmek istediğini söylerdi.
Enes radıyallahu anh anlatıyor: Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellemin çok güzel çorba pişiren İran’lı bir komşusu O’nu yemeğe davet etti. Hz. Peygamber hanımı Âişe’nin de gelip-gelmeyeceğini sordu. Adam kabul etmeyince Rasûlullah aleyhisselatuvesselam Âişe olmadığı için gelemeyeceğini bildirdi. Adam üç kere gidip-geldi, Peygamber her seferinde Âişe’siz gelemeyeceğini tekrarladı. Adam “Âişe de gelsin” deyince beraberce gittiler. (Müslim Eşribe, 19)
Temizlik ve kendine iyi bakmak aile saadetinde çok önemli bir yere sahiptir. Peygamberimiz sallallahu aleyhi vesellem, hem kadın, hem de erkeklere, eşlerine karşı da nezih ve temiz olmalarını tembihlemiştir.
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem sakalını bir tutam uzatır, fazlasını keserdi. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
“Elbisenizi yıkayınız, saçlarınızı tarayınız, dişlerinizi misvaklayınız. Tertemiz olmaya ve güzelleşmeye çalışınız. Zira evvelki ümmetlerden İsrailoğullarının bazıları böyle yapmadığı için kadınlarından bir kısmı zinaya düştüler.” (Cami’us-Sağîr, 1, 48)
Peygamberimiz askerleriyle beraber seferden döndüğünde bazen gece vakti şehre yaklaşmış olurlardı. Onlar durmayıp yola devam ederek bir an önce evlerine kavuşmak isterlerdi. Ancak Peygamberimiz erkeklerin, hanımının yanına aniden varmasını uygun görmez, kadınların kendilerine bakmaları için biraz fırsat vermelerini tembihlerdi.
“Evlerinize gitmek üzere gece baskını yaparcasına acele etmeyiniz. Saçlarını taraması, ve usturasını kullanarak (koltuk altı ve) etek temizliğini yapması için onlara bir süre tanıyınız.” (Buhârî Nikâh 121) buyururdu.
Allah Resulü, güzel koku kullanmıştır ve bunu tavsiye etmiştir. Bir hadis-i şerifinde güzel koku kullanmak hususunda şöyle buyurmuştur:
“Dört şey vardır ki bunlar geçmiş peygamberlerin sünnetlerindendir; Hayâ etmek, koku sürünmek, misvak kullanmak ve nikâhlanmak.” (Tirmizî, Nikâh, l, 1080)