Peygamberimizin S.A.V Kur’an’ı Kerim’i Açıklama Yetkisi 1
Kur’an-ı Kerim’in ilk muhatabı Hz. Muhammed aleyhisselamdır. Zira Allah-u Teâlâ’nın vahyini Cebrail aleyhisselam vasıtasıyla alan O’dur. Kur’an-ı Kerim, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) kalbine ilham edilmiş, ezberletilmiştir. Yani hem lafız hem mana itibariyle Allah-u Teâlâ’dan aldığı vahyi bize ulaştıran O’dur.
Peygamber Efendimizin (s.a.v.) görevi sadece Allah-u Teâlâ’dan aldığı vahyi bize ulaştırmak değildir. Kur’an-ı Kerim’i açıklamak ve uygulanabilirliğini göstermek de görevidir. Eğer böyle olmamış olsaydı, yani sadece bir aracı olmuş olsaydı Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’i bir melekle direkt bize gönderebilirdi. Müşrikler de bu soruyu sormuşlar, Peygamber Efendimizin (s.a.v.) melek değil de insan olarak gönderilmesine itiraz etmiş ve bizim gibi birisi mi peygamber olacak itirazında bulunmuşlardı. Bunun üzerine Kur’an-ı Kerim’de, “Yeryüzünde gezenler, melek olsaydı, biz de onlara peygamber olarak bir melek gönderirdik” (İsra, 95) denilerek Peygamberimizin misyonu açıklanmıştı. Yani kendi içinizden birisi, size her şeyi tek tek öğretecek ve en önemlisi de İslam’ın yaşanılabilirliğini yaşayarak gösterecek; Kur’an’ı öğretecek ve açıklayacak bir uyarıcı denilmişti.
Eğer Kur’an-ı Kerim, açıklanmaya ihtiyaç duyulmayan bir kitap olsaydı, Allah-u Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’i hepimizin kalbine ilham edebilir, ezberletebilir ve anlayışınıza göre uygulayın diyebilirdi. Hatta Kur’an-ı Kerim’i konu başlıklarına göre düzenleyip, sistematik bir şekilde detaylı anlatımla, gerekirse şekillerle, teknolojinin gelişimini bildiği için sesli ve görüntülü şekilde bize ulaştırabilirdi. Böyle yapmadı. İçimizden en mükemmel insanı seçerek O’na vahyi öğretti. Sonra belirli bir sürede bir toplum, bir medeniyet inşa etmesini sağladı. Yani sıfırdan bir toplum inşa ettirdi.
Bütün bunlar, Kur’an-ı Kerim’in sadece bir nasihat kitabı değil, kanunlar manzumesi, toplumu aydınlatacak fikirlerin kaynağı, medeniyetin öncüsü, ilmi ve fikri buluşların altyapısı olacak bir kitap olduğunu en önemlisi de uygulanabilir bir kitap olduğunu göstermektedir.
Kur’an-ı Kerim’i açıklama yetkisinin kimde olduğunu anlamak için “Kur’an-ı Kerim’in yapısını ve Allah-u Teâlâ’nın Peygamber Efendimize (s.a.v.) muamelesini” bilmek gerekir. Bu iki önemli husussu bilmeden yapılacak her yorum yanlışa sürükler, hem bu dünyada hem de ahiret gününde pişmanlığa sebep olabilir.
Kur’an-ı Kerim, Arapçanın mükemmel kullanıldığı, şiir ve edebiyatta zirvenin yaşandığı, belâgatin ön planda olduğu bir zaman diliminde indirilmiştir. Söz sanatlarını aciz bırakmış, belâgati ve icâzıyla devrin en önemli şairlerini susturmuş, kendine hayran bırakmıştır. Nasıl aciz kalmasınlar ki. Allah-u Teâlâ, meydan okuyarak şöyle buyurmuştur: “Eğer kulumuza (Muhammed’e) indirdiğimiz (Kur’an) hakkında şüpheniz varsa, haydi onun bir benzeri bir sure getirin ve eğer doğru söyleyenlerseniz, Allah’tan başka şahitlerinizi (yardımcılarınızı) çağırın” (Bakara, 23). Bu bakımdan Kur’an-ı Kerim, benzeri getirilemeyecek, insanları aciz bırakan bir kitaptır.
Kur’an-ı Kerim’in ayetleri arasında uyum vardır. Kur’an-ı Kerim, malumat kitabı değil, kanun ve kural kitabıdır; özdür. Bu sebeple mûcezdir. O’nun icazı gereği tafsilatını anlatacak bir müfessire ihtiyaç vardır.
Kur’an-ı Kerim’de “muhkem ve müteşâbih” ayetler vardır. Bu konu Kur’an-ı Kerim’de şöyle anlatılmaktadır: “Sana kitabı (Kur’an’ı) indiren O’dur. Onun (Kur’an’ın) bazı ayetleri muhkemdir, onlar kitabın temelidir.
Diğerleri de müteşâbihtir. Kalpleri sapmaya müsait olanlar fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için müteşâbih ayetlerin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, ‘Ona inandık, hepsi Rabbimizin katındandır’ derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünür” (Al-i İmran, 7).