Rasulullah sav Efendimizin Affediciliği
“Allah’ım, ümmetimi affet; çünkü onlar bilmiyorlar!” (ibn-i Mâce)
Peygamberimiz (sav), Kur'an-ı Kerim'in canlı örneği olduğu için affedicilikte eşi görülmemiş bir insandı.
Kur'an-ı Kerim, inananlara başka İnsanların hatalarını affetmeyi tavsiye etmiştir. Bu emrin fiiliyatta en güzel örneği, Hz. Muhammed-ül Mustafa (sav)’in hayatıdır. Rasulullah (sav) Efendimiz, Kur'an-ı Kerim’in her ayetini inananlara tâlim etmiş ve bizzat kendisi Kur'an-ı Kerim'in pratiği olmuştur: “İçinizden varlık ve servet sahibi kimseler yakınlarına, düşkünlere ve Allah yolunda hicret edenlere (kendi mallarından bir şey) vermeyeceklerine yemin etmesinler. Onlar affetsinler, vazgeçip iyi muamelede bulunsunlar. Allah’ın sizi bağışlamasını arzu etmez misiniz? Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.” (Nur/22)
Allah Rasulü (sav), şahsî sebeplerden ötürü hiç kimseden asla intikam almamış ve azılı düşmanlarını dahi affetmiştir. Hz. Aişe Annemizin söylediğine göre Rasulullah (sav), kimseden kendi namına intikam almamıştır. Yine Hz. Aişe Annemizin anlattığına göre, Rasulullah (sav) Efendimiz, hiçbir zaman yakışıksız veya müstehcen sözü ağzına almaz, sokakta yüksek sesle konuşmaz, kötülüğe kötülükle karşılık vermez, buna mukabil bağışlar, affederdi. Kureyşliler O’nu azarladılar, alay ettiler, hakir gördüler, sataştılar, saldırdılar, sövdüler. Medine'ye hicret ettiğinde Rasulullah (sav) Efendimizi öldürmeye çalıştılar. Ona karşı birçok savaş açtılar. Fakat O, 10.000 kişilik bir orduyla Mekke'ye muzaffer olarak girdiğinde hiç kimseden intikam almadı. Herkesi affetti. Birçok savaşta yer alan can düşmanı Ebu Süfyân ve evinde bulunanları dahi bağışladı.
Peygamberimiz (sav)’in affedici tavrı her dönemde kendisini izleyen Müslümanlar için çok güzel bir örnektir. O’nun bu tavrı, birçok insanın kalbinin İslam ahlâkına ısınmasına ve Rasulullah (sav) Efendimize büyük bir sevgi ile bağlanmalarına vesile olmuştur. Zaten Cenab-ı Zülcelal Hazretleride Aleyhissalatü Vesselam Efendimize böyle tavsiye etmiyor muydu?
“Kolaylık göster, affa sarıl, iyiliği tavsiye et, cahillerden de yüz çevir.” (Araf/ 199)
Aleyhissalatü Vesselam Efendimizin bu affı vesilesiyle baş düşman, dostlar sınıfına geçti. Peygamber ordusu Mekke'ye girince, İslâm safına giren pek çok insan bulunuyordu. Ebu Süfyan'ın hanımı Hind de Kureyş kadınlarıyla birlikte yüzü örtülü olarak Peygamberimizin huzuruna geldi. Müslüman olarak affını diledi. Peygamberimiz onu tanımıştı. Fakat belli etmedi. Yaptıklarını hiç yüzüne vurmadan affetti. O Hind ki Uhud Savaşında Kureyş kadınlarıyla birlikte def çalıp şarkı söyleyerek müşrikleri savaşa kızıştıranların başında geliyordu. Peygamberimizin sevgili amcası Hz. Hamza şehit düşünce, onu parça parça etmiş, kin ve ihtirasını yenemeyerek ciğerini çıkarıp dişlemişti.
Bu hali gören Peygamberimizin içi parçalanmıştı. Fakat O’nun affı her zaman üstün geldi. En azılı can düşmanını bile, iman ettiği için affetti. Bu esnada nefreti sevgiye dönüşen Hind, "Bugün Senin meclisinden daha sevimli bir meclis görmüyorum" diyerek takdirini gizleyememişti.
Hz. Hamza'nın şehit eden Vahşi de Mekke'den kaçarak bir müddet kabileler arasında gizlendi.
Fakat emin bir yer bulamıyordu. Sonunda birisi kendisine, "Sen kendin için en güvenli yeri ancak O’nun yanında bulabilirsin. Git, Rasulullah’tan af dile!" dedi.
Vahşi çekinerek ve sıkılarak Rasulullah’ın huzuruna girdi. Peygamberimiz Vahşi'yi görür görmez başını yere eğdi. Ona bakamıyordu. O anda amcasını hatırlamıştı. Hz. Hamza'nın al kanlar içinde bulunan başı gözünün önüne geldi. Mübarek gözlerinden yaşlar boşandı. Katil, karşısındaydı. Kısas yapabilirdi. Kimse de bir şey diyemezdi. Fakat O yine büyüklük göstererek Vahşi'yi affetti. Fakat bir daha gözüne görünmemesini söyledi. Çünkü her gördükçe gözünün önüne Hz. Hamza (ra) geliyor, içi yanıyordu.
Ebu Cehil ve oğlu İkrime, Peygamberimizi her seferinde sıkıntıya sokan, O’na eziyet vermek için elinden geleni yapan iki din düşmanıydı. Ebu Cehil, Peygamberimiz (sav) Kâbe’de namaz kılarken üzerine deve işkembesi atan, arkasına geçip hücum ederek abasıyla boğmak isteyen, Peygamberimizi öldürmek için tuzaklar kuran, Müslümanlardan gelen bütün barış tekliflerini reddederek, Bedir Savaşı’nı körükleyen azılı bir düşmandı. Oğlu İkrime de babasıyla birlikte hareket ediyor, Peygamberimize düşmanlıkta önde gidiyordu.
İslâm ordusu Mekke'ye girince İkrime korkusundan Yemen'e kaçtı. Fakat hanımı Müslüman olmuştu.
Peygamberimizin büyüklüğünü tanıyor, bağışladığı insanları yakından görüyordu. Kölesini yanına alarak kocasının peşine düştü. Yemen'de buldu.
Peygamberimizden kendisini affedeceği hususunda teminat aldığını söyledi. Medine'ye geldiler. Rasulullah (sav) Efendimiz, İkrime'nin geldiğini duyunca onu karşılamak için çıktı. Öyle acele etti ki sırtından hırkası bile yere düşmüştü.
Onu güler yüzle karşıladı. "Merhaba ey süvari muhacir" diyerek kucakladı ve iltifatta bulundu. İman eden İkrime, Peygamberimize yaptıklarından dolayı mahcuptu. Fakat Rahmet Peygamberi, Müslüman olan İkrime'ye şöyle dua etti: "Allah'ım, İkrime'nin Bana yaptığı bütün kötülükleri, Senin nurunu söndürmek için attığı her adımı affet. Yüzüme karşı ve gıyabımda söylediği sözleri de affet."
Peygamberimizin affı en azılı düşmanlarını bile kuşatmıştı. Affın şartı pişmanlık, Allah’ın emirlerine itaat etmek ve haramlardan kaçınmaktır. Affın en güzel misalleri, Hazret-i Muhammed-ül Mustafa Aleyhissalatü Vesselam’ın hayatındadır.
Hebbâr bin Esved İslâm düşmanlarının önde gelenlerinden idi. Mekke’den Medine’ye devenin üzerinde hicret eden Rasulullah (sav) Efendimizin kızı Zeynep (r.anha)’yı mızrağıyla vurarak deveden aşağıya itmişti. Hazret-i Zeynep Annemiz hâmile olduğundan çocuğunu düşürmüş, ağır bir şekilde yaralanarak kanlar içinde kalmıştı. Bu yara daha sonra vefatına sebep olmuştu. Hebbâr, bunun gibi daha birçok suç işlemişti. Mekke’nin fethinden sonra kaçtı ve ele geçirilemedi. Rasulullah (sav) Efendimiz, Medine’de ashabıyla oturduğu bir esnada huzûr-i saadete gelerek Müslüman olduğunu bildirdi. Rasulullah (sav) Efendimiz onu da affetti. Hatta ona hakaret edilmesini ve târizde bulunulmasını bile yasakladı.
Rasulullah Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz sık sık: “Allah’ım, ümmetimi affet, çünkü onlar bilmiyorlar!” diye dua ederdi.” (İbn-i Mâce) Yemâme’nin lideri Sümâme bin Üsâl Müslüman olunca, Mekke müşrikleriyle olan ticari ilişkisini kesmişti. Hâlbuki Kureyş her türlü erzak ve ihtiyaçlarını hep Yemâme’den alırlardı. Açlık ve kıtlığa düşen Mekkeliler şaşkınlık içinde Rasulullah (sav) Efendimize müracaat ettiler. Allah Rasulü Sümâme’ye mektup yazarak ticaretine devam etmesini söyledi.
Hâlbuki o müşrikler, üç yıl boyunca Müslümanları açlık içinde kıvrandırarak azap etmişlerdi. Allah Rasulü (sav) bunları bile affetti.
Daha da ötesi Allah Rasulü (sav), hicretin 7. senesinde Hayber Fethi’nden sonra kuraklık ve kıtlığa duçar olan Mekke halkına; altın, arpa ve hurma çekirdeği göndererek yardımda bulundu. Ebû Süfyân, bunların hepsini teslim alıp Kureyşlilerin fakirlerine dağıttı ve:
“Allah, kardeşimin oğlunu hayırla mükâfatlandırsın! Çünkü O, akrabalık hakkını gözetti!” diyerek duyduğu memnuniyeti ifade etti. (Ya’kûbî, II, 56)
Böylesine büyük faziletler karşısında gönülleri yumuşayan Mekke halkı bir müddet sonra tamamen Müslüman oldu.
Hayber’in fethinden sonra bir kadın Allah Rasulü’nün yemeğine zehir koymuştu. Rasulullah (sav) Efendimiz eti ağzına aldığında zehirli olduğunu fark etti. Yahudi kadın yemeğe zehir koyduğunu itiraf ettiği hâlde, Rasulullah (sav) Efendimiz o kadını affetti. (Buharî)
Rasulullah (sav) Efendimiz, kendisine karşı yapılan suç veya saldırıyı ne kadar büyük olursa olsun affederdi. O, bağışlayıcılık ve merhamet sembolüydü. Kur'an-ı Kerim bunu şöyle işaret etmektedir: “(Ey Muhammed) Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, (İslam'a) uygun olanı (örfü) emret ve câhillerden yüz çevir.”(Araf/199)
Aleyhissalatü Vesselam Efendimiz, günahı daima affederek ve şefkatle davranarak önlerdi. Çünkü panzehir mutlaka zehirden daha iyiydi. O sevginin nefreti önleyeceğine ve saldırganlığın böylece yenileceğine inanmış ve bunu göstermiştir.
İnsanların cehaletini İslam’ın muazzam öğretileriyle ve bilgileriyle ortadan kaldırmıştır. Bağışlayıcılığıyla insanları günah ve suça esaretten kurtarmış ve onları İslâm'ın dostları yapmıştır.
Kur'an-ı Kerim'deki şu ayetin âdeta tam bir timsali olmuştur: “İyilik ve kötülük bir değildir. Sen fenalığı en güzel şekilde sav. O zaman, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet/34)
Rasulullah (sav) Efendimiz bütün düşmanlarını affetmiş, onlara şeref ve değer vermiştir. Ve bunu şöyle ifade buyurmuşlardır: “Rabb’im Bana, intikam alacak gücüme rağmen düşmanlarımı affetmemi; Benimle ilişkisini kesenle görüşmemi ve Beni mahrum bırakana vermemi emretmiştir.”
ÂI-i İmran suresi 134. ayeti kerimesinde: “Onlar, bollukta ve darlıkta sarf ederler, öfkelerini yenerler, insanların kusurlarını affederler. Allah iyilik yapanları sever.” Buyuran Cenab-ı Zülcelâl Hazretleinin bu ayeti kerimede tarif ettiği insan tipinin en müstesna ve mükemmel örneği Muhammed-ül Mustafa Aleyhissalatü Vesselam Efendimizdir. O’nun affediciliği ve merhametinin büyüklüğü karşısında, yapılan hata ve yanlışlar ne derece büyük olursa olsun; derya içinde damla, çöl içinde kum tanesi gibi kalmıştır. O, muazzam merhameti ile insanları kuşatmış ve yapılan nice kötülükleri affetmiştir… Çünkü O Allah’ın tecelligâhı, varlığımızın sebebi, bütün âlemlerin kapılarını açacak olan yegâne sevgilidir...