Hz. Peygamber’in Sünnetinde Söz'ün Güzellik Boyutu
Karar verme, düşünme nasıl ki, insanı insan yapan temel unsurlardan sayılıyorsa, söz söyleme de böyledir. Şüphesiz konuşurken, ne yapmak istediğimizi, neyi aradığımızı, neye yöneldiğimizi idrak etmekle sözümüzü nitelikli hale getirebilir ve ona değer katmış oluruz. Tıpkı düşünürken, düşünüyor olmamızın değil, düşüncemizi neye yönelttiğimizin ve düşünerek neyi aradığımızın önemli olması gibi. Öyle düşünceler vardır ki, hakikat önünde tam anlamıyla perdedir. Ama öyle düşünceler de vardır ki, sizi hakikat ile buluşturur; sizin varoluşunuza anlam katar. Öyle sözler vardır ki, bir anda kalbinizde hakikat şimşeklerinin çakıvermesine sebep olur. Ama öyle sözler de vardır ki, kalbinizi kırar, sizi perişan eder, hayatınızı karartır, dahası insanlığı yıkıma götürür. O halde sadece “söz” söylüyor olmak değil sözü nasıl ve ne için söylediğimizdir önemli olan... İşte bu noktada “söz”ü söylemeyi, nasıl söylemeyi, ne için söylemeyi kısaca “söz”e nitelik katmayı kimden öğreneceğiz sorusuyla karşılaşırız. Elbette Allah ve Rasulünden...
Güzel söz iki cihan serveri Hz. Peygamber’in ifadelerinde hiçbir medeniyette görülmeyecek bir şekilde övülmüş ve yüceltilmiştir. Onun için Efendimiz (s.a.s.) “Güzel söz sadakadır.” (Buhârî, Edeb 34, Cihâd 128; Müslim, Zekât 56.) buyurmuşlardır. Güzel söz söylemek, bir iyilik ve Allah katında makbul sayılacak bir davranıştır. Yolda karşılaştığı kimseyi selamlamak, tanıdığı ise hatırını sormak ve böylece ona değer verdiğini göstermek güzel sözlerden birkaçıdır.
Güzel, hoş, teskin ve teselli edici, en önemlisi karşıdakini anlayan ve derdine deva olan bir dil kullanmanın insan ve toplum üzerindeki tesiri izahtan varestedir.
Bazen güzel sözlerden kendimizi mahrum bıraktığımız gibi anne-babamızı, dostlarımızı, eşimizi, çocuklarımızı da mahrum bırakıyoruz. Gerçekten, yakınlarımızın, tanıdıklarımızın sohbetlere, teskin edici sözlere, ahireti hatırlatan konuşmalara, onlara destek olacak, yorgunluklarını giderecek, streslerini azaltacak, yüklerini hafifletecek beyanlara ihtiyacı vardır. Değil onlar, tüm insanlık gerçek sözlere, gerçek beyanlara muhtaçtır. Sanal sözler, sanal imajlar, sanal dünyalar “gerçek”e perde olmaktadır. Bazen de öfkelendiğimizde veya işimiz ters gittiğinde kalbimizin ayarını bozup hemen kötü sözler söyleyebiliyor, arkadaşımızın veya eşimizin kalbini kırabiliyoruz.
Bir kelimeden, bir cümleden ne çıkar demeyelim. Bazen öyle olur ki, ağzımızdan çıkan bir kelime felaketlere yol açabilir. Sadece başkasına zarara yol açmaz; onunla kendimize de zarar veririz. Her bir günah nasıl ki, kalbimizde siyah bir noktaya dönüşüyorsa ağzımızdan çıkacak kötü kelimeler de kalbimizi –Allah muhafaza etsin- zamanla karartacaktır. Onun için Rasul-i Ekrem Efendimiz ötelerden bizi uyarıyor: “Kul bazen içinde ne olduğu belli olmayan (yani kötülüğünü ve ne sabit olacağını düşünmeden) bir söz söyler de, o söz sebebiyle ateşin içinde, güneşin doğduğu yer ile battığı yer arasında daha uzak bir derinliğe kayıp gider!” (Buharî, Rikâk 23.) Bir kelime ve bir akıbet… Sözlerimiz ve akıbetimiz arasındaki ilişkiyi Allah Rasulünün şu beyanından daha çarpıcı bir şekilde başka kim ifade edebilir?:
“Bir kul, Allah’ın hoşnut olduğu kelimelerden bir kelimeyi ehemmiyet vermeyerek söyler de Allah o kimseyi bu kelime sebebiyle birçok derecelere yükseltir. Bir kul da Allah’ı öfkelendirecek kelimelerden bir kelimeyi, hiç ehemmiyet vermeden söyler de, kendisi o kelime sebebiyle cehennemin içine düşer!” (Buharî, Rikâk, 23.)
O halde sözlerimiz oldukça önemlidir. Sözlerimizi, ağzımızdan çıkmadan önce tartmalıyız. Hesabını veremeyeceğimiz söz sarf etmemeliyiz.
Söz ve kalp arasında derin bir ilişki ve etkileşim olduğu açıktır. Sözlerimiz kalbimizi; kalbimiz de sözlerimizi etkiler. Sözlerimiz kalbimizi nasıl etkiler diyebiliriz. Hatta bırakınız sözlerimizi kalbimiz ile vücudumuzun organları arasında da birebir ilişki vardır. Organlarımızın hareketleri özellikle jest-mimiklerimiz, el hareketlerimiz kalbimizi doğrudan etkiler.
Bu nedenle ağzımızdan çıkan kötü sözler bizi rahatsız etmelidir. Rahatsız etmiyorsa kalbimizin kapılarını sonuna kadar onlara açmışız demektir. Oysa kalbimizde muhafızların olması gerekir. Kötü ve bizi günaha sokacak sözlerimize karşı tövbe ve istiğfar muhafızlarını devreye sokmak durumundayız. Bununla birlikte ağzımızdan çıkan kötü sözlerin bizi azaba sürükleyebileceğini de sürekli hatırda tutmalıyız. Diğer taraftan güzel sözlerin Allah’a yükseleceği bilinciyle hareket etmeliyiz. Nitekim Allah Teala şöyle buyurmaktadır: “Güzel sözler ancak O’na yükselir. Salih ameli de güzel sözler yükseltir.” (Fâtır, 35/10.) Yaptığımız salih amelleri Allah’a yükseltecek olan güzel sözlerimizdir. Sözlerimizi de güzel kılan niyetlerimizdir. Niyetlerimiz bozuk olursa, sözlerimiz, sözlerimiz bozuk olursa davranışlarımız da bozuk olur. Bunların arasında oldukça sıkı bir ilişki vardır. Sözün bu gücünü ve insanlara ne tür akıbet hazırlayacağını Yunus ne güzel ifade eder: “Söz ola kese savaşı söz ola kestire başı, söz ola ağulu aşı, bal ile yağ ede bir söz…”
Allah Rasulü sözün hayırlı olmasını o kadar vurguluyor ki, bir keresinde “Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa ya hayır söylesin ya da sussun.” (Buharî, Rikâk 23.) buyurarak dikkatlerimizi sözümüzde bir hayır ve bereket yoksa susmanın daha faydalı olacağına çekiyor. Bu mealde bir başka hadislerinde Efendimiz (s.a.s.) “İnsanoğlunun her sözü aleyhinedir; ancak iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak yahut Allah Teala’yı zikretmek müstesnadır.” (Tirmizî, Zühd 63.) buyurmaktadır. Aliyyu’l-Kâri’ye göre hadisin açık manası, istisna edilen iyiliği emretmek, kötülükten alıkoymak yahut Allah Teala’yı zikretmek dışında bütün konuşmaların kişinin aleyhinde olduğunu, mübah bir çeşit bulunmadığını gösteriyor. Ancak bu gibi hadisleri mübalağaya ve istikametli olmayan konuşmadan sakındırmak/caydırmak anlamında yorumlamak gerekir.
Şu halde gerek ayetler ve gerek hadisler hayra, yardımlaşmaya, dostluğa vb. yönelik konuşma çeşitleri dışındaki konuşmaların kişinin lehine olmadığına işaret ediyor. Hadiste sadece üç istisnanın belirtilmesi, hem o üç kısma giren konuşmaların önemini gösterir, hem de bunlar dışında kalan mübah konuşmalarda son derece dikkatli olmaya uyarı demektir. Âlimler, mübah yani dinen sakıncası olmayan konuşmaların aleyhte olmayacak sınırda kalsa bile ahirette faydasının olmayacağına dikkat çekerler. Normal bir sohbet mübahtır, ama gıybete, dedikoduya, malayaniye bulaşma tehlikesi her an mevcuttur.
Sonuç olarak bir sözden ne çıkar diye düşünmemek gerekir. Bir çiçekle bahar gelmez, ancak bir çiçekle bahar başlar. Bir sözle medeniyet kurulmaz fakat medeniyet bir sözle başlar. İslam medeniyeti de vahiyle, sözle, “ikra!” denilerek başlamış ve şekillenmiştir.