* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: BİR HAK VE ADALET PORTRESİ - HZ. ÖMER R.A.  (Okunma sayısı 702 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
BİR HAK VE ADALET PORTRESİ - HZ. ÖMER R.A.
« : Şubat 13, 2019, 11:29:25 ÖÖ »
BİR HAK VE ADALET PORTRESİ -  HZ. ÖMER  R.A.

Raşit halifelerin ikincisi olan Hz. Ömer’-in (634-644) nesebi, Kureyş kabilesinin Adîoğulları boyuna dayanır. Onun künyesi Ebu Hafs, en meşhur lakabı ise “Faruk”tur. Fil Vakası’ndan 13 yıl kadar sonra Mekke’de doğdu. İslam’dan önceki hayatı hakkında kaynaklarda fazla bilgi bulunmamaktadır.

İslam’ın ortaya çıkışı sırasında Mekke’de elçilik görevini yürütüyordu. Hz. Ömer, Müslümanlar Daru’l-Erkam’da bulunduğu sırada peygamberliğin altıncı senesinde, Habeşistan’a hicret edenlerden sonra Müslüman olmuştur. İslam tarihinde önemli bir olay olarak kabul edilen onun İslam’a girişi ile ilgili kaynaklarda anlatılan farklı iki rivayetin ortak noktası, onun Kur’an-ı Kerim ayetlerini dinlemesi sonucunda etkilenip Müslüman olmasıdır.

Müslüman olduğu sırada Müslümanların sayısı kırk-elli kişiyi geçmiyordu. Müslüman olduktan sonra Hz. Peygamber’e (s.a.s.) başvurarak: “Eğer davamızda haklıysak dinimizi böyle gizli yaşamamıza gerek yoktur.” demiş ve Kâbe’ye gidilmesini istemiştir. Bunun üzerine Müslümanlar, Hz. Peygamber’i aralarına alarak iki saf hâlinde Kâbe’ye gitmişlerdir. Onların bu durumu Kureyş’i etkilemiştir. Rasulüllah’ın o gün hak ile batılı birbirinden ayırdığı için Hz. Ömer’i “Faruk” diye isimlendirdiği rivayet edilmektedir.

Birçok Müslüman gizli olarak hicret etmek zorunda kalırken Hz. Ömer, yirmiye yakın arkadaşıyla birlikte aleni bir şekilde Medine’ye hicret etmiştir.

Medine’de kendisi gibi bir kabile reisi olan Itbân b. Malik ile kardeş olmuştu. Kuba’da ikamet eden Hz. Ömer, bir gün ara ile Medine’ye gider ve Rasul-i Ekrem ile görüşürdü. Hz. Ömer bizzat Hz. Peygamber’i ziyarete gidemediği günlerde din kardeşi Itbân’ı gönderir ve ondan, inen ayetler ve diğer konularla ilgili Rasulüllah’tan duyduklarını dinlerdi. Bu da onun Rasulüllah’ın sözlerine ne kadar önem verdiğinin göstergesidir.

Hz. Ömer, Rasulüllah’ın kumandanlık yaptığı tüm savaşlarda, Hudeybiye Antlaşması’nda ve Veda Haccı’nda hazır bulunmuş; Rasulüllah’ın yanından mümkün mertebe ayrılmamaya çalışmış, kendisini malıyla ve canıyla Hz. Peygamber’in yoluna adamıştır. Hz. Ömer’in kızı hafız sahabilerden Hz. Hafsa Rasulüllah’ın muhterem hanımları arasında yer almıştır.

Hz. Ömer’in en önemli özelliklerinden biri, inanç bağını akrabalık bağından daha üstün tutması idi.

Bedir savaşında Kureyş’in büyük komutanlarından biri olan Ebu Cehil’in kardeşi As b. Hişam bizzat Hz. Ömer’in eliyle öldürülmüştü. Bedir savaşında müşriklerden yetmiş esir alınmıştı. Bu esirlere nasıl muamele edileceği konusunda sahabiler arasında farklı fikirlere sahip şahsiyetler mevcuttu. Hz. Ömer, Müslümanların kan bağına dayanarak kimseye farklı davranılmamasını, esirlerin her birini kendi akrabası tarafından öldürülmesi fikrini ileri sürmüş ve şöyle demişti: “Böylelikle Allah, kalplerimizde müşriklere karşı bir meylimizin olmadığını bilsin. Bunlar küfrün ileri gelenleri ve liderleridir.” Akrabasından olan esirleri bizzat kendi eliyle öldüreceğini söylemişti.

Rasulüllah, Uhut savaşı için hazırlıklara başladığı andan itibaren Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer onun yanında yer almışlardır. İnsanlar savaş için toplandıklarında bu iki zat, Rasulüllah ile birlikte evine girmişler, onun sarığını bağlaması ve elbiselerini giymesi için kendisine yardımcı olmuşlar daha sonra ise insanları saf haline getirip Rasulüllah’ın çıkmasını beklemişlerdir.

Uhut gazvesinde Ebu Süfyan, savaşın sonunda ayrılıp gitmek istediği zaman Müslümanların yanına doğru gelerek, Muhammed, Ebu Bekir ve Ömer’den her birisinin sağ kalıp kalmadığını ayrı ayrı sormuş, bu sorularını üç kere tekrar etmişti. Hz. Peygamber, ona cevap verilmesini istemediğinden kimse ona cevap vermemişti.

Bunun sonunda, Ebu Süfyan, kendi arkadaşlarına dönerek, “Herhâlde bunların hepsi öldürülmüş! Eğer sağ olsalardı, cevap verirlerdi” dediğinde Hz. Ömer, dayanamayarak şöyle demiştir: “Ey Allah’ın düşmanı! Vallahi sen yalan söylüyorsun. İsimlerini saydığın kişilerin hepsi de sağdırlar! Allah, seni, zelil ve hakir etmek için onları sağ bıraktı.” Daha sonra aralarında bazı konuşmalar geçmiştir.

Yukarıda anlatıldığı gibi birçok gazvede aktif görev alan Hz. Ömer, Mekke’nin fethinde de önemli görevler üstlenmiş, fetih sonrasında Hz. Peygamber’in (s.a.s.) emriyle kadınlardan biat alma görevini yerine getirmiştir.

Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir’in halifelik dönemi boyunca ona müşavirlik, kadılık yapmış ve onun en büyük destekçisi olmuştur. Hz. Ebu Bekir, son hastalığında bir ahitname yazdırarak onu kendi yerine halife tayin etmiştir. Hz. Ömer, selefi Hz. Ebu Bekir’in vefat ettiği gün Mescid-i Nebevi’de halktan biat aldı ve okuduğu hutbede: “Allah sizleri benimle, beni de Ebu Bekir’den sonra sizlerle denedi. Her hangi bir işinizin halledilmesinde ben bulunmadığım zaman bu işi, çözüme bağlaması için başka birine havale edin. Ancak onun doğru ve güvenilen bir kimse olmasına dikkat edin. İyilikle hareket ederse ben de onlara iyilikle yaklaşırım, kötülük ederlerse başkalarına ibret olacak şekilde onları cezalandırırım.” dedikten sonra:

 “Ey Allah’ım! Ben sertim, beni yumuşat; ben zayıfım beni güçlendir; ben cimriyim beni eli açık eyle!” diye dua etti.

İslam tarihinde Müslümanları yöneten devlet başkanına “Emirü’l-müminin” (müminlerin emiri) lakabı ilk defa Hz. Ömer için kullanılmıştır. Halife olunca, Hz. Ebu Bekir döneminde başlayan fetih hareketlerini devam ettirmiştir. İslam orduları onun zamanında Sasani İmparatorluğu’na tabi Irak, İran ve Azerbaycan ile Bizans İmparatorluğu’na tabi Suriye, el-Cezire, Filistin ve Mısır’ı İslam ülkesine kattılar. Bu fetihler sonunda Sasani kisrasının sarayı ele geçirilmiş ona ait bileklik kemer ve tac gibi değerli eşyalar Medine’ye getirilmiştir. Bu durum Müslümanları sevindirmiştir.

Hz. Ömer’in kurduğu Divan teşkilatında Müslümanların atıyyelerini farklı miktarlarda tespit etmiş ve hak sahiplerinin adlarını kabile esasına göre, Kureyş kabilesinin Hz. Peygamber’in mensup olduğu Beni Haşim kolundan başlayarak divan defterlerine kaydettirmiştir. Hz. Ömer fey gelirlerinin artması sonucunda, herkese İslamiyet’e yaptığı hizmete, erken veya geç Müslüman oluşuna göre atıyye verilmesini uygun bulmuş ve bu husustaki görüşünü şu meşhur sözü ile dile getirmiştir: “Ben, Rasulüllah’a karşı savaşanlarla, Rasulüllah’ın safında düşmanlara karşı savaşanları bir tutmayacağım.”

Onun bu anlayışından hareketle Divan teşkilatında en fazla atıyye tahsis edilenler Rasulüllah’ın hanımları olmuştur. Bedir ehlinden olan muhacir ve ensar ile onların mevlası olanlara, Uhut gazvesine katılmış ve Habeşistan’a hicret etmiş olanlara benzerlerine göre daha fazla atıyye ödenmiştir. Aşağıdaki örnek, Hz. Ömer’in bu konudaki zihniyetini göstermek açısından önemlidir: Üsame b. Zeyd’e kendi oğlu Abdullah’tan bin dirhem fazla olmak üzere dört bin dirhem verdiğinde oğlu, Üsame ile aynı seviyede olduğunu ileri sürerek itiraz etmesine karşılık Hz. Ömer: “Üsâme’nin babası, Rasulüllah’a senin babandan daha sevgili, Üsame de senden daha sevgili idi.” cevabını vermiştir.

Hz. Ömer adil bir halife olarak şöhret bulmuş, Ömer denilince dost düşman birçok kişinin hatırına “adalet” gelmiştir. Adaleti kurumsallaştırmak için belli başlı şehirlere kadılar tayin etmiştir. Kadılık görevine tayin ettiği kimselere, özellikle Ebu Musa el-Eş’ari’ye, Kadı Şüreyh’e, Osman b. Kays’a ve Şam Valisi Muaviye’ye gönderdiği yargılama hukukuyla ilgili yazılı talimatlarla İslam hukuk tarihinde önemli bir yere sahip olmuştur. Hz. Ömer, kadılara yazdığı mektupta, kazanın muhkem bir fariza ve uyulan bir sünnet olduğunu belirterek, kadının tarafsızlığı, tarafların delil getirme yükümlülüğü, barışma, kadının hatalı ve yanlış kararından dönmesi, Kitap ve sünnette bulunmayan hususlarda kıyasa başvurulması, yalancılığı anlaşılıncaya kadar her Müslümanın şahit kabul edilmesi, delillerin maddi olarak kabul edilmesi, keyfi delillerin kaldırılması, maddi delillerin bulunmadığı hallerde yemine başvurulması gibi yargılama hukukunun temel meselelerine açıklık getirmiştir. Bu mektubun fakihler tarafından sıkça başvurulan temel bir kaynak olarak kabul edilmesi de değerini göstermektedir. Hz. Ömer devlet yönetiminde gerek dinî gerekse dünyevi konularda istişare mekanizmasını faaliyete geçiren örnek yöneticilerden birisidir. Ensar ve muhacirlerin ileri gelenleri ile sürekli istişare ederdi.

Bazı farklı rivayetler bulunmakla birlikte, Hz. Ömer’in Kadı Şüreyh’i Kûfe’ye kadı olarak tayin etmesi, kendisinin aleyhine verdiği bir karardan sonra olması manidardır. Rivayete göre Hz. Ömer, pazardan satın almak istediği ata binip dolaşırken at sakatlanır, sahibine iade etmek isteyince satıcı kabul etmez. Bunun üzerine Hz. Ömer, satıcıdan bir hakem tayin etmesini ister; o da Şüreyh’i hakem olarak gösterir. Şüreyh iki tarafı dinledikten sonra: “Ey müminlerin emiri! Satın aldığını kabul et veya nasıl aldıysan öyle teslim et.” der. Hz. Ömer verilen kararı, aleyhine olmasına rağmen çok beğenir ve onu Kûfe’ye kadı tayin eder.

Valilerini sürekli denetleyen Hz. Ömer, onları insanları dövmek ya da mallarına el koymak için görevlendirmediğini, insanlara dinlerini öğretmek için gönderdiğini ve farklı davrananları kendisine bildirmesini istemiştir.

Gençlerin evliliğini kolaylaştırmak maksadıyla olsa gerek, bir gün Mescid-i Nebevi’de, kadınların mehirlerinin kırk ukıyyeden fazla olmamasını, şayet bundan fazla isteyenler olursa, o fazlalığa el koyup beytülmale koyacağını söylemesi üzerine, kadınlar safından uzun boylu ve sözünü esirgemeyen bir hanımefendi, “gerçek öyle değil” diye itiraz etti. Halife “niçin” diye sebebini sorunca sahabi kadın kendisine: “Çünkü Allah Teala ‘onlardan birine yüklerle mal vermiş olsanız bile verdiğinizden hiçbir şeyi geri almayın.’ (Nisa, 4/20.) buyurmuştur.” diyerek cevap vermiştir. Bunun üzerine Halife: “Bir kadın isabet etti, bir erkek hata etti” diyerek herkesin önünde fikrinden vazgeçmekten çekinmemiştir.

Hz. Ömer büyük bir sorumluluk bilinci ile görevini yürütüyordu. Onun: “Fırat’ın kıyısında bir koyun kaybolsa korkarım Allah onu benden sorar.” sözleri mesuliyet konusundaki anlayışının nasıl yüksek bir seviyeye ulaştığını gösterir. “Sana vaiz olarak ölüm yeter ey Ömer!” ifadesini mührüne kazıtmış olması, onun ahiret inancıyla tüm işlerini yürütmeye çalıştığını ortaya koyar. Bu sorumluluk bilinciyle kıyafet değiştirerek geceleri halkın arasında dolaşır ve onların sıkıntılarını dinleyerek bizzat kendisi çözüm yolları bulmaya çalışırdı.

Halife olduğundan dolayı kendisine ve ev halkına mali konularda bir imtiyaz tanınmamıştır.

Kendisini, hazinede bulunan malı insanlara dağıtan bir görevli ve onu koruyan bir bekçi olarak tanımlamıştır. Mümkün mertebe hediye kabul etmemiştir. Bununla birlikte kendisine ve ev halkına sunulan hediyeleri beytülmale katmıştır.

Valilerini de hediye alımı konusunda uyarmıştır. Son derece zahidane bir hayat yaşamıştır. Halife olduğu hâlde insanlara hitap ettiği sırada bile giydiği elbisede on iki yama olduğu nakledilmiştir.

Hz. Ömer’in Müslümanlara yaptığı hizmetten dolayı birçok sahabi onu hayırla yâd etmiştir. Hz. Aişe’nin, “Ömer anılınca adalet anılmış olur, adalet anılınca Allah anılmış olur, Allah anılınca da rahmet iner.” dediği nakledilir. Abdullah b. Mesut ise Hz. Ömer’in şahsiyeti hakkında şu değerlendirmede bulunmuştur: “Ömer’in Müslüman oluşu bir fetih idi; Medine’ye hicreti bir zaferdi; emirliği ise bir rahmetti.”

Hz. Ömer, 23 (644) yılı haccını eda edip Medine’ye döndüğü günlerde, Muğire b. Şu’be’nin Ebu Lü’lüe Firuz adında Zerdüşti bir kölesi tarafından sabah namazı esnasında hançerle yaralandı. Bu köle Müslümanların elinden kurtulamayacağını anlayınca kendisini öldürdü. Halife ölüm döşeğinde iken kendisine yerine birini bırakması teklif edilince aşere-i mübeşşereden altı kişilik şuranın toplanarak üç gün içerisinde aralarından birini halife seçmelerini istedi. Kendi oğlunun halife olmasına müsaade etmedi. Hz. Ömer üç gün sonra vefat etti.

 


* BENZER KONULAR

Gizli Halleri Açık Hallerinden Daha Hayırlı Adamlara İhtiyacımız Var Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:40:31 ÖÖ]


Mücahitler Kazandığınızı Kaybetmeyiniz Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:32:32 ÖÖ]


İnsanlardan Övgü Beklemek Ateşle Oynamak Gibidir Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:24:29 ÖÖ]


Zamanın Kıymetini Bilmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:17:13 ÖÖ]


Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Dün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Dün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Dün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Dün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Dün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Dün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Aralık 21, 2024, 05:25:53 ÖS]