DİNDARLIK- İBADET VE AHLAH İLİŞKİSİ
Bilindiği üzere iman iç dünyamızdadır ve bunun dışa yansıması “ibadet” ve “ahlâk” şeklinde olmaktadır. Bir başka ifadeyle kişi, imanını salih amellerle ve güzel ahlâk ile gösterir ve böylece inandığı dinin gereklerini yerine getirmiş olur.
İmanın dışa vurumu olan ibadet sadece Yüce Allah’a karşı yapılır. İbadet olmazsa iman giderek eksilir, söner ve nihayet yok olur. Bu itibarla büyük günah işlediği halde hâlâ imanının aynı kalacağını zannedenler kendilerini avutan zavallılardır. Zira günahta ısrar, mü’mini Hak’tan uzaklaştırıp “şeytana ve şeytanlaşmış insanlara” yaklaştırır.
Yüce Allah da kendisini unutanları unutur (el-A’râf, 7/51; es-Secde, 32/14; Câsiye, 45/34), umursamayanları umursamaz ve onları şeytanlarıyla baş başa bırakır. (ez-Zuhruf, 43/36-38; en-Nisâ 4/38)
Dolayısıyla Kur’ân’da haber verilen tüm bu gerçekleri gizleyerek insanları yanıltanlar ve imanlarını salih amellerle (dürüst ve erdemli davranışlarla) desteklemeleri gerektiğini (el-Fâtır, 35/10) onlara hatırlatmayanlar ciddi bir vebal altında kalacaklarını bilmelidirler.
Öte yandan imanın dışa vurumu olan “ahlâk” ise kullara karşı yapılan davranışlarla ortaya çıkar/ kendini gösterir. Aynı şekilde ahlâkî davranışlar olmazsa iman tedrici olarak eksilir, söner ve nihayet yok olup gider. Tam da burada şu hadisi hatırlamamız yerinde olacaktır.
“Hiç şüphe yok ki doğruluk iyiliğe, iyilik de cennete götürür. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğru sözlü) diye yazılır. Yalancılık kötüye, kötülük de cehenneme götürür. Kişi yalan söyleye söyleye Allah katında kezzâb (çok yalancı) diye yazılır.” (Buhârî, Edeb, 69; Müslim, Birr, 103, 104)
Görüldüğü üzere iman ve ibadet ne kadar dinin emri ise ahlâk da o kadar dinin emridir. Ahlâkı en sonlara atıp, olmasa da olurmuş gibi bir tavır içinde girmek ve ahlâksızlık yapmayı normal karşılamak son derece yanlıştır. Çünkü ahlâksızlık din dışı davranmaktır. Dinin emir ve yasaklarına karşı gelmektir. Bu bakımdan dindar olduğunu iddia edenlerin ahlâklı olmayı öğrenmeleri ve bunu yaşayarak etraflarına göstermeleri şarttır/ elzemdir.
Diğer taraftan dindarlıklarını sırf ibadet boyutuyla göstermeye çalışanlar hata içindedir. Zira İslam, insanlardan sadece “ibadet” değil, “kulluk” istemektedir. Kulluğun içinde zaten “ibadet” de “ahlâk” da vardır. Dolayısıyla ahlâkı öteleyenler ve onu hiç gündemlerine almayanlar büyük bir yanlış içinde olduklarını bilmelidirler.
Bu itibarla mü’minlerden beklenen dindarlıklarının “ahlâkî boyutunu” sergilemeleridir. Zira dindarlığının ibadet boyutunu gösterip ahlâksızlık yapanlar insanların dinden soğumalarına neden oldukları için ciddi vebal altında kalmaktadır.
Sonuç olarak, dindarlar Allah’a karşı ibadetlerini yaparken kullara karşı da ahlâklı olmak zorundadır.
Dindarlıklarını daha çok ibadet yaparak ispat etmeye çalışanlar kullara karşı da ahlâklı olarak bunu ispat etmelidir. Zira dindarların ahlâkdışı davranışları insanları ve özellikle gençleri dinden ve dini değerlerden soğutmaktadır.