Polemik Konusu Zikir
Aslında zikir, aklen, fikren, ilmen, ahlâken ve i’tikaden her müminin kuralları çerçevesinde yapması gereken ve kalbini kötülüklerden temizleyen etkin bir ibadettir.
Ancak İslam’ı, esasında Kur’an’ı kabullenmekte zorlanan ne kadar fâni ve hakka karşı koyma marazına müptela insan varsa ve düşmanlıkta kalbi bozuk aşırılaşmışlar varsa, hepsi anormal tepkiler sergilemişler, kimileri bu ibadeti tartışma konusu yapmışlardır. Özellikle kendilerini sorgulama erdem ve meziyeti gösteremeyen ve İslami değerleri hırçınca polemik konusu yapmışlardır. Bunlara “din âlimi” rolündeki insanlar da katılınca ve Azîz, Celil ve Habîr Allah Teâlâ’nın “Allah’ı, O’nun öğrettiği gibi zikredin” emrini görmezlikten gelen bozguncular böylesi bir ibadeti daha da karmaşık ve anlaşılmaz hale getirmişlerdir.
Hiçbir yoruma açık olmadan Allah Teâlâ’nın emri net ve kesindir; Kitaptan sana vahyedilmiş olanı tilâvet yoluyla insanlara oku ve namazı kıl. Şüphe yok ki namaz, hayâsızlıklardan ve yaramaz şeylerden nehyeder.
Gerçekten Allah’ın zikri en büyüktür. Ve Allah ne yapar olduğunuzu bilir.(Ankebut:29/45) “Allah’ın zikri en büyüktür”den maksat namazdır. Kur’an beyanları açıktır ve meseleyi net olarak ifade etmektedir;
İki rek’atlık bir namazda, halis niyetten tevhide varıncaya her alanla ilgili zikir vardır. Bu hususta Rabbimizin beyanı çok manidardır; Namazı kılıp bitirdiğiniz zaman ayakta iken ve otururken ve yanlarınız üzerinde yatar iken Allah’ı zikrediniz. Güvene kavuştuğunuz da, artık namazı tamamıyla edâ ediniz.
Şüphe yok ki namaz, mü’minlerin üzerine muayyen vakitlerde farz olarak yazılmıştır. (Nisa:4/103) Konuyu özü ile anlamak için ve inanarak uygulamayı ihmal etmeden Kur’an beyanlarını dikkatle takip etmek gerekmektedir; Her hangi bir şeyden korkarsanız yayan veya süvari olarak namazınızı kılın. Güvende olduğunuz zaman ise Allah’ı, sizlere bilmediğiniz şeyleri nasıl öğretti ise öylece zikredin. (Bakara:2/239)
Namaz ve zikir hakkındaki ayetleri çok dikkatle okuyup anlamak gerekir; Cuma namazı kılınıp bitirildiği zaman yeryüzünde dağılın da Allah’ın fazlından nasîp arayın ve Allah’ı çok zikredin ki felâh bulabilesiniz. (Cuma:62/10)
Hac mevsiminde Rabbinizin fazlından ticaret istemeniz size günah değildir. Arafat’tan dönüşünüzde Meş’ari Haram’da Allah’ı zikredin. O, size nasıl hidayet edip yol gösterdi ise, siz de onu öylece zikredin. Doğrusu siz bundan önce gerçekten yoldan çıkmışlardandınız.
Bakara:2/198) İşte onun için Zikir, önce bilgi ile donatılır. İrfan ile yoğurulur, iman ile bağlantı kurulur.
İhlâs ile başlar, sadakat ve ihsan dolu bir makama yerleşir. Aşk ile yapılır. Korku ve ümit hamuruyla yoğrulur. Kalp huzuru ile Rabbe yönelerek belirlenmiş kavramlar dilden dökülmeye başlar.
Bütün bunlar için Allah Teâlâ buyurur; Kendi içinizden size ayetlerimizi okuyan, sizi kötülüklerden arındıran, size Kitabı ve hikmeti öğretip bilmediklerinizi size öğreten bir Resûl gönderdik. Öyle ise siz beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin; sakın kâfirleden olmayın. (Bakara:2/151,152) İşte, zikir ve tesbih başta kalp kıvamını gerçekleştirir. Bütün peygamberler bu ibadetleri yaptılar. Has ümmetler terk etmeden yapa geldiler.
Tesbih ibadeti, meleklerin, göklerin, dağların, şimşeklerin, kuşların ve varlıklar adına ne varsa her şeyin kesintisiz icra ettikleri ibadetleridir. Zikir ve tesbih hakkında daha açık bilgi edinmek için temel bilgilere müracaat etmekte mutlaka fayda vardır. Allah Teâlâ’nın talimatı ile yapılan zikir, kalplerin atışını ayarlar, akılların çalışmasını netleştirir, deri ve tüyleri ritimle topluca hareket ettirir. Tefekkür ile beyni zonklatır, ürperti ile kalbi hoplatır ve bütün dengeler sistemine zikrin ruhu yerleşir. Bu ayarlar komplikasyonları ancak zikir ile mümkün olur. Onun için zikir, İslam toplumlarının atar damarıdır. Allah Teâlâ, kullarının en iyi olmaları için kendisini çok zikretmelerini ve en kıvamında ümmet kalitesi vermektedir.
Bunun için kâinat mülkünün ve kulluk makamındaki insanın sahibi Allah Teâlâ açık ve net bir ifade ile inananların zikir ibadetini mutlaka yapmalarını emreder. Artık bütün müslümanlar, kendi nefsânî duygularının önüne Allah Teâlâ’nın emirlerini almalıdırlar. Polemiğin her türünden vazgeçerek “Allah” diyerek “tevhid” hayatına başlamalıdırlar.
Ne mutlu “Allah Allah” deyip muvahhid olana! Esselamu aleykum.
İlhan Oral.