* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İslam’ın kuruluş İlkeleri 1  (Okunma sayısı 147 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
İslam’ın kuruluş İlkeleri 1
« : Eylül 12, 2021, 08:02:18 ÖÖ »
İslam’ın kuruluş İlkeleri  1

Allah Teâlâ’nın doksan dokuz sıfatından Alîm, Habîr, Kadîr, Hakîm isimlerini anlama hususunda akıl çok önemlidir. Aklın tam kapasite çalışıp nice bilinmeyeni anlamaya gayret etmesi evrensel bir değer taşımaktadır. Aklın bu gayreti için fıtrat bilgilerine ihtiyacı vardır.

Müslümanların asırlardır her şeylerini kaybetmelerinin ve kaybettiklerinin derdine düşmemelerinin temelinde akıllarını kullanmamaları yatmaktadır. Aslında yalın akıl hayatı organize etmeye yeterli değildir. Ancak “Yaradanı” bulmaya mecburdur. Kaldı ki bu durumda Müslümanların böylesi bir çabaya ihtiyaçları da yoktur. Çünkü İslam gibi bir sistem dünyanın büyük bir bölgesini asırlarca ilim ve adaletle yani medeniyetin tüm kurum ve kurallarıyla huzur ve güven içinde yönetmiştir. Yalın aklın buna gücü yetmez. Bunun için aklın destek gücü devreye girmelidir. Hem de Müslümanlar aklı vahyi ile beslemelidirler. Böyle beslenen akıl faydalı olur. Yüzlerce yıl Müslümanlar aklı böyle kullanmışlardır.

İnsanlığa gelen son kitabın ilk emri çok önemlidir; Yaradan Rabbinin adiyle oku. O, insanı kan pıhtısından yarattı. Oku. Rabbin sonsuz kerem sahibidir. Ki O, kalem ile öğretti, İnsana bilmediğini O öğretti. (Alak:96/1-5) Bu hayat dolu ilâhî mesajları okuyunca gönül dünyamızda kalbi hoplatan ve gözü kamaştıran şimşekler çakıyor. Evet, insan dünyaya hiçbir şey bilmeden geliyor. İnsan bu bilgileri kendi irade ve kendi çabası ile öğrenmiyor. Öğreten irade yalnızca Rabbimiz Allah Teâlâ olduğu için, bunları hazır bulan insanın, insanlığının gereği düşünüp anlayarak hayata yansıtması hayatının ve geleceğinin teminatıdır. Bunun için de sonsuz irade Allah Teâlâ’ya itaat ederek sistemleştirmesi gelecek umudu ve güvenidir.

Ancak burada bütün İslam dünyasının aşılması zor bir hastalık problemi vardır. Okuyup anlamış havasına giren sorumlularımızın hali dehşet vericidir. Yine bu muhteşem ilâhî mesajları okuyup anladıktan sonra, Kur’an’ın etkinliklerinden kıvırtarak rahatlamayı hedefleyen ve minderden kaçanlar da az değildir. Dünya şer güçlerinin düşmanlık krizleri bunun tuz ve biberidir. Bin yıllık eskimez yazımızı bir gecede kaldırıp lağveden zihniyetlerin hâlâ vesayeti altında oluşumuz mazereti ve affı olmayan tedavi kabul etmeyen hastalıklardır.

Onun için öncelikle Allah Teâlâ’nın Kitabına iman etmiş Müslümanların bu gerçekleri özellikle ve ehemmiyetle Kur’an’ı Kerimde tedebbür ederek okumaları gerekmektedir. Tedebbür edip anladıktan sonra, kalplerine kor ateş doldurup şahlanmaları imanlarının gereği olduğunu bilmelidirler. Onun için “Yaradan Rabbinin adiyle oku.” Bu dört kelimelik cümlede engin manalar vardır. “Yaradan’ı” kabul etmek, seviyeli ve sağlam sistemin başlangıç ve hareket noktasıdır. Dengeler âlemi olan kâinatı tasavvur ile başlayan algılama manevrası akıllı insanı, “Rabbi” tanımaya yönlendirir. Rabbi tanımak harika bir gelişmedir.

Bu harika gelişme Yaradan Rabbin kudretini, kuvvetini, hikmetini, kapsamlı ilmini ve varlıklar âlemini yönetimde ki iradesini simgeler. Burada insan, Rabbinin adı “Allah” ile karşılaşır. Böylece insan kendini tanır, Rabbine yönelir. Bismillâhirrahmânirrahîm diyerek okumaya başlar. Öncelik ve özellikle okumaya başlayacağı ancak ve ancak Allah Teâlâ’nın Kitabı Kur’an-ı Kerîm’dir. Tabii, Kur’an-ı Kerîm’i bu anlayış ve bu inançla okuyan inanmış Müslümanlar bin yıldan fazla dünya hâkimiyeti ile kendilerine ve insanlığa faydalı oldular.

İslam’ın kuruluş ilkeleri okuma ile başlar ve ilk beş ayette, önce Yaradan bilincine ermek ve Yaradan’ın, yarattıklarının Rabbi olduğu inancı ve O’nun adıyla okumaya başlamalı ve O, insanı kan pıhtısından yarattığına göre nice evrelerden geçtiğini akletmelidir. Böylesi tasavvurda zirveleşmelidir. Rabbin sonsuz keremi ile insan olma şerefine erdiği için bunu da değerlendirip daha derinlemesine düşünebilmelidir. İlmin kalıcı olması için kalem ile bilgiyi öğrettiğinden ve insanın bilmediğini öğrettiğinden dolayı Rabbimizin nice hikmet ve lütfuna nail olduğu şuurunda netleşmelidir. Bundan sonra insan imanı ile bütünleşerek yaşamalıdır.

Allah Teâlâ’nın bu kadar açık ve net beyanı olan emrine rağmen Müslümanlar okumuyorlarsa ya da okuduklarını anlamıyorlarsa hatta anlasalar da sıvışıp kaytararak yüz çevirip ilgilenmiyorlarsa, müzmin hastalığa tutulduklarını hissediyorlar demektir!

Yaradan’ın “OKU” emri, halis müminleredir! Esselamu aleykum.

İlhan Oral.

Çevrimiçi fanidunya NET

  • Administrator
  • *****
  • İleti: 7241
Ynt: İslam’ın kuruluş İlkeleri 2
« Yanıtla #1 : Eylül 19, 2021, 12:02:30 ÖS »
İslâm’ın Kuruluş İlkeleri   2

İslam’ı anlamak ileri düzeyde ayrıcalıktır. Her insanın İslam Dinini anlama kapasitesi yeterli olmayabilir. İnsanı çeşitli çevre, abluka ediyor, ya şartlandırıyor, ya baskı ile yönlendiriyor, ya da çıkar prangasına mahkûm ediyor. Kur’an ise özgür bir irade öğütlüyor.

Kur’an’da her şey mükemmel temeller üzerine yerleştirilmiştir. Çünkü sistemin sahibi bizzat Allah Teâlâ’dır. O’nun kanunlarında değişiklik olmaz.

Beşerî zafiyetten hiçbir hastalık ilâhî sistemde yoktur. Özellikle İslam’ın kuruluş ilkeleri her türlü takdirin üstünde değerlerle donatılmıştır.

Müslümanın mutlaka ve özenle uyması gereken temel değerler müteselsilen ifa edildiğinde sistem otomatik olarak devreye girer. İslam’ın kuruluş ilkeleri bilgilenme ile başlar ve temel değerler yerli yerine yerleştikçe sistem kuruluşu düzene girer.

Bilgilenme olunca peşinden bahane üreten kişiler ve zihniyetler hastalıklarıyla beraber kaybolurlar.

Şimdi, siyasî mülahazalardan, grup taassuplarından ve refah rehavetinden arınıp birer mümin olarak dinleyebileceklere güvenerek hitap ediyorum. Biz müslümanlar olarak ilâhî ilkeleri umursamaz olduk. Allah Teâlâ zarar görmedi. Biz her şeyimizi kaybettik. Allah Teâlâ “oku” diye emretti, biz inadına cehaleti seçtik. Allah Teâlâ Alak, Müzzemmil ve Müddesir surelerinde İslam’ın kuruluş ilkelerini bize emretti, biz dönüp o ilkelerle hiç ilgilenmedik. Allah Teâlâ, “Kur’an’ı her alanda kolaylaştırdığını” ısrarla bildirdi, aldırış eden olmadı. Allah Teâlâ, “bu Kur’an en kıvamında bir sisteme kavuşturur” diyerek yaşanacak sistem olarak Kur’an’ı gösterdi, müslüman, demokrasi için ejderha kesilip müslüman kardeşlerine ateş lavları püskürtmeyi yeğledi. “Allah Teâlâ, kâfirler birbirlerinin dostlarıdır, eğer siz birbirinize dost olup gereğini yapmazsanız, yeryüzünde fitne ve büyük fesat çıkar yayılır” diyor. (8/73) Müslümanlar birbirlerinin kuyularını kazmaktan geri kalmıyorlar.

Allah Teâlâ, çıkarcılığın ve zulmün iğrenç kaynağı faizi şiddetle yasak ediyor. Nice müslüman daha yüksek faiz pazarlığı yaparak resmen ve âlenen “Allah ve Resûlüne savaş ilan ediyor.” Allah Teâlâ, bütün bunları düzene koyacak ve Kur’an’ın ahkâmını uygulayacak “lider kadro” kurmalarını emrediyor, müslümanlar rekor düzeyde bireycilikte yarışıyorlar. Velhasıl her tür hak hukuk, helal haram, doğruluk, dürüstlük, adalet, merhamet, hizmet ve kanaat gibi değerlerimize yeniden kavuşmamızın kapılarını açık tutuyor. Bizi kendi düzenine çağıran Rabbimiz Allah Teâlâ, açık bırakmadan bütün incelikleriyle ilkelerini sıralıyor.

Buradan başlayarak Müzzemmil suresinin bir ilâ on dördüncü ayetlerindeki ilkeleri sırasıyla değerlendirelim. Allah Teâlâ, müslümanların keyfiliği maddi ve manevi bahane ve gaflet örtüsü altına girip sıvışmasını reddeder. Hatta gece ibadeti yaptırır. ”Geceleyin kalk da, az bir kısmı hariç geceyi ibadetle geçir” emrini verir. Gece ibadetleri ile yoğrulması istenir. Tabii ki bu emirlere öncelikle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem muhataptır.

Onun için öncelikle Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e devamında ümmetten her Kur’an okuyana bu emir verilir. Bu emri her müslümanın mutlaka yerine getirmesi gerekir. Bu “İbadetlerde bile Kur’an’ı tertîl ile oku”  emri verilir. Yani ibadetlerde tecvid kurallarına uyarak Kur’an okunmalıdır. Bunun ne kadar sorumluluk gerektirdiğini, “gerçekten biz sana sorumluluğu ağır bir söz yükleyeceğiz” ifadesi ile Kur’an’ın ciddiyeti ve önemi hatırlatılır.

Devamında gece kalkıp ibadet etmenin ve özellikle Kur’an okumanın çok faydalı ve etkin olduğu ifade edilir. Bunlar insanın imanını ve iradesini çelikleştirir. Gündüz vaktinde yapacağı mücadele için yoğun enerji sağlar. Bu manevi mücadele, yegâne Ma’bûd Allah Teâlâ’ya zikir ibadeti ile derûnileşir. Çünkü bu ibadet için Rabbimiz mutlaka önemsenecek bir ibadet olduğunu şöyle buyurur.

“Masivâdan sıyrılıp yalnızca Ona yönelerek Rabbinin ismini zikret.” Zikir kalbî dengeleri ayarlar.  Mümin bu zikir ile benliğini Rabbine teslim eder. Kullukta kıvam bulur. Bu haliyle de davasının fedâisi olur. Büyük davanın fedâileri hazırlanınca Cenab-ı Hak liderlerini de yaratır.

Allah’dan başka hiç kimseden korkmayan yalnız O’nu vekîl edinen ve kim ne söylerse söylesin sabreden çelik gibi bir irade edinir.

Şimdi düşünebiliyor musunuz? Kim, Azîz ve Celîl Allah Teâlâ ile pazarlık yapabilir?

 Terk edilmesi düşünülemez ilkeler bizim içindir! Esselamu aleykum.

İlhan Oral.