Kur’an nedir ve neyi gerektirir?
Kur’an denilince şu mısraların dilimizde hareketlenmemesi adeta imkansızlaşıyor:
“Birleşse insan ve Cin,
Kur’âna denk söz için,
En küçük parçasına misil getiremezler.’
O esrar perdesinden içeri giremezler.
Kur’ân, mukaddes Kur’ân...
Yenilik onda her ân;
Onda ebedi nizam, onda iç ve dış sırlar...
Onu zaman silemez, eskitemez asırlar.”
(N. F. Kısakürek, Esselâm, s. 112)
Evet Kur’an nedir, insanlık için hangi anlam ve önemi ifade etmekte ve neyi gerektirmektedir?
Kur’an; Bakara Suresinin ikinci âyetinde kendisini “huden” (rehber) olarak tanımlıyor. Yani “Allah’ın razı olduğu hayat tarzında, iman, ibadet (daha doğrusu amel yani ibadet, muamelat ve ukubat) ve ahlâk yolunda ilâhî rehber” diyor. (Prof. Dr. Hayreddin Karaman ve diğerleri, Kur’an Yolu Türkçe Meâl ve Tefsir, DİBY, c.I, s.18.)
Kur’an; Nisâ Sûresinin 105 ve takip eden âyetlerinde:
“İnsanların arasında meydana gelen anlaşmazlıklar, davalar, tartışmalar karşısında Hz. Peygamber’in ve daha ziyade O’nun şahsında ümmetinin takınmaları gereken tavır, oynamaları gereken rol ve uygulamalar” ile ilgili ilke ve açıklamalar sunuyor. (a.e., c.II, s.105.)
Sâd Sûresinin birinci âyetinde “Öğüt ve uyarı dolu Kur’an’a andolsun ki” buyrularak “Kur’an’ın, insanları bâtıl inançlardan kurtarıp doğru inançlara yöneltmeyi; hak ve adaletle bağdaşmayan, insanlık onuruna yakışmayan tutum ve davranışlardan arındırıp temiz bir hayata, erdemli davranışlara kavuşturmayı amaçlayan buyruk ve yasaklarına, aydınlatıcı ve uyarıcı mahiyetteki açıklamalarının önemine dikkat” çekiliyor.( a.e., c.IV, s.565)
Duhân Sûresinin ilk 6 âyetinde ise şu önemli nitelik ve özellikler dikkatlere sunuluyor:
“1. Kur’an, Allah’ın üzerine yemin edeceği kadar önemli bir kitaptır;
2. Onu Allah göndermiştir;
3. Şerefi ve önemine layık bir mübarek gecede göndermeye başlamıştır;
4. Allah insanlık tarihi boyunca peygamberler ve kitaplar göndererek kullarına doğru yolu göstermiş, onları uyarmıştır. Kur’an da bu seriden bir rehber, bir irşad ve uyarı kitabıdır;
5. Bütün bu nitelikleriyle o Allah’ın bir rahmetidir; kullarına olan sevgi ve merhametinin bir eseridir.” ( a.e.,s. 792.)
Diğer taraftan Yüce Mevlamız En’âm Suresinin 155. Âyet-i celîlesinde şöyle buyurdu:
“İşte bu (Kur’an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Buna uyun ve Allah’tan korkun ki size merhamet edilsin” buyurarak ona uymamızı emretmemektir.
Evet, Kur’an’a uymak yani ona dönmek; kulluğun gereği, Müslümanca yaşamanın, İslamca bir hayatı gerçekleştirmenin biricik yol ve yordamıdır. Zira “İslâm Medeniyeti, Kur’an Medeniyetidir. Özü, tohumu, anayasası O’dur. İslâm toplumu, İslâm insanı, İslâm kenti, O’nun gerçekleşmesi, dışa vurmasıdır.
Çağımızdaki Müslümanın yitirilmiş cenneti Kur’an’dır. Onu tekrar bulmadıkça nerede ve hangi şart altında olursa olsun Cehennemde’dir, Cehennem onun için bu dünyadan başlamış demektir.
Kur’an’a ölü bakışı terk etmek, ta candan ve yürekten bakmak anlamındadır İslâm’ın dirilişi.
Aslında İslâm dipdiri Kur’an’da durmaktadır. Diriliğin özü ve mayası olarak. İnsanlar, toplumlar Kur’an’a doğru giderek İslâm’ı bulurlar ve dirilişe ererler.
İnsan ve toplum için çöküş, Kur’an’dan uzaklaşmak, kurtuluş, yeniden doğuş, yeniden oluş, dirilişse O’na yeniden yaklaşmak. O’nu aramak ve bulmaya çalışmak demektir…
Bugün, Kur’an-ı Kerim camilerde güzel ahengi için dinlenmektedir adeta. Şüphesiz O’nun ilâhi ahengi ruhları mest edecek güçtedir ve insan ruhunun buna ihtiyacı vardır. Kur’an-ı Kerim’i dinlemek insanı alıp en yüce âlemlere götürmektedir anlamını bilmeden, sadece ahengiyle bile. Ama Kur’an-ı Kerim’le insan bağının en değerli yanı değildir bu. Asgari Müslümanlık derecesidir bu.
Kur’an-ı Kerim’i sadece ölüler için okumak veya sadece mesteden ahenkleri için dinlemek, Kur’an’a tam anlamıyla yaklaşmış olmak, O’na olan insan borcunu ödemiş olmak, O’ndan alınacak olanı tam almak demek değildir.
Kur’an’ı herkes kendi gücü çerçevesinde öğrenmeye, anlamaya çalışmalıdır. En yetkililerin eser ve derslerinden faydalanmak suretiyle Ona yaklaşmaya çalışmalıdır Müslüman. Sonra kendi ruhunu bir nevi Kur’an şehri haline getirmek için bütün gücünü sarf etmeli ve toplumu da Kur’an’la nurlanmış bir toplum haline getirmek için gerekirse hayatını bile ortaya koymalıdır.
Kur’an’a dönüş, ruhlarımızı Kur’an ruhuna ayarlamamız, insan ve toplum ruhunu Kur’an ruhuyla diriltmemiz demektir.
Tabiata, insana, topluma, devlete, eşyaya, dünya ve öte dünyaya bakışımızı Kur’an’a göre ayarlamamız, davranışlarımızı O’nun buyruklarına göre düzenlememiz demektir.
Yeni bir insanlığı inşa için Kur’an’ı prensipler yasası olarak benimsemek, O’nu ruha geçirmek ve ruhlara yaymak, ruhu O’nun diriltici ırmağında yıkamak, insanlara gerçek umut ve korkuyu O’nda tattırmak, puta tapıcılığı yeniden O’nun kılıcıyla yok etmek, insan şeref ve haysiyetini O’ndan alınan yüce duygularla ihya etmek, insanlığı yeni ve büyük bir metamorfozla hayvandan aşağı dereceden kurtarıp tekrar en yüce yaratık seviyesine çıkarmak, İslâm Dünyası erlerinin ve aynı şey demek olan Ortadoğu gençlerinin gerçekleştirilecek rüyası olmalıdır.” (Sezai Karakoç, Sûr, s.76,77.)
Sözlerimizi şu ilâhî direktifle noktalayalım:
“De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.” (En’âm Suresi, 160, 161.)
Süleyman Önsay.