Her Mümin Zikirden Sorumlu Mu
Zikir ibadetinden, her mümin direkt sorumludur. Bu sorumluluktan azâde kalmak, bahane üretmek ve işin te’viline başvurmak hiç kimse için caiz değildir. Hiç kimsenin böyle bir teşebbüs hakkı yoktur. Esasında aleyhte iddialar beşerî debelenmelerden ileri geçmez.
Zikir, aslında bedenin ve ruhun en besleyici, en doyurucu ve en çok olgunlaştırıcı Rahmanî enerjidir. Var olan her şey, her an var eden ile bağlantı halindedir. Var olan her şeyin, var eden ile bağlantı hali fasılasız ve sürekli olarak devam eder. Zikir, akıl sahibinin muayyen zamanlarda fikren, kalben, lisanen ve bedenen Rabbin adını veya sıfatlarını tekrar tekrar telaffuz etmesidir. Zikirde, beyin tefekküre hazırlanır, kalp ürpererek bilinçte zirve yapar, dil kalbin enerjisi ile çalışır, bütün vücuttaki deri yumuşar ve tüyler titreşerek zikre katılırlar. Kul bu haliyle beşerî engellerle mücadele ederek “nefsi emmare” denilen alt kademeden hareket eder. Nefis mertebelerini aşar ve kulluk makamına ulaşır.
Zikir devam edip ilerledikçe kalp atmosferi nûr diyarına dönüşür ve bu makamda mutlu bir seslenişe muhatap olur; “Ey mutmain nefis, sen Ondan razı, O senden razı olarak Rabbine dön. Kullarımın arasına katıl, cennetime gir.” Bu hitapla zikir, kulluk makamında olan insanın kalbî bağlılıkla var edeni, yüce vasıfları ile çokça terennüm etmesi nihayetinde hayallerin ulaşamadığı makama götürür. Zikir ilâhî sistemde ilim, irfan, iman, takvâ, hikmet, muhabbet ve aşk hamurunu mayalar ve kalbe sır dolu gıda verir, onu gaflet ve isyan kirlerinden temizleyerek sürekli besler. Korku, gaflet, nifak, şirk, isyan, cehalet, zûlüm, fuhuş ve dünya sevgisi gibi tahribattan kurtarır. Zikir ibadeti hayatî değerlerin kapısını açar.
Aslında zikir, insanın hayat motoru olan kalbinin sürekli bakımını sağlar ve aslına uygun hayat aktivitelerini artırarak kıvam verir. Mümini bütün ahlakî değerlerin ve vicdanî mekanizmaların merkezi olan kalbi canlandırır. Bu açıdan bakınca kalp zikir ve tesbih ile hayat bulur, kıvamına kavuşur ve her hayrın kaynağı haline gelir. Bütün bunlara rağmenkimi beşerî yorumlarda Kur’an öğretisi ve sünnetin yansıması ihmal edilerek tesbih ve zikir aleyhinde gelişmelerle unutulur. Oysa Allah Teâlâ, her şeyin net doğrusunu ve en mükemmelini emreder. Zikir ibadetini de açıkça emreder; Ey müminler! Allah’ı çokça zikredin ve O’nu sabah akşam tesbih edin. (Azhap: 33/42) Bu kesin emir ve sarih “nas”tır.
Bu ayeti kerime, müminin mutlaka imanı gereği kabul etmesi ve emredildiği gibi zikir ibadetini savsaklamadan yapmasını gerektirir. Böylesi iman ve böylesi kabul, müslümanı kahredici fitneden, zafiyet yüklü beşerî yorumlardan, belirsiz kargaşadan ve cehennem yolunu açıp kolaylaştıran ihmalden ve cehennem ateşinden korur. Bu, mümini kalbî hastalık ve arızalardan kurtarır, kâfir, fâsık, gafil, şeytanın askeri olmaktan kurtarır ve hayata kavuşturur.
Görülüyor ki kul, Allah Teâlâ’ya kendini kabul ettirme pozisyonundadır. Kalbini O’na açacak, boyun bükecek ve daima zikrederek kulluğunu arz edecektir. Kalbi ile kalıbı ile bütün incelikleri ile kulluk şuurunu canlı tutacaktır. Zikir ve tesbih, beden ile ruh arasında sağlam bağ, akıl, kalp ve dil arasında sarsılmaz birlik, hayat ve ruh arasında gerçek ahenktir. Hem kalbin, Allah’a teslimiyetle yönelen halidir. Zikir, şeytanî bataklıktan sıyırır rahmanî iklime kavuşturur ve gönül âleminin bitmeyen mutluluğu olur. Zikir, kulun Ma’bud Allah’a karşı teslimiyetidir. Kulun sorumluluğunu yapma asaleti ve insanın hayat fışkıran görev bilincidir.
Ruhların huzurla toplanıp buluştuğu mutlu diyardır. Tesbih ve zikir eşyanın ve varlıkların sistemi, kâinatın işleyiş tarzı ve atomların esrarengiz enerjisidir. Çakan şimşeğin nurudur, çıkardığı sesin frekansı ve küresel feleğidir. Varlıklar âlemin çıkmazlarında çıkış yolu bulamayan şaşkın aklın, kalp rıhtımına demir atmasıdır. Nefsanî güçlerin karşısında yalnızlaşan kalbin enerji kaynağıdır. Zikir, paslanan, kirlenen, kilitlenen, kararan kalbi temizleyip nurlandıran ilâhî operasyondur. Hiç ihmale maruz kalmadan yapılması her müminin boyun borcudur. Zikir ve tesbih Kur’an’ın en hassas tarzda işleyip mutlaka yapılmasını emrettiği aklî, kalbî ve bedenî bir ibadettir. Zikir yapmayan kalp hastadır.
Kur’an’da, altmıştan fazla hasta ve olumsuz kalp vardır. O haliyle İhmal edilmesi zûlümdür.
İnsan, kalbine zulmederse neyin değeri kalır ki!? Esselamu aleykum.
İlhan Oral.