* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: Zikirde İhmal Our Mu  (Okunma sayısı 109 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
Zikirde İhmal Our Mu
« : Temmuz 18, 2021, 06:55:48 ÖÖ »
Zikirde İhmal Our Mu

ikir ve tesbih ibadeti düzeyindeki bir “ameli sâlih” için fıkıh kitaplarında bile yeteri değerin verilmemesi derin bir tefekkürü çağrıştırmaktadır. Aynı oranda ümmetin, Kur’an ruhundan ne kadar uzaklaştırıldığı kanaatini de pekiştirerek genel çöküşü tahlil etmektedir.

Kur’an-ı Kerim’de bile bazı meal yazarlarının, zikri, “namaz” diye lanse ettiği veya diğer bir kısmının “anma” kelimesi ile ifade ettiği bilinmektedir. Namaz “en büyük zikirdir.” Anma kelimesi ise zikir kelimesinin içerdiği manayı net olarak ifade etmemektedir. Hele zikir kavramına tesbih kavramı da eklenince mesele daha çok ciddi boyutlara ulaşır ve mana zenginliği ve özelliği ile kalbi ve insanın ruh dünyasını aydınlatarak enerji verir, canlandırır.

Zikirle, akıl ve kalp beraberliği sağlayıp tefekkür etmek evrene açılmaya sebep olur. Kalbin cevelanı ve dilin terennümü ile zikir yapmak aklın şuur düzeyini canlı tutar. Bu bilinci artırır ve bütün bedenin iştiraki, derinin titremesi, dilin sürekli terennüm etmesi tesbih olur.

Tesbih evrensel ve sürekli bir ibadet olarak en küçük varlıktan en büyüklerine varıncaya kadar her şeyin sürdürdüğü Allah Teâlâ’nın yüceliğinin ikrarıdır. Zikir ise daha çok Rabbe sunulan kulun beşerî gönül bağıdır. Bu bağı kurarak çoğu kez Rabbe yaranarak kalp iştiraki ile belli ifadeleri dil ile tekrarlamaktır. Bu halde, kulun Rabbine gönül bağlılığı huzuru da pekiştirir.

İslam tarihinde nice gönül eri, kalplerini şükür mertebesinde zikir mayası ile yoğurmuş, aşk ateşi ile fırınlamışlar ve matluba kavuşmanın mücadelesini vermişlerdir. Tesbihat ile kâinat düzenine adapte olmuş ve varlıklar arasında genel ibadette huzur dolu dergâha girmişlerdir.

Kâinat dergâhında tevhide kavuşma bahtiyarlığına ermişlerdir. Kâinat düzenini düşünmüş, kâinat içindeki yerini algılamış, dünya denen mekândaki en yüce lideri serdar edinmiş, Onu kalbi ile sevmiş ve gönül gözü ile seyretmeye koyulmuşlardır. Sabahlara kadar ayakları şiştiği halde Mevlâsından ayrılmama duygusu ile ibadetine devam eden Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemi, hep gönül diyarlarında temaşa etmeyi yeğlemişlerdir.

O rahmeten lilâlemin Bütün ümmetine tevbe etmeyi tavsiye etmiş ve kendisi de tevbe etmiştir. Tevbe ile beraber istiğfar etmiş, “yanımda Uhud dağı kadar altın olsa hepsini infak etmedikçe gecelemem” diyerek “isar” makamında insanlığın en yüce lideri olduğunu ispatlamış ve tüm insanlığa örnek olmuştur. Ümmetinin gönül erleri hep Ona tabi olmuş, her hal ve her hareketini örnek alarak yaşayıp yaşatmaya çalışmışlardır. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Kur’an-ı Kerim’i yaşayıp yansıtma itibarı ile emsalsiz bir örnek, muhteşem bir önder ve yüce bir liderdir.

Çünkü O, biliyordu ki her şey Allah Teâlâ’yı tanır, her şey O’nu tesbih eder. Kendisi de her şeyin arasında ve bütün ümmetin önünde bu görevi aslına uygun olarak yapacaktı. O, Kur’an’ın gösterdiği tüm hakikatleri en halis inanç ve özgür irade ile yaşamış ve hiç yılgınlık çıkmazına girmeden soylu görevini gönül huzuru ile yaşamıştır.

Bu gönül bağlılığını, Kerîm ve Âzîm Kitabın açıklamalarında bulmaktayız; Öyle adamlar vardır ki onları ne bir ticaret, ne bir alış veriş Allah’ı zikretmekten, namaz kılmaktan, zekâtı vermekten alıkoymaz. Onlar kalplerin ve gözlerin dehşetle döneceği gönden korkarlar. (Nûr:24/37) Nûr suresindeki bu ilâhî övgüye nail olan “o adamlar” nefislerini ve dünya sevgisini aşma kalite ve kıvamını kazanmışlardır. Bu kalite ve kıvamı kazanmaları ihtimali düşük olan müminleri de hesaba katan Rabbimiz uyarıda bulunur ve buyurur; Ey müminler! Sizleri ne mallarınız, ne evlatlarınız Allah’ı zikretmekten alıkoymasın ve her kim öyle yaparsa işte onlar hüsrana düşenlerdir. (Münafıkûn: 63/9) açıklamasını yapar. Bununla beraber Allah Teâlâ daha anlamlı ve daha etkin olarak uyarır ve zikre çağırır;

Müminler için hâlâ zamanı gelmedi mi ki, kalpleri Allah’ın zikri için ve Hak’tan inen için korku ve kalp ürpertisi içinde bulunsun? Ve evvelce kendilerine kitap verilmiş kimseler gibi olmasınlar ki, üzerlerine uzun zaman geçmiş de kalpleri katılaşmıştı ve onlardan çoğu fâsıklar olmuşlardı. (Hadîd:57/16) Ve yine Rabbimiz, Resûlünü ve kullarını en yüksek şiddette uyarır; Kalbini Bizi zikretmekten gafil bıraktığımız, hevâ ve hevesine uyan ve işi hep aşırılık olan kimselere itaat etme! (Kehf:18/28) buyurarak işin önemini belgelemektedir.

Şimdi, düşünün, zikirde ihmal olabilir mi?! Esselamu aleykum.

İlhan Oral.