Yalvarsalardı
İnsanlar yeryüzünde doğal ve sosyal olaylarla iç içe yaşadıkları gibi zaman zaman da âfet ve felaketlerle karşı karşıya kalıyorlar. Kurtuluş çareleri arama ihtiyacı hissediyorlar.
İçinde bulunduğumuz dönemde dünyayı saran ve milyonlarca can alan bir mikrop tüm insanlığı dehşete düşürdü. Bunca can kaybı yanında psikolojik yıkımlar yaşandı. Sosyolojik dengesizlikler birbirini kovaladı. Ekonomik çöküntüler dünya dengelerini sarsmaya başladı. Depremler insanların kalplerini ürpertiyor. Bunun üzerine kasırgalar kitleleri göçe zorluyor. Sel felâketleri, orman yangınları derin teessürlere sebep oluyor. Bölgelerin ciğerleri yanıyor. Dünya, bunca doğal afetlerle karşı kaşıya kalıp zorlanırken sosyal dengelerin sarsıntıları en şiddetli deprem etkisini sürdürmektedir. İnsanların himmetleri değer kaybına uğruyor.
Daha nice huzursuzluk veren problemler, bunalım ve cinayetleri tetiklerken insan, derdine derman olacak çare arıyor, onu da bulamıyor. Aileler parçalanıyor, bireyler birbirinden uzaklaşıp yabancılaşıyor. Gittikçe gelecekleri belirsizleşiyor, bunalıma giriyorlar. Fizikî âlemden başka bir inanç yapısı olmayan insanlar manevî değerlendirmelerden çekilip uzaklaşıyorlar. Bilmedikleri ya da bilmek istemedikleri nice değerlerden yararlanamıyorlar.
İşte böyle durumlarda problemler yoğunlaşıyor ve yoğunlaştıkça altından kalkınmaz yük şeklini alıyorlar. Genellikle inkârcı ve materyalist insanların etkisi altında bunalıma girerek evrensel mantığı kullanamayan nesiller daha yoğun yıkımlara maruz kalıyorlar. Bu tür olayları da anlatıp âdeta zamanımıza uyarlayıp güncelleyen Kur’an’ı Kerîm geçmiş kavimleri örnek vererek hayattaki insanları uyarmaktadır. Çok önemli uyarıları ciddiye almayan nice kitleler, tahminleri bile aşan çöküntüler yaşıyorlar. Konu ile ilgili dozu yüksek uyarılardan biri En’am suresindeki ilgili uyarılardır ve gerçekten dikkate değer niteliktedirler;
De ki:
“Bana haber verir misin: Eğer size Allah’ın azabı gelir yahut size kıyamet gelip çatarsa Allah’tan başkasına mı yalvaracaktınız? Eğer putlarınızın şefaatçi olduğunu söylemekte doğru kimseler iseniz yalvarın onlara!” Doğrusu yalnız O’na dua edersiniz de dilerse o feryada geldiğiniz belâyı üzerinizden kaldırır ve o anda siz o şirk koştuklarınızın hepsini unutursunuz. Ey Resulüm senden önce de birtakım ümmetlere resuller gönderdik. Dinlemediler: Hakk’a dönüş yapsın, suçlarının affı için istekte bulunsunlar diye onları çetin bir yoksulluk, hastalık ve sıkıntılarla cezalandırdık. Bâri kendilerine şiddetimiz geldiği vakit yalvarsaydılar, tövbe etseydiler! Fakat onların kalpleri kararıp kaskatı olmuştu. Şeytan da yapmakta oldukları isyan ve günahları kendilerine süslemiş, cazip göstermişti.
Onun için bunlar kendilerine ne hatırlatıldı, öğüt verildiyse onları unutunca üzerlerine her şeyin ve her zevkin kapılarını açtık, nihayet kendilerine verilen o şeyler yüzünden tam ferahlandıkları vakit de onları ansızın tutup yakalayıverdik ve artık o anda onlar bütün ümitlerini yitirip mahrum kaldılar. (En’am:6/40-44). Elbette bunlara kulak vermek gerekir.
Günümüzde tüm dünyayı sarıp etkisi altına alan koronavirüs ve kovid-19 artık ilaçtan etkilenmeyen bir karaktere büründü. Sürekli mutasyona uğradığı için yeni ilaçlara ihtiyaç duyuluyor. Yani daha yıllarca sürebilecek bir afet halini aldı. Önü alınamadığı için dünya nüfusunu tedirgin ediyor. Buna doğal âfetler, sosyal çöküntüler ve ekonomik dengesizlikler de eklenince insanlık daha ağır bedeller ödeme durumunda kalacağa benzemektedir. Ancak her inkârcının son nefesi ile canını alan mülkün yegâne sahibi Allah Teâlâ, kullarının yalnızca kendisine dua etmelerini istemektedir. Allah Teâlâ’nın beyanları bu alanda da dikkat çekiyor:
De ki: “âfet ve felâket zamanlarında kendisine duâ ve sığınma teşebbüsünüz olmasaydı Rabbim size değer verir miydi? Şimdi (Onu da, Resulünü de) yalanladınız o halde siz yakın bir azap ile karşı karşıyasınız. (Furkan:25/77).
Allah’tan başka her neye, dua ederseniz onlar duanızı işitmezler. İşitseler bile, size cevap veremezler, kıyamet gününde de şirk koşmanızı reddederler. Sana, her şeyden haberi olan Allah gibi gerçek haber veren olmaz. (Fatır: 35/14)
Bunca âfet ve felâket hüküm sürerken ve bunların karşısında da mutlak Kaadir Allah Teâlâ açık vadinin taahhüdünü verirken neden insanlar tevbe ve istiğfar ile dua etmezler?
İnkârcı gafilleri anladık da, ya Müslümanlar! Neden!? Değerli okuyucularım, gelin genel seferberliğe geçelim, insanlarımızı tevbe etmeye, istiğfarı süreklileştirmeye ve duaları ihlasla yapmaya davet edelim. Buna özen gösterelim. Allah vaadinden caymaz. Buna inanalım yeter. Esselamu aleykum.
İlhan Oral.