Din İlimlerinden Cahil Kalmak Kalbin Ölümüdür
Ey mümin kardeşler! Cenab-ı Allah’ın afiyet vermesiyle ve şüphesiz bilgilerle üzerimizde pek büyük iyiliği olduğunu bilelim. Bütün erkek ve kadın Müslümanların ilim öğrenmeleri lazımdır. Yani İman ve İslam, ilimsiz tanınmaz, ilmi terk etmek için hiçbir Müslüman’a ruhsat yoktur.
Resulullah (sav) şöyle buyurmuşlar: “İlim talep etmek, öğrenmek her Müslüman’a farzdır.”(İbni Mace, Mukaddime, 17) Yine buyurdular ki: “Çin’de de olsa ilmi arayınız. Çünkü ilim öğrenmek her Müslüman’a farzdır. Melekler, yaptıkları işten hoşlandıkları ilim talebeleri için kanatlarını yere sererler.” (Câmiü’s-Sağîr, 1/310) Çin, o zaman dünyada en uzak yer olarak biliniyordu. Onun için Resulullah (sav), ne kadar uzak olursa olsun öğrenmek için gidin, insanları ilme teşvik edin buyurmuş. İlim uzak bir yerde olduğunda dahi o uzak yere gidip öğrenmek farz ise neden yakın bir yerde ve âlimlerin ortamında farz olmasın.
Abdullah b. Ömer’in, babası Hz. Ömer’den naklettiği bu hadis şöyledir:
Bir gün Resulullah (sav)’in yanında bulunduğumuz sırada aniden yanımıza, elbisesi bembeyaz, saçı simsiyah bir zât çıkageldi. Üzerinde yolculuk eseri görülmüyor, bizden de kendisini kimse tanımıyordu. Peygamber (sav)’in yanına oturdu ve dizlerini onun dizlerine dayadı. Ellerini de uylukları üzerine koydu ve:
“Ya Muhammed! Bana İslam’ın ne olduğunu söyle.” dedi.
Resulullah (sav): “İslam; Allah’tan başka ilâh olmadığına, Muhammed’in de Allah’ın Resulü olduğuna şehadet etmen, namazı dosdoğru kılman, zekâtı vermen, Ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Beyt’i hac etmendir.” buyurdu.
O zât: “Doğru söyledin.” dedi.
Babam dedi ki: “Biz buna hayret ettik. Zira hem soruyor hem de tasdik ediyordu.”
O zât: “Bana imandan haber ver.” dedi. Resulullah (sav): “Allah’a, Allah’ın meleklerine kitaplarına, peygamberlerine ve ahiret gününe inanman, bir de kadere, hayrına şerrine inanmandır.” buyurdu.
O zât yine: “Doğru söyledin.” dedi ve bu sefer: “Bana ihsandan haber ver.” dedi.
Resulullah (sav): “Allah’a, O’nu görüyormuşsun gibi ibadet etmendir. Çünkü her ne kadar sen onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür.” buyurdu.
O zât: “Bana kıyametten haber ver.” dedi.
Resulullah (sav): “Bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha çok bilgi sahibi değildir.” buyurdular.
O zât: “O halde bana alâmetlerinden haber ver.” dedi.
Resulullah (sav): “Cariyenin kendi sahibesini doğurması ve yalın ayak, çıplak, yoksul koyun çobanlarının bina yapmakta birbirleriyle yarış ettiklerini görmendir.” buyurdu.
Babam dedi ki: Bundan sonra o zât gitti. Ben bir süre bekledim. Sonunda Allah Resulü bana: “Ya Ömer! O soru soran zâtın kim olduğunu biliyor musun?” dedi. “Allah ve Resulü bilir.” dedim. “O Cebrail’di. Size dininizi öğretmeye gelmişti.” buyurdular. (Buhârî, Müslim)
İşte bizler de dinimizi sorup öğrenmemiz gerekiyor.
Her Müslüman üzerine farz olan iman ilimleri, İslam âlimlerinin yazdıkları akaid kitaplarından öğrenilir. Bunlardan biri İmam-ı Gazalî’nin (r.a.) yazdığı akaid kitabıdır. Bu kitap bütün akaid ilimlerini içerir ve çok faydalıdır.
Farz-ı ayn ilimler bütün Müslümanların bilmesi gereken ilimlerdir. Mesela; 5 vakit namazın farziyeti, nasıl kılınacağı, şartları, eda vakitleri gibi… Kişi zekâta malikse farz olan miktarı, zekâtın verileceği zamanı ve hangi maldan zekât verileceği ve kaçta kaçını vereceğini bilmesi farzdır.
Ramazan ayında oruç kendisine farz olan kişinin, orucun şartlarını bilmesi lazımdır. Hacca imkânı olan kişinin, haccın farzlarını, şartlarını ve nasıl yerine getirildiğini bilmesi lazımdır. Yine bilcümle haramları bilmesi lazımdır. Mesela: Zina, livata, sarhoş edici içkiler, insana zulüm, haksızlık, hıyanet, yalan, gıybet, bunlara benzer alışveriş muamelat ve nikâh ilimleri… Bunların şartları nasıl oluşuyor ve nasıl sahih, nasıl fasid oluyor, başlangıçta ve devamında bu ilimleri bilmesi farzdır.
Din ilimlerinden cahil kalmak kalbin ölümüdür. İnsana din önemsiz geliyor ve ahireti kazanmada etkisi yok denilecek kadar az zannediliyor. Çünkü dünya malına ihtiyacını zahir ve hazır görüyor. İlme ihtiyacını uzak ve gaip görüyor. Ancak onun yararını ölümden sonra bilecek. Din ilmini kaçırdığı için bu konuda cahilliğinden dolayı ölümü ve ölümden sonrakileri unutmuştur.
“Onlar, dünya hayatının görünen yüzünü bilirler. Ahiretten ise onlar tamamen gafildirler.” (Rum, 30/7)
Eğer kişiye zarar vermek için bütün düşmanları bir araya gelse kişiye nefsi kadar zarar veremezler. Cehalet kötü ve çirkindir. Özellikle Allah’ın insana farz kıldığı ilimlerde cahil kalmak daha çirkindir.
Ey kardeş, bu gibi cehaletten kendini koru ve cehaletin karanlığından ilmin aydınlığına çık. Senin üzerine lazım olacak ilmi öğren. İlim öğrenmek senin üzerine farz olduğu gibi, ehline çocuğuna ve maiyetindekilere ilmi öğretmen de farzdır.
Eğer bunu başaramazsan öğrenim için onları âlimlere gönder, ta ki farz olan ilimleri öğrensinler. Aksi halde günahkâr olursun ve onlardan mükellef olanlar da günahkâr olur. Cenab-ı Allah, sahih bir niyetle ilim öğrenmek isteyene ilim öğrenmenin meşakkatini kolaylığa çevirir ve büyük sevaplar verir.
Resulullah (sav) ilmin fazileti hakkında şöyle buyurmuştur: “Kim ilim yoluna sülûk ederse Allah ona cennete giden yolu kolaylaştırır. Melekler işittikleri şeylerden hoşnut oldukları için kanatlarını ilim talebesinin ayakları altına sererler.
Semavat ve yerde olanlar ve hatta denizdeki balıklar âlim için istiğfar ederler. Âlimin âbid üzerindeki üstünlüğü, dolunaylı gecede kamerin diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler ne dinar ne de dirhem miras bırakırlar, onların mirası ilimdir. Kim de ilim elde ederse bol bir nasip elde etmiştir.” (Ebu Davut, Tirmizi, İbni Mace)
Yine Resulullah (sav) buyurdu ki: “Kim ilim tahsil etmek için bir yola girerse Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır.” (Müslim)
Muaz İbni Cebel’den (ra) rivayet edildi ki kendisi şöyle dedi: Resulullah (sav) şöyle buyurdu: “İlim öğreniniz, zira ilmi Allah için öğrenmek haşyettir. (Allah korkusudur.) İlim talep etmek ibadettir. İlim müzakeresi tesbih (Allah’ı zikretmek) tir. İlimden bahsetmek cihattır. Onu bilmeyene öğretmek sadakadır. Ehline ilmi öğretmek kurbettir (Allah’a yakınlıktır), zira onunla helal ve haramlar bilinir. Cennet ehlinin yollarının alemidir. Vahşette yakın dosttur. Gurbette arkadaştır.
Tenhada konuşulandır. Sevinçte ve zararda yol gösterendir. Düşmana karşı silahtır. Dostlar yanında süstür. Allahu Teâlâ onunla kavimleri yükseltir. Hayırda onları çekip götüren imamlar yapar. Eserleri kıssa olarak anlatılır. İşlerine tâbi olunur.
Görüşlerine müracaat olunur. Melekler onların dostluğuna rağbet eder. Kanatlarını onlara sürterler. Kuru-yaş her şey onlar için mağfiret talep eder. Hatta denizin balıkları ve diğer haşeratı, yırtıcı vahşiler ve ev hayvanları... Zira ilim, cehaletten kalpleri dirilten hayattır, karanlıktan gözleri aydınlatan kandillerdir. Kul, ilimle hayırlılar menzillerine ve dünya ile ahiretin yüce derecelerine ulaşır. İlimde tefekkür, oruca denktir, ilim dersi geceyi kıyama denktir, onunla akrabalık bağları eklenir, onunla haram helalden ayrılıp bilinir. İlim, amelin imamıdır, amel ilme tâbidir, saidler ona ilham olunur, şâkiler ondan mahrum edilir.” (İbn-i Abdilberr)
Üzerine vacip olan ilimleri talep etmeyen veya ihmal eden cahilin misali; bir kölenin sahibinin kendisine gönderdiği mektupta bütün emir ve yasaklarını yazmış olduğu halde, bu mektubu açıp bakmayan kölenin misali gibidir.
İlmiyle amel etmeyen âlimin misali Kur’ân-ı Kerim’de şöyle anlatılır: “Tevrat’la yükümlü tutulup da onunla amel etmeyenlerin durumu, ciltlerle kitap taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın ayetlerini inkâr eden topluluğun hâli ne kötüdür!..” (Cuma, 62/5)
Bu iki uğursuz kişi gibi olmaktan sakın! Birincisi, öğrenmek istemeyen inatçı cahil, ikincisi de ilmiyle amel etmeyen âlim.
Ama dini ilimleri genişleterek çoğaltmak, Allah’ın rızasına kavuşmak için vesiledir. Nitekim ilim sahibi kişi Allah için ihlaslı olmakla beraber, öğrendiği ilimle amel etmeye istekli ve ilmini Allah’ın kullarına öğretmeye talepli olur. Bundan maksat Allah’ın rızasıdır.