İLMİYLE AMEL ETMEK ETMEMEK
İlmiyle amel etmek veya etmemek ne demektir? Örneğin Peygamberimiz´in teheccüd namazı kıldığını bilip kılmazsak, ilmimizle amel etmemiş mi oluruz?
İlim-amel dengesi, farz-vacip-sünnet-âdâb ile haram-tahrimen mekruh-tenzihen mekruh-mubah gibi efal-i mükellefin denilen bütün kulluk görevlerini içine alan bir kapsama sahiptir. Bütün bu sahalarda hem ilim hem de amel gerekir.
Bir şeyin yapılmasının hükmü ne ise, öğrenilmesinin hükmü de aynıdır. Örneğin farz olan bir ibadeti öğrenmek farz, sünnet olan bir ibadeti de öğrenmek sünnettir. Buna göre, farz olanın ilmini uygulamak farz olur, sünnet olanın ilmini uygulamak da sünnet olur.
Namazın farz olduğunu bilip namaz kılmamak ilimle amel etmemenin en çirkin bir tablosudur ve haram işlenmiş olur. Teheccüdün bizim için sünnet olduğunu bilip de teheccüd namazını kılmamak bundan çok daha az bir çirkinliktir ve teheccüd kılmayan haram işlemiş olmaz. Bir hayvanı -lüzumsuz yere- öldürmek çirkindir, fakat bir insanı öldürmek gibi büyük bir cinayet değildir.
Tabii ki, bu verdiğimiz örnekler çok açık olan konulardır. Bunun yanında değişik ahlakî boyutların da büyük önemi vardır. Mesela, Allah’tan başka gerçek anlamda hiç kimsenin bize ne zarar ne da yarar veremeyeceğini bildiğimiz halde, bu ilmimizle amel etmeyip, ufak bir dünyevî zarar endişesiyle dinimizden taviz vermek, yalan söylemek, gıybet etmek gibi günahları işlemekten sakınmamak da bu bilgimizle bağdaşmaz ve biz ilmimizle amel etmemiş oluruz.
Aynı şekilde, Allah’ın rızasını kazanmaktan daha büyük bir haz, bir kazanç olmadığını bildiğimiz halde, başkasının rızasını Allah’ın rızasından öncelemek, başkasının hatırını Allah’ın hatırından daha yüksek tutmak, başkasına gösteriş yapıp riyakârlı etmek, söz konusu bilgimizle alay etmek manasına gelir.
Özetle, İslam dininin doğruluğuna inandığı halde, onun emir ve yasaklarını çiğnemek, hesap gününe inandığı halde ona göre hazırlık yapmamak, cehennemden iliklerine kadar korktuğu halde -fiilen- ondan kaçmamak, cenneti bütün zerreleriyle arzu ettiği halde -fiilen- onu satın almak için gayret sarf etmemek, ilimle amel etmemek demektir.
Önemli bir not: Bazıları diyorlar ki, madem amel olmadığı zaman ilim öğrenmek zararlı düşüyor, o halde ilim öğrenmeyelim, böylece o zarardan kurtulalım.
Bu düşünce, şeytanın ahmak gördüğü kimselere kolayca aldatacağını düşünüp telkin ettiği bir safsatadır. Çünkü bir mümin, İslam’ın emirlerine, yasaklarına riayet etmek için ilim öğrenmenin, özetle iman etmek ve imanın gereği olan salih amel işlemek için ilim öğrenmenin, farz olduğunu bilir. Dolayısıyla, öğrenilmesinin farz olduğunu bildiği ilmi öğrenmemek de ilimle amel etmemek anlamına gelir.
Bu safsatayı şöyle bir safsata örneğiyle de izah etmek mümkündür. Birisi dese ki, iman, imanın gereği olan ameller yapmayı zorunlu kılıyor. O halde, iman etmeyelim ki, amel yapmaktan kurtulalım.
Şunu unutmamak gerekir ki, “kanunu bilmemek mazeret değildir” prensibi evrensel bir kuraldır.
Bir Müslümanın İslam’ı bilmemesi de mazeret değildir. Hem öğrenmediği için hem de ona göre davranmadığı için ceza görür...
---------------------------------------------------------------------------------------
İlim - amel ilişkisini açıklar mısınız?
Bilgi güzeldir. Daha da güzeli, bilginin hayata ve uygulamaya dönüşmesidir. Kur’an-ı Kerim’de, pek çok yerde “iman eden ve salih amel işleyenler için cennetler vardır” (1) denilmesi düşündürücüdür. Bu ayetlerde, sadece imanın yeterli olmadığına; iyi amellerin bu imanı süslemesi gerektiğine işaret vardır. İman, bir iddiadır, ameller bunun ispatıdır. Amelsiz iman, meyvesiz ağaç gibidir.
Yahudiler hakkında şu İlahi tespit, ne kadar anlamlıdır! “Kendilerine Tevrat verilip de, sonra ona göre yaşamayanların hali, kitap yüklü merkebin haline benzer.” (2) Kıymetli kitapları taşıyan merkep, sırf bunları taşımakla bir değer kazanmadığı gibi, bilgisini amele dönüştüremeyenler de, bilgi hamallığından kurtulamazlar. Kur’an-ı Kerim, bu konuda şu hatırlatmaları yapar:
“Kitabı okuduğunuz halde, insanlara iyiliği emreder de, kendi nefsinizi unutur musunuz?” (3)
“Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?” (4)
Söylediğini uygulamayanların sözleri, sahte mermiler gibi etkisizdir. Söze tesir kazandıran,uygulamadır.
Toplumumuzda yaşanan sıkıntıların önemli bir sebebi, bilginin teoriden pratiğe dönüşmemesidir. Geleceğin bilgi toplumunu, bilgisini tatbik edenler kuracaktır.
-------------------------------------------------------------
Kaynaklar:
1. Mesela, Bakara, 25, 82, 277; Nisa, 57; Hud 23; Kehf, 2...
2. Cum’a, 5.
3. Bakara, 44.
4. Saff, 2.
Şadi Eren (Doç.Dr.)