İSLAM İLİM DİNİDİR
İnsan dünyaya hiçbir şey bilmez hâlde gelir. (Nahl, 16/78.) Ancak, bilgi sahibi olabilecek niteliklerle donatılmıştır. Duyu organları ile elde ettiği duyumları akıl gücü sayesinde bilgiye dönüştürür. Bu bilgiler arasında zihinsel ilişki kurarak düşünce üretir, ilim yapar. Bilgi ve ilim aklın ürünüdür ve bu sebeple de insana özgüdür. İnsanı iki dünyada da mutlu kılma hedefini güden İslam onun bu özelliğine paralel bir yapıya sahiptir. Son hak din, başta Allah’ı bilip tanıma olmak üzere bilgi olgusu etrafında şekillenmiştir. Kur’an, insanın bilgi sahibi olma ve bilgi üretme özelliğini, onu melekten üstün kılan özelliklerden biri olarak belirler. (Bakara, 2/31-33.) Duygu ve düşüncelerini ifade etme yeteneklerine vurgu yapar. (Rahman, 55/1-3.) Bilgi ve düşünce edinmeyi hayatın tabii akışına bırakmaz; iradi faaliyetler yolu ile bilinçli ve planlı iş olarak sürdürülmesini ister. İşte bu durum hayata ilim dünyasının kapısını açar.
İslam insanlığın ortak değeri olan ilmi birikimden yararlanarak ona katkıda bulunmayı emreder. Bu birikiminden yararlanmanın en pratik yolu okumaktır. Buna da işaret edecek şekilde Kur’an’ın ilk ayeti “Yaratan Rabbinin adıyla oku.” (Alak, 96/1.) şeklinde vücut bulmuştur. Okunacak şey başta vahiy kaynaklı bilgi olmak üzere varlık dünyasında yer alan her şeydir, bunlara ait bilgidir. Konusu din olan ilim alanları kadar konusu maddi ve tabii olan ilimler de İslamî’dir. Kur’an ve hadis merkezli dini ilimlerde yetişen sayısız büyük âlim yanında, insanlığın karanlıktan kurtulup bilime yönelmelerinde öncülük ve hocalık etmiş olan sayısız tabii bilim üstatları İslam’ın ilim alanında sahip olduğu bu bütüncü bakış açısının ürünüdür. İlmin maddi ve “dünyevi" olanında öngörülen temel şart Yaratıcının ve O’na ait bilginin devrede tutulmasıdır. Her şeyin Allah’ın varlığının ve birliğinin delili olduğu, O’nun bilgisinin sonsuzluğu, üretilen bilginin sınırlı oluşu unutulmayacaktır. Allah’ın adı ile okumanın anlamı budur.
Kur’an insanı konu alan ilahîbir içeriğe sahiptir. Bu sebeple muhataplarını, dünya ve ahiret hayatlarına imar etme hedefi yolunda bilgi üretmeye teşvik eder. İlim ve bu kökten türeyen çeşitli kelimeler Kur’an’da yaklaşık 750 yerde geçmektedir. Bunlarda yirmisi “bilin ki” şeklinde emir ifade etmektedir. Buradan ilim olgusunun İslam örgüsü içinde nasıl köklü bir yere sahip olduğunu görmek mümkündür. İslam’ın bu niteliğini âlimlere atfettiği değer üzerinden bilginin bilime dönüştürülmesine önem atfetmesinde de görürüz. Nitekim İslam iman edenlere ve özellikle bunlar arasından ilim sahiplerine yüksek bir konum biçer. (Mücadele, 58/11.) Evrensel sonsuz kudret ile evren arasındaki sebep sonuç ilişkisini ancak ilim ehli olanların kurabileceği tespitini yapar. (Ankebut, 29/40-43.) İlahî mesajları dinleyerek aklı kullanmanın cehennemden kurutuluşun yolu olduğuna dikkat çeker. (Mülk, 67/10.)
İlim insan aklı ile madde arasındaki perdeleri araladığı, engelleri kaldırdığı gibi varlık olgusunun mutlak sebebine giden yolları da açar. İnsana evren içindeki yerini öğretir. “Allah’a karşı ancak; kulları içinden âlim olanlar derin saygı duyarlar.” (Fatır, 35/28.) ayeti bu gerçeğe işaret ediyor. Peygamberlerin mirası, ilim; ilim erbabı da onların varisleri olarak tescil edilirler.
(Ebu Davud, İlim, 1.)
Kur’an bize bilgi ve ilim üzerine olan düşüncemizin temel dayanaklarını verir. Buna göre mutlak ilim sahibi Allah’tır. O her şeyi bilir. (Hucurat, 49/16.) Hiçbir şey O’nun ilminin dışında değildir. (Enam, 6/59.) Sahip olduğu bilgi insana Allah vergisi olup bu (Bakara, 2/31.) bilgi sınırlıdır. (İsra, 17/85.) İnsana bahşedilen bu bilgi imkânının sınırlılığı insana ilmî çabaları konusunda çaresizliğini değil, kendine verilen bilgi kaynağının sonsuzluğunu hatırlatır. Bu gerçekten büyük bir enerji
kaynağıdır.
Kur’an ilmi teşvik ederken, “Sakın cahillerden olma.” (Enam, 6/35.) “Cahillerden yüz çevir.” (Araf, 7/199.) ve benzeri uyarılarla cehalete ve cahillere karşı da cephe alır. Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmayacağı gerçeğine dikkat çeker. (Zümer, 39/9.)
Hayat karşımıza üstesinden gelebilmemiz için yeni bilgilere ihtiyaç hissettiren durumlar çıkarmaktadır. Böyle bir ortamda “İnsanın ilme olan ihtiyacı yeme içmeye olan ihtiyaçlarından daha fazladır. Çünkü bir gün içinde iki kere yemeğe ihtiyaç duyarken ilme olan ihtiyacı nefesleri sayısıncadır.” (Ahmed b. Hanbel) Bu da mevcut bilginin her gün çoğaltılmasını gerekli kılmaktadır. “’Rabbim! İlmimi arttır.’ de” (Taha, 20/114.) emri bu gerçeğe işaret eder. Öte yandan bilginin günlük olarak elde edilip tüketilmesi yerine, biriktirilerek başkalarının da bu tecrübeden yararlanması esastır.
(Buhari, İlim, 15.)
İlim zihinsel birikimin ürünüdür. Bu birikimin aktif tutulması hâline ise bilinç diyoruz. Bilinç olmadan ilim ve bilginin üretken kılınması mümkün olmaz. Fiil ve davranışlardan güzel sonuçlar elde edilmesi, istenmeyen durumlardan sakınılabilmesi için bilgi, bilim ve tecrübenin etkin kılınması şarttır. Bunların devre dışı tutulduğu mekanik eylemler ucu görünmeyen karanlık bir tünel gibidir. Ne ile karşılaşacağınızı bilemezsiniz. Kur’an, sunduğu ilahî mesajı kabul etmeyip azabı hak etmeyi böyle bir bilinçsizlik hâline bağlar. (Zümer, 39/55.) Aynı durum iman etmiş, hakikat bilgisine ulaşmış olmakla beraber davranışlarında ilkesiz ve ölçüsüz olanlar için de geçerlidir. (Hucurat, 49/1-2.)
İlim kişisel kabiliyetler temelinde bulunulan ortamda ve emek ile vücut bulur. Bu üç unsurun varlığı oranında ilmî kapasite gelişir. Kişiler arasındaki kapasite farkları da buradan kaynaklanır. Yaratılmışlar planında “Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.” (Yusuf, 12/76.) Mutlak ilim sahibi ise Allah’tır ve onun ilminin sınırı yoktur. “O, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Bakara, 2/29.) ve bunu insanlara açıkça bildirir. (Bakara, 2/231.)
Kur’an’ın Hz. Peygamber’e yönelttiği “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9.) sorusunun cevabı bedihi olarak “hayır”dır ve bu cevabı “Bilenler elbette bilmeyenlerden üstündür.” sözü tamamlar. İslam’ın bilim ve bilgi temelli bir din olduğu gerçeği Hz. Peygamber’in konu ile ilgili teşvik ve müjdelerinde de apaçık görülmektedir: “Hikmet müminin yitiğidir.” (Müslim, Mesacidi, 18.) “Allah kim için hayır dilerse onu dinde derin bilgi sahibi yapar.” (Buhari, İlim, 13.) “Allah’ım, bana öğrettiklerinle beni faydalandır. Bana fayda verecek ilmi bana öğret ve ilmimi artır.” (Tirmizi, Deavât, 12.)
İslam ilim öğrenmeyi her Müslüman için zorunlu bir görev kılmıştır. (İbn Mace, Mukaddime, 17.) Öğrenme sorumluluğunun sınırlarını bireysel ve toplumsal ölçüler belirler. Bireysel açıdan bilinmesi zorunlu olan bilgiler, yükümlü her Müslümanın gündelik hayatında ihtiyaç duyacağı iman, ibadet ve bireyler arası ilişkilere dair temel bilgilerdir. Aklı başında ve erişkin her Müslüman bunları bilmekle yükümlüdür. Toplumsal açıdan bilinmesi zorunlu olan bilgiler ise toplum düzen ve refahını sağlanması için gerekli olan tıp, teknik, tarih, sanat, tarım gibi alanlara ait bilgilerdir. Yeterli sayıda insanın bu bilgilere sahip olması ile toplumun diğer bireyleri bu bilgilere yükümlü olmaktan
çıkar.
İlimle meşgul olmak ilke olarak faydalı bir iştir. Ancak ilim kötüye de kullanılabilir. Din nazarında bu faaliyetin temelinde yer alan amaç önemlidir. Bu sebeple ilmi faaliyet gösteren iki kişiden biri insanların en hayırlılarından biri olabilirken diğeri en şerlilerinden olabilir. “İnsanların en şerlileri en şerli âlimler, en hayırlıları da en hayırlı âlimlerdir.” (Darimi, Mukaddime, 34.) İlahi kaynaklı ilmin şeytani kökenli kötü niyet ve davranışlarla bir arada bulundurulması ağır bir
çelişkidir.
Kur’an anlatım üslubu ile de ilim insanının Allah katındaki konumuna işaret eder. Tevhit inancını ikrar edenler sıralamasından Allah ve meleklerden hemen sonra ilim sahiplerinin zikredilmiş olması da dikkate değerdir. İlim daima pratik amaç güder; uygulanmayı, hayatı dönüştürmede kılavuz ve rehber olmayı ister. Mahiyeti itibarı ile faydalı olan ilim amacı doğrultusunda uygulanmaz, potansiyel bir bilgi konumuna indirgenirse faydasız ilme dönüşür. Resulüllah (s.a.s.) faydasız ilimden Allah’a sığınmıştır. (Müslim, İlim, 18.) Kıyametin yaklaştığını gösterecek olgulardan birinin de ilmin yerini cehaletin alması olduğunu bildirmiştir. Toplumların kıyametleri de yine ilimle bağların kopması yolu ile gerçekleşir. İlmin ortadan kalkması ise işi ilimle iştigal olan insanların yetiştirilmesi kaçınılmazdır. Zira ilmin ortadan kalkması üretilen ilmin unutturulması şeklinde değil, ilim üreten insanların yetişmemesi ile olur. (Buhari, İlim, 343.)
Bilginin üretilmesi kadar onun yaygınlaştırılması da önem arz eder. Üretilen bilginin pratiğe yansıtılmaması, toplumun katmanlarına ulaştırılmaması tıpkı sulama suyunu arazinin başındaki bir havuzda bekletmek gibi olur. Su bahçeyi sularsa çiftçi için bir değer ifade eder. Havuzda bekletilmesi hâlinde bahçe yine kuruyacaktır. Bu sebeple bilginin yayılması ve belli kişilerde, belli ortamlarda sıkışıp kalmaması, yaygınlaştırılması gerekir.
İslam bütün iyi işler gibi ilmi çaba ve çalışmalarda da Allah rızasını esas alır. Dünyevi hedefli bir faaliyet gösterilse bile bunun da ötesinde nihai hedef olarak Allah rızası gözetilmelidir. Özellikle dinî nitelikli olan bir bilgiyi sırf dünyevi hedeflere ulaşmak amacı ile öğrenmek ilahi rahmetten uzaklaşma sebebidir. (Ebu Davud, İlim, 12.) Bildiği bir konuda kendisine danışıldığında bilgisini esirgeyen kişi cehennem ateşi ile tehdit edilmiştir. (Tirmizi, İlim, 3.) Hz. Peygamberin bu yöndeki teşviklerinin güttüğü amaç budur. Resulüllah’ın bilgi birikiminden faydalanılmaya devam eden kişinin iyilik defterinin ölümünden sonra da açık kalacağı yönündeki nebevi müjde (Müslim, 1631.) bunu ifade eder. Nitekim sahip olduğu ilim ve hikmet birikimine göre hayat süren ve onu başkalarına da aktaran kimsenin gıpta edilecekler arasında olduğu bildirilmiştir. (Buhari, Zekât, 5.)
Son söz: İlim yolu cennete götüren yoldur. Bu yola giren manevi koruma altındadır. Peygamberlerin bıraktığı mirasın ilimden ibaret olması, âlimlerin peygamberlere mirasçı kılınmış olması (Buhari, İlim, 10.) İslam’ın aydınlık ruhunun bir belgesidir.
Doç. Dr. Halil Altuntaş.