MÜSLÜMAN KADIN VE İLİM
İlmin önemi
Cenab-ı Hak’ın imandan sonra en çok önem verdiği konu ilimdir. Cenab-ı Hak “oku” (Alak, 96/1) emriyle indirmeye başladığı kitabında “Bilenle bilmeyenin bir olmadığı”nı (Zariyat,39/9) beyan etmiş ve “Rabbim ilmimi artır” (Ta-ha, 20/114) ayetiyle de ilme verdiği önemi taçlandırmıştır. Bunun yanı sıra Allah (c.c.), ancak gerçek alimlerin Allah’tan en çok korkanlar olduğunu bildirmiş ve bilinmeyen mevzuların onlara sorulmasını tavsiye etmiştir (Enbiya, 21/7)
Efendimiz (sav) ise, ilmin peygamberlerden kalan tek miras olduğunu (Buhari, İlim,10), ilim taliplerine cennet yollarının kolaylaştırıldığını, meleklerin onlara kol kanat gerdiğini (Ebu Davud, İlim, 1), onların rızkını Cenab-ı Hakk’ın üstlendiğini, alim ve talebesinin dünyadaki en kıymetli varlıklar olduğunu (Tirmizi, Zühd, 14), ilim tahsili için yollara düşenlerin evlerine dönünceye kadar Allah yolunda olduklarını (Tirmizi, İlim, 2) ve bu esnada öldükleri takdirde şehid olacaklarını; onlara denizdeki balıkların, yuvadaki karıncaların ve havadaki kuşların bile dua ettiği (Tirmizi, İlim, 19) gibi daha birçok hadis-i şerifte ilim ve ilim talebeliğinin üstünlüğünü ifade buyurmuştur.
İlim Tahsili
“İlim talep etmek kadın erkek bütün müslümanlara farz-ı ayndır” (İbn Mace, Mukaddime, 17) diyen Kuran’ın en büyük müfessiri Rasulullah (sav), ilim öğrenme sorumluluğu açısından kadın ve erkeği eşit saymıştır. Öğrenilecek şeylerin en başında “Cibrîl hadisi”nde ifade edildiği gibi iman-islam ve ihsan konuları gelmektedir. İman, akaid ilmi; İslam, fıkıh ilmi; ihsan ise ahlak ve marifet (tasavvuf) ilmidir. Bunlar öğrenilmesi farz olan ilimlerin en asgarisidir. Azamisi için ise sınır yoktur. Kişinin imkan ve kabiliyetlerine göre değişir.
“Kadınlara Cuma, cihad ve cenaze hariç erkeklere farz kılınan her şey farz kılındı” hadisindeki istisnaları saymayacak olursak kadınlar şer’i mesuliyetlerde erkekler gibidir. Kuran’da bu hakikat şöyle beyan edilmektedir: “Sizden gerek erkek, gerek kadın hayır işleyen hiçbir kimsenin emeğini zayi etmem. Çünkü siz birbirinizdensiniz, birbirinizden farkınız yoktur.” (Al-i İmran, 3/195)
Kadınların Efendimiz zamanında dini öğrenmeleri birkaç şekilde gerçekleşmiştir :
1-Kadınların Mescide Gidip Gelmeleri
Asr-ı saadette kadınların mescide gidip gelmelerinde, mescidlerin manevi ve ilmi feyizlerinden istifade etmelerinde ve ilme açık olmalarında bir sakınca görülmemekteydi.(Müslim, salat 134-137) İsteyenler vakit namazlarıyla beraber Cuma ve bayram namazlarını da kılıyorlardı. Hatta özel günlerinde kadınların bayram namazlarına gelmeleri cemaatin gerisinde durarak tekbirlere iştirak etmeleri de tavsiye ediliyordu. (Buhari, ideyn,15)
Efendimiz sadece Cuma günü değil, diğer günlerde de namazlardan sonra mescitte inen ayetleri tebliğ ve tefsir ediyor, o ayetle ilgili olan ve olmayan sorulara da cevaplar veriyordu. Bu sohbetlere kadınlar da katılıyor hatta sorular da soruyorlardı. (Buhari, İlim,41)
2- Efendimiz’in Kadınlar İçin Özel Sohbet Günü Belirlemesi
Allah Rasulü erkeklerin eğitimi yanı sıra kadınların eğitimiyle de yakından ilgilenmiştir. Mescidde sohbet dinleme hakkına sahip olan hanım müslümanlar, erkeklerin fazla kalabalık olmaları sebebiyle izdihama maruz kalıyorlar; bazen Efendimiz’i tam işitemiyorlardı. Her zaman mescide gelmeleri de mümkün olmuyordu. Bunun üzerine Ensar kadınları Efendimiz’e gelerek “Ey Allah Rasulü! Erkekler sizi dinleyip istifade etme noktasında bizi geçtiler. Bize de müstakil bir sohbet günü ayırsanız” diye istirham etmişlerdir. Efendimiz de onların bu ısrarlı isteklerine kayıtsız kalmayarak onlara hususi bir gün tahsis etmiştir. Bazı rivayetlerde Allah Resulü’nün “Falanca hanımın evinde toplanın” diyerek hanımlara mahsus vaazını belirli bir evde yaptığı rivayet edilir. (Fethü’l-bari, I/236) O gün geldiğinde onlara nasihat eder ve bazı emirler verirdi. (Buhari, İlim 36)
Efendimiz bu vaazlarının birinde geleceğin büyük hanımları olacak ve bilgisi düzeyinde yeni nesiller yetiştirecek küçük anneleri eğitmenin mükafatını şu hadis-i şerifle anlatır “Bir kadının üç kızı olur da onları güzelce terbiye ederse, bu üç kızı onun için cehenneme karşı perde olur. Bir kadın sorar “iki kızı olursa?” Efendimiz “İki kızı olan da aynıdır”
Bayanların eğitimine ailelerin yanı sıra dönemin idarecileri tarafından da önem verilmiştir. İmam Buhari, devlet başkanının kadınlara nasihat etmesi ve onların eğitimiyle de ilgilenmesi gerektiğini söyler. Ketteni’nin verdiği bilgiye göre Sahabe, Hz. Ömer’in halifeliğinden önce kardeşlerini ve kızlarını okutur, sonra da onları mualim olarak vazifelendirirdi ve bu zincirleme olarak devam ederdi. Daha sonra Hz. Ömer devlet başkanı iken okullar açarak çocukların eğitim ve öğretimi için görevliler tayin etmiştir.
3- Sahabelerin ailelerinin irşadına önem vermeleri
Kettani’nin dediği gibi Resulullah’ın irşad ve tebliğinde yetişmiş sahabe Allah’ın muradını çok iyi anlıyorlardı. “Ey inananlar! Kendinizi ve ailenizi öyle bir ateşten koruyun ki yakıtı insanlar ve taşlardır.” (Tahrim, 66/6) ayetinden anlaşıldığı gibi aile efradını ebedi hüsrandan korumakla mesul olduklarının bilincindeydiler. “Allah benim sözümü işitip belleyen sonra da onu bir başkasına ulaştıranın yüzünü ak etsin” (Tirmizi, İlim, 7;İbn Mâce, mukaddime, 18) diyen Allah Resulu’nu çok iyi anlıyorlar ve öğretilecek kimselerin en başta gelenlerinin de aile efradı olduğunu çok iyi biliyorlardı.
“Önce yakın akrabalarını uyar” (Şuara, 26/214), “Ailene namazı emret, kendin de onun güçlüklerine katlan” (Ta-ha, 20/132), “İnfakta önce ailenden başla”(Buhari, Vesaya, 9) “Kadınlarınıza güzel tavsiyelerde bulununuz” Buhari, Enbiya, 1), “Hepiniz çobansınız ve güttüklerinizden mesulsünüz” (Buhari, Cuma, 11), “Bir baba çocuğuna güzel ahlaktan daha hayırlı bir şey vermemiştir” (Şuabü’l-iman, 6/399) ayet ve hadislerini çok iyi özümsemişlerdi.
4- Özel Olarak Efendimiz’e Soru Sormaya Gelmeleri
Dışarıda herkesin soru sormasına müsaade eden Efendimiz ayrıca öğleden sonra huzuruna girilip soru sorulması için de izin veriyordu. (Mecmeü’z-zevâid, 1/161) Örneğin, Havle binti Salebe, kocasının kendisini boşadığı şikayetiyle Efendimiz’e gelmiş ve içini dökmüştü: “Ey Allah Resulü! Evs benimle genç ve cazip olduğum bir sırada evlendi. Bunca zaman ona hizmet ettim. Çocuklar doğurup büyüttüm. Gençliğim gidince beni ortada bıraktı. Kocama dönme imkanı yok mu? O da buna razı”. Bu arı halinden sonra da Mücadele suresinin ilk dört ayeti nazil olur.
Burada özellikle yukarıda da değindiğimiz gibi- Ensar kadınlarının cesareti takdire şayandır. Bu konuda Hz. Aişe Annemiz şöyle demiştir: “Ensar kadınları ne hoş, hayaları soru sorarak ilim öğrenmelerine mani olmuyor.” İşte bu hanımlardan biri olan Hz. Enes’in annesi olan Ümmü Süleym, Efendimiz’e gelir ve “Allah hak olan bir meseleyi açıklamaktan çekinmez. Bu yüzden ben de çekinmeden soruyorum.” deyip kadınların gusül abdesti alma konusunu soruvermiş, Efendimiz de güzelce açıklamıştır.
Bu rivayetlerden anlaşılıyor ki kadınlar, Efendimiz’e gelip soru soruyorlar ve O, sordukları her mevzuya anlayacakları en güzel şekilde cevap veriyor ve onları memnun ediyordu.
Asr-ı Saadette Yetişmiş Kadın Âlimler
Efendimiz’in çok kadınla evlenmelerinin bir hikmeti de hanımları yani annelerimiz yoluyla kadınlara, aileye ve özel yaşama ait hükümlerin ümmete daha iyi öğretilmesidir. Efendimiz’in evde yaptığı ibadetleri, ev hayatının ve eşler arası hukukun incelikleri, uyku anında görülen mucizeler, gece hayatının hususiyeti, hayız, iddet, gusül gibi konular çoğunlukla Efendimiz’in en yakınında bulunan hanımları olan annelerimiz tarafından bizlere nakledilmiştir. Dolayısıyla dinimize ait hükümlerin bizlere aktarılmasında ezvac-ı tahiratın rolü çok büyüktür.
Efendimiz’in bizzat yetiştirdiği bu hanım alimlerin yani ezvacı tahiratın içinde ilme düşkünlüğü ile bilinenlerin en önde geleni Aişe annemizdir. O ilk tahsilini baba ocağında babası Hz. Ebu Bekir’den almıştı. Okuma ve yazmayı çok iyi biliyordu. Sonra Resulullah’ın evine gelin giden Hz.Aişe, O’na hem sevgili hem de O’nun en iyi talebelerinden biri oldu. Bizzat Efendimiz’in kutlu atmosferinde yetişti.
İlim öğrenmede en büyük imkânlarından biri de onun oda kapısının Mescid-i Nebevi’ye açılıyor olmasıydı. Bu sayede annemiz, Efendimiz’e yöneltilen soru ve cevapları ve Efendimiz’in tüm sohbetlerini dinleme imkanı buluyordu. Bilmediği bir mesele duyduğunda onu iyice anlayıncaya kadar da sormaya devam ediyordu. (Buhari, İlim, 36)
O, iyi öğreniyor ve iyi öğretiyordu. Efendimiz zamanında kadınların eğitimiyle yakından ilgilenmişti. Hatta öğrencilerinin dörtte biri kadınlardan oluşmuştu.
Aişe annemizin sosyo-kültürel yönü çok kuvvetli idi. Anlama kapasitesi çok yüksek ve hafızası da çok kuvvetli idi. Efendimiz hayatta iken Kur’an’ı ve sünneti çok iyi öğrenmiş ve Efendimiz’e birçok konuda sorular sormuş olması onun ilminin temellerini oluşturmuştur.
Annemiz aynı zamanda Kur’an’ı tefsir edenlerden biriydi. Özellikle Medine’de inmiş ayetlerin iniş sebeplerini ve neye delalet ettiklerini ve onlardan nasıl ve ne gibi hükümlerin çıkarılacağını çok iyi biliyordu.
Aişe annemizin tabiblik yönü de vardı. Bu konuda Urve Hazretleri şöyle demiştir: “Fıkuh, tıp ve şiir ilminde Aişe’den ileri bir kadın görmedim.”
Arapçayı çok güzel kullanan annemiz ayrıca açık ve yalın anlatım tarzı ve hitap ettiği kişiye en uygun tebliği yapması nedeniyle konuştuğu kişiler üzerinde etkili olmuştur. Örneğin; Bir gün Muaviye, Ziyed‘a sorar “Hitabet yeteneği en güçlü kimdir?” Ziyad, Hz. Aişe olduğunu söyleyerek ekler “Onun kapatmak isteyip de kapattığı bir konuyu asla açamadım. Onun açmak isteyip de açtığı konuyu asla kapatamadım.”
Aişe annemizin hadislere vukufiyeti de fevkalade idi. Efendimiz’in sünnetini en iyi kavrayan ve en iyi öğretenlerden biriydi. Rivayet ettiği toplam 2210 hadis-i şerif ile en çok hadis rivayet eden (müksirun) 7 sahabinin arasına girmiştir.
Aişe annemizin fıkıh bilgisi de çok derindi. Ashabın büyükleri feraize (miras bölüşümüne dair payları içeren ilim) dair meselelerde ona danışmışlardır. Tabiin devrinde birçok hukukçu onun yüksek seviyedeki fıkıh bilgisinden faydalanmak için onunla ilmi istişarelerde bulunmuştur. Birçok alimin hatasını düzeltmiş ve birçok hadisinde mükemmel bir tarzda izahlarını yapmıştır. Hz. Ömer ve Hz. Osman zamanlarında fetvalar da vermiştir. Hatta Hz. Ömer ve Hz. Osman sünnetle alakalı bazı sorular için Aişe annemize elçiler bile göndermişlerdir. Onun ilmi derinliğini Efendimiz’in şu sözleri çok iyi anlatıyor: “Peygamber hanımları da dahil eğer ümmetimin kadınlarının ilmi Aişe’nin ilmiyle kıyas edilecek olsa Aişe’nin ilmi daha fazladır.” (Taberani, el-Kebir, 23/184) Sahabeden Ebu Musa el-Eş’ari anlatıyor: “Allah Resulü’nün arkadaşları olarak ne zaman bir hadisi anlamada problem yaşasak hemen Aişe’ye sorardık. Kendisi bize o konuda mutlaka bir bilgi sunardı.” (Tirmizi, Menakıb, 62) Mekke’nin alimi olan Ata b. Rebah, Aişe annemizin ilmine olan hayranlığını “O, insanların en fakihi, en alimi, görüşü en güzel olanıdır” sözleriyle dile getirmiştir.(Müstedrek, 4/14)
Kendisine getirilen bir problemi hemen bir hadisle veya teville hallediveriyordu. Hatta bazı yanlış anlaşılan hadisleri düzeltmiş veya eksik rivayet edilen hadisleri tamamlamış ve böylece bize dini tam anlayabilmemiz noktasında çok büyük bir hizmette bulunmuştur.
İbn Hazm, Cevamiü’s-sire adlı eserinde Asr-ı Saadette Hz. Aişe (rha)’dan başka 20 kadar hukukçu hanım sahabiden söz eder. Hafsa annemiz Ümmü Seleme annemiz, Ümmü Habibe annemiz, Fatıma annemiz, Ümmü Şerik, Ümmü’d-Derda el-Kübra, Ümmü Seleme annemizin kızı Zeyneb, Ümmü Eymen, Ümmü Yusuf, Atike b. Zeyd b. Amr b. Nufeyl, Ebu Bekir Efendimiz’in kızı Esma, Fatıma bint Kays (r. anhünne ecmein) gibi isimleri zikredebiliriz. (İbn Hazm, Cevamiü’s-sire, s.223)
BU KUTLU NESLİN ARDINDAN YETİŞEN HANIM ÂLİMLER
Müslüman kadının toplumdaki yeri, Müslüman kadının bilim hayatındaki yeri hakkında sürekli eleştiriler görüp müslüman kadının sanatta, ilimde, eğitimde yerinin olmadığının iddia edilmesi üzerine araştırmalar yapan son zamanların hadis alimlerinden Dr. Muhammed Ekrem Nedvi Müslüman kadın alimler üzerine Muhaddisat isimli 40 ciltlik bir eser neşretmiştir. İslam tarihinde yetişmiş sekiz bin Müslüman hanım âlimi 40 ciltlik eserde kaydeden Dr. Nedvi elindekilerle birlikte bu hanım alimlerin yetmiş beş cilde ulaşacağını ifade etmiştir.
Bu hanım alimler medreselerde, saraylarda ve çeşitli eğitim merkezlerinde dersler veriyorlardı. İslam dünyasının ilk dönemlerinde hiçbir cami ve medrese yoktur ki erkeklerin verdiği yerde hanımlar da dersler vermiş olmasın. Müslüman hanımların ders halkalarına kadınların yanı sıra erkekler de katılıyorlardı. Zeyneb binti el-Kemal’in derslerinde 400 erkek vardı. Bu katılanlar arasında bir çok İslam alimi de mevcuttu.
“ İmam Şafi, İmam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Ahmed bin Hanbel, İmam Buhari, İmam İbni Teymiyye, İmam Zehebi, İmam Suyuti ve benzeri birçok İslam âliminin hanım hocaları vardı. Hem de bir iki bayan hocadan ders almadılar onlarca hanım şeyhlerden dersler aldılar. Müslim İbrahim Ferahidi, İmam Buhari ve İmam Müslim gibi birçok hadis imamının hocasıdır. 70 binden fazla hanımdan rivayette bulunmuştur. Hatip el Bağdadi, İmam Zehebi ve İbn-i Hacer El Askalani’nin hocalarının sayısı da 100’den fazladır. İbn-i Hacer, Şam’a gittiğinde Aişe binti Abdülhadi’den 80’den fazla hadis kitabı okumuştur.”
Biba binti Abdussamed el-Herzamiyye el-Hereviyye’nin rivayet ettiği hadislerin senetleri çok kuvvetli olduğu için birçok İslam âlimi ondan ders almak için yolculuk yapmıştır. Şimdiye kadar hadis rivayet edilen hiçbir Hanım âlimden kizb (yalan) sadır olmamıştır. İmam Zehebi, birçok erkeğin yalana bulaştığını belirtirken hanım muhaddislerin hiçbirinden böyle bir şey görülmediğini ifade eder.
O dönemde fıkıh, hadis, tefsir, sarf, nahiv, edebiyat, doğal ilimler vb. her ilim dalında meşhur olmuş hanım âlimler vardı. Fıkıh alimi olan kadınlar aynı zamanda fetva verme yetkinliğine sahipti.
“Medine’de Aişe binti Abdurrahman, fetva veren çok meşhur hanım âlimlerdendi. Dönemin birçok fetva veren âlimi ona danışmadan fetva vermezdi. Ummu Derda yine bunlardan biridir. “Tuhfetu’l Fukaha” kitabının yazarı imam Alauddin Semerkandi’nin fakihe bir kızı vardı. Adı Fatıma idi. Bu hanım âlimden ders alan bir talebesi, onun “Tuhfetu’l Fukaha”sını “Bedaiu’l Sena’i” adıyla şerh eder. İmam Semerkandi daha sonra kızını, bu talebesi ile evlendirir. Bu talebe, günümüzün ünlü Hanefi âlimlerinden İmam el-Kesani’dir. İmam Kesani daha sonra eşi Fatıma ile Halep’e ders vermek için gider.
İmam Kesani’nin talebeleri der ki, bazen hocamıza zor sorular sorardık ancak o bizden izin alıp evine giderdi. Evden döndükten sonra bize zor sorunun cevabını çok detaylı bir şekilde anlatırdı ve bu sıkça olurdu. Sonra anladık ki İmam Kesani bu soruların cevaplarını almak için eşi Fatıma’ya gidiyor ve ondan aldığı cevapları getirip bizimle paylaşıyordu.”
Yine İslam alimlerinden Hişam Ebu Urve, Fatıma binti Münzir’den ilim tedris etmiştir. Hişam Ebu Urve, İmam Ebu Hanife ve İmam Malik’in hocasıdır. İlk dönem İslam âlimlerinin hayatı böyleydi. Annelerinden, eşlerinden, kız kardeşlerinden ya da diğer hanım âlimlerden ders almaktan hayâ etmiyorlar, hatta onlardan ders aldıkları için övünüyorlardı.Horasan ve Semerkant’ta hiçbir ev yoktu ki, fetva yayımlansın da o evin sahibinin âlim kızının ve hanımının izni olmadan yayınlansın. Düşünün fıkıh alanında bile âlimler, âlime eşleri ve kızlarına danışıyorlardı.
Dönemin kadın alimleri Mescid-i Nebevi Mescid-i Aksa, Beni Ümeyye gibi İslam dünyasının önemli merkezlerinde dersler veriyorlar ve yüzlerce alimi yetiştiriyorlardı.
Şeyha Umm el-Hayr Fatıma bint İbrahim ibn Mahmud el-Betaihiyye Şamlı bir hanım âlim çağının en büyük Buhari ravisi Hüseyin’den ders aldı. Daha sonra Buhari konusunda uzmanlaştı ve ünü her yere yayıldı. Birçok İslam âlimi ondan ders almak için Şam’a gidiyordu. İmam Zehebi ve İmam Subki gibi birçok İslam âlimi Fatıma binti İbrahim el-Betaihiyye’nin talebesidir. Bu hanım âlim, Hacc’a gittikten sonra Medine’yi ziyaret etti. Medine’de yaşayan İslam âlimleri ondan ders almak istedi. Mağripli ünlü âlimlerden İbn-i Rüşeyd el Sebti ondan ders alanlar arasındadır. El Sebti, “Mile’l Ayba” adlı kitabında Fatıma’nın Mescidi Nebevi’de onlarca İslam âlimine Buhari dersi verdiğini hatta bu dersleri Peygamberimizin (sav) kabrinin yanında verdiğini kaydeder. Rüşeyd, Fatıma’nın bazen Peygamberimizin kabrine dayanıp derslerini sürdürdüğünü açıklar. Rüşeyd Buhari dersleri bittikten sonra kendisinin ve ders halkasına katılan diğer âlimlerin Fatıma’dan icazet aldığını kaydeder. Düşünebiliyor musunuz, bir Hanım, Mescidi Nebevi’de âlimlere Buhari dersleri veriyor. Bugün camilerimizde alimlere, hanımların ders verdiğini duydunuz mu?
Abdülmelik bin Mervan döneminde de Ummu Derda Mescid Aksa’da dersler veriyordu. O ders verdiği zaman Mescidi Aksa dolup taşıyordu. Şam’daki el-Muzafari ve Beni Ümeyye (Emevi) camilerinde de Aişe bint Abdülhadi dersler veriyordu. İslam âleminin en ünlü camilerinde hanımlar rahatlıkla dersler verebiliyorlardı.
Bu araştırmalardan yola çıkarak diyebiliriz ki ilk dönem Müslüman âlim ve entelektüellerin yarısına yakınını hanımlar oluşturuyordu. İslamın ilk dönemlerinden başlamak üzere kadın erkek bütün müslümanlar ilim tahsiline büyük önem vermişlerdir. Bir çok alim de tahsil hayatlarında kadın alimlerden ders almışlar ve hanımların ilme yönelmelerini teşvik etmişlerdir. Bu alimler bir çok hanım alimin yetişmesine katkıda bulunmuşlardır.
Şimdi bu durumu günümüzle kıyas ettiğimizde durumun ne kadar hüzün verici olduğunu görüyoruz. İslamın ilk dönemlerinde olduğu gibi büyük kadın alimlerinin yetişmemesinin nedeni ön yargılar, cehalet ve ilim öğrenilebilecek yeterli imkanları onlara sunmamaktan kaynaklanmamaktadır. İnsanların algıları değiştiğinde, bilgi düzeyimiz yükseldiğinde günümüzde de kadın alimlerin yetişmemesi için hiç bir neden yoktur.