Bedenlerini Ödüllendirip Ruhlarını Öldürdüğümüz Çocuklarımız
Yakın tarihimizde 1919 yıllarında yaşanmış olan meşhur bir Sütçü İmam olayı vardır. Maraş’ın işgali sırasında yaşanır bu olay. Hamamdan çıkmış üç çarşaflı kadına sarkıntılık edip onların peçesini ve örtüsünü indirmeye cüret eden bir Fransız-Ermeni lejyoner askeri bu küstahlığının faturasını canıyla öder. Müslüman bir kadının iffetinin sembolü olan örtüsünün indirilmesini asla hazmedemeyen Sütçü İmam canı pahasına ortaya atılır ve bunu yapanı öldürür. Sonra olaylar gelişir, gider… Derdimiz bu olay değil bu olayın mesajıdır. Bu olaydan hemen 10 yıl sonra 1929 yılında ülkemizde güzellik yarışmaları başlar ve artık bu ülkenin insanları kendi elleriyle kızlarının iffet örtülerini çeker indirirler üzerlerinden. Bugüne kadar her yıl devam edip gelen bu yarışmalar, anlamları bile sorgulanamayacak kadar içimize girdi ve sıradanlaştı. Güzellik yarışmaları ne anlama geliyor ve genç kızlarımıza neler kaybettiriyor? Artık bunları kimse sorgulama ihtiyacı bile hissetmiyor!... Maraş olayından 90 yıl kadar sonraya yani günümüze geldiğimizde içler acısı halimiz ortada. Evet, zihniyetimizdeki bu denli değişimi anlamakta zorlanıyor insan.
Kızımızın örtüsünü düşman zorla açmak isteyince canı pahasına savaşan bu milletin babaları anaları şimdi Rabbim’in melek gibi güzellik bahşettiği gül goncası yavrularını elleriyle üzerlerinde elbise namına bir şey kalmamacasına soyuyorlar. Artık düşman eline gerek yok, bu kötülüğü babalar elleriyle kızlarına yapıyorlar. Hem de bir meziyet ve bir iftihar tablosu içinde!
Bu güzellik yarışmaları beni kız çocukları adına çok üzüyor. Lise çağındaki çocuklara kızmıyor, kızamıyorum. Cahiliye döneminde diri diri gömülen, utanç vesilesi görülen, lanetli sayılan kız çocukları bugün başka bir lanetli kumpasın ve oyunun içinde. İşledikleri günaha değil, düştükleri acınası duruma benim üzüntüm. Bir tövbe her günahı siler, insan yeniden başlar hayata. Ama yüce Allah’ın onlara ikram ettiği fiziki güzelliklerinden başka ortaya koyacakları meziyetlerinin olmadığını sanmaları, bu korkunç aldatmaya düşürülmeleri beni çok üzüyor. İleriki yaşlarında onları çok mutsuz edecek yanlış bir yola ellerimizle nasıl da itip bırakıyoruz masum çocuklarımızı...
Modern düşünenler veya modernlik algısı benden farklı kişiler bana kızıp memleketi nereye götürmek istiyorsun diyebilirler. Bu süreci kadınlar adına özgürleşme, kadın hakları adına bir gelişme olarak görebilirler. Bu benim feryadım sadece dini bir hassasiyete lakayıt kalınmasına değil, psikolojik sosyolojik hakikatlerin ters yüz edilmesine karşı bir feryattır. Eline aynadan veya makyaj malzemesinden başka bir şey almayan ne kız nesilden ne de erkek nesilden beklenecek hayırlı bir gelecek yoktur. Çok kolay bir şekilde ufak bir kazayla kaybolabilen veya zaten yaşlanmakla her geçen gün pörsümek ve kaybolmak zorunda olan bir değere bel bağlayıp mutluluğu bu değer üzerine inşa etmek ve gençlere bu mantığı bu zihniyeti empoze etmek onlar adına ne büyük merhametsizlik ne büyük kötülüktür… Düşünme özürlü ebeveynler bunu ilk etapta anlayamayabilirler.
Gayet eminim ki, hiçbir genç kız güzelliğini sergilerken bedenini yabancılara satarak bundan para kazanmayı arzulamaz, aklına bile getirmez. O aşkını, idealindeki tek erkeğini arar ve her şeyi onunla yaşamak, her şeyi onunla paylaşmak ister. Ama genellikle ruhla işi olmayan, libido bağımlısı, para babası güzellik avcıları, bu yarışmalarla hem keselerini doldurur hem de bu genç kızlara lokantadaki iştah açıcı bir yemek gözüyle bakarlar. Onun bedeninden bir defa olsun faydalanmak adına, genç kızın ruhunda nasıl tahribatlar yaptığına asla aldırmayacak kadar empatisiz ve merhametsizdirler.
Ey Ebeveynler! Zavallı kuzucukları elleriyle bu kurtlar sofrasına atan acımasız ve düşüncesiz ebeveynler… Bu çocukların öncelikli vebali sizlerin boynunadır. Bu çocuklarınızı nasıl kısır ve bereketsiz bir geleceğin içine attığınızın farkında mısınız?
Sadece fiziki güzelliğinin farkında olan ve onun üzerinden şahsiyet ve kişilik oluşturan eski dünya güzellerinin, meşhur mankenlerin acı akıbetlerini, mutsuzluk ve yalnızlık içindeki ölüm hikâyelerini hiç mi duymadınız, hiç mi okumadınız? Artık her şey çok kolay, dileyen internete tıklayarak bunları görebilir…
Şimdi diyorum ki, farzımuhal bu basit bakış açısına göre toplumu değerlendirme ve kategorize etme hatasına bu düşünceyi doğru kabul ederek biz de düşelim. Bu durumda, toplumun değer yargılarına göre fiziken güzel olmayan bayanların veya sakat çocukların kendilerini ortaya koyacak hiçbir güzel değerleri olmayacak demektir. Bu güzellik anlayışından hareketle insanları değerlendirirsek çok az şanslı kişi hariç toplumun büyük çoğunluğu baştan mutlu olmayı kaybetti demektir. Böyle bir kötülüğü insan kendine nasıl yapar?..
İnsan elbette muhteşem bir varlıktır. Fiziksel olarak da çok güzel, çok muhteşem yaratılmıştır ama onun asıl güzelliği subjektif yanındadır. Yani ruhunda, aklında, estetiğe, sanata, bilime, marifete, sevmeye, şefkat ve merhamete yetenekli manevi yapısındadır. Topluma bakın, mutlu insanları fiziken güzellerde değil ruhen güzellerde görürsünüz. Bilgili, kültürlü, ahlaklı, etrafına bilge kişiliğiyle yol gösteren, şahsiyeti oturmuş, kişilikli ve özgüven sahibi insanlar mutlu insanlardır. Bu insanlar yaşlandıkça da gözden düşmezler aksine toplumun gözünde değer ve kıymetleri artar. Fiziki güzellikleri pörsür, yaşlanır ama ruhi değerleri, bilgi ve ilimleri, kişilik ve duruşları tam tersi zirve yapar. Fani bedenleri ölüme giderken de öyledirler. Bedenleri çürümek üzere toprağa bırakılırken, ruhları ebedi bir yaşama yelken açmıştır. Bunun huzur ve bilinciyle ölümlerine herkes ağlarken onlar gülerler. Toprağa bırakılan bedenleri bir tohum gibi dağılırken, ruhlarından ebediyete uzanmış tuğba ağaçları, cennet sarmaşıkları çıkar.
Tek başına fiziki güzellikler dert açar insanın başına. Hikmet ehli Hazreti Mevlana ne güzel örnek verir: “Görmez misin bülbülleri, kanaryaları? Güzel sesleri ve renkleri sebebiyle kafeslere atılır, özgürlüklerinden olurlar. Kargayı kimse beslemez kafeste...”
Bizler önce ilmimizi, irfanımızı, ahlakımızı yani ruhumuzdaki güzellikleri fark edelim ve onları geliştirelim. Çünkü bu değerler gelişmeye müsaittirler. Sonra hem bu dünyada hem de ahirette geçer akçedirler. Maddi güzellikler ise geçicidir ve zaman onları pörsütür, çürütür, yok eder.
Dünya bu sebeple fanidir. Bizler zahiri güzellik düşmanı değiliz. Bu güzelliklerin farkında olmak kişiyi tefekküre, teşekküre, Yaratan’ın yüce ve muhteşem sanatına götürür. Kul olarak bize düşen görev, yüce Rabbimiz’in koyduğu kurallar içinde bu güzellikleri değerlendirmek ve bunlardan faydalanmak olmalı.
Abdulkadir Yılmaz.