Kelİme-İ Şehadetİn MaNa Ve Önemi
KELİME-İ ŞEHADET
Kelime-i şehadet bir ferdin İslam’a dahil oluşunda ilk merhaledir. O Allah’ın varlığı ve birliği ile birlikte ahir zaman nebisinin de risaletini tasdik edip ona kendi nefsini şahid tutması manasında mübarek bir inanç cümlesidir. Bu itibarla kelime-i şehadet dinin temeli ve istinatgâhıdır. Şehadet öyle yüce bir kelimedir ki, bütün insanlığın kurtuluş ve şehadeti onun sonsuz mana ve sır ikliminde gizlidir. Kelime-i şehadet İslam’ın özü, göklerin ve yerin anahtarıdır.
Kelime-i şehadet en umumî tabiriyle dil ile ikrar kalb ile tasdik eylemekten ibarettir. Derunî manada ise İslam’a ait hakikatler manzumesini ihtiva eder. Denilebilir ki, Kur’an-ı Kerim’in tamamı kelime-i tevhidin ne olduğunu izahtır. Çünkü Kur’an-ı Kerim din ve tevhitten ibarettir. Bu gerçeği ifade sadedinde ayet-i kerimede şöyle buyurulur: “Bu Kur’an, onunla uyarılsınlar ve tek bir ilah bulunduğunu bilsinler ve akıl sahipleri iyice düşünüp öğüt alsınlar diye insanlara tebliğ edilmiştir.” (İbrahim, 52)
İki veche
Kelime-i şehadet iki veçhelidir. Birincisi tevhit, yani Cenab-ı Allah’ın varlığı ve birliğine iman, ikincisi de Hazret-i Peygamber (sav)’in kulluk ve risaletini tasdiktir. İman bu iki veçhenin gönülde bir bütün halinde yerleşmesi neticesinde tahakkuk eder. Bu itibarla ne yalnız Allah Teala’ya iman kâfidir ne de Rasulüne. Bu hususta gaflet edilmemeli ve Allah’a imanla birlikte Hz. Peygamber (sav)’e imanın ehemmiyeti layıkıyla kavranmalıdır. Yahudiler Musa (as)’a inanır diğer peygamberleri kabul etmezler, Hıristiyanlar İsa(as)’ı kabul eder diğer peygamberlere inanmazlar. Mü’minler ise bütün peygamberlere iman ederler.
Bu gerçeği Allah (cc) Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor: “Müminlerin her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine iman ettiler. ‘Allah’ın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız’ dediler.” (Bakara, 285)
Cennetin anahtarı
Kelime-i tevhit cennetin anahtarıdır. Kelime-i tevhidin aaaahürleri ise o anahtarın kilidine müsait hassas dişleridir. Vehb bin Münebbih radıyallahu anha denildi ki, “La ilahe illallah kelimesi cennetin anahtarı değil midir?” Buyurdu:
“Evet! Fakat dişsiz anahtar olmaz. Ancak dişleri olan anahtarla gelirsen kapı sana açılır, aksi halde açılmaz.”
Mahşerde, mizanda en ağır kelime kelime-i tevhiddir. İhlas ve samimiyetle söylenen bir kelime-i şehadet bütün diğer amellerden üstündür. Bütün peygamberlerin daveti ve tebliğleri daima bu cümlenin ifade ettiği hakikat çerçevesinde olmuştur. Bütün hak dinler bu kelimenin temeli üzerine bina edilmişlerdir. Allah Teala buyurur:
“(Ey Rasulüm) Sen’den önce gönderdiğimiz her peygambere. Benden başka ilah yoktur bana kulak verin! diye vahyetmişizdir.” (Enbiya, 25)
“Kelime-i tevhid, kalbin nurudur. İnsanın yüzünün nurudur. Küçük çocukların dilini konuşmaya La ilahe illallah ile açın (başlatın). Ölüm sırasında onlara kelime-i tevhidi telkin edin. Ancak kelime-i tevhidi hayata hakim kılmak çok önemlidir. Sadece iman etmek kafi değildir. Onu amel-i salihle süsleyerek ilahî imtihanlarda muvaffak olabilecek bir seviyeye yükseltmek zarureti vardır. Allahu Teala Kur’an-ı Kerim’de insanlar yalnız inandık demekle hiç imtihan edilmeden bırakılacaklarını mı sandılar? Buna göre iman bir lütuf, imtihan da onun miyarı. Kuldan istenilen sabır ve teslimiyetle imanı muhafaza ise bir bedel mesabesindedir. Hasılı gerçek imanın bedeli kamil mümin olabilmektir.” (İslam İman İbadet, Osman Nuri Topbaş)
İman farzdır
İman en umumi manası ile dil ile ikrar, kalp ile tasdik eylemekten ibarettir. Ömründe bir defa olsun ikrar ve şehadette bulunmayan kimse nezdi ilahîde mümin sayılmaz.
Amellerin en faziletlisi olan namaz dahi günde beş vakit farzdır. Oruç senede bir ay, hac ömürde bir kez ve zekat zengin olan için yılda bir defa belli ölçüde farzdır. Ama kelime-i şehadet (ki imanla müşerref olmak isteyenler için İslam dairesine bu kelime ile girilir) süreklilik ister. Zira imanın faydalı olabilmesi için ömrün sonuna kadar devam etmesi de şarttır. İmanda itibar sonucudur. Son demine kadar imanını muhafaza edemeyen bir kimseye geçmişteki imanı asla fayda vermez. Ayrıca iman bir bütün olup bölünme kabul etmez. Yani inanılması gerekli olan şeylerin bir kısmına inanıp da bir kısmını kabul etmemek olmaz. İman daima farzdır. İmanı her halukarda zinde tutmak zarureti vardır.
Aklı başında olan her insana Allah’ın varlığını bilip tasdik etmek farzdır. Kainatta her zerre ilim ve kudret sahibi bir Allah’ın varlığına şehadet edip dururken, her şeyin üstünde bir akla sahip olan insanın bunu anlamaması bunu düşünüp bulmaması caiz olamaz, onun içindir ki, insan nerede ve hangi zamanda yaşamış olursa olsun, kendi aklıyla düşünerek Allah’ı bulması ve bilmesi üzerine farzdır. Allah Peygamber göndermemiş olsa idi yine Allah’ı bilmek insana vacip olurdu. Şu kadar ki peygamberin tebliğinden mahrum kalanlar ibadetle mükellef olmazlardı. Allah “Kur’an-ı Kerim’de: “Biz bir peygamber göndermedikçe (kimseye) azap edecek değiliz.” (İsra-16) buyuruyor.
İlahî davet
(Rasûlüm) de ki ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz. Allah’tan başkasına tapmayalım O’na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. (Al-i İmran, 64)
Bu ayet-i celile ehl-i kitabı batıl itikatlarından vazgeçip kelime-i tevhide gelmeye davet etmektedir. Bu davet kıyamet sabahına kadar geçerlidir.
Müminler bu ilahî daveti zaman zaman yerine getirmeli her birerleri istidatlarına göre tebliğde bulunmaları icap eder. Peygamberimiz bize bu konuda en güzel örnektir. Ayet-i celilede Allah (cc) şöyle buyuruyor:
“(Rasûlüm) onlar iman etmediler diye neredeyse kendine kıyacaksın.” (Şuara, 3)
“(Rasûlüm) Sen Rabbinin yoluna hikmet ve güzel öğütle çağır ve onlarla en güzel şekilde mücadele et.” (Nahl, 125)
Peygamberimiz (as)’ın dünyada yaşayan her insanın Allah’a inanmasını ve kendisini cehennem ateşinin azabından kurtarmasını şefkat ve merhamet mukaaaası olarak istediğinin bir delilidir. Bugün müminlerin merhameti dünyayı kucaklayacak kadar geniş olmalı, kelime-i şehadeti gücü nisbetinde insanlığa ulaştırmak da şiarı olmalıdır. Çünkü kelime-i şehadeti muhabbet ve aşkla ta gönülden söyleyen her kalpte aynaya ışık vurmuş gibi ilahi bir parıltı yanar ki nuru ilahi ile o kalp aaayin olur. Böylesi güzelliklerden mahrum harabeye dönen, iman nurundan uzak kalplerin nurlanması için bütün mü’minlere gereken odur ki, kelime-i şehadetten gafil olan bu insanlara yardımcı olalım, imanı telkin edelim.
Çünkü bir insanın hidayetine vesile olmak bizim için dünyalık her şeyden kıymetlidir. Kelime-i şehadet öyle yüce bir kelimedir ki bütün insanlığın kurtuluş ve şehadeti onun sonsuz mana ve sır ikliminde gizlidir. Allah’ım bize bu zevki ölmeden tattır.
“Dinlerine uymadıkça yahudiler de hıristiyanlar da asla senden razı olmayacaklardır. De ki: Doğru yol ancak Allah’ın yoludur.” (Bakara, 120)