* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: İslam Dinini Doğru Anlamak  (Okunma sayısı 796 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
İslam Dinini Doğru Anlamak
« : Nisan 30, 2017, 12:13:22 ÖS »
İslam Dinini Doğru Anlamak

‘Din’ kelimesi çok geniş bir anlam sahasına sahiptir. Kur’an’da ve hadislerde birçok mânâda kullanılan bu kelime, kavram olarak insanlığın en önemli faâliyeti olan inanmayı, bir yaratıcıya itaat ve ibadet etmeyi, ahlâkî davranışları, fazilet ve iyilikleri, toplumsal düzeni, doğru yolda olmayı ifade eder. Terim olarak din; Akıl sahibi kimseleri kendi istek ve arzuları ile iyiliğe, hayırlı olan şeylere sevk eden İlâhî bir kanundur.1

Din; Allah Teâlâ (c.c.) tarafından vahiy yolu ile indirilen, pey­gamberler tarafından tebliğ edilen, insanların dünya ve âhiret saâ­de­tine, kurtuluşuna vesile olan (çağıran) itikadî ve amelî bir nizam­dır.2

Din, insanların yaratılış gayesini bildirir. Din; İslâm, iman ve ihsandan teşekkül eden bir yaşam biçimi­dir. Burada geçen din tanımları şu hususları içermektedir:
 
·    Dinin koyucusu ve sahibi Allah’tır. Hiçbir insan, hatta pey­gamberler dahi vahye dayalı bir din meydana getiremez. “İyi bilin ki, hâlis (gerçek) din Allah’ındır.” 3

·    Din akıl sahibi insanlara hitap eder. Din akıl üstüdür, fakat akıl dışı değildir. Din, akıl sahibi olmayan çocukları, delileri so­rum­lu tutmaz.

·    Dinde serbest seçme vardır. Yani iman edip etmeme insanla­rın özgür irâdelerine bağlıdır. “Dinde zorlama yoktur. Artık hak ile bâtıl açıkça ayrılmıştır.” 4

·    Din insanları hayra ve güzelliğe iletir. Fakat din, insanları gü­zele iletme hususunda onların şahsî kanaatlerini değil; genel ve değişmez evrensel yaradılış kanunlarını esas alır. Bu esaslar: Din, akıl, can, mal ve nesli koruma şeklinde formüle edilen esaslardır.

·    Vahy kaynaklı dinler, insana kendi mâhiyetini, başlangıcını ve sonunu, yaratılış gayesini, yapmakla sorumlu olduğu vazifelerini bildirir. 5
 
Kur’ân-ı Kerim’de din kelimesinin, eksiksiz bir düzeni ifade et­tiği görülür. Söz konusu bu düzen dört unsurdan meydana gelir:
 
1. Hâkimiyet ve yüce egemenlik,

2. Bu yüksek egemenlik ve hâkimiyete itaat edip boyun eğ­mek,

3. Bu hâkimiyetin otoritesi altında meydana gelen fikrî ve amelî nizam,

4. Bu nizama uymaya ve ihlâsla bağlanmaya karşı bu yüce egemenliğin verdiği mükâfat veya karşı gelmek suretiyle isyan etmeye verdiği ceza.
 
Kur’ân-ı Kerim, bazen bu anlamlardan biri için, bazen de tüm bu dört anlamdan müteşekkil nizam için ‘din’ kelimesini kullanır. Kur’ân-ı Kerim’in bu kelime ile bir hayat nizamını kast ettiği görül­mektedir.6

Din kelimesiyle kastedilen mânâ amelî, ahlâkî, fikrî, itikadî her cephesini içine alan şümullü ve mükemmel bir hayat nizamı­dır.7

 Din sadece inançtan ibaret değildir; aynı zamanda ki­şinin dün­yevî hayatına yön verecek ahlâkî, hukukî ve sos­yal kuralları da ihtiva eder.8 İslâm Dini, insanlara dünya ve ahiret saadetinin, mutluluğunun yolunu göstermektedir.
 
İslâm Dini
 
İslâm’ın lügat manası; Tâbi olmak, teslim olmak, bağlanmak itaat etmek, boyun eğmek (tevâzu göstermek) manalarına gelir. Allah Teâlâ’nın emirlerine teslim olup itaat etmeğe dayanan bir din olması sebebiyle bu dine İslâm denmiştir. Terim anlamı ise; Allah tarafından peygamberler aracılığı ile insanlara bildirilen dünyada ve ahirette insanları mutluluğa ulaştı­racak hayat şekli, itikadî ve amelî bir nizamdır. İslâm, akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren İlâhî bir kanundur. İslâm’ın manası teslim olmaktır; Allah’ın emir ve yasaklarına teslim olmak. Allah’ın hükümlerine teslim olmaksızın İslâm ol­maz.9

İnsan, Allah’ın yarattığı kuldur. Allah ilmiyle her şeyi kuşattı­ğından ve hikmet sahibi olduğundan kulluğun gereği, O’ na (c.c.) teslim olmaktır. İslâm; Allah’ın insanlar için seçtiği dinin özel adıdır. “Size din olarak İslâm’ı seçtim” 10 buyrulmaktadır.
 
İslâm, kelime olarak “barış” (esenlik, mutluluk) anlamına ge­len “silm”, “selâm” ve “selâmet”le aynı kökü paylaşır. Dolayısıyla “İslâm”ın kelime olarak anlamlarından biri de “barış”tır (esenlik, mut­luluktur). Tüm insanlar fitneyi, fesâdı terk edip Allah’ın dini olan İslâm’a teslim olsalar, her taraf selâmete kavuşup tümüyle ba­rış ve kardeşlik hüküm sürer. Çünkü İslâm barış, esenlik, mutlu­luk dinidir. İslâm Hz. Âdem’den (a.s.) peygamberlerin sonuncusu Hz. Mu­ham­med’e (s.a.s.) kadar bütün rasûl ve nebîlerin dinidir. Kur’ân-ı Ke­rim bu gerçeği şu şekilde ortaya koymaktadır. Hz.Nuh’un (a.s.) di­linden şöyle buyrulur: “Müslüm-anlardan olmakla emrolun­dum.” 11

Hz. İbrahim (a.s.) ve Hz. İsmail’in (a.s.) dilinden: “Ey Rabbi­miz bizi sana müslüman (samimiyetle teslim) olanlardan kıl.” 12

Hz. Yakup’un (a.s.) çocuklarına vasiyetinden: “Şüphe yok ki, Allah râzı olduğu İslâm dinini sizin için seçti, o halde siz ancak Müslüman olarak can verin.”13

Hz. Musa’nın (a.s.) dilinden: “Eğer müslüman iseniz Allah’a te­vekkül edin.” 14

 Hz. İsa’nın (a.s.) havârilerinin dilinden: “Allah’a iman ettik ve sen şahit ol ki, biz gerçekten müslümanlarız.”15
 
Sahih bir hadis-i şerifte de şöyle buyrulur:“Peygamberlerin dinleri birdir, İslâm’dır”16

Ayrıca Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyrul­maktadır:“Dini el birlik tatbik edin ve ayrılığa düşmeyin diye Allah, dinden (tevhid esasından) Nuh’a tavsiye ettiğini ve sana vah­yey­lediğimizi; bir de İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya tavsiye ettiği­mizi, sizin için şeriat yaptı”17

Aslında İslâm’ın mânâsı: Vahiy üzere gelen Allah’ın emir ve yasaklarına teslim olmaktır. Kim bütün işlerde yüzünü ve kalbini Allah’a teslim ederse, işte müslüman odur. Nebî ve rasûller diğer insanlardan daha çok Allah’a teslim olduklarından onlar müslü­man­­ların ilkleridir. Allah’ın hükümlerine teslim olmaksızın İslâm yoktur.18

Görülüyor ki, İslâm mutlaka teslimiyet ister. Kullu­ğun gereği, Allah’a teslim olmaktır. Allah’a ve Rasûlü’ne teslim olmaksızın Müslüman olunmaz.
 
“Rabbin hakkı için onlar, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem yapıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş ol­maz.”19

Hz. Âdem’den Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberlerin getirdiği hak dinlerin ortak adı İslâm’dır.20 İslâm ile ‘din’ âdeta eş anlamlı iki kelime gibi tellâkkî edilmiş ve bütün peygamberlerin getirdiği dinin İslâm olduğu ifade edil­miştir.21 Ayrıca İslâm, özel olarak Hz. Muhammed’e (s.a.s.) gelen dinin adıdır.22

Hz. Muhammed’den (s.a.s.) önceki peygamberlere gönderi­len hak din, daha sonra tahrif edilmiş, değiştirilmiş ve taşıdığı haki­kat­ler kaybolmuş, unutulmuştur. Ona tâbi olanların inanç, ibâdet ve ya­şayışlarına bâtıl karışmış, haktan, doğrudan uzaklaşmışlardır. Son peygamber Hz. Muhammed’in (s.a.s.) gelmesi suretiyle aslı bo­­zulmuş, değiştirilmiş olan dinin hükümleri yürürlükten kaldırıl­mıştır. Allah Teâlâ, son peygamberi ve son kitap Kur’ân-ı Kerim’i göndermiş ve bütün insanların uyması gereken Hak din İslâm, peygamberimiz (s.a.s.) tarafından tebliğ edilmiştir.
 
Kur’ân-ı Kerim’de Rabbimiz şöyle bildirmektedir: “Muhammed Allah’ın elçisidir.”23

“Muhammed sizin erkeklerinizden hiç birinin babası değildir, ancak o, Allah’ın Rasûlu ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir.”24 “(Ey Resûlüm) Biz seni ancak bütün insanlara bir müjde verici ve uyarıcı, korkutucu olarak gönderdik.”25

''De ki: ‘Ey İnsanlar! Gerçekten ben sizin hepinize gelen Al­lah’ın (son) peygamberiyim.”26 Bazı kişiler bilmeyerek veya kasıtlı olarak şöyle diyorlar: “İs­lâm dini son din; fakat yahudiler kendi dinlerine, kitaplarına (Tev­rat’a) uydukları zaman doğru olanı yapmış olur veya hıristiyanlar kendi şimdiki dinlerine, İncil kitabına uyarlarsa, onlar da dinin ge­reğini yapmış olur. Bunları eleştirmenin bir gereği yok. Onlar da doğrusunu yapmış oluyorlar, değil mi?” Tabiî ki, değil. Çünkü Hz. Musa’ya (a.s.) gönderilen Tevrat sonradan değiştirilmiş, bozulmuş, in­sanlar haktan ayrılmış, uzaklaşmış durumunda olduğundan, Al­lah Teâlâ Hz. İsa (a.s.) peygamber olarak İncil’le beraber gön­dermiş, o da insanları hak dine dâvet etmiş, fakat Hz. İsa’dan (a.s.) sonra İncil de değiştirilmiş ve bozulmuştur.
 
İnsanlar gittikçe Allah’ın dininden uzaklaşmışlar, dolayısıyla Rab­bimiz; son peygamber Hz. Muhammed’i (s.a.s.) göndermek su­retiyle İslâm dinini onunla tebliğ ettirmiştir. Hz. Peygamberin (s.a.s.) dâvet ettiği İslâm dinini kabul edenler Müslüman ol­muş, Peygamber Efendimizin (s.a.s.) yanında yer almış, kabul et­meyenler “biz atalarımızdan gördüğümüz gibi yaşarız, kabul et­me­yiz” diyenler kâfir olmuşlardır. Rabbimiz Allah bu gerçeği be­lirt­mektedir: “Hiç şüphesiz din, Allah katında İslâm’dır.”27

“Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (ona tâbi olursa) asla on­dan kabul edilmez. O, âhirette de kayba (hüsrana) uğrayanlardan­dır.”28

“Bugün size dininizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve size din olarak İslâm’ı seçip râzı oldum (beğen­dim).”29 Allah Teâlâ’nın insanlar için seçtiği, râzı olduğu İslâm dinin­den râzı olmayıp beğenmeyenler, “bu çağda, bu asırda İslâm’ın pren­sipleri uygulanmaz” diyenler, “âhirette de hüsrâna uğrayan­lar­dandır.”
 
Dünya ve âhirette huzur, saâdet isteniyorsa, İslâm’dan başka bir din, yaşam biçimi kabul edilmemelidir. Allah’a iyi bir kul olma­nın, imtihanı kazanmanın tek çıkar yolu Hz. Muhammed’i (s.a.s.) önder, örnek edinmek, onun gösterdiği İslâm’a tam mânâsıyla tâbi olmak, teslim olmakla mümkündür. Bunun dışındaki yollar “asla ondan kabul edilmez, o âhirette de kayba uğrayanlardandır.”“Dinde zorlama (ve baskı) yoktur. Gerçek şu ki; doğruluk sa­pıklıktan (yanlışlıktan) apaçık ayrılmıştır. Artık kim tâğutu tanıma­yıp (onu reddederse) Allah’a inanırsa, o, sapasağlam bir kulpa yapışmıştır; bunun kopması yoktur. Allah, işitendir, bilendir.”30
 
İslâm’ın Rükünleri (Temelleri)
 
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) İslâm için birçok tarifler yapmış­tır. Ancak bütün bu tarifler, izahlar temel olarak beş ana rükün (temel) üzeredir. İbn Ömer’in rivâyet ettiği sahih bir hadiste şöyle buy­rulmaktadır: “İslâm beş şey üzerine kurulmuştur: ‘Allah’tan baş­ka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın rasûlü olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, zekât vermek, Ramazan orucunu tutmak, Kâbe’yi hac etmektir.”31 Bu hadis-i şerif İslâm binasının bu beş temel üzerine kurulu olduğunu açıklamaktadır. Bu beş husus, İslâm’ın temelleridir, ama İslâm’ın tamamı değildir. Nasıl ki, temel atılınca bina tamamlanmış olmadığına göre, binanın tamamlanması için bu temeller üzerine yapılacak işler olduğuna göre, İslâm’ı bu beş temelden ibaret gör­mek “temel atılınca bina tamamlanmıştır” demek kadar, çok büyük bir yanlıştır. Kur’an ve sünnete baktığımızda görülecektir ki bu beş esastan başka iktisadî, ictimaî, hukukî, ahlâkî, kısaca hayat için gerekli olan her şeyden bahsetmektedir. İnsan hayatının hiçbir ala­nı ve yönü yoktur ki İslâm’ın onu düzenleyen hükümleri bu­lun­mamış olsun. İslâm dini insanların yaşantısına yön veren, yol gösteren bir ‘Din’dir. İslâm insanın bütün hayatına, yaşantısına; doğumundan ölümüne kadar, a’dan z’ye kadar her şeyine bir ölçü, düzen koymuştur. İslâm, barış, esenlik, mutluluk vaat ettiğine göre, bu vaadin ger­çekleşmesi, İslâm’a tam anlamıyla tâbi olmak, teslim olmakla mümkündür.

İslâm’ın Hükümleri
 
İnsanların dünya ve âhiret saâdet ve mutluluğu için İslâm di­ninin ihtiva ettiği hükümler, başlıca şu dört kısma ayrılır:

1. İtikada ait hükümler,

2. Helâl, haram, mubah ile mekruha ait hükümler,

3. Ahlâka ait hükümler,

4. İbâdetlere, muâmelelere, muamelâta ait hükümler.32
 
Muâmeleler, insanın iş ve pratiğe yönelik amelleridir. İslâm’da fiilî ibadet hükümleri dışında kalan ve insanların birbiriyle veya ferdin toplumla yahut da toplumların birbirleriyle olan hukukî, idarî, malî, iktisadî ve beşerî münasebetlerini düzenleyen hüküm­leri ifade eden bir fıkıh terimidir muâmelât.33
 
 Muamelâtla ilgili konular, İslâm hukuku kitaplarında, fıkıh ki­taplarında detaylı bir şekilde yer almaktadır. Daha önce de belirtti­ğimiz gibi, İslâm, insanın tüm yaşantısına düzen getiren, dünya ve âhirette huzurlu ve mutlu olabilmesi için gereken hükümleri getir­miş ve bunun yolunu göstermiştir. Birçok kimse, İslâm dininin yalnızca inanç, ibâdet, ahlâk ile olan münasebetlerinin düzenlenmesine önem veren dinî bir dâvet ol­duğunu; bunun ötesinde hayat olayları ile alâkalı bir nizamın bu­lunmadığını sanırlar veya kasıtlı olarak bunu savunurlar. Böyle bir iddia İslâm nizamının reddettiği ve aksini ortaya koyduğu mes­netsiz bir görüşten başka bir şey değildir. İslâm hukukunun özelliklerinden biri genelliktir.

Hayatta hiçbir şey yoktur ki, İslâm hukukunda hüküm altına alınmamış olsun. Bu sebeplerle hükümlerinde ahlâk ve inanç kurallarının yanında fert ya da toplum olarak, fertlerin birbirleriyle münasebetlerini düzenle­yen, geniş anlamıyla muâmelât kurallarını bulmamız oldukça müm­kündür.34
 
İslâm’ın Kaynakları
 
İslâm dininin dünya ve âhirete ilişkin tüm hükümlerinin kay­nağı dört tanedir.

1) Kitap: Allah Teâlâ’nın kelâmı olan Kur’ân-ı Kerim’dir.

2) Sünnet: Hz. Peygamber’in (s.a.s.) sözleri, yaptığı işler ve ya­pılmasına müsaade ettiği işlerdir ki, müsaade ettiğini sükût ede­rek belli etmişlerdir.

3) İcmâ-i Ümmet: Aynı asırda yaşayan müctehidlerin dinî me­selelerde görüş birliğine varmalarıdır.

4) Kıyas-ı Fukahâ: Müctehid olan zâtın bir meseledeki hükmü, diğer meseledeki hükme benzeterek hüküm çıkarmasıdır.
 
İslâm Dininin Özellikleri
 
1. Allah İnancı: Allah birdir, eşi ve benzeri yoktur.

2. Peygamber İnancı: Bütün peygamberler Allah’ın elçisi­dir. Hz. Muhammed (s.a.s.) son peygamberdir ve bütün insanlığa gönderilmiştir.

3. Kitap İnancı: Allah’ın gönderdiği kitaplar gerçektir. Kur’ân-ı Kerim, son ilâhî kitaptır, bozulmamıştır.
4. Evrensellik: İslâm dini evrenseldir ve kıyamete kadar ge­çerlidir.

5. Akıl: İslâm dini, akla ve mantığa hitap eder.

6. İtidal: İslâm dini, orta yol dinidir ve her türlü aşırılığa kar­şıdır.

7.Dünya-Âhiret: İslâm dini, dünya ve âhiret işlerinin bera­berce yürütülmesini emreder.

8. Üstünlük: İslâm dinine göre insanlar arasında soy, sop, makam, mevki gibi şeyler, üstünlük nedeni değildir.

9. Güvenlik: İslâm dinine göre; insanların mal, can ve na­musları güvence altındadır.
10. Temizlik: İslâm dini, maddî ve mânevî temizliği emre­der.

11. Adâlet: İslâm dini, sosyal adâleti ve adâletin ayakta tu­tulmasını emreder.

12. İlim: İslâm dini faydalı olan her şeyi öğrenmeyi ve öğ­retmeyi emreder.35
 
İslâm dininin bu özellikleri ve hükümleri, insanları dünya ve âhiret saâdetine, mutluluğuna kavuşturur. Fakat bazı kişiler: “din ayrı, dünya işleri ayrı; din ayrı, insanların istediği gibi yaşama tarzı ayrı, insanların yaşam tarzını din belirlemez, karışmaz” diyorlar. Bunların ya İslâm dininden haberleri yok, bilmiyorlar veyahut kabul etmek istemediklerinden dolayı karşı çıkıyorlar. Eğer İslâm’ın muâmelât yönünü bilmiyorlarsa öğrenilmesi kolaydır; ya fıkıh ki­tap­larından ya da bu konuları iyi bilen hocalardan öğrenmek mümkündür.
 
Bazıları da şöyle diyor: “İslâm’a inanıyoruz; namaz, oruç, hac, zekât tamam da, diğer sosyal meseleleri kafamıza göre, yapsak ne olur?” Veya “İslâm’ın bazı yönlerini kabul etmesek ne çıkar?” Bu şekilde düşünenler dinden çıkar. İşte Rabbimizin beyanı: “Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkâr mı (red mi) ediyorsunuz? Ara­nızda böyle yapanın cezası, ancak dünya hayatında rezil olmaktır, âhiret gününde de azâbın en şiddetlisine onlar uğratılırlar.”36
 
 
 İslâm bir bütündür, bir kısmını kabul edip, bir kısmını kabul etmemek mümkün değildir. İslâm, pazarlık dini değil, teslim olma di­nidir. Müslüman, İslâm’a teslim olmuş kişiye denir. Mü’min, müs­lüman olarak yaşamak isteniyorsa yapılacak şey, İslâm’ın ka­bul et­tiğini kabul etmek, reddettiğini reddetmek, İslâm’a tâbi ol­mak, tes­lim olmaktır. “Şu hususu kabul ediyorum, bu hususu ka­bul etmiyorum.” demeye hiçbir mü’minin hakkı yoktur. İslâm’ın emir ve yasakları “bu zamanda bu çağda, yirmi birinci yüzyılda uygulanmaz” diyen kişi, İslâm’a teslim olmamış demektir. Bir ör­nek vermek ge­rekirse, nasıl ki askere giden kişi, asker ocağına tes­lim olduğunda, ora­nın kurallarına göre hareket etmesi gerekir. Oranın kuralları ne ise ona uymak zorundadır. Oraya teslim olduğu halde kurallarına uy­mazsa, gereken ceza ne ise onu görür.
 
Meselâ, sabah kalkma saati altıda; fakat “ben onda kalkarım” veya nöbet saati gece üçte, birileri çıkıp da “yok, ben gündüz üçte tutarım veya hiç tutmam, verilen görevi ben yapmam, canımın istediği gibi hareket ederim, kurallara uymam!” derse cezası ne ise, onu görür. Hiç askere gitmeyip teslim olmayan kişi de “niye teslim olmadın?” diye hesaba çekilir. Ona da, verilecek ceza verilir. Bir de oraya teslim olduğu halde yukarıda değindiğimiz gibi “kafama gö­re, keyfime göre, çağa göre, bunu kabul ederim, şunu kabul etmem, bunu yaparım, şunu yapmam” deme hakkı ve salâhiyeti yok­tur. Oranın belli başlı kuralları vardır, herkes o kurallara uymak zorundadır. Keyfîlik yoktur, kim o kurallara uyar, gereğini yaparsa, zamanı gelince kurallara uyduğu için tezkeresini verirler. O da evine sevine sevine gider. Aksi halde verilen görev yerine getiril­mez­se ceza görür, askerliği uzar, zor duruma düşer. Askere gidenler bunu bildiği için oranın kuralları zor gelse de ceza görmemek için katlanıyorlar, sabrediyorlar. Bu böyle olduğuna göre, İslâm’ın belli başlı kuralları, prensipleri var.
 
Her kim “ben müslümanım” diyorsa, bu söz “İslâm’a teslim ol­dum” anlamındadır. İslâm’a teslim olduktan sonra, yukarıda ör­nek verdiğimiz gibi, “bana göre, şuna göre şöyle olsun, böyle olsun” deme hakkı ve yetkisi yoktur. Ya teslim olduğu İslâm’ın kurallarına uyar, dünya ve âhirette mutluluk, huzur bulur, ya da hevâ ve hevesine tâbi olur, hak yoldan ayrılıp bâtıl bir yaşam biçi­mini tercih edip onun devamından yana olursa kendisine yazık edenlerden olur. “Kim İslâm’dan başka bir din ararsa (ona tâbi olursa) asla on­dan kabul edilmez. O, âhirette de kayba (hüsrana) uğrayanlardan­dır.” 37
 
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
 
1-      Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Azim Yay., c. 1, s. 92-93

2-      Yusuf Kerimoğlu, Emanet ve Ehliyet, c. 1, s. 59

3-      Zûmer, 39/3

4-      Bakara, 2/256

5-      Ahmed Kalkan, Müslüman’ın  Akaidi, s. 40

6-      Geniş bilgi ve ilgili ayetler için bkz. Mevdudi, Kur’an’a Göre Dört Terim s. 99-111

7-      İbn Kesir, Hadislerle Kur’ân-ı Kerim Tefsiri, çev. Dr. Bekir Karlığa-Dr. B. Çe­tiner, c.1, s. 18

8-      T.D.V. İslâm Ansikıopedisi, c. 9, s. 320

9-      Bkz. En’âm, 6/162 ve Nisâ, 4/65

10-  Mâide, 5/3

11-  Neml, 27/91

12-  Bakara, 2/128

13-  Bakara, 2/132

14-  Yunus, 10/84

15-  Mâide, 5/44

16-  Buhârî, Enbiyâ 50

17-  Şûrâ, 42/13

18-  Said Havva, İslâm, çev. Said Şimşek, s. 6

19-  Nisâ, 4/65

20-  Prof. Dr. Hayreddin Karaman, vdğ., İlmihal, c. 1, s. 5

21-  Bkz. Âl-i İmrân, 3/85; Nisâ, 4/125

22-  Bkz. Mâide, 5/31

23-  Fetih, 48/29

24-  Ahzâb, 33/40

25-  Sebe, 34/28

26-  A’râf, 7/158

27-  Âl-i İmrân, 3/19

28-  Âl-i İmrân, 3/85

29-  Mâide, 5/3

30-  <="" div="">

Prof. Dr. Yusuf Işıcık.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]