* FANİ DUNYA FORUM HABERLER


Gönderen Konu: KELİME-İ TEVHİDİ ANLAMAK  (Okunma sayısı 775 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

fanidunya

  • Ziyaretçi
KELİME-İ TEVHİDİ ANLAMAK
« : Nisan 18, 2017, 06:39:49 ÖÖ »
KELİME-İ TEVHİDİ ANLAMAK

Allah’ı (c.c.) birlemek ve şirk ehline reddiye:

Allah (c.c.) Muhammed suresinde şöyle buyurmaktadır.

فَاعْلَمْ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا اللَّهُ وَاسْتَغْفِرْ لِذَنبِكَ وَلِلْمُؤْمِنِينَ وَالْمُؤْمِنَاتِ وَاللَّهُ يَعْلَمُ مُتَقَلَّبَكُمْ وَمَثْوَاكُمْ

 “Bu durumda Allah’tan başka İlâh olmadığını bil ve kendi günahların için, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret dile. Ve Allah, sizin dönüşünüzü ve sizin yurdunuzu bilir.” (Muhammed, 47/19)

Bakara Suresinde ise şöyle buyrulmaktadır:

وَإِلَهُكُمْ إِلَهٌ وَاحِدٌ لاَّ إِلَهَ إِلاَّ هُوَ الرَّحْمَنُ الرَّحِيمُ

 “Sizin ilâhınız tek bir ilâhtır. O’ndan başka ilâh yoktur. O, rahmân’dır rahîm’dir” (Bakara, 2/ 163)

Kurtubi (r.ha.)’in el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an da ayet hakkındaki tefsirinde:
 
“Hepinizin ilâhı tek bir ilâhtır.” Yüce Allah hakkın gizlenmesini sakın­dırdıktan sonra ilk açıklanması gereken ve gizlenmesi caiz olmayan hususun tevhid hususu olduğunu beyan etmektedir. Hemen bunun akabinde tevhi­din delilini ve nazar etme yolunun bilgisini (aklı kullanma yolunu) söz konusu etmektedir. Bu ise bütün bunların var olması için benzersiz bir failin bu­lunmasının kaçınılmaz olduğu bilinsin diye yaratmanın harikaları üzerinde düşünmek, tefekkür etmektir.

İbn Abbas (r.a.) der ki: Kureyş kâfirleri, ya Muhammed, bize Rab’bini anlat dediler, yüce Allah bunun üzerine İhlâs süresiyle bu âyet-i keri­meyi inzal buyurdu. Müşriklerin ise o sırada üç yüz altmış tane putları vardı. Yüce Allah, kendisinin bir ve tek (vâhid) olduğunu beyan buyurdu. 
 
O’ndan Başka Hiçbir İlâh Yoktur:

“O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur” buyruğu, nefiy ve isbattır. Bunun ba­şı (lâ ilahe: Hiçbir ilah yoktur) küfürdür, illallahu: O’ndan başka) imandır. Ma­nası, Allah’tan başka ma’bud yoktur.

Nakledildiğine göre eş-Şiblî (Allah’ın rahmeti üzerine olsun) Allah der, fa­kat “la ilahe” demezmiş. Ona niçin böyle dediğine dair soru sorulunca şöy­le cevap vermiştir: Korkarım ki inkâr sözünü söylemeye başlarım da ikrar sö­zünü söylemeye ulaşamam.

Derim ki: Bu, hakikati olmayan oldukça incelikli bilgilerindendir. Çünkü şanı yüce Allah, bunu Kitab-ı Kerim’inde hem nefy hem de isbatı bir arada zikretmiş ve defalarca tekrarlamıştır.

Peygamber (s.a.s.)’in vasıtası ile de bu sö­zü söyleyen kimseye de pek çok sevap vadinde bulunmuştur. Bu tür hadis­leri Muvatta’, Buhârî, Müslim ve başkaları da rivayet etmiştir. (Mesela) Pey­gamber (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır:

“Her kimin söylediği son söz lâ ilahe il­lallah olursa o kişi cennete girer.”1

Maksat bunu dil ile değil, kalb ile söy­lemektir. Eğer la ilahe dese ve ölse, onun inancında ve kalbinde vahdaniyyet ile Allah için gerekli olan sıfatlar yer etmiş, son Peygamber’i tasdik etmiş ve şirk’te koşmamış ise Ehl-i Sünnet’in ittifakı ile böyle bir kimse cennet ehlindendir.

Enbiya suresinde şöyle buyrulmuştur:

وَمَا أَرْسَلْنَا مِن قَبْلِكَ مِن رَّسُولٍ إِلَّا نُوحِي إِلَيْهِ أَنَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا أَنَا فَاعْبُدُونِ

“Senden önce gönderdiğimiz her bir peygambere mutlaka şunu vahyederdik: “Benden başka İlâh yoktur. O halde yalnız Bana ibadet edin.” (Enbiya, 21/25)

Kelime-i Tevhid’in (Burhan-u Temanu) izahı:     
 
Senden önce gönderdiğimiz her bir Peygambere mutlaka şunu vahyederdik: “Benden başka İlâh yoktur. O halde yalnız Bana ibadet edin.”

“Benden başka ilâh yoktur, o halde yalnız Bana ibadet edin.” Yani biz, onların hepsine: Lâ ilahe illallah: Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur, de­dik. Aklî deliller O’nun hiçbir ortağı bulunmadığına tanıklık etmekte, bütün peygamberlerden gelen nakiller de O’nun varlığını bildirmektedir. Delil de­nilebilecek bir şey ise ya aklîdir, ya da nakildir. Allah (c.c.) Kitabı’nda Tevhid’i ortaya koyuyor ve iki veya daha fazla olan bir ilah anlayışını reddediyor. Nakli deliller Allah’tan başka hiçbir ilah’ın olmadığını ortaya koymaktadır. Allah (c.c.) şöyle buyuruyor:

وَقَالَ اللّهُ لاَ تَتَّخِذُواْ إِلهَيْنِ اثْنَيْنِ إِنَّمَا هُوَ إِلهٌ وَاحِدٌ فَإيَّايَ فَارْهَبُونِ
“Ve Allah, şöyle dedi: “İki ilâh edinmeyin; O, sadece tek bir ilâhtır. O halde sadece Benden korkun!” (Nahl, 16/51)

لَوْ كَانَ فِيهِمَا آلِهَةٌ إِلَّا اللَّهُ لَفَسَدَتَا فَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَرْشِ عَمَّا يَصِفُونَ

“Eğer ikisinde de (semada ve arzda), Allah’tan başka ilâhlar olsaydı, ikisi de (yer de, gök de) mutlaka fesada uğrardı. Arşın Rabbi Allah, onların vasıflandırdığı (isnat ettikleri) şeylerden münezzehtir”.(Enbiya, 22)

Akli delillerle meseleye bakıldığında ise; Eğer ki Allah birkaç tane olmuş olsaydı yaratma, yapma veya yoktan var etme gibi konularda ya muvafakat edeceklerdi yâda ihtilafa düşeceklerdi. Eğer birbirlerine muvafakat ederlerse bir varlığın ortaya çıkmasında birlikte hareket edip yardımlaşmaları söz konusu olur ki bu yardım edeninde, edileninde aczini ortaya çıkarır. Buda onların İlahlığını düşürüp muhtaç olan konumuna sokar. Yok, eğer ihtilaf edecek olurlarsa aynı iş hususunda biri diğerine galip gelecektir. Dolayısıyla mağlup olanın ilah’lığı düşecek ve galip olan gerçek tek ilah olacaktır. Böylece Tevhid (Temanu delili) tamamlanmış olacaktır. Buda akıl yürütme yoluyla Kâinatın sadece tek bir yaratıcısının ve ilahın olabileceğini göstermektedir.

Katade dedi ki: Ne kadar Peygamber gönderilmişse mutlaka tevhidi ge­tirmiştir. Şer’î hükümler ise Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’ân’da farklı farklıdır. Bü­tün bunlar ise ihlâs ve tevhid temeli üzerinde yükselirler.

İmam Buhari; Ebû’l-Esved ed-Dîlî tahdîs etmiştir. Ona da Ebû Zerr (r.a.) tahdîs edip şöyle demiştir:

Ben bir keresinde Peygamber (s.a.s.)’e zi­yarete geldim; O, üzerinde beyaz bir elbise olduğu hâlde uyuyordu. (Döndüm) sonra yine geldim. Bu defa uyanmıştı. Peygamber:

— “La ilahe illallâh deyip de sonra bu ikrar ve îmân üzerine vefat eden her kul muhakkak cennete girecektir.” buyurdu.

Ben:

— O kul zina etse, hırsızlık yapsa da mı? diye sordum.

O:

— “Zina etse de, hırsızlık yapsa da girecektir” buyurdu.

Ben:

—  Zina etse de, hırsızlık yapsa da mı? diye tekrar sordum.

O:

—  “Zina etse de, hırsızlık yapsa da.” buyurdu.

Ben (üçüncü defa):

—  Zina etse de, hırsızlık yapsa da mı? diye sordum.
Peygamber:

—  “Evet, Ebû Zerr’in burnu toprakta sürünmesine rağmen o kul zina etse de, hırsızlık yapsa da cennete girecektir” buyurdu.

Râvî Ebû’l-Esved: Ebû Zerr bu hadîsi her rivayet ettiğinde: “Ebû Zerr’in burnu toprakta sürünmesine rağmen” sözünü söylerdi, dedi.

Ebû Abdillah el-Buhârî: Peygamber’in söylediği bu “Lâ ilahe illallâh diyen her kul...” sözü, ancak ölüm sırasında yâhud daha ön­ceden günâhlardan tevbe edip bunlar
a pişman olduğu ve “La ilahe illallâh” dediği zaman mağfiret olunur da cennete girdirilir, dedi”2

Kur’an önce Allah’ı tamamen inkâr eden ateist inkârcıları muhatab alıp onların delillerini çürüttükten sonra, Allah’a inanıpta O’nunla beraber başka ilah’ların da olduğu şirk inancını iki boyutta çürütür. Birincisi birden fazla Allah olduğunu söyleyenlerin şirkidir. Bunlar yahudiler ve hristiyanların bazıları ile mecusilerin tamamı. İkincisi ise varlık olarak Allah’ı birleyen fakat isim ve sıfatlarda yapılan şirk’tir. Bunlar ise hükümde şifa vermede, duada, rızık vermede, tevbede... vs gibi şeylerde koşulan şirkler’dir. İşte gerçek tevhid bütün bu şirk unsurlarının hepsine “La” deyip reddederek yapılan tevhid’dir. Artık kim şirki kendinden giderirde bu şekilde Allah’ı tevhid edip ve bu tevhidi yalanlayıcı bir söz ve amelde bulunmadan “La İlahe İllallah” derse, büyük günahlarını Allah affederse cennete direk girmesi vacib olacaktır. Eğer ki büyük günahlarını Allah affetmezse günahının bedelini çektikten sonra yine cennet kendisine vacib’tir. İşte bu hadisi Kur’an ve Hadisler ışığında böyle anlamak gerekmektedir.

Buhari ve Müslim’in Kitab-ul İman bölümünde Muaz b. Cebel’den rivayet ettiğine göre:
Eşeğin üzerinde, Peygamberin terkisindeydim.

Bana dedi ki, “Muaz, Allah’ın kullar üzerindeki, kulların da Allah üzerindeki hakkını biliyor musun?
Allah ve Rasulü daha iyi bilir, dedim.

Allah’ın kullar üzerindeki hakkı ona ibadet etmeleri, hiçbir şeyi ortak koşmamalarıdır. Kulların Allah üzerindeki hakkı ise; şirk koşmayana Allah’ın azap etmemesidir, buyurdu. Ey Allah’ın Rasulü, insanlara müjde vereyim mi, dedim. Hayır, buna güvenip dururlar” buyurdu.

Rasulullah Efendimiz şöyle buyurmaktadır:

“Lailahe illallah deyip Allah’tan başkasına ibadet edilenleri inkâr edenin malı ve kanı haramdır. Onun hesabı Allah’adır."3

Kul Sadi Hoca Kelime-i Tevhid Davası kitabında bu ayetleri şöyle açıklamaktadır:
 
“Âdem (a.s.)’dan Rasulullah (s.a.s.)’e kadar sayısı sadece Allah tarafından bilinen bütün peygamberlerin ortak mesajıdır, La ilahe illallah...

Allah’dan başka hiç bir İlah yoktur. Yeryüzündeki kullar sadece ve sadece O’na ibadet etmelidirler. Yalnızca O’na kul olmalıdırlar. Tüm insan kulların hayatına yalnız Allah müdahale etmeli ve emrine uyulacak sadece Allah olmalıdır. Allah’dan başka hiç bir güç, hayata müdahil olmamalı hüküm koyucu, emredici ve yasaklayıcı bir mevkide bulunmamalıdır. Çünkü O’ndan başka İlah yoktur. Rab yoktur. Melik yoktur. Yaratmak, Rızıklandırmak ve hüküm sadece O’na aittir.

Birileri yaratmayı Allah’a has kılar, emretmeyide ilah’laştırdığı başka güçlere veya heva-u hevesine has kılarsa O kişi Allah’a şirk koşmuş olur. Fir’avn’ın, Nemrud’un, Ebu Cehil’in ve O müşriklerin bu günkü çağdaş uzantıları durumundaki iktidar olan tağutların şirki de bu şirk türüdür. Böylelerinin sadece La İlahe İllallah sözleri onlara fayda sağlamaz ve Allah onların bu sözlerini asla kabul etmez”.
 
Prof. Yusuf El-Kardavi Tevhid Allah’a İmanın Özüdür dedikten sonra söze şöyle devam etmektedir:
 
“Kardeşim, Allah’a imanın bütün İslâm akaidinin özü olduğuna inandıktan sonraki vazifen, Allah’ı birlemenin (Tevhid) Allah Teâlâ’ya imanın özü olduğunu öğrenmektir.
Hak Tevhid’den ayrılırsa küfür olur, şirk olur, pislik olur, günah olur, büyük bir zulüm ve apaçık bir sapıklık olur.

Müslüman, bunun için, Allah’ın emir buyurduğu, dinini üzerine bina ettiği, onunla kitabını indirdiği, Rasûlünü gönderdiği, dünya ve ahiret mutluluğunun varlığına ve yokluğuna bağlandığı, ehline ve yardımcılarına cennetin, düşmanlarına ise cehennemin vaat edildiği tevhidin hakikatini öğrenmen gerekmektedir. Birçok grup, kendisini ona nispet etmekte, kendilerinin gerçek tevhid üzere olduklarını, diğerlerinin ise batıl üzere olduklarını iddia etmektedirler.

Şair şöyle der:

Herkes Leyla’yı elde ettiğini sanıyor

Ancak Leyla ne onu, ne de bunu kabul ediyor.

Aristo felsefesi:
 
Savunucuları ve onu izleyen müslüman felsefeciler de, tevhidi şu şekilde görmekteyiz:
Mahiyet ve sıfattan soyutlanmış bir varlığın ispat edilmesi. Daha da ötesi O, hiçbir mahiyeti olmayan, hiçbir sıfatı bulunmayan mutlak bir varlıktır. Bütün sıfatları ilave ve izafidir. Bunlar o kadar ileri gittiler ki, semavî dinlerin davet ettiği Rabbin zatını, O’nun âlemi yarattığını, onu yönettiğini, orada ne olup bitiyorsa bildiğini inkâra yöneldiler. Yıldızlar âleminin kadim olduğunu, Allah’ın ölüleri diriltmeyeceğini, peygamberliğin müktesep olduğunu söylediler. Bu, bir hurafedir. Bununla da yetinmeyip şunları ileri sürdüler: Allah’ın (c.c.) kesinlikle bazı varlıkları bilmediğini, dünyadaki bazı şeyleri değiştirmeye gücünün yetmeyeceğini, yıldızların ne yaratıldığını ne de yok olacağını, helalin ve haramın, emir ve nehyin, cennet ve cehennemin olmadığı. İşte bu, onların inandığı tevhididir. Ancak bu tevhid değil şirk’tir.

Peki, ya vahdet-i vücutçular?
 
Onları duydun mu? Onlar, sadece kendilerinin muvahhid (birleyen) olduklarını, başkalarının ise muaddid (çoklayan, çoğaltıcı) olduklarını zannediyorlar. Onların tevhid zannettikleri şeyi biliyor musun?

Şudur:

Şüphesiz ki münezzeh olan Hak, yaratılanın kendisidir. O, yani Allah, bütün mahlûkatın kendisi, hakikatin mahiyetidir. O, her şeyin ayeti (işareti)’dir. Orada buna delalet eden işaret vardır. Bu, onların araştırmacılarının üslup hatasındandır. Daha da ötesi: İşaretin kendisidir, delilin kendisidir. Delil ve delillendirilendir. Taaddüd (çokluk) vehmi değerlendirmelerin bulunmasındandır, hakikat ve varlıktan değil! Bu, onlara göre; hem nikâhlayanın, hem de nikâhlananın, hem kesenin hem de kesilenin, hem yiyenin hem de yenilenin kendisidir. Onlara göre bu, ilk devir kuruntularının bir kalıntısıdır.

Muhakkikleri İbn-i Seb’in de dediği gibi; nebevi mesajın da anlatmak istediği buydu.

Bu tevhidin zannettikleri şeyin bölüm ve sonuçlarından biri de şudur: Firavun ve Nemrud gibiler, kâmil iman sahibi müminlerdir. Gerçekten Allah’ı tanıyanlardır. Puta tapanlar, Allah’tan başkasına değil, yalnızca O’na tapınmışlardır. Onlar, hak ve hakikat üzeredirler. Anne, kız kardeş ve yabancı kadın, su ve içki, nikâhın helalliği ve haramlığı arasında fark yoktur. Hepsi, bir tek şeydir ve o, her şeydir. Peygamberler insanlara yolu zorlaştırmışlar, hedefi uzaklaştırmışlardır.

 İş, onların getirdiklerinin ve davet ettiklerinin çok çok ötesindedir. Buda apaçık bir şirk’tir.

Kendilerini “tevhid ve adalet sahibi” olarak adlandıran mutezilenin tevhid anlayışına da bakalım. Onlar tevhidi, beş temel ilkelerinin ilki yaptılar.
 
Bu mutezilî tevhidin içeriği hakkında ne biliyorsun?
 
Onlar, Allah’ın takdirini inkâr etmektedir. Evrenle ilgili Allah’ın iradesini, gücünü reddederler. Mutezilenin müteahhirin âlimleri buna Cehmiyye’nin tevhidini de eklemişler ve tevhid şu şekle bürünmüştür:

Kaderin, yani Allah’ın yüce sıfatlarının, güzel isimlerinin (esmâ-i hüsnâ) inkâr edilmesi.
Bu bozuk tevhid anlayışının karşısına Cebriyye’nin tevhid anlayışı çıkmaktadır. Bunun da içeriği sudur:

 Hem yaratma işinin, hem de diğer fiillerin yalnızca Allah tarafından yapılması. Gerçekte, kullar bir şey yapamazlar, fiillerini yaratmazlar, buna güçleri de yetmez, onların ihtiyarî hareketleri, esen rüzgârın önündeki ağacın hareketinden bir farkı yoktur. Mahlûkatta, yeti, yetenek, içgüdü, sebep yoktur. Ne olursa, sadece Allah’ın dilemesiyle olmaktadır. Bu, hiçbir sebep, hikmet ve tercihin olmadığını kabul etmektir.
 
Basiret sahibi kişi, avamdan bazı dalalet içindeki müslümanların ve kendilerine şeyh süsü verenlerin tevhidinden habersiz kalır mı? Onlar din kisvesine bürünmekte, salih insan pozlarına girmektedirler. Onlar Allah’ı bırakıp veli, kutub, evsat, abdal v.b. sıfatlarla anılan kişilere dua etmekte, onlardan fayda beklemekte, onlardan korkmaktadırlar. Kabirlerini tavaf ederler, Allah’tan istediklerinden daha fazlasını onlardan isterler. Allah’tan diledikleri yardımdan daha fazlasını onlardan dilerler. Zor durumlarda onlara sığınırlar. İhtiyaçlarının giderilmesini ve zorluklarının sona erdirilmesini onlardan beklerler. Bunu, Allah ile kendi aralarında onlar bir aracı olarak gördüklerinden dolayı yaparlar ve şöyle derler: Araç olmasaydı, amaç yok olurdu.

Hâlbuki Allah kendisi ile kulu arasında hiç bir aracı kılmadan kulun sadece kendisinden istemesini Bakara suresinde şöyle emretmektedir:

“Kullarım, sana Beni sorarsa; şüphesiz ki Ben, çok yakınım. Bana dua edince Ben, o dua edenin duasına icabet ederim. Öyleyse onlar da Benim da’vetime icabet etsinler. Bana iman etsinler ki, doğru yola varmış olalar.”(Bakara, 2/186)

Her şeyden önce; hristiyanlığın tevhid anlayışını unutmamalısın. Onlar dinlerini, tevhid dini sanmaktadırlar. Şu söz ve inançlarıyla tevhid dairesinden çıkmaktadırlar: Allah, üçün üçüncüsü. Yani, baba, oğul, Ruh-ul Kudüs.

Bu, bir aile ya da kutsal bir ortaklıktır. İlah baba, ilah çocuk, üçüncü olarak ta Ruh-ul Kudüs.

Onlara, bu “üç” sözünüzle tevhid nasıl oluyor dediğinizde; üç bir, bir de üçtür, akide konusunda aklın ve mantığın yeri yoktur, derler.

Ve buradaki sloganları şudur: Körü körüne inan!
 
Bugünün tevhid anlayışından biride; Allah yaratandır, Rızık verendir. Ancak İnsanların yaşam kurallarını belirlemede hüküm koymada asla söz sahibi değildir deyip kendi hükümlerini kendileri koyuyor veya Allah’tan başka hüküm koyanları oylarıyla destekliyorlar. Böyle bir tevhid anlayışı yukarıda saydığımız anlayışlar gibi aslında onların zannettiği gibi tevhid değil şirk anlayışlarıdır.

Oysaki Allah’ı hiçe sayarak hüküm koymak, kendi’nin İlah’lığını ve Rab’liğini ilan ederek yapılan bir şirk’tir, Onları oylarıyla veya başka herhangi bir şeyle desteklemek ise Allah’tan başka Rab’ler ve İlah’lar edinme şirki’dir. Bundan dolayı İslâm, hakkı batıldan ayırıp ortaya çıkarmak için öncelikle davette bulunduğu, bütün öğretilerini üzerine bina ettiği tevhidin hakikatini açıklamaktadır.
 
Peki ya Nasıl Bir Tevhid?
 
Burada yine sözü Kardavi’ye bırakalım:

İlmî, itikadi bir tehviddir bu. İlmî ve davranışsal bir tevhid. Diğer bir deyişle bu iki tevhid birbirinden ayrılmaz. Bilgide, ispatta, itikadda tevhid. İstekte, maksatta ve iradede tevhid. Allah katında, O’na, O’nun zatında, sıfatlarında, fiillerinde ortağı, benzeri olmadığına, doğmadığına ve doğrulmadığına, ilmen ve itikaden inanılmadan tevhid gerçekleşmez. Aynı şekilde, niyet ve amel olarak, ibadet ve taati yalnızca Allah için yapmadıkça, O’na boyun eğmedikçe, O’na yönelmedikçe, O’na tevekkül edip, O’ndan korkup, O’ndan beklemedikçe bu tevhid yine gerçekleşmez. İlk anlamdaki tevhid, İhlâs suresinin tamamında, Âl-i İmran, Tâhâ, Elif Lam, Secde, Hadid surelerinin baş tarafında ve Haşr suresinin son bölümünde açıklanan tevhiddir. İkinci anlamdaki tevhid ise; Kâfirun ve En’am surelerinin bütününde, A’raf suresinin ilk ve son bölümlerinde Yunus suresinin ilk, orta ve son bölümlerinde, Zümer suresinin ilk ve son bölümlerinde v.d. surelerde anlatılan ve Kur’an’ın davette bulunduğu tevhiddir. İbn-ul Kayyım, Kur’an bütün sureleri ile tevhidin her türünü de kapsamaktadır diyor.

Rasulullah’ın Tevbe suresinin 31. ayetin tefsirinde apaçık bir şekilde görüldüğü gibi yahudiler ve hristiyanlar din ve devlet büyüklerine yaratıcı veya rızıklandırıcı olarak rab ve ilah edinip te Şirk koşmuyorlar. Aksine hüküm ve yasa koyma, helal ve haram belirleme mercii olarak görüp ve itiraz etmeyerek tabi olmak suretiyle rab ve ilah ediniyorlardı.

Günümüzdeki “bende müslümanım” diyen nice kitlelerin de düştüğü şirk, devlet ve din büyüklerini yegâne yasa ve hüküm koyucu olarak görüp, tabi olup ve onları destekleme şirki’dir.

Rabbim bu kitleleri düştükleri bu şirk türünden kurtarsın ve bizleri ve onları hakkıyla kendisini tevhid ederek “La İlahe İllallah” diyerek yaşayıp ve o halde can verip de cennete giden kullarından eylesin İNŞAALLAH.

Çünkü Rasulullah (s.a.s.) bu şekilde yaşayıp ta ölen büyük günah sahiplerinin bile, bazılarını cehennem azabından kurtulmakla, bazılarınıda tamamen affedilerek direk cennete girmekle müjdelemektedir. Nitekim hadiste şöyle buyurulmuştur:

Bize Katâde, Enes (r.a.)’tan tahdîs etti. Peygamber (s.a.s.) buyurdu ki:

La ilahe illellâh deyip de kalbinde bir arpa ağırlığınca hayr (yânî îmân) bulunan kimse cehennemden çıkacaktır. La ilahe illallâh deyip de kalbinde bir buğday ağırlığınca hayr bulunan kimse cehennemden çıkacaktır. La ilahe illellâh deyip de kalbinde bir zer­re ağırlığınca hayr bulunan kimse cehennemden çıkacaktır.4

Başka bir hadiste de şöyle buyurulmuştur:

Abdullah b. Amr b. As (r.a.)’dan rivâyete göre, Rasûlullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:

“Allah kıyamet gününde ümmetimden bir kişiyi herkesin önünde ayırıp o kişi aleyhinde günahlarının yazılı olduğu doksan dokuz sicil (Büyük defter) açacaktır. Her bir defterin boyu gözün görebildiği mesafe kadar olacaktır sonra kendisine şöyle soracaktır:

Bunlardan bir şeyi reddediyor musun? Amel muhafızım kâtip melekler sana haksızlık yapmışlar mıdır?

O kimse hayır Ya Rabbi! diye cevap verecektir.

Sonra herhangi bir özrün ve makbul bir amelin var mı? Buyuracak
O kimse hayır ya Rabbi diye cevap verecektir.

Bunun üzerine Allah şöyle buyuracak evet yanımızda sana aid makbul bir amelin vardır ve bugün sana asla haksızlık edilmeyecektir.

Üzerinde “Ben şehâdet ederim ki Allah’tan başka gerçek ilah yoktur Muhammed de onun kulu ve Rasûlüdür” yazılı bir kâğıt parçası çıkarılacak ve Allah kendi tartında kendin bulun diyecektir.

O kişi de diyecek ki: Ya Rabbi bu tek kâğıt parçası bu büyük defterlerin yanında nasıl ağır gelebilir ki?
Allah’ta buyuracak ki bugün sana asla zulmedilmeyecek...

Rasûlullah (s.a.s.) buyurdu ki: Günah sicilleri bir kefeye konulacak, kağıt parçası da bir kefeye konulacak sicillerin konulduğu kefe yukarı kalkacak kağıt parçası ağır çekecektir. Çünkü Allah’ın ismi yanında hiç bir şey ağır basamaz.”5
 
Rabbimiz bizleri Kelime-i Tevhidi hakkıyla anlayan, söyleyen ve amel eden kullarından eylesin İNŞAALLAH.

Amin

----------------------------------------------------------------------------
Dipnotlar:
 
1- Bu hadisi Müslim Kitab-ul İman’da rivayet etmiştir. Aynı lafızlarla Buhari ve Ebu Davud  Kitab-ul Cenaiz’lerinde rivayet etmişlerdir.

2- Buhari, Libas B:24,Hds:44, Muslim, İman, B:40,Hds:154

3- Müslim

4- Buhari,İman B:33,Hds:37,

Nasruddin Yasin.

 


* BENZER KONULAR

Allah’ı Ne Kadar Seviyoruz Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:40:07 ÖS]


Böyle Sevdik Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:35:30 ÖS]


Dostluk Üzerine Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:27:16 ÖS]


Sevmek-Sevilmek Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:21:12 ÖS]


Sermayemiz takvamız olsun Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:14:00 ÖS]


Bize De Dua Yâ Rasulallah (S.A.V) Gönderen: anadolu
[Bugün, 08:09:36 ÖS]


Çoban Deyip Geçmeyelim 2 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 08:04:55 ÖÖ]


Çoban Deyip Geçmeyelim 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:57:14 ÖÖ]


Yabancılaşmadan Değişmek ve Gelişmek Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:44:43 ÖÖ]


Suriye Olaylarının Perde Arkasında Neler Var 8 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:34:29 ÖÖ]


O insanı Yetiştiremezsek 1 Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:25:16 ÖÖ]


Mutluluğun Sırrı Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:12:56 ÖÖ]


Murada Ermek İçin Gönderen: fanidunya NET
[Bugün, 07:07:00 ÖÖ]


Bize Kalana Bakın Siz Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 06:02:09 ÖS]


Âlemler O’na Hayran Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:34:39 ÖS]


Dünya Nedir Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:25:53 ÖS]


Gönül Allah (CC) 'ta Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:22:44 ÖS]


İmani olgunluğun sırrı - Teslimiyet Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:15:04 ÖS]


İnsanın Manevi Yapısı (Ruh, Kalb, Akıl ve Nefs) İle İlgili Meseleler Gönderen: gurbetciyim
[Dün, 05:06:24 ÖS]


Esat Kabaklı - Sürgün - 320 KBPS Gönderen: fanidunya NET
[Dün, 04:50:26 ÖS]