İTAAT VE KULLUK
İtaat ve kulluk, yüce Allah'ın sevip razı olduğu gizli açık bütün söz ve hareketleri içine olan bir kavramdır.Namaz, zekat, oruç, hac, doğru söz, doğruyu, ayetlerle bildirilen emirleri bildirmek, ayetlerin yasakladıklarından insanları alıkoymak, dini reddedip düşmanlık yapanlara, dinden göründükleri halde onu gizli gizli arkadan vurmak isteyen münafıklara karşı savaş açmak; komşuya, yetime, fakire, yolda kalmış gariplere, boğaz tokluğuna çalışan kölelere ve hayvanlara yardımda bulunmak; Kur'an'da olanları anlamak niyetiyle okumak, Allah' dan istemek, konuşurken Allah'ın emirlerini 'konuşmak, anlatmak ve benzeri gibi iş ve hareketlerin hepsi itaat ve kulluğun ifade ettiği mânâ ve kavram içine girerler...
Allah'ı ve Resulünün sevmek, Allah'tan başka hiç kimseden -korkmamak, sadece Allah'a -boyun eğmek, O'nun emrettiklerini rızasını kazanmak niyetiyle yerine getirmek; insana -kötü gibi gelen hareket ve işlerde Allah'ın hükümlerine uyup sabretmek, 'kaza ve kaderine hak nazarıyla bakmak; elinden geleni yaptıktan sonra hükmü Allah'a bırakmak, affediciliğine sığınıp, azabından korkmak ve benzeri bütün hal ve telâkkiler hep itaat ve kulluk kavramı içine girerler.Böylesi itaat ve kulluk, Allah'ın sevdiği, rıza gösterdiği ve insanları bunu yerine getirmek için yarattığı temel amaçtır. Yüce Allah buyuruyor ki: "İnsanları ve cinleri sadece bana itaatle kulluk etsinler diye yarattım!" (Zariyat: 56)
Hz. Nuh'un dilinden şunları aktarıyor: "Allah'a itaatle kulluk edin. Sizin O'ndan başka itaatle sorumlu olduğunuz bir efendiniz yoktur!" (A'raf: 58) Bütün nebi ve resuller de zaten sadece bu maksat için gönderilmişlerdir. Hz. Hûd, Şuayb, Salih ve diğer bütün nebiler de insanlara aynı şeyi söylemişlerdir. "Allah'tan başka hiç kimseye bir borcunuz yok tur. Onlar sizin ümmetiniz, ben de sizin Rabbinizim, O'nun için yalnız benden korkun!"(EI-Müminun: 51 ve 52) İtaatle kulluk görevi öyle bir temel görevdir ki, Allah bizzat kendi Resulünü de bu görevle görevlendirmiştir: "Ölüm gelip seni alıncaya kadar Rabbine itaatle kulluk et" (Hicr: 99)
Gene yüce Allah, melekleri de tıpkı Resuller gibi kendisine kul olmakla yükümlü saymıştır. İşte Kur'an ayeti:
"Göklerde ve yerde her ne varsa hepsi de O'nundur. O'nun huzurunda olanlar O'na kulluk etmekten asla büyüklenip kaçmazlar, onlar yorulmazlar da. Ve yine onlar gece-gündüz demeden O'nun emirlerini tekrarlarlar ve her türlü zaaftan uzak tutarlar." (Enbiya. 19 ve 20)
Bir başka ayet: "Hiç şüphe yok ki, Allah'ın huzurunda olanlar, O'na kulluk etmekten asla küçüklük duymazlar. Daima O'nu hatırlarlar ve büyüklüğü karşısında boyun eğerler." Yüce Allah kibirlerinden, büyüklük taslamalarından ötürü itaatle kulluktan kaçanları kötülüyor ve tehdit ediyor:
"Rabbiniz buyurdu ki; "Benden talep edin, ben de vereyim. Kendini büyük sanıp bana kulluk yapmaktan, benden istemekten kaçınanlar horlanmış ve hakir bir biçimde cehenneme gireceklerdir." (Mümin: 60)
Yine yüce Allah, yaptıklarıyla, işledikleriyle cenneti hak etmiş insanları da KUL olarak vasıflandırıyor ve buyuruyor ki: "O kâfur bir pınardır ki, onu ancak Allah'ın kulları içerler, onu nereye olursa akıtırlar, kolayca kullanırlar." (İnsan: 6)
İşte başka ayetler: "O acıyan yüce Allah'ın kulları ki, onlar yeryüzünde vakâr ile büyüklenmeden gezerler, beyinsizler kendilerine söz söyledikleri laf attıkları zaman "haydi işinize gidin" der başka cevap vermezler. Gene o kullar ki, geceleri Rableri için secdeye kapanırlar ve kıyam ederler." (Furkan: 63 ve 64)
Hicr Sûresinin 39 ve 40. ayetinde, "Şeytan, "Rabbimin beni azdırdığı gibi, ben de muhakkak O'nun kullarını azdıracağım, yeryüzünde fenalık yapmalarına vesile olacağım. Ancak onlardan samimi inananları elbette ki azdıramam" dediği zaman, yüce Allah, "İşte bu söylediğinde doğrusun! Benim emirlerime samimi bir biçimde inanıp kulum olanlar üzerinde senin hiçbir hükmün yoktur ve olamaz ta. Ancak sapıklar senin gösterdiğin azab yolunda gider olsunlar." (Hicr: 41, 42 ve 43)
Ortağı bulunmayan, hükümde hiç kimseyi kendisine eş kabul etmeyen yüce Allah, meleklerini de KUL olarak vasıflandırıyor. İşte ayetler: "Rahman evlat edindi dediler. O'nun şanı bu halden çok yücedir, böyle zaaflardan uzaktır. Hayır onların evlât dedikleri, Allah'ın ikramına ulaşmış KUL'dan başka bir şey değildir." (Enbiya: 26)
"Bunlar sözleriyle asla Allah'ın önüne geçemezler, olduğu gibi O'nun emri ile hareket ederler. Önlerindekileri de arkalarındakileri de O bilir. Bunlar O'nun rızasını kazanmış olanlardan başkasına şefaat da edemezler. Onlar Allah korkusuyla tir tir titreyen kullardır." (Enbiya: 36-38)
"Allah bir evlât edindi dediler. Yemin ederim ki çok çirkin bir söz söylediler. Onlar Allah'ın bir oğlu olduğunu iddia ettikleri zaman neredeyse gökler paramparça olacak, yer yarılacak, dağlar dağılıp dökülecekti. O Allah'a evlât edinmek asla yakıştırılamaz. Yerlerde ve göklerde her ne varsa hiç istisnasız O'na kul olarak yaratılmışlardır. Andolsun O bunları hem topluca hem de teker teker sayıp döküm etmiştir. Ve onların her biri tek tek, bir başına O'nun huzuruna gelecektir." (Meryem: 88-93)
Kendisine İlah nazarıyla bakılan ve Allah' m oğlu olduğu iddia edilen Hz. İsa hakkında yüce Allah şöyle buyuruyor: "O (İsa) bizim nimet verdiğimiz, İsrail oğullarına bir ibret dersi alsınlar diye örnek yaptığımız kulumuzdan başka hiçbir şey değildir."{Zuhruf: 59) İşte bundan ötürü Allah'ın Resulü şu sözleri söylemiştir: "Hıristiyanların, Meryem oğlu İsa'yı uçurdukları gibi, siz de benî lüzumundan çok methederek uçurmayınız. Ben ancak bir kulum. Bana onun için sadece Allah'ın kulu ve Resulü deyiniz." (Buharî)
Allah, Resulünü en yüce hali olan Miraç anında bile onu KUL olarak vasıflandırıyor; "O Subhan ki, kulunu geceleyin götürdü."(İsra: 1) Vahiy'den bahsederken de yine KUL deyimini kullandı: "Kuluna vahyettiği şeyi vahyetti." (Necm:10) Dua, isteme hakkında da şöyle buyurdu: "Şu gerçek vahyedilmiştir:Allah'ın kulu O'ndan istemeye kalktığında, neredeyse onlar (cinler) etrafında keçeler gibi dertop oluyorlardı." (Cin: 19)
Kur'an'ın doğruluğu hakkında Yüce Allah meydan okuyup diyor ki: "Eğer kulumuza kısım kısım indirdiğimiz Kur'an'ın bizden geldiğinde şüpheniz varsa. O zaman onun içindeki surelere benzer bir tanecik sûre getirin de görelim!" (Bakara: 23)
Başlangıçtan bu yana naklettiğimiz bütün Kur'an âyetlerinde KUL ve KULLUĞUN vasıflarından bahsedilmektedir.Bütün bu âyetlerden anlaşılmaktadır ki, dinin tamamı itaatle KULLUĞUN ifade ettiği mânâ içindedir. Cebrail'in bir Arabî kıyafetine bürünerek Resule, İslâm, iman ve ihsan hakkında sorular sorduğu rivayet edilmiştir.Bunun gerçek olduğunu, Allah'ın Resulü bir gerçek hadislerinde şöyle anlatmaktadır:
"Cebrail bana "İslâm'dan haber ver, nedir İslâm?" diye sorduğunda, şöyle cevap verdim: "Allah'tan başka kulluk yapılacak bir merci bulunmadığına, Muhammed'in O'nun kulu ve Resulü olduğuna iman etmen, Ramazan orucunu tutman, namaz kılman, zekât vermen ve gücün varsa Hac yapmandır." Cebrail'in "İman nedir?" sorusuna ise şu cevabı verdim: "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, öldükten sonra yeniden dirilmeye, kadere, hayrın da şerrin de yaratıcısının Allah olduğuna inanmandır."
En son olarak Cebrail "İhsan nedir?" diye sormuştur. Buna Allah'ın Resulü şu cevabı vermiştir: "Sanki Allah'ı görüyormuşsun gibi O'na itaatle kulluk etmendir. Zira sen onu görmüyorsan da, O'nun seni gördüğünü bilmelisin." Hadisin sonunda buyurmuştur ki: "Bu gelen Cebrail'dir ve size dininizi öğretmek için bana sorular sormuş, cevaplarını istemiştir. Kendisi için değil, sizin içindir bu cevaplar." Zikredilenlerin nakledilenlerin hepsini dinden saymış ve din çerçevesinde açıklamıştır bunları.
Din
DİN deyimi,boyun eğme, teslim olma kendini her şeyden büyük görmeme tevazu anlamını içinde taşıyan bir deyimdir Din kelimesinin etimolojik kökünden Araplar "denet hûf-e dâne" deyimini çıkarırlar. Yani, "Onu aşağıladı, boyun eğdirdi. O da acizliğini kabul edip boyun eğdi" demektir. Yine Din kökünden; "nedînullahe ve nedînû lülahî" cümlesini çıkarırlar ki, "Allah'a itaatle kulluk eder ve yalnız O'na boyun eğeriz." demektir. Allah'ın dini demek O'na itaat etmek.O'na kulluk etmek, O'na boyun eğmek demektir. .İbadet, itaat ve kulluğun gerçek anlamı da buna bağlı olarak boyun eğmek, O'nun büyüklüğü önünde kendinin küçüklüğünü bilip ona göre hürmet etmektir.